top of page

Arama Sonuçları

Boş arama ile 1063 sonuç bulundu

  • KALP RİTİM BOZUKLUĞU

    Kalpte ritim bozukluğu, kalbin normal atışını düzenleyen elektriksel uyarıların gerektiği gibi çalışmaması sonucu kalbin çok hızlı, çok yavaş veya düzensiz atması durumudur. Ritim bozuklukları kalpte var olan sorunlar nedeniyle ortaya çıkabileceği gibi dış etkenlerle de oluşabilmektedir. Kalpte çarpıntı en belirgin kalp ritim bozukluğu belirtisidir. Çarpıntıdan sonra en sık görülen belirtiler, baş dönmesi ve bayılmadır. Bayılmalar genellikle ciddi boyuttaki ritim bozukluğuna işaret eder ve ihmal edilmemesi gerekir. Kalp ritim bozukluğunda uygulanacak tedavi; ritim bozukluğunun çeşidine ve ciddiyetine bağlı olarak belirlenmektedir. Kalp Ritim Bozukluğunun Nedenleri Nelerdir? Ritim bozuklukları birçok çok faktöre bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Aniden gerçekleşen kalp krizi, önceden gerçekleşen kalp krizi sebebiyle oluşmuş kalp dokusu bozukluğu, koroner arter hastalığı, yüksek kan basıncı, diyabet, sigara ve alkol tüketimi, uyuşturucular, stres, kullanılan ilaçlar başlıca ritim bozukluğu sebeplerindendir. Kalp Ritim Bozukluğu Belirtileri Nelerdir? Ritim bozuklukları bayılmalar, geçici görme kaybı, baş dönmesi, kalbin yerinden çıkacakmış hissi gibi yakınmalarla birlikte seyrediyorsa, bu çok tehlikeli bir duruma işaret eder. Dolayısıyla özellikle bu tür yakınmalarda zaman kaybetmeden mutlaka bir kardiyoloji uzmanına başvurmak gerekir. Ritim bozukluğu rahatsızlıklarında, belirtiler arasında çarpıntı hissi öne çıkmaktadır. Kalbin göğüsten çıkacakmış gibi hissettirmesi hastaların genel ifadeler arasında yer alır. Kalp çarpıntısı genellikle aniden başlar, bazen saniyeler bazen saatler sürdükten sonra biter. Çarpıntıdan sonra en sık görülen belirtiler, baş dönmesi ve bayılma olmaktadır. Bayılmalar genellikle ciddi boyuttaki bir ritim bozukluğuna işaret etmekte ve ihmal edilmesi tehlikeli sonuçlar doğurabilmektedir. Kimler Kalp ritim Bozukluğu için Risk Altında? İlerleyen yaştakiler ve kadınlar Ailesinde ritim bozukluğu olanlar, Kalp damar tıkanıklığı olanlar, Kalp kapak hastalığı olanlar, Guatr sorunu olanlar, Kansızlık sorunu olanlar, Aşırı uyarıcı ilaç alımı veya çay, kahve tüketimi, Sık ve fazla miktarda alkol tüketenler risk altındalar. Kalp Ritim Bozukluğu Kimlerde Görülür? Ritim Bozuklukları her yaş grubundan insanda görülebilmektedir. Ancak ilerleyen yaşlarda kalpte ritim bozukluklarının görülme ihtimali daha fazladır ve sahip olunan diğer kalp hastalıklarıyla ilintili olarak ortaya çıkmaktadır. Genel nüfusun %2’sinde görülen ritim bozuklukları 80 yaş ve üzeri nüfusun %10’unda görülmektedir. Kalp Ritim Bozuklukları Nasıl Teşhis Edilir? Ritim bozuklukları ve neden meydana geldiklerini ortaya çıkartabilmek adına bazı testler uygulanmaktadır. Bunlar; Elektrokardiyogram (EKG) Ritim Holter Anlık ritim kaydı (Event Recorder) Efor Testi Ekokardiyogram Kardiyak kateterizasyon Elektrofizyolojik çalışma (EPS) Kalp Ritim Bozukluklarının Tedavisi Uygulanacak tedavi; ritim bozukluğunun çeşidine ve ciddiyetine bağlı olarak belirlenmektedir. Tedavinin ilk aşamasını, rahatsızlığının nedenini tespit etmek ve ortadan kaldırmak oluşturmaktadır. Nedeni tespit edilemiyor veya ortadan kaldırılamıyorsa tedavi yöntemlerinden en uygun olanı seçilerek uygulanmalıdır.

