top of page

Arama Sonuçları

Boş arama ile 1063 sonuç bulundu

  • TOPUK DİKENİ HASTALARINA UYARI

    Ortopedi ve Travmatoloji Uzm. Dr. Bilgehan Uğuz, topuk dikeni hastalarının zamanında tedavi olmazsa yürüme aktivitesi kısıtlandığından bacak kaslarında zayıflama ve güçsüzlük gelişeceği uyarısında bulundu. Antalya Kamu Hastaneleri Birliği’ne bağlı Atatürk Devlet Hastanesinde görevli Ortopedi ve Travmatoloji Uzm. Dr. Bilgehan Uğuz, topuk dikeni hakkında açıklamada bulundu. Topuk dikeninin topuk kemiğinin alt kısmında oluşan kemiksi bir çıkıntı olduğunu dile getiren Uzm. Dr. Uğuz "Ayak taban kaslarının topuk kemiğine yapışma, yerinde aşırı zorlanma nedeni ile oluşan yara ve bu yaranın sürekli bir hal alması ile yara üzerinde kalsiyum (kireç) birikmesi sonucu dikensi bir görüntü oluşur. Bu çıkıntı dikene benzetildiğinden dolayı hastalığın adı topuk dikeni olarak bilinir" dedi. "Çok yüksek ayak kavsi topuk dikeni sebepleri arasında" Topuk dikeninin belirtileri hakkında da bilgi veren Uzm. Dr. Uğuz, "Sabahları yataktan kalkınca topuğun iç tarafında basma zorluğu ile uyanıyorsanız ya da oturma pozisyonunda iken ayağa kalkınca atılan ilk birkaç adımda şiddetli ağrı oluşuyorsa topuk dikeni sorunu yaşıyor olabilirsiniz. Aşırı egzersiz, uzun süre ayakta kalma, aşırı kilo alma veya yanlış ayakkabı kullanımı, çok yüksek ayak kavsi topuk dikeni sebepleri arasında yer almakta olup kadınlarda daha fazla görülmektedir" ifadelerini kullandı. "Tedavide hasta öncelikle istirahat ettirilmeli" Topuk dikeni hastasının zamanında tedavi olmazsa yürüme aktivitesi kısıtlandığından bacak kaslarında zayıflama ve güçsüzlük gelişeceğini söyleyen Uzm. Dr. Bilgehan Uğuz, şu bilgileri verdi: "Topuk dikeni olan hastanın yürüyüş kalitesi bozulur. Hareketleri ve yaşam kalitesi bozulduğundan ekleme orantısız yüklenme olur ve eklem kireçlenmelerini tetikler. Tedavide hasta öncelikle istirahat ettirilmeli, soğuk uygulamalar yapılmalı, kilolu bir hasta ise kilo vermeye ikna edilmeli, ayak taban problemi ortaya konmalı, dengeli basmayı sağlayacak, kişiye özel uygun tabanlık verilmelidir. Topuk dikeni ağrısına iyi gelen tedavilerden biri de esnetme egzersizleridir. Topuk dikeni probleminde ağrının ortadan kaldırılmasında en önemli etken ve en kolay yöntem hastaların evde yapacakları egzersiz programlarıdır. Hastaya uygun egzersizler verilmeli bu egzersizlerin faydaları hakkında hasta bilgilendirilmelidir. Bunların yanında non-steroid uygulamaları, PRP dediğimiz hastanın kendi kanından hazırlanan serum enjeksiyonları, laser, ESWT dediğimiz şok dalga tedavisi, çok ender olarak da cerrahi tedavi uygulanabilir." "Uzman bir ekibe başvurun" "Topuk dikeninden korunmak için aşırı kilo alınmamalı, uygun ayakkabı kullanılmalı, topuk dikeni hastalığı belirtileri varsa en kısa sürede uzman bir hekime başvurulup tedaviye başlanmalıdır" diyen Uzm. Dr. Uğuz, "Topuk dikeni şikayeti ile hastanemiz ortopedi polikliniğine sık aralıklarla hasta başvurusu gerçekleşmekte olup, hastanemizde kişiye uygun basamak basamak tedavi planlanmaktadır" ifadelerini kaydetti.

  • Tırnak Batması

    Tırnak batması, tırnağın iç veya dış kenarının yumuşak doku içerisine dönmesi sonucu ayak parmağında ağrı, kızarıklık ve ilerleyen dönemlerde akıntı ve granülasyon dokusu gelişmesi ile seyreden bir sağlık sorunudur. Anlaşılacağı gibi sorun mekaniktir ve tırnak kenarının ete batmasıyla başlar. Kimi ayaklarda tırnak batmasına yatkınlık-eğilim vardır. Özellikle çok şişen ve terleyen ayaklar, dar ayakkabı giyilmesi veya tırnakların çok kısa olarak kesilmesi gibi birkaç sebep bir araya gelerek olayı tetikler ve bir dizi can sıkıcı olay başlayabilir. Yaklaşık hastaların üçte birinde tırnak batması sağ ve sol ayağın ikisinde birden olur. Hastalık, neredeyse tamamen başparmakta olur. Başparmak tırnağının iç ve dış tarafı ile her iki tarafta birden görülme sıklığı ise yaklaşık birbirine eşittir. %1 oranında ise ikinci parmakta görülebilir. Tırnak batması, erkeklerde kadınlardan yaklaşık iki kat daha fazla görülür. En sık görüldüğü yaş grubu 20-30 yaşları arasıdır. Ancak 10-20 ve 30-40 yaş aralığında da hasta sıklığında belli bir yoğunlaşma görülür. Tırnak batmasına yatkın bir ayakta bu etkenlerle tırnak kenarında oluşan basınç, tırnağın cilt ve cilt altı dokuya zarar vermesine yol açar. Enfeksiyonların da eklenmesi ve granülasyon dokusunun oluşmasıyla tipik tırnak batması meydana gelir. Granülasyon dokusu epitelle çevrilir. Böylece apse drenajı engellenir. Doku gittikçe şişer ve dış etkilere karşı daha kolay yaralanabilir hale gelir. TIRNAK BATMASI SEBEPLERİ NELERDİR? Dışarıdan Bası: -dar, sivri burunlu makosen ayakkabı -sıkı ve küçük çorap -parmağın, alçı içinde kalması -halluks valgus -üstüste binen parmaklar –yumuşak doku tümörleri İçeriden Bası: -tırnak altı eksoztoz -tırnak altı yumuşak doku tümörü -ayakta ödem yapan hast.-travma kaynaklı parmakta şekil bozukluğu -tırnakaltı kanama- katımsal parmak deformiteleri Sistemik Hastalıklar: -dolaşım hast. –endokrin hast. –böbrek hastalıkları -kemoterapi sırasında -allerji( sedef hast.) -obesite -aşırı terleyen ayak TIRNAK BATMASINDAN NASIL KORUNURUZ? Tırnak batması, tam batmayı engelleyecek korunma yöntemleriyle engellenebilir. Batma başladığında etkili konservatif yöntemler cerrahi gereksinimini ortadan kaldırabilir. Başparmağın içinde rahat olacağı tırnak kenarlarının baskı görmeyeceği geniş burunlu bir ayakkabı giyilmelidir. Tırnağı keserken, kenarlarda sivri tırnak dikenleri oluşacak şekilde değil de düz olarak kesilmelidir. Enfekte bölgenin direnajı ve enfeksiyonun yumuşak dokulara daha da yayılımını engellemek için günde 2-3 defa 10- 15 dakika ılık sabunlu suya sokmak fayda sağlayabilir. Tırnak kenarında ve etrafında aşırı bir enfeksiyon olduğunda antibiyotik kullanılabilir ancak etkisi sınırlıdır. Tırnak kenarı çevre yumuşak dokunun içine gömülmüşse batan yeri alıp altına pamuk gibi yumuşak bir şey koymak fayda sağlayabilir. Şeker hastaları, aralıklarla ayakkabı içinden çıkararak ayaklarını kontrol etmelidir. HANGİ CERRAHİ YÖNTEMLER VAR? En başta söylemekte yarar var. Tırnak batması tedavisinde en etkili yöntem, fenol ile matrisektomi yöntemidir. - Tırnak kenarının altına pamuk yerleştirilmesi: Batma yeni başlıyorsa fayda sağlayabilir. - Tel takılması: Batan yumuşak dokuyu geriye çekerek, batmayı önleme prensibine dayanır. Tırnağa yapılan işlemlerin ağrılı olduğunu duyarak korkanlar için bir seçenek olarak ortaya çıkar. Uzun süreli takip gerektirmesi, işlem sonrası batmanın tekrarlama oranlarının yüksekliği dezavantajıdır. Genellikle konuyu bilmeyen estetisyenler veya kuaförler tarafından da uygulanabildiği için haketmediği kadar popüler ve haketmediği kadar pahalıdır. - Sadece batan tırnak kısmının alınması: Tekrarlama ihtimali fazladır. - Tırnak kenarının kama şeklinde alınması ve matriksin mekanik olarak körlenmesi(wedge reeksiyon): Granulasyon dokusu ve batan tırnak kısmı değişik miktarlarda alınabilir. İşlem yetersiz yapılırsa nüks olur. Şiddetli enfeksiyon varsa tıbbi tedavi sonrası yapılmalıdır. - Tam Tırnak çekimi: - Tam tırnak çekimi ve matriksin mekanik ya da kimyasal tam koterizasyonu: Tırnağın ve tırnak matriksinin tam olarak çıkarılması, tırnak aşırı derecede deforme ise daha önce birkaç defa başarısız işlem olmuşsa, tırnak yatağında mantar enfeksiyonu varsa ve içe kıvrıklık çok fazlaysa yapılabilir. - Tırnak matriksinin tam alınması ve tuft ampütasyon: önü alınamayan vakalarda kemiğin ucunun da kesilmesiyle ve parmağın kısalmasıyla sonuçlanır. Mecbur kalınmadıkça yapılmamalıdır. - Fenol ile matrisektomi: Batan tırnak kenarının alınması ve germinal matriksin fenol ile koterizasyonu-dağlanması. Klasik kitaplara girmiş, uygulanması ve sonuçları açısından en iyi yöntem.

