Arama Sonuçları
Boş arama ile 1063 sonuç bulundu
- PEDODONTİ
Pedodonti / Çocuk Diş Hekimliği, bebeklikten genç erişkiniğe uzanan süreçte,çocukların süt ve daimi dişlerini sağlıklı olarak korumayı, çürük, travma..vb durumlarda ortaya çıkan problemleri tedavi etmeyi amaçlayan diş hekimliğinde özelleşen bir uzmanlık alanıdır. Pedodontist / Çocuk Diş Hekimliği Uzmanı kimdir? Pedodontist/ Çocuk Diş Hekimliği Uzmanı, 5 yıllık diş hekimliği eğitimi sonrası, diş hekimliği fakültelerinin Pedodonti(Çocuk Diş Hekimliği) Anabilim Dallarında akademik hayata adım atarak, dişlerin gelişimi,olası problemlerin teşhis ve tedavisi, bebeklikten genç erişkinliğe çocuk psikolojisi,davranış yönlendirmesi..vb konularda eğitim alarak doktora ve uzmanlık eğitimini tamamlamayı başarmış uzman diş hekimlerine verilen ünvandır. Pedodontistlerin tedavi yaklaşımları, aldıkları eğitim doğrultusunda, çocuklarda “diş hekimi korkusu” oluşmasını önleyerek tedavileri eğlenceli oyunlara dönüştürmeye yöneliktir. Kliniğimizde, çocuklarınızın kapsamlı muayeneleri sonrası; beslenme alışkanlıkları, çürük açısından taşıdıkları risk durumları ve bu risklere karşı koruyucu uygulamalar konusunda ebeveynler bilgilendirilmektedir. Ayrıca çocukların süt ve daimi dişlerinde oluşan çürüklerin teşhis ve tedavileri, erken süt dişi kayıplarında oluşması muhtemel çapraşıklıkların önlenmesine yönelik koruyucu ortodontik işlemler, kaygı ve endişesi fazla olan çocuklarda genel anestezi ve sedasyon uygulamaları alanında uzman kadromuz ile başarıyla uygulanmaktadır.
- İlk Diş Muayenesi Öncesi Bilinmesi Gereken 5 Madde
1. Çocuğunuzun dişleri sürmeye başladıktan sonra ağrı, apse ...vs. gibi bir problem olmadan bir pedodontistle tanışması için randevu alınız. Bu ilk randevuda çocuğunuzun hekimle kuracağı pozitif iletişim, ileriki dönemde karşılaşılabilecek problemlerin daha kolay ve sorunsuz bir şekilde çözümlenebilmesini sağlayacaktır. 2. Çocuklarınızı ilk diş muayenesi öncesi hikâye kitapları ve görsellerle bu ziyarete hazırlayabilirsiniz ancak kesinlikle kendi deneyimleriniz aktarmanızı önermiyoruz. 3. Çocuğunuzu muayeneye getirirken ona “korkma, acımayacak” “iğne yapılmayacak” gibi cümleler kurmayın. Bu cümleler onu sakinleştirmek yerine “sanırım korkulacak bir şey var” “demek ki iğne yapılabilir” imajlarının zihninde oluşmasına sebep olacaktır. 4. İlk diş muayenesinin eğlenceli bir ziyaret olması, çocuğun klinik ortamına ve doktoruna alışması için fırsat yaratır. Bu nedenle ilk randevuda işlem yapılması için ısrarcı olmayın. 5. Pedodontistlerin tedavi yaklaşımları, aldıkları eğitim doğrultusunda, çocuklarda “diş hekimi korkusu” oluşmasını önleyerek tedavileri eğlenceli oyunlara dönüştürmeye yöneliktir. Çocuğunuzla doktorun iletişim kurmasına izin verin ve diyaloğa mümkün olduğunca dahil olmayın.
- Biberon Çürüğü
Yanlış beslenme alışkanlıkları sonucu üst ön kesici dişlerde mat tebeşirimsi beyaz renklenmeler şeklinde başlayıp çok hızlı ilerleyen sonrasında dişlerin kaybına kadar gidebilen çürük tipidir. Erken çocukluk çağı çürüğü ya da halk arasındaki ismiyle “biberon çürüğü” genellikle yanlış beslenme alışkanlıkları sonucu üst ön kesici dişlerde mat tebeşirimsi beyaz renklenmeler şeklinde başlayıp çok hızlı ilerleyen sonrasında dişlerin kaybına kadar gidebilen çürük tipidir. Aslında bu problemde etken biberon değil, biberonun içindeki süt/sıvıdır. Hem anne sütü hem inek sütü doğal olarak şeker içermektedir. Sütlerin içine katılan pekmez, şeker, tatlandırıcı diğer besinler de bu durumu kötüleştirmektedir. Bebeklerin gece yatmadan önce/uyku sırasında biberon ile beslenmeleri sütün uyku sırasında ağız içerisinde kalmasına, bakterilerin çoğalması için elverişli bir ortam yaratarak uyku sırasında azalan tükürük akışı ile çürüklerin oluşmasına neden olmaktadır. Bu nedenle özellikle gece beslenmesi sonrası dişlerin temizlenmesi büyük önem taşımaktadır.
