top of page

Arama Sonuçları

Boş arama ile 1063 sonuç bulundu

  • Göz kapağı düzeltme (bilefaroplasti)

    Alın ve yüzün total olarak aşağı doğru sarkma eğiliminde olması üst ve alt göz kapağında torbalanmalara ve kırışıklıklara neden olur. Üst ve alt göz kapağında ileri yaşa bağlı olarak cilt ve cilt altı dokusunda meydana gelen deformasyonlar, torbalanmalar ve kalite kayıplarını düzeltmek için yapılan bir operasyondur. Kesi alanı alt göz kapağında kirpik kenarıdır, üst göz kapağında göz kapağının katlanma çizgisidir. Operasyon genel veya lokal anestezi ile uygulanır. Operasyon sonrası hastanın gözü görecek şekilde pansuman yapılır. Hasta 48 saat sonra banyo yapabilir. Yan etkiler: Şişlik ve morluk görülebilir, bunlar 10-15 gün içerisinde kaybolur. Operasyon sonrası izler kirpik altında ve gözün katlanma noktasında çok ince olduğu için iz kalmaz noktada görünmezdir.

  • Karın germe !

    Karın germe üst ve alt karın bölgesinin sarkması sonucu oluşan deformasyon ve kötü görünüm nedeni ile karın cilt ve cilt altı dokusunun fazlalığının kesilip atılması esasına dayalı yapılan bir operasyondur. Deformasyon nedenleri: Aşırı kilo alma, hızlı kilo verilmesi, hamilelik sırasında alınan kilolar ve beraberinde karında büyümenin getirmiş olduğu ciltteki gevşeklik ve cilt çatlakları, yaşlılığın getirdiği deri sarkmalarıdır. Operasyon: Genital bölgenin hemen üzerinden (pubis), genel olarak "W" formatında yapılan bir kesi ile fazla cilt ve cilt altı dokusunun kesilip atılması esasına dayanır. Yapılan operasyon sonrası, göbek deliği operasyon öncesi konumunda kalır. Operasyonda gevşemiş olan karın kas dokuları ve fıtıklar onarılır. Operasyon sonrası, hasta, hastahanede ortalama 3 gün yatar. Nekahet sonrası hasta bir süre karın korsesi kullanmak durumundadır. Yan etkiler: Operasyon sonrası bütün ameliyatlarda olduğu gibi enfeksiyon, hematom, transuda (mikropsuz sıvı toplanması) olasılığı düşükte olsa vardır.

