top of page

Arama Sonuçları

Boş arama ile 1063 sonuç bulundu

  • Mutlu Bir Yarıyıl Tatili İçin Ailelere 6 Öneri

    Tatil döneminde, çocuklarla geçirilen zamanı kaliteli hale getirmek için onların istek ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmak gerekiyor. Yoğun ders ve kurs programları yerine, çocukların moral ve motivasyonlarını olumlu etkileyecek aktiviteler, ikinci yarıyıl başarısına da katkı sağlıyor. Çocukların aileleri ile birlikte yaptığı her etkinlik, iletişimlerini güçlendiriyor ve duygusal gelişimlerini destekliyor. Bu nedenle ailelerin çocukları ile ilgili bazı önerileri dikkate alması gerekiyor. 1-Tatil başladıktan sonraki birkaç gün çocuğunuzu serbest bırakın Tatilin başladığı günü takip eden bir süre, çocuklar kendi haline bırakılmalı ve nelere yöneldikleri izlenmelidir. Daha sonra ilgi duydukları etkinlikler konusunda desteklenmeli, tatilini en keyifli ve yararlı biçimde geçirmelerine yardımcı olunmalıdır. Bunu yaparken de çocuğu sıkmamak ve bu etkinlikleri görev haline getirmemek de önemlidir. Ancak çocuk, tatili tüm sorumluluklarından kurtulabileceği bir zaman dilimi olarak görmemelidir. Eğlenceli vakit geçirirken de odasını toplamak, dişlerini fırçalamak, büyüme dönemine uygun yeterli miktarda uyumak ve beslenme gibi günlük sorumlulukları ile okul için gerekli olan diğer görevlerini yerine getirmesinin gerekliği olduğunu bilmelidir. 2- Çocuğunuzun öğrenme kapasitesinin farkında olun Her çocuğun öğrenme şekli ve hızı farklıdır. Ailelerin, çocuğun görsel veya işitsel öğrenme kapasitelerinin farkında olması çok önemlidir. Çok yoğun bir ders çalıştırma temposu ebeveyn-çocuk ilişkisini olumsuz yönde etkileyeceğinden, bu tempoyu ebeveynlerden ziyade bir eğitmenin üstlenmesi çok daha yararlı olacaktır. Tatil dönemi olduğu akılda tutulmalı ve çok uzun çalışma programlarından kaçınılmalıdır. 3- Ödevlerinin planlamasını çocuğunuzla birlikte yapın Yarıyıl tatilindeki ders programı, ailelerin çocukları ile birlikte karar vererek oluşturduğu bir planlamayı içermelidir. Bu dönemde, çocuk ve aile arasındaki en önemli uyumsuzluk, anne babanın kendine göre bir ders planı yapması ve çocuğunun da buna uymasını beklemesidir. Oysa tatil döneminde ders çalışma, ihtiyaca göre belirlenmelidir. Abartılı ders çalışma programları, çocukları genel bir isteksizliğe veya onların derse karşı olan motivasyonlarında azalmaya itebilir. 4- Çocuğunuza verdiğiniz sözleri tutun Birçok çocuk; cep telefonu, bilgisayar ve tablet ekranlarında daha çok sanal oyunla vakit geçirmek için tatil beklentisi içindedir. Çocukta oluşan bir beklenti, ailesinin daha önce sanal oyunlara yönelik verdiği sözlerden kaynaklanıyorsa, aile çocuğuna verdiği sözü tutmalıdır. Ancak her şeyin bir sınırı olduğu gibi bunun da limitsiz olmadığı ve bu sürenin hangi şartları gerektirdiğinin belirlenmesi, çocuk ve ebeveynleri arasındaki muhtemel çatışmaları önleyecektir. En önemlisi de ailesinin verdiği sözü tutması, çocuğun onlara karşı güven duygusunu sağlamlaştıracaktır. 5- Sosyal aktivite ve sorumluluklar sıraya konulmalıdır Akademik başarı ve okul uyumu her dönem için önem teşkil etse de zihni dinlendirme ve bedensel rahatlık olmadan bunları sağlamak mümkün değildir. Tatil döneminde de dinlenme ve ders tekrarına ayrılacak zaman doğru belirlenmelidir. İlk dönemden eksikler söz konusu ise tatilde ek ders desteği alınıp alınmayacağı, ne sıklıkta tekrar yapılacağı ve sosyal aktivite olarak seçilecekler etkinlikler, tatilin başında aile ve çocuğun vereceği ortak kararla sıraya konulmalıdır. 6- Çocuğunuz yalnızca yaşıtları ile değil sizinle de vakit geçirsin Çocukların yaşıtları ile zaman geçirmesi; sosyalleşme, iletişim becerileri ve enerjiyi yönlendirme açısından çok değerlidir. Çocuklar anlık karar verme özelliklerinden dolayı hızlı bir şekilde arkadaşlarına yönelebilir. Bu, onlar için oldukça normal ve içgüdüsel bir davranıştır. Ancak çocuğun, aynı yaştaki arkadaşları ile daha çok zaman geçirmeyi talep etmesi, ebeveynlerine de ihtiyaç duymasını engellemez. Dolayısıyla aile fertlerinin de içinde olacağı aktiviteler, çocukların gelişimlerine katkı sağlayacaktır. Etkinliğin, çocuklara keyif verecek ve eğlenceli özellikte olması, çocuklar kadar ebeveynlerin de motivasyonunu artıracaktır. Bu sayede çocuk, ailesinin önerdiği diğer aktiviteleri de deneme konusunda daha istekli olacaktır.