  • Pes Ekinovarus: Ponseti Yöntemi ile Tedavi

    PEV Nedir? Ayağın doğuştan içe ve aşağı doğru olan deformitesidir. 1/1000 sıklıkta görülür. Erkek bebeklerde daha sıktır. Ayağın iç tarafındaki yumuşak dokular (kas tendon vebağ) gergin durumdadır ve kemik yapıda deformite vardır. Nedeni belli değildir. Kalça çıkığı ile birliktelik görülebilir. Bu nedenle bu hastaların kalça çıkığı riskine karşı muayene ve tetkikleri özenli yapılmalıdır. Pes Ekinovarus tedavisinde başarıyı sağlayan en önemli etmen ailenin uyumudur. Alçılama tedavileri ve sonraki dönemdeki bireyin tedavisinin düzenli ve uygun kurallarla tecrübeli ellerde yapılması başarıyı arttırır. Tedavisi Nasıl Yapılır? Pes Ekinovarus tedavisi haftalık yapılan alçılar ve manipülasyondur. Hastanın haftalık olarak 5-6 alçı yapılır. Son alçılama sonrasında ayak bileğinde yeterli hareket açıklığı elde edilmezse son alçılamada perkutan aşil tendonu gevşetme yapılması gerekebilir. Hastalığın tedavisinde hemen doğumu takiben haftalık alçı değişimleri tedavisine başlamak son derece önemli. Tedaviyi uygulayan hekim çocuğun ayağına Ponseti tekniğine göre her hafta değişen alçılar uygular. Çocuk ortopedisti, her hafta alçı pozisyonunu değiştirerek aşama aşama düzelmeyi sağlar. Bu işleme ayak tam olarak düzelinceye kadar devam ettirilir. Ayağın tam olarak düzelmesi, 4-6 adet haftalık düzeltici alçı ve sonrasında 4 haftalık bir alçı uygulaması ile 8 – 12 hafta içinde sağlanır. Alçılama tedavisi bitip ayak iyileştikten sonra çocuğa 2 yaşına kadar Ponseti cihazı giydirilir. Çarpık ayak (Pes Ekinovarus Deformitesi) için çocuk mutlaka 8-10 yaşa kadar düzenli kontrol altında olmalı. Çarpık ayak sorunu görülen çocuklarda erken yapılan tedavi sayesinde cerrahiye duyulan ihtiyaç azaldığı gibi deformitede, mükemmel düzelme sağlanabilmektedir.