  • Doktorunuzla İlk Karşılaşma - Uygulamaya Başlangıç

    Toplumdaki insanların estetiğe bakışını , kaygılarını, taleplerini ve hastalarıyla ilk randevuda neler yaşadığını bizimle paylaştı. Son zamanlarda estetik uygulamalara ilgi artsa da bu kişilerin toplumdaki oranı % 5 civarındadır. Bu nedenle geriye kalan % 95’lik bir grubun genellikle eleştirilirler. Yani sanıldığının aksine estetik trend çok konuşulsa da bu uygulamalardan faydalananların sayısı abartılacak kadar çok değil. Sadece şunu söylemek gerek sosyokültürel durum, ekonomik durum ve dini inanışlar bu oranları etkilemektedir. Aynı zamanda kulaktan duyma yanlış inanışlar , geçmişte yapılan kötü operasyon yada kötü uygulama sonuçları bu alanda korkuları artırmaktaydı. Son zamanlar cerrahi yönden eğitimlerin artması, bilimsel kongre ve kursların sıklığı operasyonlarda başarılı sonuçların artmasını sağladı. Aynı zamanda teknolojideki yenilikler insanların operasyonla tanışma süresini öteleyerek genç ve dinamik görünmelerini sağladı. Bu uygulamaların ağrısız olması ve işlerinden geri kalmaması çalışanlar için işlerine erken dönme imkanı büyük avantajlar sağladı. Kliniğinize gelen kişilerde ilk randevuyu anlatır mısınız? Estetik ile ilgili ilk ihtiyaçlar aynada başlar ve sonuçlar aynada biter. Kişi aynaya baktığı zaman ya da arkadaşlarının etkisi de kalarak artık kendisini mutsuz eden kusurlar bulmaya başlar. Bu bazen yorgun ifade, bazen yaşlılığa bağlı değişikler. Kliniğime gelenlere baktığım zaman bazıları bir estetik kliniğe ilk defa geliyordur ve korkuları vardır. Bunlar genelde yalnız gelmezler heyecan ve kaygı bir aradadır ya yakın bir arkadaş ya da bir akrabası ile gelirler. Diğer grup estetiği düşkün ve bu alanda tecrübeli olduğu için rahat kişilerdir. Isparta gibi bir şehirde görev yapan bir doktor olarak çoğu kişinin belki de ilk estetik uygulamasını yapma şansına kavuştum. Son dönemde cerrahi olmayan uygulamalar revaçta. Hangi yöntem neye yarıyor karışmış durumda sanki. Siz ne düşünüyorsunuz? Bir plastik cerrah olarak kliniğimizde bulunan son teknoloji cihazlar sayesinde gelen kişilere ameliyatlı ve ameliyatsız yöntemleri sunabiliyoruz. Bu bizim en büyük avantajımız. Kafa karışıklığın sebebi piyasa da çok farklı cihazlar var ve bunların insan sağlığına zarar verip vermemelerindeki denetimsizlik, ikincisi doktor olmayanların bile insan vücudunda cesaret verici girişimde bulunması ve yapılan kötü sonuçlar insanlarda bu alana bakılan önyargı, üçüncüsü internette bile yanlış bilgilerin dolaşması ya da abartılı yazılar bilgi kirliliğine yol açması. Hiçbir bilimsel veriye dayanmayan kulaktan kulağa dolaşan yanlış bilgiler. Cerrahi olmayan uygulamaların revaçta olmasının bir çok sebebi var. Başta ameliyata karar vermek ve ameliyat yapmak cerrah ile hasta arasında alınan karşılıklı sorumluluk gerektiren zor bir karar. Türkiye de estetik ameliyat yapan cerrahların sayısı az ameliyattan korkan kişi sayısı çok fazla. Artık herkes çok fazla ağrı duymadan , şişlik, morluk olmadan iş hayatına çabuk dönmenin peşinde. Benim felsefem hangi hastaya hangi uygulamayı yapıp başarılı sonucu almakta yatıyor. Hastayı iyi analiz edip, beklentileri çok yüksek tutmadan , her yöntemin avantaj ve yan etkilerini dürüstlükle anlatıp etik davranılması gerekir. Gerçek olan şu ki; hiçbir cihaz ameliyatın yerini tutmaz , ama her kişiyi de ameliyat etmek zorunda değiliz. Doğru uygulamayı doğru zamanda kullanmak mesleki bilgi ve tecrübe gerektirir. Son dönemde cerrahi olmayan uygulamalar revaçta. Hangi yöntem neye yarıyor karışmış durumda sanki. Siz ne düşünüyorsunuz? Bir plastik cerrah olarak kliniğimizde bulunan son teknoloji cihazlar sayesinde gelen kişilere ameliyatlı ve ameliyatsız yöntemleri sunabiliyoruz. Bu bizim en büyük avantajımız. Kafa karışıklığın sebebi piyasa da çok farklı cihazlar var ve bunların insan sağlığına zarar verip vermemelerindeki denetimsizlik, ikincisi doktor olmayanların bile insan vücudunda cesaret verici girişimde bulunması ve yapılan kötü sonuçlar insanlarda bu alana bakılan önyargı, üçüncüsü internette bile yanlış bilgilerin dolaşması ya da abartılı yazılar bilgi kirliliğine yol açması. Hiçbir bilimsel veriye dayanmayan kulaktan kulağa dolaşan yanlış bilgiler. Cerrahi olmayan uygulamaların revaçta olmasının bir çok sebebi var. Başta ameliyata karar vermek ve ameliyat yapmak cerrah ile hasta arasında alınan karşılıklı sorumluluk gerektiren zor bir karar. Türkiye de estetik ameliyat yapan cerrahların sayısı az ameliyattan korkan kişi sayısı çok fazla. Artık herkes çok fazla ağrı duymadan , şişlik, morluk olmadan iş hayatına çabuk dönmenin peşinde. Benim felsefem hangi hastaya hangi uygulamayı yapıp başarılı sonucu almakta yatıyor. Hastayı iyi analiz edip, beklentileri çok yüksek tutmadan , her yöntemin avantaj ve yan etkilerini dürüstlükle anlatıp etik davranılması gerekir. Gerçek olan şu ki; hiçbir cihaz ameliyatın yerini tutmaz , ama her kişiyi de ameliyat etmek zorunda değiliz. Doğru uygulamayı doğru zamanda kullanmak mesleki bilgi ve tecrübe gerektirir. İnsanlar estetik ile ilgili hizmet almak için nelere dikkat etmek zorundalar? Önemli olan, kişilerin estetik tedaviye, aldıkları zorlu ve özel bir eğitim ile plastik cerrahi dalında uzmanlaşmış hekimler tarafından uygulanan bir tıp bilim dalı olduğunun bilinci ile yaklaşmalarıdır. Bu bir toplumsal bilinçtir. Bu alanda seçtiğiniz kişiler doktor değilse alacağınız kötü sonuçlara katlanmak zorundasınızdır. Doktorluk hayatımda halen daha kendimi öğrenci gibi görüp kongre , kursları bilimsel yayınları takip etmeye çalışıyorum. Çevremde Maalesef doktor olmayanların insan sağlını riske atan cesaret verici uygulamaları yapmalarını hayretle karşılıyorum. Laser uygulamaları bile cilt de ciddi komplikasyon doğurabilecek ya da cilt altı iğne uygulamaları alerjik reaksiyona sebep olacak ciddi uygulamalardır. Yapılması gereken gittiğiniz bir yerde doktor olup olmadığını araştırın, bu doktorun plastik cerrah veya dermatolog olup olmadığını sorgulayın, size uygulama yapılacaksa cihazları araştırın bu cihazların güvenilir olup olmadığını sorgulayın. Bazen medyada estetik bir uygulama yaptırmanın günümüzde bir kuaföre gitmek kadar kolaylaştığı izlenimi yaratılmak isteniyorsa da; genelde bu uygulamalardan mutsuz olan kişilerin çabuk karar aldıkları ve yeterince bu konuda bilinçli olmadığını gördüm. Bana göre hastaların anlamaları gereken en önemli konu ; estetik tedavilerin bir zorunluluk olmadığı, bu tedavilerin kişinin olanakları içinde maddi güçlüklere maruz kalmadan ve kendine layık gördüğü, sonucundan yaşam kalitesini yükseltmek anlamında da keyif alabilmektir. Bu keyfi işin uzmanından doğru bilgilendirilerek doğru uygulamalar sonucunda alabilirsiniz. Bu konuda edinilen yanlış bilgiler kişinin gereksiz bu uygulamalardan mahrum kalmasını sağlayacaktır.