- Fluorid Uygulaması
Diş yüzeyine uygulanan jel ya da cila formları diş içeriğindeki kalsiyum ile birleşerek dişlerin zararlı asitlere karşı daha dayanıklı olmalarını sağlamaktadır. Fluorid uygulaması başlangıç aşamasındaki çürükleri kontrol altına alabilmek, diş minesini zararlı asitlerden korumak ve yeni çürük oluşumunu önlemek için bilinen en etkili ve basit yöntemdir. ABD ve diğer gelişmiş ülkelerde, çürük artışının önüne geçilebilmesinde en etkili yöntemin düzenli fluorid uygulamaları olduğu belirtilmektedir (The American Academy of Pediatric Dentistry - Guideline on Fluoride Therapy). Diş yüzeyine uygulanan jel ya da cila formları diş içeriğindeki kalsiyum ile birleşerek dişlerin zararlı asitlere karşı daha dayanıklı olmalarını sağlamaktadır. Doktorunuz yapılacak muayene sonrası çocuğunuzun ihtiyaçları doğrultusunda fluorid uygulama yöntemi ve sıklığı konusunda siz ebeveynleri bilgilendirecektir.
- Aile Sorunları ve Aile Danışmanlığı Süreci
Bazen ailelerin en sağlıklı bireylerinde de sorunlar ortaya çıkabilir, bu durum aile üyeleri arasında gergin, yıpratıcı ve üzücü etkileşimler ile sonuçlanabilir. Küçük yıpranmalardan derin kızgınlıklara, suçluluk hissi, hayal kırıklıkları ve öfkeye kadar en yoğun duyguları ortaya çıkarabilir. Aile üyeleri, ideal olarak her zaman için birbirine karşı koşulsuz güvenen kişilerdir, birbirlerinden güç ve destek alırlar, birlikteyken rahat ve yakın hissederler, düşünce ve duygularını açıkça paylaşabilirler. Gerçekte ise, bu beklentiyi yüzde yüz sağlayan az sayıda aile vardır. Birçok aile, stres, kaygı, öfke, yalnızlık, kriz, ayrılık, yanlış anlama, iletişimsizlik, karşılanmamış beklenti ve ihtiyaçlarla ilişkili olarak idealden uzaktır. Aile sorunları, hafif düzeyden yoğun şiddetli düzeye kadar her ailede görülebilmektedir. Bu sorunlar; ekonomik nedenler, üzüntü, alkol ve madde bağımlılığı, çocuk ve ergenlerde davranış sorunları, ders başarısızlıkları, ayrılma, boşanma, kronik hastalıklar ve ya belirli stresli olaylardan kaynaklanabilir. Sorunların kaynağı ne olursa olsun, her aile bireyinin işleyişini büyük ölçüde etkileyecektir. Bu süreçte aile üyeleri birbirleriyle sağlıklı bağlantı kuramazlarsa, gerginlik her bireyin psikolojik ve bedensel sağlığını, ilişkilerini ve günlük rutin işlerini yapma kapasitesini bozacaktır. Sonuç olarak, tekrarlanan aile çatışmaları, çocuklarda davranış sorunları, ruhsal durum dalgalanmaları, depresyon ve kaygı bozuklukları gibi sorunlar oluşabilmektedir. Neyse ki, aile sorunlarını çözmek için ailedeki herkesin işbirliği ve katılımını sağlayabilecek, aile üyelerinin bağlarını ve etkileşimlerini güçlendirebilecek çok etkili yöntemler bulunmaktadır. Aile Sorunları İçin Danışmanlık Aile danışmanlığı, ailelerin sorunlarını çözmelerine destek olmak için geliştirilmiştir. Danışmanlık süreci genellikle kısadır. Ailenin iletişim biçimlerinin yanı sıra aile yapısını etkileyebilecek herhangi bir bireysel sorunu da değerlendirir. Danışmanlıkta, aile üyelerinin birbirlerini daha iyi anlama, etkili iletişim kurma, sorun çözme becerisi geliştirme, kriz durumlarla başetme ve değişim için daha aktif çaba göstermesi sağlanır. Aile üyeleriyle birlikte ortak görüşmeler yapılabileceği gibi bireysel seanslarda yapılabilir.