  • Diyabetik Ayak Nedir Ve Nasıl Tedavi Edilir

    Diyabetik Ayak Nedir ve Nasıl Tedavi Edilir. Diyabetik ayak, ayakta çeşitli sebeplerle başlayan bir yaranın diyabet hastalığının bir komplikasyonu olarak iyi olmayarak büyümesi halidir. Hem hasta hem de sağlık bakım sistemleri için ciddi sonuçları olan önemli bir sorundur. Diyabetin ayak komplikasyonu, dünyada her 30 saniyede bir ayak kaybına neden olmaktadır. Diyabetik ayak infeksiyonu (DAİ), diyabeti olan hastalarda önemli ve tedavisi güç bir hastalıktır; ayrıca diyabetin en çok hastanede kalışa neden olan komplikasyonudur. İş gücü kaybına, sakatlıklara, psikososyal travmaya ve sağlık bakım maliyetinin artmasına yol açar. Ayak lezyonlarının görülmesi, bölgeden bölgeye, sosyoekonomik farklılıklara, ayak bakımı standardlarına ve kaliteli ayakkabı giyme gibi çok çeşitli faktörlere bağlı olarak değişebilir. Gelişmiş ülkelerde diyabeti olan her altı hastadan birinde yaşamı süresince ayak yarası gelişebilecekken, gelişmekte olan ülkelerdeki ayak sorunları bundan çok daha fazladır. İnfeksiyon, DA yaralarının yarısından fazlasında karşılaşılan bir sorundur; orta derece infeksiyonların %20’sinde, şiddetli infeksiyonların %50-60’ında osteomyelit de gelişir . DA yarasının infekte olması ve bu infeksiyonun kemiğe kadar ilerlemesi ampütasyon oranlarını artırır. Sağlık Bakanlığı verilerine göre ülkemizde 7 milyon diyabet hastası vardır. Ve yılda yapılan 12000 ampütasyonun çoğu diyabet hastalığından kaynaklanmaktadır. SGK’ya diyabet hastalığının maliyeti 2012 yılı verilerine göre yaklaşık 10 milyar TL’dir. Bu harcamanın 4 milyar 300 milyon TL’sini diyabete bağlı komplikasyonlar oluşturmaktadır. DA yarası ve infeksiyonlarının tedavisi için yapılan harcamaların 475 milyon TL olan tutarı, kardiyovasküler ve nörolojik hastalıklara yapılan harcamalardan sonra üçüncü sırada yer almaktadır. Gelecek yıllarda tüm dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de diyabeti olan hasta sayısında artış beklenmektedir. DA yarası ve infeksiyonları, hastanın ayak bakımının sağlanması ve diyabetinin kontrol altına alınmasıyla çoğu kez önlenebilir. Çoğu kez de oluşan bir yarayı erkenden saptayarak ve iyileştirerek ya da bir infeksiyon gelişirse erkenden ve uygun tedavi yaklaşımında bulunarak, ağır sonuçların önüne geçilebilir. Bu ciddi sorunla başa çıkabilmek için DA yarası ve infeksiyonlarının uygun tanı, etkin tedavi ve izlemlerinin yapılabilmesi ve ayak korumasının sağlanabilmesi için tanımlayıcı, multidisipliner yaklaşıma zemin hazırlayan, kullanıcı dostu kılavuzlara ve uzlaşı raporlarına gereksinim vardır. Bu gereksinimden hareketle Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği Diyabetik Ayak İnfeksiyonları Çalışma Grubu (DAİÇG), ülkemiz koşullarında DA yarasının ve DAİ’nin tanısı, tedavisi ve önlenmesine yönelik bir ulusal uzlaşı raporu hazırlamak üzere ilgili ulusal uzmanlık derneklerine ve Sağlık Bakanlığı’na işbirliği çağrısında bulunmuştur. Diyabetik Ayak Yarası ve İnfeksiyonu gelişmesinin pek çok nedeni olmakla birlikte başlıca neden diyabetle ilişkili vasküler hastalığın ve nöropatinin kombine etkisidir. Diyabeti olan hastalarda kapilerlerin (kılcal damarlar)bazal membranında kalınlaşma, arteriyoler hyalinoz ve endotel proliferasyonu sonucunda ortaya çıkan ateroskleroz, büyük ve orta boy arterleri tutar. Periferik arter hastalığı (PAH)’yla birlikte yara oluşabilir ve kan akımının yetersiz olması nedeniyle hızla gangrene dönüşür. Ayrıca kapiler beslenme, kutanöz arteriyovenöz kaçaklarla arteriyel obstrüksiyon olmadan da bozulur. Bu durum nöropatik ödeme ve sıcaklık artışına neden olur; interlökinlerin de salıverilmesiyle inflamatuar bir yanıt ortaya çıkar. Tüm bunlarla birlikte osteoklastik etkinlik de artar. Bu olaylar dizisi, Charcot ayağı olarak bilinen nöroartropatiyle sonlanır. Ateroskleroz anlamına gelen diyabetik makroanjiyopati, nöropatiyi tetikleyebilir. Diyabetik mikroanjiyopati ise kapiler düzeyde mikrosirkülatuar işlevleri bozar. Nöropati ve hiperglisemi, özellikle lökosit diyapedezini, kemotaksisini, fagositozunu ve intraselüler lizisi bozar; buna kolajen metabolizmasındaki bozulmanın da eklenmesi, infeksiyonun ve yaranın iyileşmesini iyice güçleştirir. Diyabeti olan hastaların %60’ında periferik nöropati vardır. DA yaraları, nöropatik, nöroiskemik veya iskemik kökenli olabilir.. Nöropati daha çok metabolik polinöropati şeklinde görülür. Simetrik, kronik ve distal yerleşimli olup alt ekstremitede daha belirgindir; çorap şeklinde tutulum gösterir. Nöropati yürüme biyomekaniğini değiştirdiğinden hiperkeratoza yol açar ve tüm plantar basınç bir noktada, yani kallusta ypati yürüme biyomekaniğini değiştirdiğinden hiperkeratoza yol açar ve tüm plantar basınç bir noktada, yani kallusta yoğunlaşır. Ancak eşlik eden ağrı duyusunun olmaması, doğal korunmayı, yani lezyon üstüne basmamayı engeller. Bu durum yara gelişmesine yol açabilir. Duyusal tutulum ağrı ve sıcaklık algısının bozulmasına yol açar; ayağı travmalara açık hale getirir. Ağrı duyusu kaybı nedeniyle doku bütünlüğünü bozan bir minör travma, örneğin ayakkabının uygun olmaması, yanıklar, kesiler, böcek sokması gibi nedenler kolayca kronik yara gelişimini tetikler. Ağrı duyusunun kaybı, hastanın hekime geç başvurmasına neden olarak tanıyı geciktirir. Otonom nöropati ise anhidroz sonucunda deride kuruluğa ve fisürlere neden olur; kallus oluşumuna katkıda bulunur. Hiperglisemik ortamın çeşitli mekanizmalarla infeksiyonlara eğilimi artırdığı uzun zamandır bilinmektedir. Ayrıca hiperglisemi de endotel disfonksiyonunu artırır. Bütün bu nedenlerle DA yarası olan olgularda infeksiyon kontrolü için öncelikle iyi bir glisemik kontrol gereklidir. Diyabetik Ayakla İlgili Multidisipliner Uzlaşılar Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği Diyabetik Ayak İnfeksiyonları Çalışma Grubu, ülkemiz koşullarında diyabetik ayak (DA) yarasının ve DA infeksiyonu (DAİ)’nun tanısı, tedavisi ve önlenmesine yönelik bir ulusal uzlaşı raporu hazırlamak üzere ilgili ulusal uzmanlık derneklerine ve Sağlık Bakanlığı’na işbirliği çağrısında bulunmuştur. Görevlendirilen temsilcilerin periyodik olarak yaptığı toplantılarda ilgili literatür ve uluslararası kılavuzlar gözden geçirilerek yanıt verilmesi gereken sorular saptanmış ve bu sorulara üzerinde uzlaşılan yanıtlar verilmiştir. Rapordaki yanıtlardan birkaçı aşağıda sıralanmıştır: [1] DA yarası gelişmesinin pek çok nedeni olmakla birlikte başlıca neden diyabetle ilişkili vasküler hastalığın ve nöropatinin kombine etkisidir. [2] Selüliti olan ve daha önce antibiyotik kullanmamış