  • Hiperaktif Çocukların Ailelerine 10 Önemli Öneri

    Eğer çocuğunuz oturduğu yerde kıpırdamadan duramıyor hatta uzun süre bir yerde sabit kalamıyorsa… Sürekli ellerini ayakların oynatıyor, gereksiz yere sağa sola koşturuyor ve eşyalara tırmanıyorsa… Sakin bir şekilde oyun oynayamıyor, hemen başka bir işle uğraşmaya başlıyor ve gereğinden fazla konuşuyorsa… Bu durum “Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu”na işaret ediyor olabilir. Hiperaktif çocukların dikkat çeken aşırı hareketliliği, diğer çocuklar ile kıyaslandığında hemen fark ediliyor ve vakit kaybedilmeden uzman yardımı ile önlem alınması gerekiyor. Çocukluk dönemi kazalarının en önemli nedeni Gebelik sırasında bebeğin aşırı hareketli olması, doğum sonrası yine hareketli, gazlı olması, uyku düzeninin bozuk olması belirtilerin erken yaşta başladığını düşündürmektedir. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanısı konan bir çocuk anne-baba ve kardeşlerin yaşamında istemeden ve farkında olmadan yarattığı sorunlar ile büyük bir stres kaynağı olabilir. Kendini kontrol etmede zorluk yaşaması; arkadaş ve aile ilişkilerinde sorunlara, okulda başarısızlığa sebep olabilir. Bu çocuklar kendini istese de yeterince kontrol edememe, zor ya da ilginç olmayanla ilgilenmeme ve sadece dikkatini çekenleri görme ve kalanı gözden kaçırma sonucu dünyayı bütüncül olarak görmekte zorlanmaktadırlar. Genellikle, sonunu düşünmeden eyleme geçerler ve tehlikeyi kestiremezler, bu nedenle küçük kazalar yaşayabilirler. Doktor ve öğretmen iletişim halinde olmalı! Araştırmalar uyarıcı ilaç tedavisinin, diğer ilaçların ve davranış terapisinin tedavide etkili olduğunu kanıtlamıştır. Bu hastalıkta başarı ile uygulanan davranış terapisinde çocuğun güçlüklerle başa çıkma becerisinin geliştirilmesi hedeflenir. Çocuk organize olmayı ve zamanı iyi kullanmayı öğrenir. Ailenin hastalık hakkında bilgi ve destek alması çocuklarına doğru yaklaşımda bulunmaları için önemlidir. Bu çocukların daha fazla düzene ve kurallara ihtiyacı vardır. Enerjilerini boşaltıcı etkinliklerde bulunmaları gerekir. Uzmanın öğretmene hastalık hakkında bilgi vermesi ve iletişim içinde olması önemlidir. Öğretmen, kendisine saygısı ve güveni azalan çocuğun başarılı olduğu alanları bularak onu desteklemeli ve planlı çalışmasında yardımcı olmalıdır. Anne baba hiperaktifse çocukta da görülme riski 5 kat artıyor Tanı konan çocukların birinci dereceden akrabalarının % 25’inde de aynı problem ile karşılaşılmaktadır. Ailesinde aynı tanı konulmuş bir birey bulunanlar için risk yaklaşık olarak 5 kat artmaktadır. Bu da hastalığın ortaya çıkışında genetik faktörlerin büyük bir etkisi olduğunu göstermektedir. Yine de kalıtsal faktörler bu durumu tamamen açıklayamamaktadır. Araştırmalar bu rahatsızlığın anne-baba tutumlarının ve disiplin verme yöntemlerinin doğrudan bir sonucu olmadığını göstermektedir. Buna rağmen tıpkı diyabet, böbrek yetmezliği ve diğer bozukluklarda olduğu gibi tedavinin başarısı, ailenin ilgi ve desteği ile yakından ilişkilidir. Tedavi edilmediği takdirde birçok hastalığa neden olabilir Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu zamanla azalabilir fakat kendiliğinden geçmemektedir. Tedavisi uzun süren bir hastalıktır. Yaşın ilerlemesiyle birlikte şikayetler azalabilir ama erişkin dönemde tekrar ortaya çıkar. Tedavi edilmediği takdirde çocuğun ya da gencin yapısal zorluklarından kaynaklanan davranış sorunları ve okul başarısızlıkları devam etmektedir. Çevresinden olumsuz eleştiriler alma riski artacak, bütün bunlar çocuğun ya da gencin ikincil sorunlar geliştirmesine yol açacaktır. Dolayısıyla okul başarısızlıkları gelecekte iş yaşamındaki başarısızlıklara; arkadaş ve aile ilişkilerinde yaşadığı problemler de sosyal ilişkilerinde hatta evlilik yaşamında bile sorunlar yaşamasına yol açabilecektir. Tedavi edilmeyen Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunda; depresyon, davranış bozukluğu, kişilik bozukluğu, alkol ve madde bağımlılığı gibi ek başka psikiyatrik bozukluklar gelişmesi söz konusu olabilmektedir Bu önerileri dikkate alın 1-Kurallar koyduğunuz zaman bunların çok net olmasına dikkat edin ve onları yazıp asın 2-Ödüllerinizin çocuk için anlamlı ödüller olmasına dikkat edin 3-Sık sık geri bildirim verin, çocuğunuza onun ne yaptığının farkında olduğunuzu gösterin. Çocuğunuza beklentileri ve planları konusunda yardım edin 4-Çocuğunuzun iyi günleri olabileceği gibi kötü günleri de olabileceğini göz önünde bulundurun 5-Olumsuzluklar, yapamadığı şeyler ve cezalara odaklanmak yerine olumlular üzerinde odaklanın 6-Bir karakter sorunuyla değil biyolojik bir sorunla mücadele etmekte olduğunuzu unutmayın 7-Davranışlarınız daha öğretici olması için çok konuşup, öğüt vermeyin 8-Espri anlayışınızı kaybetmeyin ve sabırlı olun 9-Kendiniz ve çocuğunuza karşı hoşgörülü olun 10-Uzman yardımı almaktan çekinmeyin ve düzenli takipleri sürdürün