- Bilgisayar Oyun Bağımlılığı, Belirtileri, Etkileri ve Müdahele Süreci
Bilgisayar oyunu bağımlılığı birçok insan için gerçek bir sorundur. Son araştırmalar, bilgisayar oyunlarını oynayanların yüzde 6 ile 15'inin bağımlılık olarak nitelendirilebilecek davranışlar sergilediğini ortaya koyuyor. Bu bozukluk, önemli, sorunlara yol açmasına rağmen belirtileri fark etmek ve tanımlamak bazen çok zor olabiliyor. Bilgisayar Oyun Bağımlılıklarının Çeşitleri Var mıdır? Bilgisayar oyun bağımlılığını iki çeşit olarak değerlendirebiliriz. Standart olan bilgisayar oyunları, tek bir oyuncu tarafından oynanan net bir hedef ve amaç içeren oyunlardır. Bu oyunlardaki bağımlılık genellikle görevin tamamlanmasıyla ve ya yüksek puanı kazanmakla ilgilidir. Diğer bilgisayar oyunu bağımlılığı, çevrimiçi çok oyunculu oyunlardır. Bu oyunlar başkalarıyla online oynanır ve özellikle bağımlılık yapıcıdır. Bu bağımlı oyunculardan geçici olarak çevrimiçi bir karakter oluşturması ve keyfini çıkararak haz alması beklenir. Gerçek hayattan kaçmak için sıklıkla diğer çevrimiçi oyuncularla ilişki kurulur. Bazıları için bu sanal ortam en çok kabul gördükleri yer olabilir. Bilgisayar Oyunları Neden Bağımlılık Yapmaktadır? Birçok bilgisayar oyunu bağımlılık yapabilmektedir. Bu oyunların bu kadar bağımlılık yapmasının temel nedeni bağımlılık yapacak şekilde tasarlanmış olmasıdır. Bilgisayar oyunu tasarımcıları, daha fazla kişinin oyun oynamasını sağlamak için öncelikle oyuncuların oyundan vazgeçmesini önlüyorlar, bunu da oyunu zorlaştırarak daha üst seviyelere ulaşmasını engelleyerek başarmaktalar, böylece yetersizlik hisseden oyuncu başarabilmek için daha fazla oyun oynama ihtiyacı hissetmektedir. Bu durum kumar bağımlılığına çok benzemektedir. Bilgisayar Oyun Bağımlılığının Belirtileri Nelerdir? Diğer bağımlılıklardaki belirtilere benzer belirtiler bilgisayar oyun bağımlılığında da görülmektedir. Bu belirtiler duygusal ve fiziksel belirtiler olabilmektedir. Bilgisayar Oyun Bağımlılığının Duygusal Belirtileri; • Oynayamadığında huzursuzluk ve ya sinirlilik hali • Önceki çevrimiçi oyunlarla ilgili düşünceler veya bir sonraki çevrimiçi oyunla ilgili beklentiyle meşgul olma • Oyun oynamak için harcanan süre açısından çevreye yalan söylenme • Daha fazla oyuna zaman harcamak için başkalarından uzaklaşma Bilgisayar Oyun Bağımlılığının Fiziksel Belirtileri; • Yorgunluk • Uzun süre yoğunlaşma ve ya göz yorgunluğuna bağlı migren • Bilgisayar donanımlarının aşırı kullanımı nedeniyle karpal tünel sendromu • Yetersiz kişisel bakım ve hijyen sorunları Bilgisayar Oyun Bağımlılığının Kısa ve Uzun Süreli Etkileri Bilgisayar oyun bağımlılığı ciddi olumsuz sonuçlara neden olabilmektedir. Belirtilerin çoğu kısa süreli etkiler olsa da, önem verilmediğinde daha ciddi kalıcı etkilere neden olabilmektedir. Mesela, bağımlı olan birisi oyun oynamak için uykudan kaçınır ve yeterli beslenmeyi bırakır. Bu durum, kısa sürede açlık ve yorgunluk oluşturur, sonrasında ise uyku bozukluğu ve beslenme bozukluğuna neden olabilir. Bilgisayar oyunu oynayabilmek için ailesinden ve başkalarından kaçınan bağımlılar, kendilerini yalnızlaştırabilirler. Aynı zamanda, uzun dönemde ekonomik, akademik ve iş sorunlarıyla karşılaşırlar, bağımlılar bu oyunlar için çok para harcayabilmekte, okullarına ve mesleklerine odaklanamayabilmektedirler. Bilgisayar Oyun Bağımlılığına Nasıl Yardım Edebiliriz? Bilgisayar oyun bağımlılığından kurtulmak zor olabilir ancak çok başarılı sonuçlar elde etmekte mümkündür. Bağımlılıktan kurtulmanın ilk adımı bağımlılığın farkına varmaktır. Kendiniz ve ya bir yakınınız yukarıdaki belirtilerden bir ve ya birkaçını gösteriyorsa uzman desteği almaktan çekinmeyiniz. Bilgisayar oyunları, boş zamanlarınızda yalnız ve arkadaşlarınızla birlikte eğlenebileceğiniz aktivitelerden sadece bir tanesidir. Boş zamanlarda eğlence amaçlı oynamak zararsızdır, hatta bazı oyunlar karar verme becerilerini geliştirmek gibi farklı yararları da bulunabilmektedir. Maalesef bu oyunların çoğu gerçeklikten uzaklaştırmakta ve bağımlılık yapabilmektedir, bu nedenle çok dikkatli olunmalıdır.