hastalarda gelişen yüzeysel DAİ’lerden daha çok aerop Gram-pozitif koklar sorumludur. [3] Pseudomonas aeruginosa, hastanın ayak parmak aralarının ıslak kaldığı durumlarda yaygın olarak karşılaşılan etkenlerden biridir. [4] Diğer nedenler dışlandıktan sonra, ayak lezyonunda kızarıklık, sıcaklık artışı, şişlik, duyarlılık veya ağrı gibi inflamasyonun klasik bulgularından en az ikisinin varlığında ya da pürülan akıntı söz konusu olduğunda DAİ düşünülmelidir. [5] DAİ tanısı konulan hastalar öncelikle yaranın derinlik ve genişliği, infeksiyonun sistemik bulgularının olup olmaması gibi ölçütlere dayanılarak infeksiyon şiddeti açısından hafif, orta derece veya şiddetli infeksiyon olarak sınıflandırılır. [6] Diyabetle ilişkili ayak komplikasyonlarını öngörme değeri yüksek bir sınıflandırma sistemi olarak PEDIS sistemi yeğlenmelidir. [7] DA yarasında kültür örneği yalnız klinik olarak infeksiyon düşünüldüğü zaman ve mümkünse antibiyotik tedavisi başlanmadan önce alınmalıdır. [8] İnflamasyon göstergeleri olan lökosit sayısı, C-reaktif protein, eritrosit sedimantasyon hızı ve prokalsitonin gibi biyobelirteçler, infeksiyonla kolonizasyonun ayırt edilmesinde yararlı olabilir. [9] Manyetik rezonans görüntülemesi, tedaviye yanıt alınamayan, osteomyelit ya da derin yumuşak doku apsesi düşünülen hastalar için duyarlı ve özgül bir yöntemdir. [10] Osteomyelit tanısında altın standard histopatolojik incelemedir. [11] Yara iyileşmesini sağlayabilmek ve bacağı kurtarmak için gerekenler, acil ve agresif debridmanlarla ölü ve infekte dokuların uzaklaştırılması, uygun antibiyotik tedavisi, metabolik kontrol, ayağın yükten ve basıdan kurtarılması, periferik arter hastalığının tanısı ve uygun şekilde tedavisi ve ayağın işlevinin kazandırılmasıdır. [12] Etyopatogenezinde rol oynayan faktörlerin çok farklı olması, gelişen lezyonları karmaşık hale getirmekte ve bu tip hastalara yapılacak yaklaşımlarda bir ekip anlayışını gerektirmektedir. [13] Ampirik tedavide yalnız etken olabilecek bakterilerin kapsanması hedeflenmeli; yeterli doku düzeyi, düşük yan etki ve hasta uyumu gözetilmeli; etkin ilaçlar belirlenmiş dozlarda ve sürede kullanılmalıdır. [14] Debridman, yara tedavisinin temel ve ayrılmaz bir parçasıdır ve sağlıklı granülasyon dokusu oluşmasını sağlayan önemli bir araçtır. [15] Debridmanla infekte dokunun tamamen temizlenmesi mümkün olmadığında ve hastanın kalan infeksiyon yüküyle başa çıkamayacağı durumlarda, infeksiyon bulunmayan güvenli bir düzeyden ampütasyon yapılması yaşam kurtarıcı olacaktır. [16] DA yarası olan bir hastada önemli bir arteriyel yetersizlik olduğu düşünülüyorsa, bunun erken tanınması ve girişimsel tedavisi gerekir. [17] Hiperbarik oksijen tedavisi, DAİ’lerde tek başına değil, diğer tedavilerle birlikte bir yardımcı tedavi yöntemi olarak kullanılır. [18] Negatif basınçlı yara kapama yöntemi, seçilmiş olgularda yararlı bir yardımcı tedavi yöntemidir. [19] Büyüme faktörleri, daha ucuz ve güvenli yöntemlerle kapanabilecek yaralar dışında, seçilmiş olgularda kullanılabilir. [20] Kurtçuk tedavisi, DA yarası olgularında bir debridman yöntemi olarak değerlendirilebilir. [21] On yılı aşkın süredir diyabeti olan hastalarda yara gelişmesi ya da ampütasyon riski artmaktadır. [22] DA sorunları, diyabetin eğitimle önlenebilir tek komplikasyonudur. Diyabetik Ayaktan Korunma Yolları -Ayaklarınızı her gün ısı, renk değişikliği, şekil bozukluğu , yara , çatlak , nasır, siğil, su toplaması yönünden kontrol ediniz. -Ayak parmak aralarında deride incelme /akıntı varsa, Tırnakta batma, kalınlaşma , şekil bozukluğu , mantar enfeksiyonu varsa sağlık ekibinize başvurunuz. -Ayağın üstünü ve taban kısmını her gün kontrol ediniz. Eğer alt kısımları rahat göremiyorsanız ayna kullanınız ya da aile bireylerinden yardım isteyiniz. -Ayak temizliğine özen gösteriniz. Ayaklarınızı her gün ılık sabunlu suyla yıkayınız. o Ayaklarınızı uzun süre su içinde bekletmeyiniz. (uzun bekletmelerde ayak derisi kurur ve çatlar) -Ayaklarınızı kesinlikle sıcak suda yıkamayınız. (37˚C ’yi geçmemeli, dirsekle kontrol edilmeli) -Ayak parmak aralarının ıslak kaldığı durumlarda yaygın olarak mantar enfeksiyonu artar. Bu yüzden özellikle parmak araları kuru kalacak şekilde yumuşak havlu ile iyi kurulayınız. -Parmaklarda pençeleşme varsa eklem sertliği oluşmaması için masaj yapınız. -Topuklardaki ölü dokuları banyo sonrası uygun bir törpü ya da sünger taşı ile nazikçe temizleyiniz. Nemlendirici yada yağlı krem ile parmak araları dışındaki kısımları nemlendiriniz. -Nasırlar için kimyasal maddeler, nasır ilaçları, flasterler, kesici , delici aletler kullanmayınız. -Tırnaklarınızı banyodan sonra yumuşakken düz kesiniz, derin kesmeyiniz ! Etrafında kızarıklık, şişlik olup olmadığını kontrol ediniz. Görme probleminiz varsa tırnağınızı kesmek için yardım isteyiniz. -İçi yamalı ,dikişli, ayağa büyük çoraplar kullanmayınız. Çorapları tahriş etmeyen deterjanlarla yıkayıp, iyice durulayınız. Çoraplarınızı her gün değiştiriniz. Dikişsiz, yün / pamuklu ya da dokumasında gümüş tel kullanılan çorapları tercih ediniz. -Olası yara akıntılarını erken fark edebilmek için açık renkli ve bilek kısımları sıkı olmayan çorap giyiniz. -Kumsalda yada evde çıplak ayakla yürümeyiniz, mutlaka önü kapalı terlik giyiniz , denize girerken deniz ayakkabısı kullanınız. -Üşüyen ayaklarınızı ısıtmak için soba , kalorifer , termofor yada ısıtıcıya yaklaştırmayınız. -Sivri burun , yüksek topuk , parmak arası , o Önü açık , iç dikişleri olan , rahatsız edici , Ayağa küçük / büyük gelen ayakkabı , terlik kullanmayınız. Giydiğiniz ayakkabılar ayağı tam kavrayan, yumuşak deri yada bez , tabanı kalın olmalıdır. -Ayakkabı satın almadan evvelki akşam her iki ayağın şekli bir karton üstüne çizilip, kesilerek ; bu kalıplar alınacak ayakkabılarda denenebilir. Diyabetli kişiler kendi ayak kalıpları alınarak üretilen ayakkabıları tercih etmeli, ayakkabı genişliği , ayak genişliği kadar olmalı. -Ayakkabı satın alırken öğleden sonra saat 14.00 - 16.00 arası tercih edilmelidir. Yeni ayakkabı, ilk günler günde 1-2 saat giyilmeli ve ayaklar kontrol edilmelidir. -Her ayakkabı tabanlık ile desteklenmelidir. Tabanlık 6 ayda bir değiştirilmeli, bozulmuş yada kıvrılmış ise hemen değiştirilmelidir. -Çorapsız ayakkabı giymeyiniz, o Aynı ayakkabıyı her gün giymeyiniz , değiştiriniz. Ayakkabınızı giymeden önce içlerini kontrol ediniz. -Dolaşımı bozabileceğinden bacak bacak üstüne atmayınız , bağdaş kurarak oturmayınız. -Yılda 1 kez rutin ayak kontrolünüzü olunuz! Her muayenede ayaklarınızı diyabet hemşirenize veya doktorunuza kontrol ettiriniz.