  • Sınav Başarısını Arttırmak İçin 10 Altın Kural

    Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) yaklaşıyor ve sürenin azalması öğrencilerde performans kaygısını artırıyor. Sınavda başarılı olmanın yolu ise kaygıyı yönetebilmekten geçiyor. Sınavdan önceki günlerde yapılacak her aktivitenin, beslenme düzeninin ve sosyal ortamların sınav stresine etki edebileceğinin göz ardı edilmemesi gerekiyor. Kaygı arttıkça dikkatsizlik ortaya çıkabilir Belli bir seviyenin üzerine çıkmamak koşuluyla performans kaygısı, kişinin motivasyonunu artırır ve dikkatini sürdürmesine yardımcı olur. Ancak çok artmış kaygı seviyesi kişiyi rahatsız etmeye başlar, dikkatini sürdürmesine engel olur. Mevcut bilgilerin sınav esnasında en etkili şekilde kullanılmasının önüne geçer. Ailelere büyük görev düşüyor Sınav öncesinde devamlı olarak sınavla ilgili konuşmalar yapmak, ev içinde ebeveynler ve diğer aile bireyleri tarafından sınav sözcüğünün sık sık kullanılması, öğrencilerin kaygısını artırabilir. Aile bireylerinin tutumları, sınava girecek öğrencilerin stresini azaltarak rahatlamasını sağlayacak ve dikkatlerini toplamalarına yardımcı olacak şekilde olmalıdır. Ebeveynler bunlara dikkat etmeli; Ders çalışma gerekliliğinin sadece sınavda başarılı olma amacı taşımadığı öğrencilere anlatılmalıdır. Öğrencilere, yeni bilgiler edinme ve mevcut bilgilerin pekiştirilmesi amacıyla ders çalışması gerektiği belirtilmelidir. Aileler çocuklarına koşullu cümleler kurmamalı, sınavdan alacakları sonucun çocukları ile ilgili sevgi ve güven düzeyini değiştirmeyeceği iletilmelidir. Aileler çocuklarıyla gurur duyduklarını onlara sık sık hatırlatmalıdır. Deneme sınavlarından farkı olmadığı unutulmamalı Sınav stresi ve kaygısı ile baş etmenin en iyi yolu, onu önceden tanıyıp yüzleşmektir. Dolayısıyla aslında öğrenciler sınava hazırlık sürecinde sürekli deneme sınavlarına girdikleri için pek çok defa bu stresle karşı karşıya kalmışlardır. Bu yüzden öğrenciler, üniversite sınavına girerken de bu stresle defalarca yüzleştiklerini hatırlamalı ve bu sınavın da diğer hazırlık sınavlarından farklı olmadığını unutmamalıdır. Rahat bir sınav için 10 altın kural; 1-Özellikle sınavdan bir gün önce siyah çay, yeşil çay, kahve ve kola gibi kafeinli içecekler tüketmeyin. Adaçayı, ıhlamur gibi bitki çayları veya taze sıkılmış meyve sularını tercih edin 2-Kesinlikle alkolden uzak durmaya özen gösterin 3-Uyku düzenini değiştirecek her türlü aktiviteden uzak durun. Sınava yakın günlerde iyi uyumak zihnin dinlenmesine yardımcı olacaktır 4-Sınavdan önceki günlerde hafif tempoda yürüyüş ve egzersiz yapmaya özen gösterin 5-Sınavdan 1 gün önce, özellikle akşam yemeğinde hafif beslenin 6-Sınavdan önceki gün hazırlıklarınızı bir gün önceden tamamlayın 7-Sınav günü kahvaltıda yumurta, peynir, süt, tam tahıllı ekmek, domates, yeşil biber, salatalık, zeytin, ceviz gibi bütün besin gruplarını içeren gıdalar tüketin ve yeterli enerji alın 8-Sınav esnasında mide ve sindirim problemleri yaşamamak için, gaz yapıcı ve daha önce hiç tüketilmemiş, vücudun alışık olmadığı besinler tüketmeyin 9-Sınav esnasında fazla su tüketimine ve tuvalet ihtiyacının artmasına neden olabilecek fazla yağlı ve tuzlu besinler tüketmeyin 10-Kan şekerinin hızla yükselmesine sonra da düşmesine yol açan çikolata, şeker, tatlı gibi şekerli besinler bilinenin aksine beynin ihtiyaç duyduğu şekeri karşılamaz ve sınav esnasında dikkat dağınıklığına, konsantrasyonun azalmasına neden olur. Özellikle sınav gününde bunlardan uzak durun.

  • Çocuklarda Kontrolsüz İnternet Kullanımı Obezite Nedeni

    Modern yaşamın bir gereği haline gelen bilgisayar ve internet kullanımı, çocukların hayatını önemli oranda etkiliyor. İnternet kullanımı; interneti kullanma amacı, internette yapılan aktivite, yaş ve cinsiyet gibi birçok özelliğe göre değişiyor. İletişim ve eğitim başta olmak üzere pek çok alanda yararlı olabilen internet, özellikle çocukluk çağında kontrolsüz olarak kullanıldığında, çocukların ruh ve beden sağlığını olumsuz etkileyerek, kaygı bozuklukları ve obeziteye yol açabiliyor. Kişisel gelişimlerini olumsuz yönde etkileyebilir İnternet kullanımının yaygınlaşması ve internete erişimin kolaylaşması ile birlikte, çocuklarda kullanım oranları hızla artmaktadır. İnternet kullanımı çocuk ve gençlerin bilgiye ulaşmalarını, araştırma yapmalarını, problem çözme, yaratıcılık, kritik düşünme gibi kişisel gelişimlerini destekleyen teknolojik bir mucize olarak değerlendirilmektedir. Ancak aşırı, kontrolsüz, amacı dışında ve bilinçsiz kullanımı nedeniyle kaygı ve korkulara yol açarak, kişisel becerilerin gelişmesini de negatif etkileyebilmektedir. Erkekler daha çok internet kullanıyor Bilimsel çalışmalar, erkeklerin kızlara göre daha çok internet kullandığını ve kullanım amaçlarının, kızlardan farklı olduğunu ortaya koymuştur. İnternette fazla zaman geçiren çocuk ve gençlerin giderek yalnızlaştığı, yüz yüze ilişki kurmada güçlük yaşadığı, sosyal gelişimlerinin önemli ölçüde gerilediği bilinmektedir. Bu çocukların aynı zamanda; öz güvenlerinin düşük, sosyal kaygı düzeylerinin ve saldırganlık davranışlarının yüksek olduğu, okul performansları ve akademik başarılarının daha düşük olduğu gözlemlenmektedir. Bilgisayar oyunları ve internette kurulan arkadaşlıklar sosyal izolasyona neden olmaktadır. İnternet başında hızla kilo alınıyor İnternet kullanımı için geçirilen uzun saatler, çocuklarda hareketsizlik ile birlikte yeme bozuklukları ve ortopedik sorunları da beraberinde getirmektedir. Gittikçe sosyal ortamdan uzaklaşan çocuk, hareketsiz bir şekilde internetin başındayken yeme düzeni de değişmektedir. Buna bağlı olarak da hızla kilo almakta ve obezite tehdidi ile karşı karşıya kalmaktadır. Uzun süreli internet kullanımı aynı zamanda duruş ve oturup bozukluklarına da yol açarak, gelişim çağında olan çocukların kas ve iskelet sistemini de olumsuz etkilemektedir. Kontrolsüzce internet kullanan çocuklarda görme kusurları gibi sağlık sorunları da görülmektedir. Şizofreniye yatkın çocukları olumsuz etkileyebilir Şizofreni, genetik ve çevresel bileşenlerin ortak etkisiyle ortaya çıkabilen, gerçeği değerlendirme yeteneğinin bozulması ile seyreden, tedavi edilmediği takdirde ilerleyen ve psikotik ataklarla giden bir ruhsal bozukluktur. Tek başına internet kullanımı, şizofreni olarak isimlendirilen ruhsal bozukluğa direkt olarak yol açmaz. Fakat aşırı internet kullanımı ve oyun oynama çocukların dış gerçeklikle bağlantılarını koparmalarına neden olduğu için, hastalığın bu bozukluğa yatkın çocuklarda ortaya çıkmasında tetikleyici bir faktör olarak görülebilir. Ebeveynler bunlara dikkat etmeli; 1-Ebeveynler çocuklarına bilgisayar ve internet erişimi sağladıklarında görevlerinin bittiğini düşünmemeli, internette meydana gelen tehlikelerden korumak için internet ve bilgisayar kullanımını en azından “ev içi denetleme” yapabilecek seviyede öğrenmelidir. 2-Ebeveynler bilgisayar oyunlarını çocuğun evde yaramazlık yapmaması, kendilerini rahatsız etmemesi ve onları oyalaması için gerekli bir araç olarak görmemelidir. 3-Çocukların, bilgisayar ve internet ile hangi yaşta tanışmaları gerektiği ve hangi program ve oyunların çocuklarının gelişimine olumlu etki yaptığı araştırılmalı, buna göre davranılmalıdır. 4-Ergenler ve çocuklar için internete giriş ve çıkış saatleri takip çizelgesi yapılmalıdır. 5-Ebeveynler çocuğuna, küçük yaşlardan itibaren kaliteli bir boş zaman faaliyeti vermeli; sanal ortamın, doğal ortamın sınırlarını geçmemesine dikkat etmelidir. 6-Çocuklar arkadaşlarıyla internet dışında görüşmelere yönlendirilmeli, onlara bu konuda yeni olanaklar sağlanmalıdır. 7-Kitap okuma alışkanlıkları kaybettirilmemelidir. 8-İnternet ortamında oynanan oyunların, üstün ve zayıf yanları aile içerisinde tartışılmalı, eksik yönleri eleştirilmeli, çocuklara kişilik katkılarının olup olmadığını değerlendirilmelidir. 9-İnternette oynanan oyun zamanları belirlenmeli ve çocukların bu sürelere uyması sağlanmalıdır. 10-Çocuklara internette vakit geçirme ve internet kafe ziyaretlerini azaltma konusunda katı kısıtlamalar ve cezalar vermek yerine, onlarla karşılıklı konuşma ve ikna yolunu seçilmelidir.