  • Burun Ameliyatında Ön Görüşmenin Önemi

    Türkiye’de yapılan estetik ameliyatlarda, burun estetiği en ön sıralarda yer aldığını söyleyen Op.Dr. Avni Hakan ÖLMEZTÜRK Isparta ve Antalya'da burun estetiğini çok sık yaptığını ve şehir dışından da bu ameliyat için Isparta ‘yı tercih eden bir çok kişinin olduğunu söyledi. Kendisiyle burun estetiğinin bilinmeyen yanlarını konuştuk. Burun hastaları size hangi psikolojik durumda geliyorlar? Hastalar genelde farklı bir şikayetler de gelirler. Bunları şöyle sıralarsak ; Burnunun şeklini beğenmeyenler , nefes almada sıkıntı duyanlar ve her iki şikayeti birlikte yaşayanlar. Burun ameliyatı arzu eden hastalarımın büyük bir kısmı anne ve babalarının kendilerini bu fikirden caydırmaya çalıştıklarını söylemişlerdir. Bu ısrarın; ameliyatın yan etkilerinden korkmak, kişinin burnundan kaynaklı psikolojik rahatsızlığını yeteri kadar hissedememesi, dini inançlar, yeni burnun görünümünden memnun olmama durumunda geriye dönüşün mümkün olamaması gibi çeşitli nedenleri vardır. Burun estetiğinin felsefesinde burun insanın iç dünyasındaki farklı kaynaklı rahatsızların projekte edildiği bir organdır. Bu kaynakları hasta ile beraber konuşmak ve ona göre bilinçli bir şekilde yola çıkmak neticenin gerçekçi bir şekilde algılanmasında yardımcı olur. Aslında estetik operasyonlarının bir çoğunda hastalar ya görsel ya da fonksiyonel sorunun bir an önce giderilmesini ister. Ameliyat korkusu , ağrı korkusu, sonucun kötü olma korkusu gibi bir çok sebepten dolayı haklı bir kaygı yaşamaktadırlar. Güzel burnu nasıl tarif edersiniz? Hep hastalarıma söylediğim bir şey vardır. Burun aslında tek başına incelediğinde güzel bir organ değildir. Yüzün çekici görüntüsü genellikle burunun harmonisi ile ilgilidir. Burun ameliyatlarında hedef burnun alın ve çene arasındaki orantı dengesini sağlamaktır, yani burunun tam yüz görünümüne uymasıdır. Bu her kişinin yüzüne göre değişir. Yüze bakıldığında kaş ile dudak arasında dikkat çeken ya da çekmeyen burun vardır. Burnun dış görünümden ziyade fonsiyonel olarak nefes alan burun , yüzde dikkat çekmeyen yüzün harmanisine yakışan göz ve dudakları ortaya çıkaran burun aslında güzel burundur. Bazı kişilerin burnu güzel görünse de mutsuzlar bu takıntının sebebi ne? İnsanların kendi vücudundaki organları beğenmeyip bunlara çare aramalarını aslında saygı ile karşılamalıyız. Bir plastik cerrah olarak bu şikayet ve beklentilerin hep ne kadar makul olup olmadığını değerlendirmek için hastalarımı dinlerim , ayna karşısında konuşurum . Hastalarıma zaman ayırırım. Bu şikayetlerin altında yatan sebebin psikoljik bir neden olduğunu tespit edemezsem aslında yanlış hastayı ameliyat etmişimdir. Hasta ameliyat olsa da memnun olmayacaktır.. Bu kaynakları hasta ile beraber konuşmak ve ona göre bilinçli bir şekilde yola çıkmak neticenin gerçekçi bir şekilde algılanmasında yardımcı olur. Hastaların çoğunluğunun yaptığı hata sabahtan akşama kadar gözlerini burunlarından ayırmamalarıdır. Sonunda tüm yüzlerini ve yüzlerinin görünümündeki hoş değişikliği algılamayı unuturlar ve takıntılı bir şekilde burunun her milimetresini analize ederler.. En güzel bir organa bile devamlı bakarsanız sonunda mutlaka bir kusur bulacaksınızdır. Burunun genel anlamından da anlaşıldığı gibi, kimi zaman ruhsal bozuklukları olan hastalarda nevrotik-psikolojik bozuklukların yansıması burunda gerçekleşir ve hasta burnunda sorun olduğunu düşünür. Psikozları tedavi edilmemiş veya tanınamamış bir hastaya yapılan burun ameliyatının, hasta ve cerrah açısından çok sıkıntı verici problemlere yol açabileceği aşikardır. Hangi yaş gurubu daha çok burun ameliyatı için size geliyor? Özellikle 25 yaşına kadar olan, sosyal yaşamı henüz tam oturmamış kişilerde, burunun şeklini ve formunu değiştirme arzusu, sosyal kabullenme açısından çok daha yüksektir. Bu yaş sınırı atlatıldıktan sonra, mesleki ve ailevi yaşantının getirdiği güven ve denge, kişiyi burun probleminden uzaklaştırır. Bu psikolojik baskı, bu aşamadan sonra da hala devam ediyorsa; kişi o zaman plastik cerrahi yolu ile çözüm aramayı denemeye başlıyor. 25 yaş öncesi hastalarım daha hızlı karar veriyor, bir an önce ameliyat olmak istiyor. 25 yaş üstü hastalarım kaygı ve kararsızlıkları daha fazla. Gün içerisinde bir hastam burnundaki problemi çok kafaya takıyorsa , sık sık ayna karşına geçiyorsa , bunun altında psikolojik bir sebep yoksa artık ameliyat kararını karşılıklı vermeye başlıyoruz. Sizin için estetik burun ameliyatı için doğru hasta kimdir? Ameliyat öncesi her hastama çok zaman ayırdığım gibi ; Burun hastalarıma daha çok zaman ayırıyorum. Eğer bir burunun düzeltilmesi için ameliyat kararı doğru hastada doğru zamanda verildiyse ve ameliyat teknik açıdan kurallara uygun olarak yapıldı ise, sonucun getireceği pozitif psikolojik etki bütün estetik ameliyatlar içinde en etkin olanıdır. Yıllarca onu mutsuz eden sebebi çözüm bulmanız sizi artık doktoru olmayı değil ömür boyu unutmayacağı bir dostu yerine koymaya başlıyor. Başarılı bir burun ameliyatından sonra hastanın kendine güveni gelir. Bu sonuca şaşırmamak gerekir. Çünkü burun tam yüzün ortasındadır ve onu görmemek imkansızdır. İnsanların yüzünün sert görünümüne sebebiyet veren burnunu küçültmek arzusu, aslında bilinçaltında sert yüz görünümüne uymayan yumuşak karakteri ve hassas ruh dünyasıdır. Kişinin ruh yapısı daha naif ise her ayna baktığında o burnundaki kemerin yüze verdiği sert ifadeyi kabullenemez ve mutsuz olur. Yaptığım burun ameliyatlarda özellikle kemerli burunun daha düz, hafif kavis verilmesi ameliyat sonrası yüzde daha yumuşak bir ifade verdiğini tespit ediyorum. Ameliyat arzu eden hastaların ameliyat motivasyonu bu gerçekler içinde olmalıdır. #burunestetiği#estetikplastikcerrahi

  • Hayat Daha Uzun Süre “Güzel” Olmalıdır!

    Sağlıklı olmak yalnızca hastalıklardan uzak kalmak değil, aynı zamanda kişinin mental ve sosyal açıdan da tam bir “mutluluk” içinde bulunmasıdır. Doğduğumuzdan günden itibaren vücudumuzdaki bütün hücreler bir yaşlanma programına girer. Modern tıptaki gelişmeler insan ömrünün uzaması üzerinde de olumlu etki yapsa da yaşlanmaya ve zamanın hızlı geçmesine karşı koyamıyoruz. Biz estetik cerrahlar aldığımız eğitimle ve teknolojinin bize sunduğu imkanlarla bu yaşam süresine güzellik katarak hayat vermekteyiz.Neden güzel olmak gerekiyor? Bir çok dönemde öne sürüldüğü gibi gurur, hak, hayranlık uyandırma ve başkalarından üstün olmak isteği güzel olmayı gerekli kılan temel dürtüler midir? Güzellik sadece ona bakan kişinin gözünde tanımlanabilecek bir kavramdır. Güzellik ancak ve ancak başka bir gözün varlığında var olabilir. Çok basit anlamda “kısmetine razı olmayıp kısmetini düzeltmeye çabalayan tek varlık insandır”. Güzelliği korumak demek, yaşamı güzelleştirmek için yaşam kalitesini de yükseltmek demektir. Bir estetik cerrah olarak sağlıklı ve mutlu insanlar görmek istiyorum. Tüm bilgi ve tecrübelerimle; insanları hayatı boyunca üzen takıntılarından ya da sağlık problemlerinden kurtarmayı ve bu sayede özgüveni gelişmiş ve kendilerini güzel hisseden bireyler görmeyi hedefliyorum. Hayat daha uzun süre “güzel” olmalıdır.