  • ORTODONTİK TEDAVİ VE ÖNEMİ

    Ortodontik tedavi nedir? Ortodonti kelimesi iki Yunanca sözcükten oluşmuştur. Ortos düzgün, Dontos dişler anlamına gelir. Ortodontik tedavi denildiğinde sadece dişleri düzeltmek akla gelmemelidir. Dişler, alt ve üst çene kemikleri, diş kavisleri, dışta dudaklar ve yanaklar, içeride dil de ortodontinin alanına girmektedir. Ortodontik tedavinin amacı dişlerdeki çarpıklığı, çenedeki uyumsuzluğu düzelterek estetik bir katkıda bulunmak değildir sadece. Bunun yanı sıra olması muhtemel diş çürükleri, diş ve diş eti hastalıkları, eklem problemlerini engellemekte görevlerinden biridir. Ortodontist / Ortodonti uzmanı kimdir? Ortodonti uzmanı, 5 yılık diş hekimliği eğitiminin ardından 4-6 yıl süreyle ortodonti doktorası ve uzmanlık eğitimi yapmış , diş ve yüz düzensizliklerinin teşhis ve tedavisi konusunda uzmanlaşmış bir diş hekimidir. Bu süreç hem teorik hemde hasta başı eğitimleri kapsamaktadır. İlk muayane ne zaman yapılmalıdır? Her bilinçli ebeveyn; çocuğunu görünür bir problemi olmasa da 6-7 yaşlarına geldiğinde ortodonti uzmanına kontrole götürmelidir. Bunun haricinde; Ağızdan nefes alan veya geniz eti problem olan Uzun müddet emzik kullanmış olan Parmak emme alışkanlığı olan Dudak-damak yarığı olan Diş eksikliği olan veya çenesine sert bir darbe almış olan Anne veya baba tarafında alt veya üst çenesi çok ileride/önde olan Halk arasında dişleklik diye tabir edilen durum gözleniyorsa (üst ön dişleri çok ileride olan çocuklar düştüğünde ön dişlerinin kırılma olasılığı çok fazladır) Herhangi bir nedenden ötürü erken süt dişi çekimi yapılan Dişlerde çapraşıklık olduğu düşünülen her çocuk mutlaka ortodonti uzmanına muayene olmalıdır. Neden ortodontik tedavi yapılmalıdır? Kişilerin görünüşlerinin ve gülüşlerinin estetik görünüme kavuşması. Çapraşık dişlerin temizleme zorluğu nedeniyle oluşabilecek çürüme ve diş eti hastalıklarının önlenmesi. Çene eklemi ile ilgili oluşabilecek rahatsızlıkların engellenmesi veya mevcut olanların düzeltilmesi. Diş sıkma alışkanlığı veya diğer ortodontik bozukluklar nedeniyle oluşabilecek diş aşınması, baş-yüz ağrılarının giderilmesi amacıyla ortodontik tedavi yapılmalıdır. Ortodontik tedavide yaş neden önemlidir? Anne ve babalar günümüzde çocuklarının ağız sağlığı ile yakından ilgilenmektedirler. İlk ortodontist ziyareti süt dişlerin düşmeye daimi dişlerin sürmeye başladığı 6-7 yaşlar civarında yapılırsa bazı ortodontik problemler yetişkin döneme ertelenmeden süt dişlenme döneminin sonlarından itibaren çok basit girişimlerle giderilebilir. Ortodontist süt dişlerinin düşme ve daimi dişlerin sürme evresi boyunca bu dişlerin birbirleriyle çarpışmadan, kendi yollarında sürmeleri ve konumlanması doğrultusunda bir trafik polisi gibi yönlendirici olacaktır. Farklı ortodontik anomalilerin tedavisi için farklı yaşlar uygun olacaktır. İlk ortodontist ziyaretinde ortodontist klinik tecrübe ve ön görüsü ile ortodontik anomali oluşup oluşmayacağını ve en uygun tedavi zamanının ne zaman olacağını aile ile paylaşacaktır.Parmak emme gibi bazı kötü alışkanlıklar erken yaşta ortodontistin yardımı ile terk edilebilir.