  • İyi Baba Olmak, Etkili Babalık İşlevi

    İyi baba olmanın yolu, etkili babalık işlevini yerine getirmekten geçiyor. Genetik babalar kadar baba işlevini yerine getiren sosyal babalar da iyi baba olabilir. Baba kaybı yaşayan çocuklarda, amca, dayı, büyükbaba, üvey baba, öğretmen, takım koçu, bazen bir film kahramanı bile baba yerine işlev görerek, baba kaybından oluşan zararın azaltılmasına yardımcı olabilir. Baba yerine geçebilecek iyi modellerin varlığı çocuğu olumlu etkileyecektir. Baba yalnız biyolojik açıdan mı gerekli? Hayır.. Gerçekte baba dediğimizde, babalık işlevinden söz ediyoruz. Bu anlamda baba; sevgi, ilgi, bilgi ve sabırla çalışan, emek verendir. İyi bir baba olmak için sevgi çok gerekli, ama yeterli değildir. Tüm anneler, babalar çocuklarını severler. Bu sevgi, yeterli bilgi, ilgi, sabır ve çalışma ile desteklendiğinde, etkili ve iyi babalık ortaya çıkar.. Çocuğunuzla yakın ilişkiler, bugün ve gelecekte kişiliğinizin zenginleşmesine, yakın ilişkileri güvenle yaşayabilmenize yardımcı olur. İyi babalığın getirdiği güzel duygularla dolu zamanlar yaşanır. Kendinizi ve yaşamı sevmeyi ve kabul etmeyi öğrenirsiniz. Yaşam daha anlamlı hale gelir. Daha toleranslı ve hoşgörülü olma becerinizi geliştirir. Sorun çözme becerilerinizin artmasına, diğer insanlarla ilişkilerinizi düzenlemenize de yardımcı olur. Çocuğunuzla ne kadar erken yakın ilişkiler kurar ve onu tanımaya başlarsanız, o kadar kazançlı olursunuz. İyi babalığı kolaylaştıracak bazı öneriler: Zihinsel ve duygusal gelişimi için uyaran açısından yeterince zengin bir ortam oluşturun. Çocuğunuzla vakit geçirmek için, kahvaltı saatleri ve akşam yemekleri iyi zaman dilimleridir, kullanın. Yemek sırasında öyküler anlatın, dinleyin. O gün ne zaman yapacağınızı not ettiğiniz defterinize çocuğunuz için de zaman ayırın.Karşılıklı bir ilişkinin gelişmesi içinzaman ayırmak gerektiğini unutmayın. Onları sıklıkla düşündüğünüzü bilmeye ihtiyaçları vardır. Gün içinde arayarak, onları düşündüğünüzü anlamalarına yardımcı olun. Ona odaklanarak dinleyin. Gününüzün nasıl geçtiğini anlatabilir ve onu kendisinin gününü anlatmak için cesaretlendirebilirsiniz. Çeşitli kutlamalar için fırsatlar yaratın. Birlikte oyun oynayın, kitap okuyun, sinema, tiyatro izleyin ve birlikte yorumlar yapın. Akşamları eğlenceli şeyler yapın. Zaman zaman ev dışındaki ortamlarınız ve iş yerinize götürerek yaşamın çeşitli yönlerini gözlemlemesine olanak sağlayın. Çevreyi keşfetmelerine yardımcı olun. Tatillerde kamp, yürüyüş gibi bazı etkinliklerde birlikte olun, yapabildiği şeyler denemesine izin verin. Birlikte yaptığınız çalışmalarla paylaşım yapın.

  • Panik Atak Neden Oluyor? Nasıl İyileşir?