  • Hamilelikte Ağız Bakımı

    Vücudun fizyolojik ve psikolojik yönden pek çok değişikliklere uğradığı hamilelik döneminde; hormonal etkiler sonucunda ağız ve diş sağlığı iyi bakım yapılmadığı takdirde olumsuz etkilenmektedir. Mide bulantıları ve kusmalar ağız içinde asit salgısını artırarak dişlerin yüzeyinde aşınmalara devamında da dişin sert dokularının bakterilerin salgıladığı asitlerle yumuşatması sonucu çürüklere yol açmaktadır. Annenin sık aralıklarla şekerli gıda tüketme alışkanlığı ve diş eti kanamaları nedeniyle diş fırçalanmaması ağız bakımının aksamasına ve bunu takiben diş eti enfeksiyonu ve çürük riskinin artmasına sebep olmaktadır. Hamilelik sırasında yapılabilecek tedaviler her üç aylık dönemde farklılık göstermektedir. Bunlar; İlk Üç Aylık Dönem: Gebeliğin ilk üç ayında bebeğin organları gelişme aşamasındadır. Bu safhada neden olunan bir bakteriyemi bebeğin organ gelişimini olumsuz yönde etkileyebilmekte, gereksiz müdahaleler düşüğe sebep olabilmektedir. Fakat ağrıya sebep olmuş ve/veya müdahale edilmediği takdirde daha çok zarara neden olabilecek durumdaki dişlerin çekim, kanal tedavisi gibi acil olarak tedavi edilmesi gereken durumlarında, çekinmeden diş hekimine gidilmelidir. Diş ya da diş eti enfeksiyonu gibi acil durumlarda, var olan enfeksiyonun bebeğin gelişimini dental tedavinin olumsuzluklarından daha fazla etkileyebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Diş hekimi , kadın doğum uzmanının önerileri doğrultusunda, bebeğe zarar vermeyen bir tedavi uygulayacaktır. İkinci Üç Aylık Dönem: Gebeliğin ilk üç ayında bulantı ve kusmalardan dolayı yeterli diş fırçalama ve ağız bakımı yapılamamaktadır. Bu durum diş ve dişeti sağlığını olumsuz etkilemektedir. İkinci üç aylık dönemde bu olumsuz etkileri azaltmak ve gebeliğin devamında da diş ve diş eti sağlığını korumak için mutlaka basit bir diştaşı temizliği yapılmalıdır. Ayrıca, bu dönem hamilelik sonuna kadar ertelenmesi uygun olmayan diş çekimi, dolgular, kanal tedavileri vb. pek çok tedavinin yapılması için en uygun olan dönemdir. Üçüncü Üç Aylık Dönem: Bu dönemde bebek anne karnında oldukça büyümüştür ve doğum yaklaşmıştır. Anne koltuğa rahat oturamaz ve aşırı stres erken doğuma neden olabilir. Aynen ilk üç aylık dönemde olduğu gibi, acil tedaviler dışında diş hekimi müdahale etmeyecektir. Hamilelik döneminde en çok östrojen ve progesteron hormonlarındaki dengenin bozulmasına bağlı olarak dişetlerinde hamilelik gingivitisi adı verilen dişeti hastalığı görülmektedir. Hamileliğin erken safhalarında diş etlerinde şişlikler, kızarıklıklar gözlenebilir. Bu şekildeki diş eti oldukça hassastır ve kolay kanar. Hamilelik gingivitisi genellikle hamileliğin 2. ayında başlayıp 8. ayında en üst seviyeye çıkar, doğumdan sonra geriler. Günlük düzenli ağız diş bakımı yapmayan kişilerde oluşan ve diş eti enfeksiyonuna neden olan bakteri plağı ya da diş taşı gibi etkenler hamilelik gingivitisi tablosunu daha ciddi boyutlara taşıyabilmektedir. Çalışmalar, annenin tedavi edilmeyen hamilelik gingivitisinin düşük kilolu bebek doğumuna yol açtığını bildirmiştir. Diğer diş tedavilerinde olduğu gibi diştaşı temizliği de özellikle hamileliğin ikinci üç ayında yapılmalıdır. Hamilelikte Lazer İle Tedavi: Çocuklar, hamileler, kalp hastaları dahil her durum ve her yaş grubuna uygulanabilen Lazer ile dolgu öncesi diş hazırlığı (çürük temizlenmesi), Kanal tedavisi, Diş eti tedavileri, Küretaj (derin diş eti temizliği), Yumuşak doku lezyonlarının çıkarılması, Aft ve uçuk tedavileri, Diş hassasiyetleri tedavisi (dentin kanallarının kapatılması), Cerrahi tedaviler (20 yaş dişleri, implant, ağız ve çene ameliyatları gibi), Biostimülasyon (cerrahi operasyon sonrasında duyulan ağrıların oluşumunun önlenmesi ) tedavileri genellikle anesteziye gerek olmadan yapılabilmektedir. Lazer uygulandığı bölgede güçlü bakterisid etkisi ile % 100 dezenfeksiyon ve sterilizasyon sağladığı için tekrar enfeksiyon oluşması ve çürük başlaması riskleri ortadan kaldırmaktadır. Lazerin bilinen herhangi bir yan etkisi bulunmamaktadır. Sadece kanserli dokulara lazer uygulaması yapılmaz. Lazer uygulamaları esnasında hasta ve çalışanların mutlaka koruyucu gözlük kullanmaları gerekmektedir. Hamilelikte Lokal Anestezi Kullanımı: Hamilelikte lokal anestezi tedavi sırasında ağrı duymayı engelleyerek stresi azaltması sebebiyle uygulanabilmektedir. Ancak hamilelik esnasında lokal anestezik madde seçiminde dikkatli olunmalıdır. Octopressin içerikli lokal anestezikler rahimin kasılmasını sağlayarak erken doğuma neden olabilirler bu nedenle Hamilelik sürecinde bu tip lokal anestezik maddeler tercih edilmemelidir. Diş Röntgeni Çekimi: İlk 3 aylık dönemde bebeğin organ taslakları geliştiği için röntgen çekilmesi tavsiye edilmez. Sonraki dönemlerde röntgen çekilmesinde bir sakınca yoktur. Bu konuda kadın doğum doktorunuzun görüşü alınarak çekim yaptırmanız gerekmektedir. Eğer acil bir tedavi için kesinlikle röntgen filmi çekilmesi gerekiyorsa, anne adayına özel koruyucu kurşun önlük giydirilmeli ve düşük doz uygulaması yapılmalıdır. Hamilelikte İlaç Kullanımı: Genellikle hamilelik sürecinde parasetamol tipi ağrı kesiciler güvenle kullanılmaktadır. Ağrı kesici kullanımında dikkat edilmeli ve kesinlikle kadın doğum doktorunuzun önerilerine uyulmalıdır.Antibiyotik kullanımı gerekirse Penisilin türevleri (amokisisilin vs. ) antibiyotiklerin kullanımının bebek için herhangi bir sakıncası yoktur. Tetrasiklin gurubu antibiyotikler kullanılmamalıdır. Tetrasiklin gebelik sırasında alınırsa bebeğin dişlerinde "tetrasiklin renkleşmeleri" oluşmasına yol açar. Sonuç olarak; Hamilelik sırasında beslenme hem annenin hem de bebeğin genel sağlığı ve ağız diş sağlığı için oldukça önemlidir. Hamilelikte bebeğin diş gelişimi 5. ve 6. haftalarda başlar. Ağız ve diş sağlığı açısından tüm hamilelik döneminde: A,C,D vitaminleri ile fosfor ve kalsiyumdan zengin meyveler ve sebzeler, tahıl, süt ve mandıra ürünleri ile et, balık ve yumurta dengeli olarak alınmalıdır. Eğer iyi bir beslenme ile beraber yeterli ağız diş bakımı yapılırsa hamilelik döneminde normal dönemden farklı bir diş ve diş eti sorunu ile karşılaşılmaz. Bu nedenle,Günlük ağız ve diş bakımı kesintiye uğratılmamalıdır. Çünkü plak birikimi, ve diş eti hastalıkları ile hamilelik sırasında oluşan hormonal değişiklikler arasında direkt bir ilişki vardır. Hamilelik sırasında oluşan hormon artışı ağız mukozasının, dış etkenlere özellikle bakteri plaklarına karşı hassaslaşmasına neden olur. Günde iki kez diş fırçası ve bir kez diş ipi kullanarak etkili diş bakımı yapılarak plak birikimine engel olunmalıdır.