  • Porselen Dişler Varken Diş Teli Takılır Mı?

    Herkesin ağzında normal dişler olmayabilir, peki ağızda porselen kaplama dişler varken diş teli takılır mı? Evet diş teli takılabilir. Porselen dişler varken; braketler özel yapıştırıcılar ile porselen yüzeye yapıştırılabilmektedir. Uzun yıllardır ağızda olan porselen dişler varsa; bu dişlerin kaplamaları sökülerek, dişin etrafındaki yumuşak dokular 14-20 gün dinlendirilebilir. Sonra ortodontik tedavi süresince geçici kaplama yapılabilmektedir.

  • Ortodontik Tedavilerde Hangi Braketler Ve Teller Kullanılmaktadır?

    Geleneksel metal braketler ile Şeffaf braketler ile Altın braketler ile Şeffaf plaklar yardımı ile Lingual teller yardımı ile Ayrıntılı bilgi için aysegulgenccan.com sayfamızın iletişim formunu doldurarak veya instagram (ortodontist_aysegulgenccan) üzerinden bizimle iletişime geçebilirsiniz.

  • Ortodontik Tedavilerde Ağız Bakımı Nasıl Olmalıdır?

    Ortodontik tedavilerde ağızda braket ve teller olduğu için özel ortodontik fırça ve arayüz fırçası kullanılmalıdır. Önce ortodontik fırça ile dişetinden dişe doğru dişetlerine çok baskı yapılmadan dişler normal fırçalanmalıdır. Daha sonra arayüz fırçası ile tüm braketlerin arası fırçalanmalıdır. Günlük gargara kullanımı ile de ağız bakımı desteklenmelidir.

  • ŞEFFAF PLAKLARLA ORTODONTİK TEDAVİ

    Şeffaf plaklar ile tedavi, çapraşık veya aralıklı diş yapısı gibi birçok ortodontik problemin tedavisinde etkili olur. Şeffaf, çıkarılabilir ve rahat olduğu için günlük hayatınızı da etkilemez. Tedaviniz neredeyse görünmezdir. Fırçalama sırasında çıkartıldığı için frçalamayı güçleştirmez. Ağız hijyeni bozulmaz. Günlük 20-22 saat kullanım gerektirmekle birlikte, istenildiği zaman hasta tarafından çıkarılabilmesi lüksü ile özellikle yetişkin hastalara sosyal hayatlarında çok kolaylık sağlar. Şeffaf plak tedavisi için uygun olup olmadığınız belirlendikten sonra süreç başlıyor. Eğer sizin için uygunsa, ulaşılmak istenen sonuçlar ışığında bir tedavi planı hazırlıyoruz. Sizden aldığımız ağız içi ölçüler, röntgenler ve fotoğraflar Amerika’ya gönderiliyor. Bu kayıtları yazılım olarak sisteme kaydettikten sonra bize sanal 3 boyutlu tedavi süreci gönderiliyor. Yapılan diş hareketlerinde beğenmediğimiz yerler varsa düzeltimini bilgisayarda yapıyoruz. En son halini size de bilgisayar ekranından gösterebiliyoruz. Ekranda dişlerin değişimini, nasıl hareketler olacağını, bitimde nasıl görüneceğini izleyebiliyoruz. Karar verdikten sonra şeffaf plaklar üretilme aşamasına geçiyor. Kargo ile elimize bir seri halinde şeffaf plaklar gelmiş oluyor. Serideki her bir plak, diğerinden biraz farklıdır, dişlerinizi istenilen pozisyona doğru yavaş yavaş hareket ettirirler. Duruma göre 1 veya 2 haftada bir plak değiştirilir. Tedavinizin süresi sizin gereksinimlerinize göre değişiklik gösterir ancak ortalama invisalign tedavisi 9 ile 18 ay arası değişir.

  • DİŞ TELLERİNİN BAKIMI

    Ortodontik tedavi sırasında diş temizliği çok önemlidir. Teller dişlerin bakımını kısmen zorlaştırsa da düzenli fırçalama halinde gerekli hijyen kolaylıkla sağlanabilir. Dişlerinizi nasıl fırçalayacağınızı ortodontistiniz size ayrıntılı olarak anlatacaktır. Fırçalama sırasında özellikle dişetleri ile braketler arasındaki alanı iyi temizlemeye dikkat etmek gerekmektedir. İdeal fırçalama süresi 3 dakikadır. Fırçalamadan sonra braketlerin aralarında ve telin altında kalan alanlar da arayüz fırçası ile temizlenmelidir. Dişlerin yan temas yüzeylerini temizlemenin en etkili metodu ise diş ipi kullanmaktır. Ortodontik tedavide kullanılmak üzere üretilmiş olan superfloss diş iplerinin uç kısımları, tellerin arasından kolayca geçecek biçimde sert yapılmıştır. Arayüz fırçaları dikey yönde kullanılmalı, bu sırada dişetlerinin de temizlendiğinden emin olunmalıdır.