    Yanlış anlamak, yanlış yorumlamak hayatta yaşadığımız bir çok sıkıntı ve çözümsüzlüklerimizin ana nedenidir. En başta kendimizi anlamak. Anlayabilmekse hiç kolay bir etkinlik değil. Yalnızca diğer insanları değil.Öncelikle kendimizi. İsteklerimizi, evetlerimizi, hayırlarımızı.Bedenimizin tepkilerini. Panik atak. Evet, nedir panik atak?Bir anda, bazen basit bir sebepten, bazen açlık, yorgunluktan, bazen üzüldüğümüz, sevindiğimiz ya da heyecanlandığımızda oluşan terleme, çarpıntı, nefes darlığı, baş dönmesi gibi vücudumuzun tamamen zararsız tepkilerini yanlış anlamak, değerlendirmek, '' sanki ölüyorum, çıldırıyorum, felç oluyorum’’ şeklinde yorumlamakla başlayan bir hikayede! Bir kısır döngü başlar.Korkmaktan kaynaklanan doğal tepkinin yanlış anlaşılması ile korkmaya devam etme. Ne zaman olacak diye beklemekten oluşan belirtilerin hep yanlış anlaşılmasıyla çığ gibi büyüyen kısır döngüye doğru sürüklenme olur. İlk defa panik atak yaşadıysanız genellikle nefes alamıyorum, ölüyorum, çıldırıyorum hissiyle hiç beklemediğiniz bir anda acillere ambülansla kaldırılırken bulabilirsiniz kendinizi.Yapılan tahlillerde fiziksel bir sorun çıkmadığında anlam veremez, belirsizlikten kurtulmak, ''sorun neyse çıksa da tedavisine baksak’’ umuduyla doktor doktor dolaşır, psikolojik tedavi desteğinin uygun olacağı söylendiğinde bir çeşit aşağılanma duygusu, hayal kırıklığı, kızgınlık, gücenme yaşayabilirsiniz. Kendinize hiç de yakıştıramazsınız. Bir sorununuz yoktu, bu dehşet, sinir bozucu kriz bir anda kendiliğinden ortaya çıktı. İçten içe kişilik zayıflığı, iradesizliği gibi yanlış anlama ve yorumlamaya devam ettiğinizde çaresizlik hisseder. Psikiyatri doktoru deli doktorudur yargısı ile yine yanlış anlama ve yorumlama döngüsü devam ederken, '' ben deli değilim, delilerin tedavi edildiği yerde benim işim ne?’’ diye düşünebilirsiniz. Bu düşünce iyileşmenizin önündeki kocaman bir engel olabilir ve yanlış yorumlama başınıza epeyce sorunlar açmaya başlamıştır böylece.Panik atağın kıskacında kıvranır durursunuz. Panik atak tedaviniz başlamadan önce bir çok mucizevi çözüm önerisinin peşinde uğraşmış, zaman yitirmiş olabilirsiniz. Bazen de siz gitmişsinizdir bir tedaviye. Ancak çok kalabalık bir poliklinikte doktorunuzla 5-10 dakikanız ya olmuş ya da olmamıştır. Kısacık zaman dilimindeki görüşme, ama konuşamama, ele tutuşturulmuş bir reçeteyle, kendinizi savsaklanmış, yardımsız, çaresiz hissetmiş, zaten ilaçları delileri uyuşturan uyuşturucular olarak yanlış algılamaktayken, güçlükle geldiğiniz bu yer tedaviye, doktora olan inancınızı da alıp götürmüştür. Panik atak ve panik bozuklukla yaşaya yaşaya yıllarca maddi, manevi yıpratıcı bir süreçte yaşam kaliteniz iyice bozulmuş, kaçınmalar ve korkularla dolu kabus gibi bir dünyanın içinde kalmış, umutsuzluk ve umut arayışı arasında geçen zaman dilimine dönmüş olabilir hayatınız.Ve siz de böylesine bir hastalık başınıza geldiği için hayata… Zayıflık olarak gördüğünüz için kendinize.. Kalabalık polikliniklerde yardım edemeyen doktorlara, sisteme, acillere, kızgın ve küskün olabilirsiniz.. İşte böylesine zor bir durumdayken hatırlayın hayatı. Hatırlayın! Bıkmak, kızmak, küsmek! Bunların hiçbiri geri getirmeyecek sizin olan bu hayatı, sağlığınızı. Panik bozukluğu ve panik atak dünyanın her yerinde çok iyi bilinen ve tedavisi olan bir hastalıktır. Panik atak tedavide çok yüzgüldürücü sonuçlar veren, iyi sonuç alınan bir hastalık grubudur. Çaresiz değilsiniz. Öncelikle bu hastalığın hastalık olduğunu ve doğru ve iyi bir tedaviye ihtiyacınız olduğunu bilmek, kabul etmek. Hep söylendiği gibi, çare; ''Siz''siniz . İyi iletişim kurduğunuz uzmanınız ile tedaviye başlamak ve devam etmek. Panik atak tedavisinde doğru tedavi psikoterapiyle birlikte size uygun ilaç tedavisi ile olacaktır. Mucizevi çözüm önerileri yerine bilimin ve aklın yolundan tedaviye devam ettiğinizde çözüm sizin içinizdedir. Kaynağınız sizde, bizler size ışık tutanız. Panik atak ve panik bozukluğu tedavisinde çok kısa sürede sonuç alabilirsiniz. Huzurlu günler dileklerimle.