  • Diş Sağlığı Neden Önemlidir ?

    Diş ve diş eti hastalıkları ülkemizde ve dünyada en önemli sağlık sorunları arasındadır. Ancak hayatı doğrudan tehdit etmediği için gereken önem verilmemektedir. Ağız sindirim kanalının girişidir. Ağızdaki olumsuzluklar diş sağlığının bozulmasına, sindirimin olumsuz etkilenmesine yol açar. Ağızla aldığımız yiyecekler çiğnenip, tükürükle karıştırılarak yutulmaya ve sindirime hazır hale getirilirler. Ağız aynı zamanda konuşmaya yardım eder. Tat alma organı olan dilin; çiğneme, yutma, konuşma gibi çok önemli yan görevleri de bulunmaktadır. Dişlerin besinlerin parçalanması, öğütülmesi görevlerinin yanı sıra konuşmada ve görünümümüzde önemli etkileri vardır. Dişleri eksilmiş kişilerin bazı sesleri çıkarabilmeleri zorlaşır, çiğnemede ve/veya ısırmada da zorluk olur. Dişlerin gelişim süreci içerisinde ilk çıkan süt dişleri, daha sonra yerlerini kalıcı dişlere bırakır. Ağız ve diş sağlığında en önemli iki hastalık diş çürükleri ve diş eti iltihaplanmalarıdır. Diş eti hastalıkları kimi zaman diş yuvasının bulunduğu çene kemiğinin erimesine kadar ilerleyen bir etki yapabilir. Diş sağlığının bozulması vücuttaki diğer organları da etkileyebilir. Dişler neredeyse bütün sistemleri olumsuz etkileyen sürekli enfeksiyon odağı haline gelebilir ve kalp, böbrek, eklemler vb yapılarda önemli sağlık sorunlarına yol açabilen enfeksiyonlara kaynaklık edebilir. Ağızda ve dişlerde yapısal ve işlevsel herhangi bir bozukluğun olmaması, ağız ve dişlerin görevlerini tam olarak yapabilmeleri durumu “ağız ve diş sağlığı”nın varlığını gösterir.