  • KALP YETMEZLİĞİ NEDİR?

    Kalbin yeteri kadar kan pompalayamaması durumunda kalp yetmezliği ortaya çıkar. Yeteri kadar kan pompalanamaması kalp damarlarındaki darlık, kalp krizi, çarpıntılar, yüksek tansiyon gibi nedenlerle ortaya çıkabilir. Ama hiçbir neden olmasa da, her şey normalken, birdenbire kalp adalesinde bir güçsüzlük oluşabilir. Kalp boşlukları gittikçe büyür ve kalp yetmezliği gelişir. Buna kardiyomiyopati (kalp yetersizliğine neden olan kalp kası bozukluğu) denir. Bu hastalık çoğunlukla geçirilmiş viral enfeksiyonlardan sonra olur. Kalp yetmezliğinin belirtileri nelerdir? Çabuk yorulma, nefes darlığı, kesik kesik nefes alma, gece nefes darlığıyla uyanma, bacaklarda ve karında şişlik, göğüs ağrısı ve çarpıntı, yüksek yastıkta uyuma ihtiyacı kalp yetmezliğinin en önemli belirtileridir. Hasta özellikle şunu belirtir: "Ben merdiven çıkarken yorulmazdım, şimdi 2'nci kata çıkarken yoruluyorum." Daha ileri safhada hasta yataktayken nefes darlığı gelir. Bu artık son aşamadır. Özellikle hastaya şu soru yöneltilir: "Gece nefes darlığıyla uyanıyor musun?" Yanıt "Evet" ise bu artık kalp yetmezliğinin en ileri safhasıdır. Hasta gece korkuyla uyanır, camı pencereyi açmaya kalkar. Hatta bazen hiç yatamaz. Alçak yastıkta nefes darlığı arttığı için başının altına koyduğu yastık sayısını arttırır. Hastalar bazen hiç uyuyamayacak kadar kötüleşir, sadece yatağın kenarına otururlar. Kalp yetmezliğinin önemli bir belirtisi de bacaklarda, karın ve akciğer boşluğunda su toplamasıdır. Bu su toplaması 10-15 kiloya kadar ulaşabilir. Kalp yetmezliği nasıl tedavi edilir? Sebebe yönelik tedavi yapmamız lazım. Önce tıbbi tedavi yapıyoruz. Bunun için idrar söktürücü ilaçlarla kalbin yükünü azaltıyoruz. Çünkü kalp yetmezliği hastalarında böbrek fonksiyonları bozulduğu için tuz tutulması olur. Tuz su tutar. Bu da hastada ciddi kalp yetmezliği, nefes darlığı, çarpıntı, uyurken korku ve panikle uyanma gibi şikâyetlere neden olur. İşte bu sırada hemen idrar söktürücüler kullanmak zorundayız. 12-15 litreye çıkan kanı hemen 7 litreye indirmemiz gerekir. Kalp yetmezliğinde eğer sorunun kaynağında kapak problemi varsa, mutlaka kapakları değiştirmeliyiz. Ya da kalpte bir balon nedeniyle kalp yetmezliği oluşmuşsa bu sorunu gideririz. Bazı hastalarda kalp nakli zorunlu olabilir. Kalp nakilleri zor yapılan ameliyatlar mıdır? Ameliyatlar kolay ama sonrasında takibi çok zor. Çünkü ortaya hastaneye bağımlı bir hasta çıkıyor. Şu anda yılda 10-12 kalp nakli yapılabiliyor. Ama yıllık ihtiyaç 250 civarında. En büyük sorun, donör. Ayrıca ekonomik açıdan da çok fazla yük getiriyor. Kalp naklinde bir diğer sorun da kalbin kısa bir süre içinde nakledilme zorunluluğu. Mesela böbrek 48 saat kadar saklanabilir ama kalbin 3-4 saat içinde nakledilmesi gerekli.