- Psikolojik Sağlamlık
PSİKOLOJİK SAĞLAMLIK Kelime kökü olarak incelendiğinde, latince de oku fırlatmak için kullanılan yayın gerildikten sonra eski haline dönmesi anlamına gelen bir kelimeden türemiştir. İngilizce’de resilience, Fransızca’da résilience (rezilyans) olarak geçen kelime Türkçe’ye psikolojik sağlamlık, yılmazlık, kendini toparlama gücü şeklinde çevrilmiş olup bazı kaynaklarda da yabancı dillerdeki hali ile geçmektedir. Hayatın içerisinde baktığımızda psikolojik sağlamlık, zor koşullarla karşılaşıldığında esneyebilme, dayanabilme ve güçlükler karşısında çabalamayı sürdürebilme becerisi olarak düşünülebilir. Psikolojik sağlamlığın gelişmesi açısından önemli bazı unsurlar söz konusudur. Bu durumlar sağlıklı psikolojik gelişim için önemli olan süreçlerle birbirini kapsar biçimdedir. Tıpkı Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde ve Erikson’un psikososyal kuramında ilk başta yer aldığı gibi psikolojik sağlamlık gelişiminde de öncelikle çocuğun kendini güvende ve ait hissetmesi başta gelmektedir. Ardından kendini yeterli hissetme, deneme şansına sahip olup başarının tadını alma ile özgüvene sahip olma, kendine yönelik farkındalık ve saygı kendini toparlama becerisinin gelişiminde önemlidir. Sınırların farkında olmak, hangi çerçeveler dahilinde neye, ne düzeyde dayanabileceğini kestirebilmek de önemli etkenlerdendir. Çocukta dayanıklılığı etkileyen faktörleri keşfetmek adına Hawaii Çalışması (1955) yapılmış ve boylamsal olarak 40 yıl boyunca Hawaii’de zor şartlar altında büyüyen çocukların yetişkinlikteki yaşantıları incelenmiştir. Bunun sonucunda zor koşullar altında yaşamlarını sürdürürken takip edilen bireylerin üçte birinin psikolojik olarak sağlam, yılmaz yetişkinler olduklarına ulaşmışlardır. Kaynaklarını iyi kullandıkları, sorun çözücü oldukları, zorluklarla karşılaştıklarında mizah kullanabildikleri, yeterli, sorumluluk sahibi bireyler oldukları görülmüştür. Zor şartlar altında dahi yetişkin hayatlarında dayanıklı bireyler yetişebilmesi üzerine etken mizaca ek bazı çevresel faktörler de belirlenmiştir. Bunlar; · Çocuğun güvenli bir biçimde bağlandığı, olumlu, dengeli ve daimi bir biçimde varlığını sürdüren ebeveyn ya da bakım veren bir yetişkinin olması, · İçinde büyüdüğü ailenin evrensel değerlere önem vermesi ve bunları çocuğuna katmaya çalışması, · Uygun bir biçimde sınır koyarak çocuğu güvende hissettirme, sınırlarla çocuğu gerekli durumlarda koruma ve çocuğa sınırlar sayesinde uygun davranış ayrımını yapabilecek ortam sağlaması, · Olaylara çözümcül yaklaşan çocuğa bu şekilde rol model olan yetişkinlerin etrafında bulunması, · Çocuğa denemesi için cesaret veren destekleyen tutumlarla yaklaşılması, · İçinde bulunduğu eğitim sisteminin de oynanan oyunlarla, sorunlara yaklaşım şekli ile, çocuğa verdiği ona uygun sorumluluklar ile çocuğun gelişimini benzer şekillerde desteklemesi psikolojik sağlamlık gelişiminde önemli unsurlardandır. Çocukların psikolojik sağlamlıklarının gelişiminde önemli faktörlerden bahsettik. Mizacın da etkisine bir miktar yer vermek istiyorum. Bireyler kalıtımsal olarak bazı özelliklerle dünyaya gözlerini açarlar. Bu fark bebeklik dönemlerinde dahi gözlenebilir. Bazıları daha zorlu bir uyku ve uyum sürecine sahipken bazıları daha kolay rutinlere sahiptir. Büyüdükçe de utangaç, cana yakın, çekingen, girişken, soğuk, duygusal, kaygılı, korkusuz, hassas, sağlam gibi farklı boyutlar daha fazla gözlenebilir. Ancak bu durumlar karşılaşılan çevresel koşullar ve ebeveyn tutumları ile dengelenebilmekte, desteklenebilmekte. Yapılan Hawaii çalışması da zor çevresel koşullara sahip olsa bile güven veren, özgüveni destekleyen etkinliklere izin verip uygun sınırlar çizen yetişkinler çocukların etrafında olduğunda psikolojik sağlamlık desteklenebilmekte, yetkin, sorumluluk sahibi, çözümcül, zorluklar karşısında hemen yılmayan bireyler yetişmesine katkı sağlamaktadır.