  • PROSTAT KANSERİ

    PROSTAT Mesanenin altında yer alan ve üretrayı (idrar kanalı, yolu) çepeçevre saran, sadece erkeklerde bulunan, idrar ve meni akışını kontrol eden, ceviz büyüklüğünde bir bezdir. Prostat bezi, erkek üreme sisteminin bir parçasıdır. Spermi zenginleştiren spermi oluşturan sıvının çoğunu üretir. Yaşla birlikte boyutlarında artış olmaktadır. PROSTAT KANSERİ SIKLIĞI Yazı Başlıkları Prostat Kanseri Sıklığı Prostat Kanseri Semptomları Prostat kanserinde Belirti ve bulgular Prostat Kanserinden Korunma Tanı Yöntemleri Tedavi Seçenekleri Cerrahi Radyoterapi (RT) Prostat Kanserinde Brakiterapi Prostat Kanserinde Hormon tedavisi Prostat Kanserinde Kriyocerrahi veya Kriyoablasyon Prostat Kanserinde Kemoterapi Prostat Kanserinde İMMUNOTERAPİ (Biyolojik terapi) Sipuleucel-T (Provenge): Pembrolizumab (Keytruda): Dünyada erkeklerde en sık 2. kanser nedenidir. 2012 yılında 1.1 milyon erkek prostat kanserine yakalanmıştır. Bu rakam erkeklerdeki kanserlerin %15’idir. Yani 7 erkekten biri yaşamı boyunca prostat kanserine yakalanmaktadır. Aynı yıl ise 300.000 prostat kanserine bağlı ölüm gerçekleşmiştir. Erkeklerde kanser nedeniyle ölümde %7 oran ile 5. sırada yer almaktadır. (Globocan 2012) PROSTAT KANSERİ SEMPTOMLARI Prostat kanserine bağlı bulgular, kanser dokusu ilerleyip üretraya bası yaparak idrar yapmada zorluk oluşturduğunda ortaya çıkar. 50 yaş üzerinde, ailede prostat kanseri öyküsü varsa ve siyah ırkta ve obezlerde risk daha fazladır. Kırmızı eti fazla tüketenlerde de bir miktar risk artışı vardır. E vitamini ve likopenin riski azalttığına dar veriler bulunmaktadır. Bu yüzden 50 yaş üstü erkeklere hiç şikayetleri olmasa bile prostat muayenesi ve PSA (Prostat Spesifik Antijen) baktırmaları tavsiye edilir. PROSTAT KANSERİNDE BELİRTİ VE BULGULAR Prostat bezinde kanser saptansa bile, erken dönemde herhangi bir belirti veya semptom yoktur. İdrar yapma şeklinde değişiklikler, sık idrara çıkma, ani olarak sıkışma fakat tuvalete gittiğinde çok az idrar yapabilme gibi bulgular prostat bezindeki büyüme nedeniyle olmaktadır ve bunun çoğunun sebebi de yaşa bağlı olarak bezdeki büyümelerdir. Yani kanserle bir ilişkisi yoktur. Bazen bu değişiklikler tümöral bir büyümeye bağlı olabilir ki bunun ihmal edilmeyerek erken saptanması önemlidir. Çünkü prostat kanseri erken saptandığında çok kısa bir sürede tam olarak tedavi edilebilmekte ve bu hastalıktan kurtulmak mümkün olmaktadır. Mesanenizi boşaltma zorluğu İdrar yaparken zayıf bir akış Mesanenizin tam olarak boşalmadığı hissi İdrarınızı bitirdikten sonra geride idrar (rezidü) kalması Özellikle geceleri daha sık idrara çıkma ihtiyacı Ani idrar yapma isteği ve idrar kaçırma. İleri dönemlerde kemik tutulumuna bağlı olarak bel, kalça veya pelvis ağrısı Ereksiyon problemleri İdrar veya menide kan gelmesi Açıklanamayan kilo kaybı. Bu semptomlar, prostat bezinin kanser dışı infeksiyon ya da hipertrofisi (büyümesi), diyabet veya bazı ilaçlardan da kaynaklanabilir. Ancak bu semptomlar varsa doktorunuz tarafından bunlara neyin sebep olduğunun ortaya konulması ve tedavinizin buna göre düzenlenmesi önemlidir. PROSTAT KANSERİNDEN KORUNMA Meyve ve sebzelerle dolu sağlıklı bir beslenme Yüksek yağlı yiyeceklerden kaçınmak Vitamin ve mineral bakımından zengin yiyecekleri seçiniz. Düzenli spor (yürüyüş) yapın ve kilonuzu koruyun. Spor yapmayan erkeklerin PSA düzeylerinin daha yüksek olduğuna, yapan erkeklerin ise prostat kanseri riskinin daha düşük olabileceğine dair bazı kanıtlar vardır. Sağlıklı bir kiloyu koruyun. Şu andaki kilonuz sağlıklıysa, haftanın çoğu günü egzersiz yaparak sürdürmeye çalışın. Kilo vermeniz gerekiyorsa, daha fazla egzersiz yapın ve her gün yediğiniz kalori miktarını azaltın. Doktorunuzdan sağlıklı kilo kaybı için bir plan oluşturma konusunda yardım isteyin. İdrar problemleri varsa ihmal etmeden doktorunuzla konuşun. TANI YÖNTEMLERİ Kanda PSA bakılması Parmakla prostat bezinin muayenesi Rektal USG ve biyopsi BT, MRI, PET/BT gibi görüntüleme yöntemleri Patolojik değerlendirme Yukarıdaki yöntemlerin değerlendirilmesi sonucu tam bir evreleme yapılır ve hasta ile tedavi seçenekleri konuşularak tedavisi planlanır. TEDAVİ SEÇENEKLERİ Düşük riskli ve erken evre prostat kanseri teşhisi konan erkekler için hemen tedavi olmak gerekmeyebilir. Aktif takip dediğimiz yöntem, belirtilere neden olmayan, çok yavaş büyümesi beklenen ve prostatın küçük bir alanı ile sınırlı olan kanser için bir seçenek olabilir. Ciddi sağlık sorunu olan veya kanser tedavisini zorlaştıran ileri yaşta olanlar için de aktif gözlem düşünülebilir. Aktif takip ile bazı aralıklarla kanserde ilerleme olup olmadığını izlemek için düzenli yakın takip, kan testleri, rektal muayeneler ve muhtemelen biyopsiler yeterlidir. Testler kanserin ilerlediğini gösteriyorsa, ameliyat veya radyoterapi gibi bir prostat kanseri tedavisini tercih edebilirsiniz. CERRAHİ Radikal Prostatektomi; prostat bezinin çevresindeki dokuların ve birkaç lenf düğümünün çıkarılmasını içerir. Radikal prostatektomi robotik yöntemle (kapalı ameliyat) küçük birkaç kesiyle veya açık olarak alt karın bölgesine yapılan bir kesiyle uygulanır. Radikal prostatektomi idrar tutamama ve erektil disfonksiyon (sertleşememe) riski taşır. RADYOTERAPİ (RT) Prostat bölgesine lineer hızlandırıcı cihazlar ile yüksek enerjili X ışınları veya protonlar kullanılarak uygulanır. Bu tedavi düz bir tedavi masasında yatarak, vücudun dışından yapılan eksternal RT yöntemi ile haftada 5 gün, 7 hafta boyunca uygulanan bir tedavi şeklinde ya da robotik bir RT yöntemi olan Cyberknife cihazı ile stereotaksik radyocerrahi uygulaması yapılarak sadece 5 günde tedavi tamamlanır. PROSTAT KANSERİNDE BRAKİTERAPİ Ayrıca vücut içine, prostat dokusuna yerleştirilen pirinç boyutunda birçok radyoaktif seed ile uzun bir süre boyunca düşük dozda radyasyon verilerek uygulanan, Brakiterapi olarak adlandırılan diğer bir yöntemle de RT uygulanmaktadır. Bu seedler hastada kalır, tekrar çıkarılmaz. RT’nin yan etkileri; sık ve ağrılı idrar yapma, idrar tutmada zorluk, barsak hareketlerinde artış, ağrılı dışkılama ve erektil disfonksiyon (sertleşememe) oluşabilir. PROSTAT KANSERİNDE HORMON TEDAVİSİ Vücudunuzun erkeklik hormonu olan testosteron üretmesini durdurma tedavisidir. Prostat kanseri hücreleri, büyümelerine yardımcı olarak testosteron kullanır. Testosteron kaynağının kesilmesi, kanser hücrelerinin ölmesine veya daha yavaş büyümesine neden olabilir. Hormon tedavisi, prostat kanseri olan erkeklerde kanseri küçültmek ve tümörlerin büyümesini yavaşlatmak için kullanılmaktadır. Erken evre prostat kanseri olan erkeklerde, hormon tedavisi, RT’den önce tümörleri küçültmek için kullanılabilir, böylece RT’nin başarılı olma olasılığını artırabilir. Vücudunuzun testosteron(Tt) üretmesini engelleyen ilaçlar: LH-RH agonistleri (Luteinize edici hormon salgılayan hormon), testislerin testosteron yapmak için mesaj almalarını önler. Löprolid (Lupron, Eligard), Goserelin (Zoladex), Triptorelin (Trelstar) ve Histrelin (Vantas) bulunur. Kullanılan diğer ilaçlar, Ketokonazol ve Abirateron (Zytiga)’dur. Testosteronun kanser hücrelerine ulaşmasını engelleyen ilaçlar: Anti-androjenler olarak bilinen ilaçlar, testosteronun kanser hücrelerinize ulaşmasını önler. Bu ilaçlar; Bikalutamid(Casodex), Nilutamid(Nilandron) ve Flutamid’dir. Diğer hormon tedavileri artık etkili olmadığında Enzalutamid (Xtandi) bir seçenek olabilir. Orşiektomi (Testisleri çıkarmak için yapılan cerrahi): Testisleri çıkarmak vücuttaki testosteron seviyelerini azaltır. Hormon tedavisinin yan etkileri erektil disfonksiyon, sıcak basmalar, kemik kütlesi kaybı, azalmış cinsel dürtü ve kilo alımıdır. PROSTAT KANSERİNDE KRİYOCERRAHİ VEYA KRİYOABLASYON Kanser hücrelerini öldürmek için dokunun dondurulması işlemidir. Kriyocerrahi sırasında, ultrason kılavuzluğunda prostata küçük iğneler sokulur. İğnelere çok soğuk bir gaz verilir ve bu da dokunun donmasına neden olur. Daha sonra, dokuyu yeniden ısıtmak için iğnelere ikinci bir gaz yerleştirilir. Donma ve çözülme döngüleri kanser hücrelerini ve etrafındaki bazı sağlıklı dokuları öldürür. Prostat kanseri için kriyocerrahi yüksek komplikasyon ve yan etkilere neden olduğu için RT yapılmamış hastalar için kurtarma tedavisi olarak daha sık kullanılmaktadır. PROSTAT KANSERİNDE KEMOTERAPİ Uzak vücut bölgelerine metastaz yapmış prostat kanseri olan erkekler ve ayrıca hormon tedavisine cevap vermeyen kanserler için bir seçenek olabilir. En sık yan etkiler; saç dökülmesi, ağız yaraları, iştah kaybı, bulantı ve kusma, ishal, anemi ve halsizliktir. Uzun dönemde periferik nöropati ( özellikle Dosetaksel ve Kabazitaksel sonrasında), nadir olarak lösemi (Mitoksantrona bağlı olarak) görülebilir. KT için kullanılan ilaçlar; Dosetaksel (Taxotere), Cabazitaxel (Jevtana), Mitoksantron (Novantrone), Estramustine (Emcyt)’dir. PROSTAT KANSERİNDE İMMUNOTERAPİ (BİYOLOJİK TERAPİ) İlerlemiş kanser hastalarında bağışıklık tepkileri ya hiç gelişmemiş ya da kanser tarafından kapatılmıştır. Kanserle savaşmanın bir yolu da, bağışıklık sistemi hücrelerini kanser hücreleriyle savaşmak için yeniden eğitmektir. Bu tedavide, kendi bağışıklık hücrelerinizin bazıları alınarak, genetik olarak prostat kanseriyle savaşmak için onların laboratuvarda düzenlenmesi, daha sonra bu hücrelerin bir damar yoluyla vücudunuza geri verilmesi işlemidir. Bu tedavi yöntemi çok pahalı ve en az 3 kere ve 2 haftada bir tekrarlamayı gerektirir. Bu amaçla Sipuleucel-T (Provenge) adı verilen bir biyolojik tedavi türü geliştirilmiştir. SİPULEUCEL-T (PROVENGE): Hormon tedavisine dirençli metastatik prostat kanseri olan erkekler için FDA tarafından onaylanmış hücre bazlı bir prostat kanseri aşısıdır. En yaygın olarak kemoterapiden önce verilir, ancak bazı erkeklerde kemoterapiden sonra bile etkili görünmektedir. Bu immünoterapi yöntemi PSA’yı düşürmez, semptomları tedavi etmez veya hastalığın ilerlemesini geciktirmez. Ancak hastanın ömrünü uzattığı gösterilmiştir. Bu tedavinin tam olarak nasıl çalıştığını açıklamaya çalışan devam eden çalışmalar var. Sipuleucel-T sadece hastanın yavaş büyüyen bir tümörünün olduğu ve hızlı kanser küçülmesine ihtiyaç duyulmayan durumlarda düşünülmelidir. Yan etki olarak; ateş, üşüme, bulantı ve kemik/kas ağrılarıyla grip benzeri bir hastalık geçirebilirsiniz. Genellikle asetaminofen ile tedavi edilebilir ve 3 gün içinde bu etkiler kalkar. PEMBROLİZUMAB (KEYTRUDA): Kanser hücrelerini maskeleyen ve tümör öldürücü bağışıklık hücrelerini aktive eden kimyasal sinyalleri bloke eden bir immün kontrol noktası inhibitörüdür. Pembrolizumab, FDA tarafından 2017’de, yanlış eşleşme onarım genlerinde (MMR) mutasyonları olan ve / veya tümörde mikrosatellit kararsızlığı (MSI) sergileyen prostat kanseri de dahil olmak üzere tüm solid tümörlerin tedavisi için onaylandı. Bu tedavinin uygulanacağı hastalar, önceki tedaviler sonucunda kanseri ilerleyen ve tatmin edici alternatif tedavi seçeneklerine sahip olmayanlardır. Pembrolizumab her 3 haftada bir damardan verilir. En sık görülen yan etkiler yorgunluk, öksürük, nefes darlığı, bulantı, kabızlık, kaşıntı, döküntü ve iştahın azalmasıdır. Bağışıklık sistemini değiştirerek çalıştığı için, tipik olarak ilacı durdurmak ve bazı durumlarda bağışıklık reaksiyonlarını baskılamak için steroid başlamak suretiyle tedavi edilen aşırı aktif bağışıklık tepkileriyle ilgili nadir, ancak ciddi yan etkiler oluşabilir.