  • Jinekolojik Onkoloji

    Jinekolojik Onkoloji Kanser son yıllarda kalp hastalıklarından sonra en çok görülen hastalıklar arasında yer alıyor. Kadın hastalıkları ve doğum branşının bir yan dalı olarak Jinekolojik Onkoloji rahim, rahim ağzı, yumurtalık, tüp (tuba uterina), vajen ve vulva kanserleri ve bunların öncü lezyonlarıyla ilgilenen bilim dalıdır. Her ne kadar vaka sayılarındaki artık herkes için kaygı verici gibi görünse de, sağlık teknolojisi de günden güne yepyeni gelişmeler ve tedavi yöntemleri keşfetmeye devam ediyor. Özellikle geçtiğimiz yıllarda üreme sistemi kanserleri konusunda tıbbi bilgi ve deneyimin artması, yapılan klinik ve moleküler çalışmalar birçok bilinmeyene açıklık getirmektedir. Diğer yandan doğrudan kanser hücresine uygulanabilen aşılar ve immün tedavi gibi yeni nesil yöntemler, hastalıkla mücadelede oldukça ümit verici sonuçlar yaratmakta. Önce Huzur ve Moral Hastalık yoktur, hasta vardır deriz. Bu nedenle tüm tedavilerimiz hastalık kadar, hastayı da ele alır. Her hasta için kişiselleştirilmiş laparoskopik/klasik operasyonlar, radyoterapi ve/veya geliştirilmiş kemoterapi olarak uygulanan tedavi ve yaklaşımımızda, hastalarımızın semptomlarını minimuma indirmek için, destekleyici terapiler uyguluyor ve hastalık sürecinde yaşam standartlarını yükseltmeye odaklanıyoruz. Multidisipliner Ekip Hastalarımıza üstün bakım imkanı sağlamak için oluşturulan ekibimiz, yetenekli ve tecrübeli cerrahlar, onkoloji hemşireleri, akut ve kronik ağrı kontrolü uzmanları ve medikal psikologlardan oluşmaktadır. Her hastanın, kliniğimizde geçireceği süreç boyunca onunla ilgilenecek ve yol gösterecek özel bir danışmanı bulunur. Bu klinisyen, hastanın ilk ziyareti ve teşhisi konduğu andan başlayarak, tedavi süreci bitene kadar, hastalığı ile mücadele etme, terapi ve günlük bakım süreçleriyle bizzat ilgilenir. Teşhis ve Tedavi Planlama Süreci Testler ve araştırmalardan sonra, hasta hekimiyle ile tanıştırılır. Doktor, yapılan testler ve çıkan sonuçlara göre bir tedavi süreci planlar. Eğer kanser yayılım yapmışsa, genellikle daha geniş bir ameliyat gerekebilir. Bu durumda, hasta ameliyat öncesi testlere tabi tutulur. Gerekirse ameliyattan önce hasta ile görüşmesi için bir anestezi uzmanı ayarlanır ve hastanın kafasındaki soru işaretleri giderilir. İhtiyaç Duyulabilecek Muhtemel Testler Smear testi Rahim duvarı ya da rahim ağzı biyopsisi Göğüs röntgeni Ultrason Batın ultrasonu Göğüs, batın ve pelvik CT Gerekli Görüldüğünde Yapılabilecek Uygulamalar: PET-CT Mamografi Sistoskopi Sindirim sistemi incelemesi Operasyon Gerektiren Durumlar Her hastanın özgün olması nedeni ile tanıya bağlı olarak tedavi ve ameliyat programları planlıyoruz. Endometriyal Kanser:Pelvis ya da batında büyümüş lenf düğümleri olmasa da rahmin alınması. (rahim ve yumurtalıklar) Rahim Ağzı Kanseri:Çocuk sahibi olmak isteyen kadınlarda doğurganlığı koruma opsiyonuyla, pelvik lenf düğümlerinin alınması. Üreme Ogranı Tümörü:Tümörün alınması ve sentinel lenf bezi biyopsisi. Genetik BRCA sendromu ya da Lynch sendromu:(Kalıtsal, polip olmayan kolorektal kanser) Önleyici histeroktemi (Rahim ve yumurtalıklar) Uygulanan Ameliyatlar Rahim ameliyatı:Rahmin tümünün, onu pelvis içerisinde sabit tutan bağ ve doku liflerinin ve rahim boynunun çıkarılması. Ooforektomi: Yumurtalıkların alınması. Supraservikal veya kısmi histeroktomi:Rahim boynunun yerinde tutarak, sadece üst kısmının alınması. Total histeroktomi:Tüm rahmin ve rahim boyunun alınması. Disiplinler arası etkileşim ve hasta desteği Jinekolojik Onkoloji Ünitesi, jinekologlar ve aile psikologları gibi birimler ile birebir çalışarak, üreme sisteminde kanser olma riski taşıyan hastalara destek veriyorlar. Ünitemiz aynı zamanda diğer sağlık birimleri ile iletişime geçerek, kanser teşhisi alan hastalarımızın aile geçmişinde de kalıtsal kanser vakası olup olmadığını kontrol ediyor. Uluslararası Konsültasyon Jineart olarak, vaka çözümlemede deneyimin fark yarattığını düşünüyoruz. Bu sebeple dünyanın pek çok farklı ülkesindeki uzman hekimlerden konstültasyon desteği alıyoruz.

  • TÜP BEBEK

    Hormonsal dengesizlikler, üreme organlarındaki yapısal sorunlar, düşük sperm kalitesi ve açıklanamayan kısırlıklarda geniş bir araştırma ve tedavi süreci sunuyoruz. Tüp bebek ve destekleyici tedavi teknikleri; ovülasyon indüksiyonu, intrasitoplazmik sperm enjeksiyonu, embriyoların dondurularak muhafaza edilmesi, testis biyopsileri, implantasyon öncesi genetik tanı ve doğurganlık danışmanlığını kapsıyor. TÜP BEBEK LABORATUVAR SERVİSLERİ Çözüm ortağı merkezlerimizdeki laboratuvarlar yumurta dölleme, embriyo kuluçka dönemi, doku ve hücrelerin dondurularak muhafaza edilmesi ve PGD uygulamaları için mükemmel ortam sağlar. Aynı zamanda, gelişmemiş embriyo kök hücreleri üzerinde klinik ve bilimsel araştırmalar yaparak, tıbbi çözümlerin üretilmesine de öncülük ediyoruz. ERKEKTE KISIRLIK Çiftlerdeki kısırlık sorunlarının %40 İla %50’si erkek kaynaklıdır. Jineart Clinic’te testler ve tespitler yaparak, kısırlığın erkek kaynaklı olup olmadığını belirliyor ve sorunu çözmek için ona göre bir tedavi planı uyguluyoruz. DOĞURGANLIĞI KORUMA Doğurganlık evresinde olan bir kadın, kanser yüzünden kemoterapi ya da radyoterapi gibi doğurganlığı etkileyecek tedaviler görüyorsa, ileriki yıllarda biyolojik çocuğuna sahip olmasının tek şansı doğurganlığını muhafaza etmesidir. Jineart Clinic, bu durumla karşı karşıya olan kadınlar için 3 yöntem sunmaktadır: yumurtaları dondurmak, dokuları veya hücreleri dondurmak ve yumurta içeren yumurtalıkları dondurmak.