- Boşanma ve Çocuk
BOŞANMA ve ÇOCUK Aile; aralarında kan bağlılığı, evlilik ve diğer yasal yollardan akrabalık ilişkisi olan, çoğunlukla aynı evde yaşayan bireyler olarak tanımlanır. Günümüzde aile yapısının çeşitliliği daha fark edilir durumdadır. Bazıları çekirdek aileyken bazıları geniş aile olup büyük ebeveynlerinde dahil olduğu bir sistem olabilmekte ya da bazı aileler tek ebeveyn ve çocuktan oluşabilmektedir ya da kan bağı bulunmaksızın bakım vermek amacı ile evlat sahibi olan, koruyucu ailelik sorumluluğu alan ailelerde vardır. Bahsedilenlerin haricinde de farklı aile türleri gözlenmektedir. Bu yazıda daha çok ele alınacak aile tipi ise boşanmış olan ya da boşanma kararı almış ebeveynlere sahip çocuklar olacaktır. Çocuklara boşanma kararının nasıl ve ne zaman anlatılmasının uygun olacağından bahsedilecektir. Boşanma aileler için baş edilmesi güç bir süreç olabilmektedir. Ancak bu sürecin nasıl yürütüldüğü ve yönetildiği çoğunlukla ebeveynlerin elinde olmaktadır. Tabii ki, yeni bir hayat kurma, sürmekte olan rutinin dışına çıkma, çocuğun hangi ebeveyni ile yaşayacağının belirsizliği ile ilgili çekişmelerin yaşanması, ardından ne sıklıkla hangi ebeveyni nasıl göreceği gibi konularla ilgili pek çok soru işareti yetişkinleri de zorlayabilmektedir. Bu nedenle onlar içinde bu sürecin durağan olmadığı hatta çocuk ile ilgili kararlaştırılması gereken durumların ve yapılacak açıklamanın anne babalarda endişe yarattığı görülmektedir. Anne babaların bu süreçte çocuğa açıklama yapma ve bunun nasıl gerçekleştirileceği ile ilgili kararsızlıklar yaşadıkları bu kararsız ve kaygılı sürecin de çocuğa yansıdığı gözlenmektedir. PEKİ ÇOCUĞA BOŞANMAYI NE ZAMAN ve NASIL AÇIKLAMAK UYGUN OLUR? Okul başarısı etkilenir mi? Üzülür mü, kendini suçlar mı? Başka sıkıntılar hisseder mi? Var olan zorlayıcı bir davranış ortaya çıkar mı? / Eğer varsa artar mı? Konuşması, ilişki kurması etkilenir mi? İçine kapanır mı? … Yukarıdaki sorulara eklenebilecek daha pek çok içerik dolayısıyla aileler zamanlama konusunda çoğunlukla tereddüt etmektedir. Ayrılık kararını çocuğa ne zaman söyleyeceklerine karar vermek anne babaları zorlamaktadır. *Hal böyle olunca da çocuğa söyleme konusunda zamanı geciktirme yaşanabilmekte. *Çocuk zaten farkında olduğu bazı şeylerin kendinden gizlendiğine inanarak, kendi ailesine karşı duyduğu güvende zedelenmeler söz konusu olabilmekte. *Bazen yaşanan durumların sorumlusu olarak kendisini görebilmekte ve telafi edici olmaya çalışabilmekte (barıştırmaya çalışma anne baba arasında olması gereken çocuğun dahil olmaması gereken durumlara çocuğun dahil olması vb). Bu da çocuğa ait olmayan bir sorumluluğu yüklenmesine izin vermek anlamına gelerek kaygı ve endişe hissetmesine neden olabilmekte. *Çocuğa anlayabileceğinden daha fazla bilgi vermek, hukuki süreçlerle ya da anne baba arasında yaşanan durumlarla ilgili yaşına uygun olmayan ayrıntıları paylaşmak sadece aklını bulandıracağından karmaşık olmayan cümlelerle basit şekilde durumu açıklamak önemlidir. ! Öncelikle bu kararın çocuğa açıklanabilmesi için anne babanın kesin ve net olarak ayrılma/ boşanma kararı almış olması gerekmektedir. Anne baba emin olmadan bu kararı çocuğa açıklarsa belirsizlik daha da fazla endişeye sebep olacaktır. Doğal olarak, aile kendisi için netleştiremediği bir kararı açıklama evresinde daha da zorlanacaktır. Aksi takdirde net olarak alınmamış ve çocuğa/ çocuklara açıklanmış ayrılık kararı ardından bir barışma gelirse, çocuğa verilen ikili mesaj karışıklığa neden olabilir. Ailelerin yukarıda bahsi geçen bazı sorularla ilgili sık karşılaştığım bazı endişelerine