  • Ruhsal Krizlerde Psikoterapi

    Kriz, bir olayın ya da durumun kişinin mevcut başa çıkma kaynaklarını aşan katlanılması zor olan bir güçlük olarak algılanması ya da yaşanmasıdır. Ruhsal kriz yaşayan bir insanda aşağıdaki beş ölçüt bulunur. Kişi olayı kendisi için anlamlı, önemli ve tehdit edici algılar. Kişi olay ya da olayların etkisini klasik savunma yöntemleriyle değiştirip, hafifletemez. Artan korku, gerginlik ve karmaşa yaşanır. Kişi yüksek bir öznel rahatsızlık gösterir. Psikolojik denge hızla bozulur. Krize müdahalede üç farklı psikoterapi yaklaşımı modellenmiştir. Denge veya intrapsişik model: Burada öncelik kriz yaşayan kişinin içsel başa çıkma mekanizmalarını ve krizin bireyin denge durumunu ne düzeyde kaybettiğini belirlemektir. Danışan hızla kriz öncesi denge haline getirilmeye çalışılır. Birçok terapist kişi kontrolden çıkmış, zihni karışmış ve uygun seçimler yapamaz haldeyken erken müdahalenin en iyi sonucu verdiğine inanır. Bilişsel model: Birçok insan krizin aşırı gerginlik ve psikolojik dengesizlik arz eden özelliğine birkaç haftadan fazla dayanamaz. Kriz bir insanın yaşamındaki olayların hatalı şekilde algılanması biçiminde kavramsallaştırılmıştır. Krizin üç boyutu hızlandırıcı olay, bireyin bu olayı öznel rahatsızlığa dönüşecek şekilde algılaması ve genel başa çıkma yöntemlerinin bireyin algısına karşı başarısız olmasıdır. Psikososyal değişim modeli: Şahsın kişiliği, çevresi ve davranışlarının problem davranışa yatkınlık kazandırdığını savunan bu modele göre kişi önceki kriz deneyimlerinden bir şey öğrenmemekte, yeni krizler bireyin kişisel algısını geçerli kılmaktadır. Ağır psikolojik krizlerde kendine ya da başkalarına zarar verme görülebileceği gibi duygusal acı, vicdan azabı ve depresyon en sık görülen rahatsızlıklardır. Ruhsal krizlerde krize müdahale edecek psikiyatrist/psikoterapist önem arz eder. Danışanın başlıca endişesi krizin düşürdüğü güvenlik düzeyini yeniden yakalamaktır. Psikoterapist danışana bu kişisel güvenliği yeniden kazandırma yollarını bulma konusunda yardımcı olacaktır. Önce danışanın dengesine yönelik mevcut tehdit ya da engelin saptanması ve bunu etkisizleştirmeye veya kontrol altına almaya yardımcı olacak koşulların tespit edilmesi gerekir. Danışanla empatik ilişki kurabilen terapist en büyük adımı atmış olacaktır. Kriz psikoterapisinde ikinci aşama problemin tanımlanmasıdır. Danışanın güçlü ve zayıf yönlerinin tespiti yanında krize neden olan koşulların araştırılması bu aşamada ele alınacaktır. Bu arada danışana doğru düşünmesi konusunda yardımcı olunur. Krizin çözümünde psikoterapinin üçüncü basamağı destek sağlama ve alternatiflerin belirlenmesidir. Savunmasızlık hissi krizdeki danışanın temel özelliğidir. Şartların kontrolden çıktığına inanan hasta bu koşullar üzerinde yeniden dengeyi sağlayacağına yönelik şüphe içindedir. Eski yetersizlik ya da başarısızlık duygularının canlanması sorunu büyütecektir. Krizde kendini yalnız hissetmemesi için danışana verilecek duygusal ve durumsal destek psikoterapinin önemli amaçlarındandır. Psikoterapinin son aşamasında ise danışana değişim konusunda yardım edilir. Terapist aktif bir rol alarak danışanın başarısız olmuş kendi başa çıkma mekanizmalarını değiştirmeye, alternatif geçerli yolları bulmaya odaklanacaktır. Psikolojik krizlerde psikoterapiyi planlarken dikkate alınması gereken ölçütler danışanın yaşı, krizin şiddeti, danışanın başa çıkma düzeyi ve dış kaynakların kullanılabilirliğidir. Çocuk ve ergenlerin ruhsal krizlerinde başta ebeveynlerin başta olmak üzere öğretmenlerin ve diğer yetişkinlerin desteği tedavide çok önemlidir. Ruhsal krizlerde çözüm bazen tek seansta gerçekleşebileceği gibi, krizin kendisi kadar da uzun olabilmektedir. Doğal afetler, şiddete uğrama, cinsel istismara uğrama, ölüm, boşanma, taşınma, iş değiştirme, işsiz kalma, askerlik, kronik hastalık, ergenlik, yaşlanma en sık karşılaşılan, yoğun ruhsal krizlere sebep olan faktörlerdir. Kriz derinleşmeden psikiyatrist/psikoterapist desteği almak sorunu kısa sürede çözüme kavuşturabilir. Antalya Psikiyatri ve Psikoterapi Merkezi olarak psikolojik sorunlarınızda psikiyatrist, psikoterapist, psikolog, aile danışmanı kadromuzla yanınızdayız.

  • Öfke kontrolü

    Öfke kontrolü İnsanın temel ve vazgeçilmez duygularından birisi olan öfke, yerinde ve kontrollü kullanıldığında mesafe ayarlama, istediklerini alabilme ya da çok gerilmiş organizmanın denge haline dönebilmesi için vazgeçilmez bir duygudur. Bu yazımda alkol madde ve kimi psikiyatrik bozukluklarda “yönetici beynin” zayıflamasına bağlı öfke kontrolsüzlüğünden çok, hemen hepimizin kafasını karıştıran öfke kontrolünden söz etmek istiyorum. Öfke kontrolü çok konuşulmasına ve bu konuda başvuran birçok danışanımız olmasına rağmen ironik bir biçimde bizler daha çok sayıda danışanımıza, nasıl daha çok öfkelenmeleri gerektiği konusunda bilgi veririz. Yani öfkelenmek ve sakin olmak aynı düzlemde yer alan 2 kutbun birer ucudur. Aşırı sakin kutba gidildikçe patlama ihtimali artarken aşırı öfkenin ardından aşırı sakinlik, pişmanlık gibi duygular yaşanır. Öfkelenmeyi genelde bir uyaran tetikler ve bu uyaranla ilgili algı ve filtreleme sistemi daha çok kişiliği oluşturan geçmiş deneyim, öğreti ve travmalarca şekillenir. Yani daha anlaşılır haliyle bizi öfkelendiren çoğu şey bizim kendimizle alakalıdır. Yukarıdaki nedenlerle öfke kontrolü çalışılırken öncelikle kişilik yapısı sınırları ve öfkeyle ilgili filtre sistemi gözden geçirilir. Kişiye sorunlu ve travmalı olduğu alanlar fark ettirilir. Esnek biçimde öfkelenmesi ve sakinleşmesi ve tek kutuplu davranmaması öğretilir. Ok yaydan çıktıktan sonra yapılabilecekler oldukça az olduğu için öfkeden önceki olay algı ve davranışların analizi yapılır ve kişi hazırladığı ön bariyerlerle büyük dalgalara hazır hale gelir.