  • Amniyon Sıvısı Anormallikleri

    Amniyon sıvısı, anne karnındaki bebeğin ve eklerinin (plasenta ve zarlar) sağlığının bir yansımasıdır.Anne rahmi, plasenta ve bebeğin böbrek, cilt ve akciğeri arasında dinamik bir denge ile üretilir ve tekrar emilir. Dolayısıyla, bu organların işlevleri amniyon sıvı miktarını etkileyebilmektedir. Peki, amniyon sıvısı neden vardır? Amniyon sıvısı, darbe emici etkisi ile bebeğin ve plasentanın basınç değişiklikleri, travma gibi dış etkenlere karşı korunması, bebeğin kas, kemik ve akciğer gelişimi açısından desteklenmesi gibi hayati işlevlere sahip gebelik ürünüdür. Ayrıca, doğum sırasında doğal bir kayganlık sağlayarak doğumu kolaylaştırmaktadır. Amniyon sıvısı azlığı (oligohidramniyoz), önceki paragrafta sayılan işlevlerin aksamasına ve bebeğin hayati risklerine, ki burada en önemlisi anne karnında bebek kaybı olmak üzere, erken doğum, doğumdan sonra solunum ve enfeksiyon problemleri, çeşitli sürelerle küvöze bağımlı kalma gibi sağlık risklerini beraberinde getirmektedir. Plasentanın işlev bozukluğu, bebeğin böbreklerinin ve akciğerinin yeterli sıvı üretememesi, farkına varılarak ya da varılmayarak annenin sularının gelmesi gibi sebeplerle amniyon sıvısı azlığı ortaya çıkabilmektedir. Belirgin bir tedavisi yoktur. Çok su (günde 3-4 litre) içerek amniyon sıvısının yerine geleceği tartışmalıdır, ancak yine de özellikle yaz aylarında günde 3 litre su tüketmek önerilmektedir. Amniyon sıvısı azlığı takibinde amaç, bebeği akciğerlerinin dış ortamda sorunsuz çalışabilecek olgunluğa, sağlık dinamikleri bozulmadan taşıyabilmektir. Bu gebelik haftası, 37 gebelik haftası ve sonrasıdır. Ama, bazı zamanlar sağlık dinamiklerinin alarm vermesi nedeniyle 37 gebelik haftası beklenememektedir. Takipte, doktorunuzun tavsiyelerine uymanız önerilir. Amniyon sıvısı fazlalığı (polihidramniyoz), sıvının emilmesinde ve azaltılmasındaki bir aksaklıktan kaynaklanmaktadır. Çoğu durumda, altta yatan sebep bulunamamaktadır. Bilinen sebeplerden en sık olanları, gebelik diyabeti ve bebeğin amniyon sıvısını yutmasındaki sorunlardır. Bebeğin sinir sistemindeki çeşitli sorunlar, yemek borusu ve daha aşağıdaki bir sindirim yolu tıkanıklıkları diğer bilinen sorunlardır. Tanısal amaçlı detaylı ultrasonografik inceleme, polihidramniyoz hastalarına önerilmektedir. Fakat, ultrasonografide organ işlev bozuklukları çoğunlukla tanınamamaktadır. Anatomik bozukluklar büyük ölçüde tanınabilmektedir. Ayrıca, gebelik şekeri testi, bu hastalar için önemli bir tetkiktir. Çünkü, gebelik diyabeti olan hastaların takibi ayrıcalık arz etmektedir. Amniyon sıvısı fazlalığı da, azlığı gibi sorun oluşturmaktadır. Basıncı fazla olan sıvı dolu bir balon gibi olan amniyon kesesi, erken doğuma, suyun erkenden gelmesine, bebeğin plasentasının erkenden ayrılmasına, fazla ağır kitle etkisi ile annenin hareket etmesinin zorlaşmasına, rahat uyuyamamasına, akciğer alanının basıya bağlı azalmasına bağlı solunum problemlerine yol açabilmektedir. Takipte, doktorunuzun tavsiyelerine uymanız önerilir. Diğer bir amniyon sıvısı sorunu da, amniyon sıvısının kalmadığı Anhidramniyoz durumudur. Amniyon kesesinin yırtılarak sıvının boşalması nedeniyle olabildiği gibi, sıvının üretim azlığı nedeniyle gelişebilmektedir. Anhidramniyoz durumunda, geliştiği gebelik haftasına göre çeşitli klinik tablolar görülebilmektedir. Bu nedenle hastanın kliniği göz önünde bulundurularak takip ve tedavisi düzenlenmektedir. Oluşan tablonun sebebine göre sonuç beklentisi ve olguya yaklaşım değişebilmektedir. Bu konuda, doktorunuzun öneri ve yönlendirmesine uymanız önerilir.