de yer vermek istiyorum. Ayrılık sürecinde çocuklar da tıpkı yetişkinler gibi fırtınalı duygular hissedebilmekte ve hayatlarındaki bazı alanlar etkilenebilmektedir. Çünkü bu durum onlar için de içerisinde bazı belirsizlikler barındıran, yeni olan ve uyum sağlayabilmesi için zamana ihtiyaçları olduğu bir alandır. Dolayısıyla çocukların hiç etkilenmeden bu süreci atlatmasını beklemek gerçekçi olmayacaktır. Bu nedenle onların duygularını anlamaya özen göstererek duygusal paylaşım için uygun ortam yaratılması ve gerekli ölçüde bilgi paylaşılması önemlidir. Anne babalar bu süreçte hem kendileri hem de çocukları ile ilgili endişeleri açısından destek almak adına uzmanlara başvurabilirler. Özetle; *Alınan karar net olduğu zaman bu durumu çocuğa açıklamak, *Açıklama esnasında mümkünse anne babanın birlikte bunu söylemesi, *Ayrılığın anlamının ebeveynler arasındaki eş ilişkisi ile alakalı olduğu ve anne baba olmaları ile ilgili bir değişiklik olmayacağını ifade etmeleri, *Ulaşılabilirlik, görüşme durumları ile ilgili bilgi vermeleri, *Aileler çocukların yaşlarına uygun bir biçimde gerektiği kadar bilgi ile bazen anne babaların anlaşamadıklarında ayrı yaşama kararı alabileceklerini aktarmaları önemlidir. Uzm. Psikolog ve Aile Danışmanı Melike Ak Kocayılmaz
- Koronavirüs ile Mücadele Döneminde Ruh Sağlığı
Koronavirüs ile Mücadele Sürecinde Ruh Sağlığı Türkiye’de 11 Mart 2020’de açıklanan ilk koronavirüs vakası ile hem bireysel hem toplumsal yaşantıda yeni bir süreç başladı. İlerleyen günlerle birlikte tedbirler konusunda da artışlar oldu. Günlük hayatta markete giderken dikkat edilmesi gereken kurallar, fiziksel mesafe, kişisel hijyen, eve alınan materyallerin hijyeni gibi sorularla ilgili pek çok bilgi yayınlanmaya başladı. Öte yandan fiziksel sağlık ile ilgili hijyene dönük yapılması gereken bir kısım rutinin yanında unutulmaması gereken bir de ruh sağlığımız olduğu evlerde aile içi ilişkilerde gerginlikler yaşanmaya başlandığında daha fazla fark edilir hale geldi. Okula giden, sokağa çıkan, parka giden, arkadaşlarıyla coşup oynayan çocuklar eğitim dahil olmak üzere tüm zamanlarını evlerinde geçirmeye başlayınca, yetişkinlerin iş yaşantıları, verimlilikleri, nefes aldıkları sosyal aktiviteleri ortadan kalkmaya başlayınca tüm aile üyelerinin evde yoğun bir zamanı birlikte geçirmesi ve bunu yönetebilmesi gereken bir sürecin içerisinde bulduk hepimiz kendimizi… Çocuklar önceleri eğlence aracı olarak kullanmayı tercih ettikleri ekranları eğitim için kullanmaya başladılar. Yetişkinlerin bir kısmı evlerinden çalışırken bir kısmı aktif olarak çalışmaya devam ettiler. Mesai saatleri ve yürütülen işler, elde edilen kazançlarla ilgili pek çok değişim oldu. Herkes için yeni deneyimlerin her gün arttığı bir zaman içerisinde yer aldık ve almaya devam ediyoruz. İnsanlar için karmaşık ve zorlayıcı olan bu süreç içerisinde doğa açısından da faydalı durumlar da oldu. Hava kirliliğinde azalma, su kütlelerinde farklı oranlarda temizlenmeler yaşandı. Sürecin başında yaşanan şok ile verilen tepkiler değişken oldu. Bazı zamanlarda korku ve endişe kısmını çok yoğun yaşayarak günlerini organize etme de zorlanırken, aynı zorlanmayı bazen de durumu fazla hafife alma kısmında yaşandı. Planların, hayallerin engellenmesi karşısında öfke duygusu ortaya çıkmaya başladı. Bu sürecin hemen geçmeyeceği ve bizler tarafından yapılabileceklerin kısıtlı kontrolünü fark edince biraz daha öfke duygusu dinmeye başladı. Bu kez var olan durumun ciddiyeti ve netliği sonucu depresif bazı duygular hissedilmeye başlandı. Güçsüzlük ve yetersizlik hisleri eşlik etti… Tekrar bir süre