  • MİNDFULNESS II (SAF BİLİNÇ)

    MİNDFULNESS II (SAF BİLİNÇ) Geçen sayıda başlamış olduğum mindfulness serisine devam ediyorum; Hepimiz bu dünyaya saf bilinç olarak geliriz, saf bilinçle kastettiğim düşüncenin olmadığı, sadece duyularla algılanana doğru odaklanılan bilinç. Saf bilinç aslında büyülü bir dünya gibi sonsuz, huzurlu ve keyiflidir. “Saf bilinç Tanrıyı, sonsuzluğu, ya da ölümü “deneyimleyebileceğiniz alan olarak da tanımlanabilir. Yani bir anlamda yaşamın kutbu. Yaşam ve saf bilinç aynı anda algılandığında, her gün 10 dakika bile deneyimlendiğinde ego zayıflamaya, ölüm korkusu azalmaya beden gevşemeye ve tepkiler ihtiyaçlara uygun olmaya başlar. Saf bilinç, “yapmak” değil, “olmak” olduğundan insanı yormaz, üzmez, endişelendirmez. Sadece denize bakmak, çiçek kokusu, yerdeki ahşap üzerinde çıplak ayakla yürümek, müzik dinlemek ve düşünmemek yani olana, duyularla algılanana odaklanmak ve düşünmemek; tıpkı meraklı bir çocuk gibi, ya da daldaki bir kuş gibi. Bir uyaranla bu durum bozulduğunda en doğru tepkiyi vererek yeniden o eski homeostasis (denge) durumuna dönmek. Aslında çocuklar saf bilinçten henüz kopmadıklarından sürekli duyulara odaklanır; dokunarak yürürler, kokuları ve sesleri net bir biçimde algılarlar. 30 yıl da geçse çoğu anı 5 duyu detayıyla hatırlanır. Biri uyarana ya da acıkana kadar aynı yerde saatlerce oynayabilir çocuklar. “Boş boş durma gel ödevine” komutu ile “büyü” bozulur, yani saf bilinç kesintiye uğrar. Yani fiziksel dünyanın gerçekliğine uygun olarak fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçlar saf bilinci parçalamaya başlar. İşte insanoğlu “saf bilinci” ihtiyaçlarını karşılamak ve ihtiyaç vericilerin onayını almak adına feda etmeye başlar. İlk yıllarda büyürken ve sonrasında, doğayla iletişiminiz kopmamış ise; saf bilincin bir kısmını saklayabilir ve daha dengeli yetişkinler olabiliriz. Yani egosal ve toplumsal ihtiyaçlarınızı karşılayıp dönebileceğiniz bir merkez oluşmuştur. Yapılması gereken ego dediğimiz yani toplum ya da fiziksel dünyaya adapte olmak adına organize olmuş, düşünce, anı, öğreti ya da deneyimlerden oluşan sahte kimliği sadece ihtiyaca uygun kullanıp, saf bilinç merkezine her fırsatta dönmek. Yani içindeki çocuğa dönmek, doğayla temas etmek, mindfulness ve meditasyon tekniklerini uygulamak. Saf bilinçle ilgilenen ve deneyimleyen biri kendi özgün, sezgisel, farklı çözümlerini üretebilir, egonun kölesi gibi sürekli yanlış ve bize ait olmayan (yüklenmiş) ihtiyaçların altında ezilmez. Hem ruhsal hem de bedensel olarak çok daha iyi konumda olur. Mindfulnessla ilgili daha detaylı bilgi için geçen sayıdaki yazımı tekrar okumanızı öneriyorum. Gelecek sayıda görüşmek üzere sevgiyle kalın.

  • Mindfulness (farkındalıkla odaklanma)

    Mindfulness (farkındalıkla odaklanma) Mindfulness terimi ve mindfulness ile ilgili yöntemler son dönemde oldukça popüler hale gelmiştir. Ruh ve beden sağlığı ile ilgilenen bir profesyonel olarak bu durumdan oldukça hoşnut olduğumu ifade etmeliyim. Hem beden, hem ruh sağlığını hem de yaşam kalitesini farkındalık sayesinde arttıran bu yöntemin faydaları bilimsel olarak da her geçen gün kanıtlanmaktadır. Tanımı “anda olana, yargısız, düşünmeden, sürüklenmeden odaklanmak olarak” ifade edilebilir. Nefese ve duyulara odaklanırken araya girmeye çalışan düşünce ve duygular fark edilip tekrar tekrar nefes ve duyulara dönüş yapılır. Düşünce ve duygulardan kurtulmak aslında özel bir çaba gerektirmez; aynı anda hem duyu hem de düşünceye odaklanmak mümkün değildir. Tekniğin özü bu prensibe dayanır. Örneğin sırtınızda ani bir ağrı hissettiniz ya da içinize bir “sıkıntı çöktüğünü” fark ettiniz; yapmanız gereken, duyuları hissettiğiniz bölgelere odaklanıp, merak ve şevkatle öylece beklemek; bir süre sonra sırtınızdaki ağrının ya da içinizdeki sıkıntının geçtiğini şaşırarak izleyeceksiniz. Ya da ağrı ve sıkıntının kaynağını ve bileşenlerini fark edeceksiniz ve buna yönelik bir eylemde bulunacaksınız. Örneğin sırtınızda taşıdığınız yükü fark edip atabileceksiniz. Herhangi bir sorununuz yok iken de gereksiz düşüncelerle günü tüketmek yerine “mindful” bir şekilde vakit geçirebilirsiniz. Tüm yapmanız gereken olana odaklanın ses, görüntü, renk, koku, tat, ayak tabanı ya da bedenle ilgili diğer hislere odaklanın; odaklı iken araya gelen düşünceleri sadece fark edin; sürüklenmeyin, hikaye yazmayın. Örneğin ayrıldığınız sevgiliniz aklınıza geldi- “evet geldi kabul” ama sürüklenmeyin hikaye yazmayın hemen nefese ya da bir sese görüntüye odaklanmayı sürdürün. Yöntem oldukça kolay görünse de ancak düzenli yapıldığı takdirde ise yarayacaktır. Uzun süredir danışanlarıyla bu yöntemi paylaşan biri olarak birçok sorun için en pratik çözümün mindfulness olduğunu söyleyebilirim. Mindfulness yönteminin ardında yatan felsefe, deneyim ve birikimi başka bir yazımda daha genişleterek sizlere aktaracağım. Sevgiyle kalın. #https://www.drleventsoylu.com/

  • Sürekli düşünmek engellenebilir mi?