  • Çoğul Gebelikler

    İkiz gebelikler, çoğul gebeliklerin çoğunu teşkil edip, yardımla üreme tekniklerinin yaygınlaşması ile tüm gebelikler içindeki oranı son zamanlarda ciddi derecede artan bir klinik durumdur. Erken doğum riskinin artmasıyla birlikte, özellikle yenidoğan bebeklerin bakımıyla ilgilenen uzmanların pek istemediği bir klinik durumdur. Çünkü, erken doğan bebeklerde, akciğer, göz sorunları, vücut sıcaklığı düzenlenmesi, kırılgan kan damarları ve sinir sistemi problemleri sıkça görülmekte olup, doğumdan sonra hayatı tehdit edebilmektedir. Ayrıca, ikiz gebeliği olan annelerde gebelik tansiyonu, gebelik diyabeti, bacaklarda şişlik, egzersize dayanıksızlık daha fazla görülmektedir. İkiz gebeliklerde bu riskler varken, üçüz ve daha üst sayıda bebek sayılı gebeliklerde anne ve bebek sağlığı üzerindeki riskler ne yazık ki, daha da artmaktadır. Bu yüzden, çoğul gebeliklerin takibi ve doğum planlaması, konusunda deneyimli bir perinatal merkez ve ileri düzey olanaklara sahip olan yenidoğan yoğun bakım ünitesi bulunan merkezlerde yapılmalıdır. İkiz gebeliklerde ön planda olan diğer bir durum da, bebeklerin tek plasentayı paylaşmaları veya her ikisinin ayrı ayrı plasentası bulunmasıdır. Tek plasentayı paylaşan ikizlerde, kan dolaşımında görülebilecek bir yeniden düzenlenme, ikizlerin arasında var olan damar bağlantıları aracılığıyla gerçekleşmektedir. Bu durumda, değişen kan dolaşımı yönü, bir ikizin alıcı, diğer ikizin verici olmasına göre belirlenmiştir. Verici bebekten alıcı bebeğe doğru kan akımı olmakta, alıcı bebekte gebelik haftasına göre önde giden gelişim, amniyon sıvısı fazlalığı ve dolaşım yüklenmesi, ileri evrede kalp yetmezliğine ve ölüme kadar gidebilen bir tablo; verici bebekte kansızlık, amniyon sıvısı azlığı, ansızlık nedeniyle beyin etkilenmesi, gebelik haftasına göre gelişim geriliği ve ölüme kadar gidebilen bir tablo görülebilmektedir. Ayrıca, bazı durumlarda, verici bebekte amniyon sıvısının ileri derece eksikliği nedeniyle akciğer gelişimi önemli derecede bozulmaktadır. Bilindiği gibi, akciğerler yenidoğan bebek için kalpten sonraki en hayati organdır. Akciğerler, anne karnındaki sıvı dolu ortamdan dış ortama geçişin asıl önemli organıdır. İkizlerin tek plasentayı paylaştığı, bahsettiğimiz durumlarda, ikiz ikiz transfüzyon sendromu, ikiz ters atardamarsal perfüzyon sekansı, ikiz anemi polisitemi sekansı adı verilen çeşitli klinik durumlar görülebilmektedir. İkiz ikiz transfüzyon sendromu, tek plasentayı paylaşan ikizlerdeki sorunlardan en sık görülenidir. Ultrasonografik inceleme, renkli Doppler inceleme yardımıyla bu klinik durumların teşhisi büyük ölçüde konulabilmekte, ileri teknoloji ile yapılabilecek fetal girişimlerin ve anne karnında yapılan cerrahi işlemlerin planlamaları yapılabilmektedir. Genel olarak, yapılan fetal girişimlerin mantığı, ikizler arasındaki damar bağlantılarının birbirinden ayrılmasıdır. Bunu yapmak için fetoskopi denilen, anne karnındaki bebeğe veya bebeklere bir düz boru sistemi içinden kamerayla bakılarak, düşünülen teşhisi ve tedavi planlamasını kesinleştirmek ve aynı boru sistemi içinden gönderilen lazer, elektrik veya radyofrekans gibi enerji yöntemleriyle tedaviyi gerçekleştirmek, artık bugün için hayal olmaktan tamamen çıkmıştır. Bu yöntemlerin sürekli kullanıldığı ileri düzey perinatoloji merkezleri ülkemizde de mevcuttur. Fetoskopi ve lazer gibi enerji kullanılan anne karnındaki cerrahi girişimlerin yanında, ikiz ikiz transfüzyon sendromu tedavisinde amniyon sıvısı fazla olan bebekten bir miktar amniyon sıvısını iğne aracılığı ile boşaltmak da, sık uygulanan ve fayda görülen bir yöntemdir. İzlemde amniyon sıvısını boşaltma işlemi bir iki hafta aralarla tekrarlanarak, erken doğumun akciğer gelişimini tehdit ettiği gebelik haftalarından, akciğer gelişiminin dış ortamda yaşamaya izin vereceği zamana kadar ertelenmesi amaçlanmaktadır. İkiz gebeliklerde bahsedilen sorunların haricinde bir diğer sorun, kromozom bozuklukları taramalarının bu gebeliklerde güvenilirliğinin düşük olmasıdır. Ön planda, bu bebeklerde kromozom bozukluğu taramaları için elimizdeki en güçlü veri, ultrasonografi aletiyle gebeliğin on bir - on dört haftaları arasında bakılan ense saydamlığı bölgesinin genişliğidir. Eğer burada bir şüphe oluşursa, bu dönemde yapılabilecek kromozom tanı testi koryon villus biyopsisi veya bundan dört - beş hafta sonra yapılabilecek amniyosentez işlemiyle her iki bebekten materyal alınarak genetik laboratuvarına göndermektir. Her girişimsel işlemde olduğu gibi, bu işlemlerin de belli oranda riski mevcuttur. Doktorunuz sizi bu konuda ayrıntılı bilgilendirecektir. İkizlerdeki erken doğum sorunu dışı sorunların büyük çoğunluğu, tek plasentayı paylaşan ikizlerde görülmektedir. Erken doğum, çoğul gebeliklerin hepsinde artmış bir istenmeyen olaydır. Ayrı ayrı plasentaları olan ikizlerin takibi, göreceli olarak daha kolaydır. Üçüz, dördüz, beşiz ve daha fazla sayıda bebek içeren gebeliklerin redüksiyon (indirgeme) ve fetosid işlemleri ile daha az sayıda ve genellikle de tek ya da ikiz gebeliğe indirgenmesi işlemi, çoğul gebelik takibinde önemli bir konudur. Tüm gebeliğin kaybı riski mevcut olan işlemin asıl amacı, çoğul gebeliklerdeki önde gelen sorun olan erken doğumun ve prematüre bebeklerin azaltılmasıdır. Örneğin dördüz bir gebelikte, doğumun gerçekleşeceği gebelik haftası 28 ile 32 hafta ve sıklıkla 30 hafta ve altıdır. Hal böyleyken, en iyi yenidoğan yoğun bakımı olan yerlerde bile, küvözde bakımın bebek için çok sayıda sağlık riski mevcuttur. Bebekte kronik akciğer hastalığı, prematürite retinopatisi (göz hastalığı), beyin kanaması gibi sinir sistemi bozuklukları, solunum sistemi enfeksiyonu, menenjit ve sepsis gibi genel vücut enfeksiyonu klinik tabloları riski oldukça artmaktadır. Dördüz gebelik ikiz veya tekiz gebeliğe indirgendiğinde, devam eden gebeliğin dokuzuncu gebelik ayına kadar gitme olasılığı artacak ve dolayısıyla erken doğum riski azalacaktır. İndirgeme işlemi, ailenin istemi ve onayı ile ultrasonografik muayene eşliğinde yapılmaktadır. Çoğul gebeliklerde, erken doğumu önleyecek herhangi bir kesin tedavi yöntemi bu güne kadar bulunamamıştır. Bu yüzden, çoğul gebelikten olabildiğince kaçınmak, anne ve bebek sağlığı için oldukça önemlidir. Çoğul gebelikten kaçınmak da her zaman mümkün olamamaktadır. Bu durumda riskli gebelik takibi açısından doktorunuzun önerilerine uymanız önerilir.

  • Ense Kalınlığı Olan Bebekler

    Bebeğin ense kalınlığı, diğer bir deyişle ense saydamlığı kalınlığı, ultrason aleti ile bebeğe bakılıp ölçümleri alınırken farkedilen bir klinik durumdur. Bu durumun öncelikle doğrulanması gereklidir. Çünkü, ultrason aleti ile alınan görüntüler bazen yanıltıcı olabilmektedir. Yani ense kalınlığından şüphelenilen her hastada ense kalınlığı olmayabilir. Bu konuda tecrübeli bir Perinatoloji (Riskli gebelik) uzmanı görüşü alınması gereklidir. Çünkü, buna göre hastanın takibi ve yapılacak işlemler değişebilmektedir. Bebekte ense kalınlığı sebeplerine bakacak olursak, kromozom bozuklukları, lenf sıvısı dolaşım bozuklukları, bebekte kan dolaşım bozukluğu yapan durumlar, bebeğin kalp hastalıklarını ve iskelet displazileri dediğimiz bebeğin iskelet sistemi sakatlıklarını öncelikle sayabiliriz. Bunun dışında, çok sayıda hastalığın anne karnındaki bebekte belirtisi ense kalınlığı şeklinde görülebilmektedir. Ayrıca, bazı durumlarda ense kalınlığı açısından gebelikte araştırılan ve kromozom bozukluğu ve yukarıda saydığımız durumlardan biri bulunmayan bebeklerin çoğunluğunda doğumda sağlıklı bebekle de karşılaşabilmekteyiz. Ense kalınlığı varlığı, bebeğin sakat olduğunu kesin göstermese de, gebelikte veya doğum sırasında yapılması gerekebilecek işlemleri düşünerek, gebelikte ayrıntılı olarak incelenmesi gereken bir klinik durumdur.

  • Google Places
  • Instagram
  • Facebook
  • LinkedIn

©2022 DrSistem

bottom of page