sonra bu duygular azalmaya, durumu kabullenerek bugün neler yapılabileceğine odaklanılmaya başlandı. Yeni rutinler denendi, bazıları iyi geldi ve işe yaradı sürdürülebilir oldu. Bazılarıyla hayatımızdan kayboldu. Hala daha değişen ve tüm dünya için yeni olan bu sürecin bir parçası olarak uyum sağlama çabası sürdürmekteyiz. Tıpkı Kübler ve Ross’un modelindeki gibi ara verdiğimiz sosyal ve iş yaşamımızın kaybının yasını tutuyoruz. Öte yandan bazen kendi planlarınızı yaşanan süreçle baltalanmış gibi hissedip öfkelenebilirsiniz, endişeniz çoğalabilir ve gününüzü organize etmekte güçlük çekebilirsiniz. Gün içerisinde duygu durumunuzda dalgalanmalar hissedebilir bazen olayları daha sakin ele alabilirken bazen de kontrolünüzü sağlamakta zorlanabilirsiniz. Bu davranışlar karşılaştığımız bu süreç içerisinde oldukça doğal karşılanabilir. Zira bu durum, olağandışı olan bir duruma verilen doğal tepkiler olarak karşımıza çıkar. Ancak bahsi geçen durumlar da dikkat edilmesi gereken bu durumların kişinin hayat akışı içerisinde ne kadar yer kapladığı, günlük akışından ne denli bireyi alıkoyduğu şeklinde düşünülebilir. Dolayısıyla; Alkol, sigara vb. maddeler tüketerek süreci atlatma girişimi, Çevresinde beraber yaşadığı kişilerle sıklıkla tartışma, kavga etme, Sık sık ağlama, Geleceğe yönelik yoğun kaygı, endişe duyma, Baş etmekte zorlandığı düzeyde huzursuz ve gergin hissetme, Kendine günlük rutin oluşturma ve uyum sağlamada zorluk çekme, Yardım istemekte ya da etmekte zorlanma, Gün içerisinde fazlaca bedensel kontrol yapma (kendine, eşine ya da çocuğuna…) Kişisel bakımda ciddi bir düşüş, Duygu durumundaki baş etmekte zorlanılan ani değişikler vb. kişinin işlevselliğini bozan yaşantılar olması halinde ruh sağlığı uzmanlarına başvurmanız önerilmektedir. Uzm. Psikolog & Aile Danışmanı Melike Ak Kocayılmaz
- Stres Neleri Ortaya Çıkarır?
Günlük yaşamımızda stres kaynakları çok fazla. Gün içinde bir çok kez kendimizi sıkışmış, rahatsız, huzursuz hissediyoruz. Bedenimizde de stres temelli bazı belirtiler ortaya çıkıyor. Örneğin mide yanması, baş ağrısı, sırt ve boyun ağrıları, diş sıkma, nefes darlığı gibi. Bazen çok büyük bir stres faktörü olmasa da bedenimizin stres tepkileri verdiğini görüyoruz. Peki nereden geliyor bu stres? Beynimizin anıları kaydettiği gibi bedenimiz de doğduğumuz andan itibaren fiziksel tepkileri kaydeder, somatik anılar olarak saklar. Uzun yıllar bu stres tepkileri pekişerek bedenimizde daha kalıcı ve otomatik tepkilere dönüşür. Bir kas ne kadar çalışırsa o kadar güçlenir ve otomatik olarak kasılmaya başlar. Beden hafızamızda da sık sık stres kasılmaları sonucu bu otomatik tepkiler pekişir. Bu sebeple bazen neden olduğunu anlamasak da vücudumuzda rahatsız edici tepkiler ortaya çıkar. Olumsuz tepkileri azaltmanın en iyi yolu yoga ve mindfulness çalışmaları, spor yapmak ve rahatlatıcı aktiviteleri artırmaktır. Herkesin rahatladığı aktivite farklı olabilir; bir hobi edinmek, sinemaya gitmek, müzik dinlemek ya da kitap okumak gibi. Stres belirtilerinin sık tekrarla pekişmesi gibi gevşeme ve rahatlama tepkileri de ne kadar sık tekrarlanırsa o kadar iyi pekişir ve bir süre sonra bedene olumsuz tepkileri unutturur. Bazen bu çalışmalara karşı bir direnç oluşur ve bu direnç gevşemeye engel olur. Böyle durumlarda bir çok psikoterapi yöntemi bilişsel olarak vücudun rahatlamaya hazır hale gelmesine yardımcı olur, somatik belirtilerin azalmasına ve daha kolay gevşemeye katkı sağlar. Yıllardır alışkanlık haline gelmiş olumsuz tepkileri hemen silmek mümkün değildir. Bunun olması için biraz sabır, istikrar ve çaba gerekir.
- Kıskançlık Nedir?