    Sürekli düşünmek engellenebilir mi? “Sürekli düşünüyorum, beynim hiç susmuyor”; bize başvuran danışanlarımızın hemen hepsinin ortak şikayetleri olan bu cümleler aslında göründüğünden çok daha önemli hatta belki de evrendeki en önemli birkaç kavramdan bir tanesi. Düşünmek neden bu kadar önemli sorusunun en önemli cevabı, aslında düşüncelerin yaratım gücüne sahip olmalarıdır. Sadece spiritüel ya da manevi bir kavramdan söz etmiyorum düşüncenin yaratma gücü artık hem fiziksel hem de psikolojik olarak gözlenebilmektedir. Sürekli olarak negatif bir şeyler düşündüğünüzde bu düşünceler ve yarattığı duygular belli davranış kalıplarına yol açıyor ve bu davranışlarda belli yaratımlara neden oluyor. Örneğin köpekle ilgili düşünceleriniz yoğunsa ve pozitifse köpek sahibi oluyorsunuz. Öfkelenmenin kötü ve tehlikeli olduğunu düşünüp duruyorsanız, öfkeyi kendinize döndürüp, suçluluk ve değersizlik duygularıyla, kendinizi enerjisiz bırakıp depresyon yaratıyorsunuz, sürekli yargılanma ve küçük düşmemeye odaklı düşüncelerle yaşıyorsanız sosyal fobi yaratıyorsunuz, sürekli borca ve kıtlığa odaklıysanız ve bolluk dolu düşüncelere odaklanamıyorsanız hep maddi sorunlarla boğuşan bir insan haline geliyorsunuz. Peki, çözüm nedir? Düşünceyi durdurmak mümkün mü? Ya da düşünceleri değiştirerek yaratımları istediğimiz gibi oluşturmak mümkün mü?. İlk soruya cevabım kısmen mümkün ama ikinci soruya cevabım evet. Yeterli konsantrasyon, “mış gibi yapmak” ve düzenli egzersizlerle 1-2 ayda zihni formatlamak ve pozitif yaratımlar oluşturmak, daha güvenli, daha enerjili, daha zengin, daha sakin olmak mümkün. Düşünceyi durdurma konusunda ise öğrettiğimiz çeşitli teknik ve çalışmalarla düşünce döngüsünü yavaşlatmak, kötü hissettiren düşüncelerle sürüklenmeyi engellemek ve iyi hissettiren düşüncelere odaklanmak mümkün hale gelmektedir.

  • Botox Nedir?

    Son yıllarda özellikle estetik alanında adını sıkça duyduğumuz Botox, Botilismus denilen bir bakteriden elde edilen bir toksindir. Halk arasında sanıldığı gibi bir yılan zehiri kesinlikle değildir. Bir ilaçtır ve zehirleyici etkisi yoktur. Düzensiz ve aşırı kasılan kasların sinir uyarılarını geçici olarak durdurarak bu kasların geçici olarak gevşemesine sebep olur. Yine halk arasında sanıldığı gibi gerçek anlamda bir felç oluşturmaz. Felçte sinirler kalıcı olarak bloke olur ve geri dönüşü yoktur. Botulismus toksini Estetik Cerrahi’de iki alanda yaygın kullanılmaktadır. Yüz çizgilerinin azaltılmasında estetik amaçla Aşırı terlemenin tedavisinde Estetik amaçla özellikle yüzün ½ üst kısmındaki kırışıklıkların tedavisinde güvenle kullanılan bir ilaçtır. Göz kenarlarındaki kaz ayağı dediğimiz çizgilerin, kaş çatma çizgisinin ve derin alın çizgilerinin yok edilmesinde güvenilir bir yöntemdir.Etkisi uygulamadan sonraki 2. veya 3. günde başlar ve en az 4-6 ay süre ile devam eder. Bu sürenin sonunda etki kaybolur. 4-6. ayda yapılacak ikinci uygulama ile etki süresi uzar ve 2.-3. uygulamadan sonra etki süresi 8-12. aya kadar uzayabilir. Botox uygulaması muayenehane şartlarında yapılabilmekte olup, alerjik etkisi şimdiye kadar gösterilmemiştir. En çok kullanıldığı yerler; göz kenarlarındaki ince çizgiler (kaz ayağı çizgileri), kaşların arasındaki kaş çatma çizgisi, alın kırışıklıklarını azaltmak ve düşük kaşları kaldırma amaçlı yapılan uygulamalardır. Dudak kaslarının hareketlerini kısıtlayarak yüz ifadesinde değişikliklere sebep olabileceğinden (maske yüz) dudak çevresine uygulanması önerilmez. Botulismus toksininin ikinci en yaygın uygulama alanı aşırı terlemenin tedavisidir. Aşırı terleme, vücudumuzun her yerinde bulunan ter bezlerinin fazla çalışmasıyla meydana gelmektedir. Bu bezler en yoğun olarak avuç içleri, ayak tabanı ve koltuk altında gruplar halinde bulunmaktadır. Fokal hiperhidrozis, vücudun belirli bölümlerinin daha fazla terlemesidir. Bu hastalar birkaç dakika içinde terden sırılsıklam olurlar ve sık sık kıyafet değiştirmek zorunda kalırlar. Fokal hiperhidroz hem özel yaşamda hem de profesyonel iş yaşamında ciddi sosyal problemlere yol açar. Yoğun ter deride soyulmalar ve buna bağlı mikrobik hastalıklara yol açabilir. Özellikle avuç içi ve koltuk altlarında aşırı terleme, bu bölgelere Botox uygulaması ile başarıyla tedavi edilebilmektedir. Uygulama sonrası terlemede azalma hastaların %95’inde 1. hafta içinde fark edilir ve 4. ay sonunda bu etkinin %70’i devam eder. Ortalama etki süresi 7 aydır. Aşırı terleme nedeniyle botox uygulaması sonrası, kişilerin duygusal durumu, günlük yaşam ve sosyal aktivitelerde yer alma becerileri, iş yerlerindeki üretkenlikleri belirgin iyileşir.

  • Google Places
  • Instagram
  • Facebook
  • LinkedIn

©2022 DrSistem

bottom of page