  • KANSERDE HEDEFE YÖNELİK İLAÇ TEDAVİLERİ

    KANSERDE HEDEFE YÖNELİK İLAÇ TEDAVİLERİ Kanserde Hedefe Yönelik İlaç Tedavileri, kanserin büyümesinde, ilerlemesinde ve yayılmasında rol oynayan molekülleri hedefleyerek kanserin büyümesini ve yayılmasını engelleyen ilaçlar veya diğer maddelerdir. Ayrıca günümüzde çok gelişmiş olan radyoterapi (RT) cihazları ile de kanser dokusu direk hedeflenerek kullanılan yüksek enerjili ışınlarla yok edilmekte ve hastaların tedavisi için en önemli yöntemlerden biri olmaktadır. Hedefe yönelik RT’yi başka bir başlık altında anlattığımız için burada sadece diğer yöntemlerle yapılan hedefe yönelik tedavileri ele alacağız. KANSERDE HEDEFE YÖNELİK İLAÇ TEDAVİLERİ İÇİN HEDEF MOLEKÜLLER Yazı Başlıkları Kanserde Hedefe Yönelik İlaç Tedavileri İçin Hedef Moleküller Tedavi Değerlendirmesi Kanserde Hedefe Yönelik İlaç grupları Kanserde Hedefe Yönelik İlaç Tedavilerinde Yan Etkiler Kemoterapiden (KT) farklı olarak hedefe yönelik tedaviler, kanserle ilişkili spesifik molekülleri hedefler. KT ise normal ve kanserli hücrelerin hepsini etkiler. Hedefe yönelik tedaviler (RT hariç) genellikle sitostatiktir (tümör hücresinin büyümesini ve çoğalmasını durdururlar), oysa standart KT ajanları sitotoksiktir (tümör hücrelerini öldürürler). Hedefe yönelik tedaviler çok pahalı yöntemlerdir. Bu yüzden hangi hastalara fayda vereceği iyice ortaya konulmalı ve sonra uygulanmalıdır. Bu amaçla doktorunuz sizden farklı patolojik değerlendirmeler isteyerek bu hedeflenecek moleküllerin sizde olup olmadığı değerlendirilerek tedaviye karar verecektir. TEDAVİ DEĞERLENDİRMESİ Kanser hücrelerinde, özellikle hücre büyümesinde veya yaşamasında rol oynadıkları bilinen, ancak normal hücrelerde bulunmayan veya kanser hücrelerinde daha fazla bulunan proteinler, potansiyel hedeflerdir. İnsan epidermal büyüme faktörü reseptörü 2 (HER-2) böyle bir proteindir. Bu duruma örnek olarak, HER-2’yi aşırı eksprese eden bazı meme ve mide kanserlerinin tedavinde HER-2’yi hedefleyen Trastuzumab (Herceptin) kullanılır. Potansiyel hedeflerden biri de kanser hücrelerinin, kanser büyümesini sağlayan mutant proteinler üretip üretmediğini belirlemektir. Hücre büyümesi sinyal proteini BRAF, birçok melanomda mutant bir formda (BRAF V600E) bulunur. Vemurafenib (Zelboraf), BRAF proteininin bu mutant formunu hedefler ve bu değiştirilmiş BRAF proteinini içeren inoperabl veya metastatik melanomlu hastaları tedavi etmek için kullanılır. Kanser hücrelerinde bulunan ancak normal hücrelerde bulunmayan kromozomlardaki anormallikler de diğer bir potansiyel hedeftir. Bazen bu kromozom anormallikleri, füzyon proteini adı verilen kanser gelişimine neden olabilen bir füzyon geninin (iki farklı genin parçalarını içeren bir gen) oluşmasına neden olur. Bu füzyon proteinleri, hedeflenen kanser tedavileri için potansiyel hedeflerdir. Örneğin, İmatinib Mesilat (Gleevec), bazı lösemi hücrelerinde bir araya getirilen ve lösemik hücrelerin büyümesini destekleyen iki genin parçalarından yapılan BCR-ABL füzyon proteinini hedefler. En çok hedeflenen terapiler, küçük moleküller veya monoklonal antikorlardır. Küçük moleküllü bileşikler hücrenin içindeki hedefler için geliştirilmiştir. Monoklonal antikorlar nispeten büyüktür ve genellikle hücrelere giremezler, bu nedenle sadece hücrelerin dışındaki veya yüzeyindeki hedefler için kullanılırlar. KANSERDE HEDEFE YÖNELİK İLAÇ GRUPLARI Kanserde Hedefe Yönelik İlaç Tedavileri; kanser hücresini besleyen yeni kan damarlarının gelişimini durdurarak, kanser hücresine saldırmak için bağışıklık sistemini aktifleyerek, kanser hücresindeki proteinleri değiştirerek, kanser hücresine büyümesini veya bölünmesini söyleyen sinyalleri engelleyerek ve toksinlerin doğrudan kanser hücresine taşınmasını sağlayarak etki ederler. Bu amaçla bazı ilaç grupları geliştirilmiştir: Hormon tedavileri, hormona duyarlı tümörlerin büyümesini yavaşlatır veya durdurur. Vücudun hormon üretmesini önleyerek veya hormonların bağlanacağı reseptörleri bloke ederek hormonların bu hücrelere bağlanması ve etkisini bloke ederler. Hormona duyarlı meme ve prostat kanserlerinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Sinyal iletimi inhibitörleri, bazı kanserlerde, büyüme faktörleri tarafından büyüme için gelen sinyaller inhibe edilerek kanserin büyümesi durdurulur. Gen ekspresyon modülatörleri; gen ekspresyonunun kontrolünde rol oynayan proteinlerin fonksiyonunu değiştirir. Apoptoz indükleyicileri; kontrollü hücre ölümü anlamına gelen apoptoz, vücudun yaşlanan veya anormal hücrelerden kurtulmak için kullandığı bir yöntemdir. Kanser hücrelerinin apoptozu önleyen yöntemleri, apoptoz indükleyicileri ile bastırılır. Anjiyogenez (yeni damar oluşumu) inhibitörleri; kanser hücreleri vücudun normal hücrelerinden daha hızlı büyür, çoğalır ve yayılırlar. Bunun için ihtiyaç duydukları oksijen ve besin maddelerini de vasküler endotel growth faktör (VEGF, damar endotel büyüme faktörü) salgılayarak kendilerine yeni damar oluşturarak yaparlar (anjiyogenez). Yeni kan damarlarıyla tümöre taşınan oksijen ve besin maddeleri ile kanser daha hızlı çoğalır ve yakındaki dokuları istila etmeye, vücutta yayılmaya ve metastaz adı verilen yeni kanser odakları oluşturmaya başlar. Hedefe yönelik tedavilerden bir kısmı, VEGF inhibitörleri, anjiyogenezi inhibe ederler. Diğer bir grup ise yeni kan damarı büyümesini uyaran diğer molekülleri hedef alır. Anjiogenezi bozulan kanserlerin büyüme, ve çoğalmaları durur. İmmünoterapiler – Biyolojik tedaviler; Bir grup kanser hücrelerinin yüzeyindeki spesifik molekülleri tanıyan monoklonal antikorlardır. Monoklonal antikorun hedef moleküle bağlanması o molekülün tahrip olmasına sebep olur. Diğer grup monoklonal antikorlar ise bağışıklık sisteminin bazı hücrelerine bağlanır ve kanser hücrelerini daha iyi öldürmelerine yardımcı olur. Toksik moleküller sağlayan monoklonal antikorlar; laboratuvarda üretilen proteinlerdir. Bu proteinler, kanser hücrelerinde bulunan spesifik hedeflere bağlanmak için tasarlanır. Bazı monoklonal antikorlar kanser hücrelerini işaretler, böylece bağışıklık sistemi tarafından daha iyi görülüp yok edilirler, bazıları ise hedef hücresine bağlandığında, monoklonal antikora bağlanan toksik molekül (radyoaktif bir madde veya zehirli bir kimyasal madde, difteri toksini gibi) hücre tarafından alınır ve sonuçta bu hücreyi öldürür. Toksin, antikor için hedef olmayan hücreleri, yani vücuttaki hücrelerin büyük çoğunluğunu etkilemeyecektir. Kanser Aşıları; kanser hücrelerinin yüzeylerinde kansere özgü antijenler adı verilen ve sağlıklı hücrelerde olmayan moleküller vardır. Kanser aşıları bağışıklık sisteminin bu antijenleri tanıma ve yok etme yeteneğini arttırır. DNA, virüsler, bakteriler ve küçük moleküller olmak üzere çeşitli bileşenlerden elde edilebilir. Kanser aşıları bağışıklık sistemini, bu molekülleri yüzeylerinde tutan kanser hücrelerini tanımak ve yok etmek için uyarırlar. Çoğu kanser aşıları ayrıca bağışıklık tepkisini güçlendirmeye yardımcı olabilecek maddeler içerir. Bazı kanser tedavisi aşıları, kanser hücreleri, hücre parçaları veya saf antijenlerden oluşmaktadır. Elde edilmeleri için, hastanın kendi bağışıklık hücreleri çıkarılır ve aşı oluşturmak için laboratuvarda bu maddelere maruz bırakılır. Aşı hazır olduğunda, kanser hücrelerine karşı bağışıklık tepkisini arttırmak için vücuda enjekte edilir. Kanserin bir mutasyon sonucu oluşabildiğini ve bu mutasyonların her zaman olabileceğini dikkate almalıyız. Kanser hücreleri zaman içinde hedefe yönelik tedavilere karşı direnç kazanabilir. Ayrıca kanser hücresinde oluşacak yeni mutasyonlar hedefe yönelik tedavileri etkisizleştirebilir. Hedefe yönelik tedaviler bu yüzden genelde diğer tedaviler ile birlikte kombine edilir. Daha fazla tedavi ile daha fazla etkili bir tedavi hedeflenir. Ancak daha fazla yan etki de kaçınılmaz olarak karşımıza çıkmaktadır. KANSERDE HEDEFE YÖNELİK İLAÇ TEDAVİLERİNDE YAN ETKİLER Bulantı-kusma Yorgunluk, halsizlik Ateş Diyare Nötropeni Hepatit Cilt döküntüleri, tırnak değişiklikleri, akne, blefarit Saç dökülmesi Anjionörotik ödem İskemik olaylar Hipertansiyon Kalp yetmezliği, aritmiler, anjina pektoris, Proteinüri Yara iyileşmesinde gecikme Nadiren sindirim sisteminde perforasyon İmmünsupresyon Myelosupresyon Kanama Hedefe yönelik olarak uygulanan bu yüksek maliyetli tedavilerin hasta sağ kalımlarına katkısı maalesef hȃlȃ beklenen düzeyde değildir.

  • Google Places
  • Instagram
  • Facebook
  • LinkedIn

©2022 DrSistem

bottom of page