Günümüzde pek çok ilişkide sorun haline gelen bir duygudur kıskançlık. Aslında pek çok kişi tarafından sahiplenilme güdüsünden kaynaklandığı düşünüldüğü için sevmekle eş değer tutulur. Fakat dozunda hissedilmeyen bu kıskançlık duygusu, bireyin kendisi başta olmak üzere, kurulan ilişkinin de sağlığını ve motivasyonunu oldukça etkiler. Kıskançlık, tek bir duygunun veya kavramın yansımasından ziyade birden fazla duygu ve tepkinin ortaya çıkardığı bir durumdur. Bu konu hakkında yapılan bir araştırmaya göre kıskançlık, önem verilen bir ilişkinin bozulmasına sebebiyet verecek bir tehlike haline gösterilen kompleks bir tepkiyken, başka bir araştırmaya göre kıskançlık, önem verilen bir ilişkinin bozulmasıyla ortaya çıkan ve giderek artan öfke, mutsuzluk, korku duygularıyla kendini belli eden sapkın bir duygu durumudur. Aslında kıskançlığın temelinde ilişkiyi koruma ve benlik saygısını koruma gibi iki güdü yatmaktadır. İlişkilerde genellikle kıskançlık sevme, sahiplenme gibi duygularla eş tutulur. İnsanlar sahip oldukları, sevdikleri şeylere karşı hassas olabilirler. Kaybetmeye karşı endişe duymaları oldukça normaldir. Dolayısıyla yakın ilişkilerde kıskançlık eğer dozunda yapılıyorsa normal karşılanır. Fakat normalin üstünde hissedilen kıskançlık duygusu ve buna bağlı verilen tepkiler sağlıksız bir ilişkiye işarettir. Kadın ve Erkeğe Göre Kıskançlık Kıskançlık durumunda verilen tepkileri konu alan bilimsel çalışmalarda kadınların daha çok duygusal, erkeklerinse saldırganlığa eğilimli oldukları ve erkeklerin daha çok fiziksel tepkiler verdiklerini bulmuştur. Kıskançlıkla başetme stratejilerinde ise kadınların daha “yapıcı” olmayı seçtikleri gözlemlenmiştir. Evrimsel psikolojiye göre kıskançlık duygusal ve cinsel kıskançlık olmak üzere ikiye ayrılır. Cinsel kıskançlık, parterinin bir başkasıyla cinsel birlikteliği olma düşüncesinden ortaya çıkarken; duygusal kıskançlık, kişinin partnerinin bir başkasına duygusal açıdan bağlanması düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Yine evrimsel açıdan erkek daha çok cinsel aldatılma düşüncesiyle cinsel kıskançlık duyarken, kadın daha çok duygusal kıskançlık duymaktadır. Peki sağlıksız bir ilişki kurmamak adına neler yapılabilir? Öncelikle normalin üstünde hissedilen kıskançlık duygusu kontrol altına alınmalıdır. Bu şekilde partneriniz ile kuracağınız ilişki güvene bağlı olacağından, siz de kendinizi daha mutlu ve ilişki açısından daha tatmin olmuş hissedeceksiniz. Kıskançlıkla Baş Etmek Geçmiş ya da gelecek değil; ŞİMDİ! Partnerinizle kurduğunuz ilişkide ana odaklanıp sadece o anın tadını çıkarmaya bakın. Partnerinizin tercih ettiği ilişkinin sizinle olduğunu ve şu anda var olan ilişkinizin farkına varın. Ayrıca her şeyin kontrolünün sizin elinizde olmadığını bilin. Eğer partneriniz sizden uzaklaşmayı tercih edecekse buna kıskançlıkla müdahale etmeniz yalnızca partnerinizi sizden daha da uzaklaştırmaya yarayacaktır. Acaba Neden Kıskanıyorum? Partnerinizin üzerinde kurduğunuz bakıyı sorgulamanızda fayda var. Neden kıskanıyorum? Neden kaybetmekten korkuyorum? Neden bu düşünceler bana yoğun endişe veriyor? Eğer kıskançlığınzın ardında yatan sebepleri bulabilirseniz kıskançlığınızı kontrol altında tutmanız daha olasıdır. Partnerim Benden Bağımsız Bir Birey Partnerinizle ortak zaman paylaşmak, birlikte pek çok şeyi ortak yapmak bir ilişkide yaşanan en doğal şeylerden biridir. Fakat karşımızdaki insanın bizden bağımsız bir birey olduğunu; kendine ait hobileri, hoşlandığı şeyler,kendi tercihleri, kendi kararları, sevdiği arkadaşları, yalnız başına geçirmek isteyeceği zaman dilimleri olduğunu kabullenmemiz ilişkiyi sağlıklı yürütebilmemiz için oldukça gereklidir. Partnerime Güveniyorum Bir ilişkide sevgi, aşk gibi unsurlar ne kadar önemliyse güven duygusu da en az o kadar önemlidir. Güven duymadığınız bir ilişkiye başlamak sizi endişeye sürükleyecektir. İlişkide partnerinize güvendiğinizde siz de kendinizi daha pozitif hissedeceksiniz. Ya Öyle Olursa? Bazen kafamızda kurduğumuz düşünceler bizi gerçeklikten uzaklaştırır. Verdiğimiz tepkileri gerçek bir neden temeline dayandıramayız. Kafamızda kurduğumuz düşünceleri kontrol etmek ve bu gerçeklikten uzak düşünceleri partnerimize yansıtmamak önemli bir adım olacaktır. Kendimi Başkalarıyla Kıyaslamıyorum Partneriniz için ne kadar önemli olduğunuzu fark edin. Başkalarıyla kendinizi kıyaslamanız, kendinizi değersizlik hissiyle sınamanıza sebebiyet verir. Zamanla öz güveninizi de etkiler.
