  • Çarpıntıyla Yaşamak Zorunda Değilsiniz

    Bu yazıyı kaleme aldığım bu hafta içinde iki tane 70 yaş üstü kadın hastaya kalp ritm bozukluğu nedeni ile ablasyon uyguladım. Her ikisi de 30 yıldan fazla süredir çok sık çarpıntı atakları yaşamaktaydı. İkisine de şunu söyledim: “ARTIK ÇARPINTI İLE YAŞAMAK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ.” İlginçtir ki iki hastam da aynı tepkiyi verdi: Şaşkınlık! Sanıyorum beklentileri benim bir veya iki ritm ilacı reçete etmemdi. Halbuki ikisi de daha önce pek çok ritm düzenleyici ilaç kullanmış ve bunlardan kısmi fayda bile görmemişlerdi. Her ikisi de yüksek olasılıkla çarpıntıların getirdiği stres nedeni antidepresan ilaçlar kullanmaktaydı. Neredeyse her gün çarpıntı atakları geçirdikleri için evden çıkmak istemiyorlardı. Lokal anestezi altında yani sadece hastanın kasığını uyuşturarak yapılan işlem sonrasında yine aynı şeyi söyledim: “GEÇMİŞ OLSUN. İŞLEM SONA ERDİ. ARTIK ÇARPINTI İLE YAŞAMAYACAKSINIZ.” Çarpıntı ile seyreden kalp ritm bozukluklarının tedavisinde son yıllarda baş döndürücü gelişmeler yaşanıyor. Bazı ritm bozukluklarının tedavisinde ayrıntılı bir değerlendirme sonrasında ablasyon tedavisini ilk seçenek olarak önerebiliyoruz. Yani hasta hiç ilaç kullanmaya mahkum olmadan bu hastalığından tamamen kurtarılabiliyor. Anjiyo masasına alınan hastanın kasığı lokal anestezi ile uyuşturuluyor. Kalp ve damarların ağrı hissi olmadığı için işlem büyük oranda tamamen ağrısız olarak gerçekleşiyor. Kateter denen ince borular kasık damarlarından hastanın kalbine kadar ilerletiliyor. Önce kalbe ağrı oluşturmayan elektriksel uyarılar veriliyor. Hastanın çarpıntısı masada tekrar oluşturuluyor. Ardından, oluşturduğumuz elektriksel uyarılara ritm bozukluğunun verdiği yanıtlar inceleniyor. Bu şekilde çarpıntıya neden olan ritm bozukluğunun mekanizması ve nereden kaynaklandığı tespit ediliyor. Ritm bozuklukları genellikle kalp kas liflerinin elektriksel ileti özelliklerinin değişmesi veya bozulması ile ortaya çıkar. Ritm bozukluğuna neden olan hastalıklı kalp kası lifleri radyofrekans dalgalar ile 60 °C’a kadar ısıtılıyor. Bu esnada çoğunlukla hasta ağrı hissetmiyor. İşlem sona erdikten sonra yine ağrısız elektriksel uyarılar verilerek ritm bozukluğunun tamamen tedavi edilip edilmediği kontrol ediliyor. Bu işlemlerin tedavi başarıları oldukça yüksek. Komplikasyon oranları çok düşük. Ancak, bu işlemler girişimsel olduğu için işlem ile ilgili tüm riskler işlemden en az bir gün önceye hastalarımıza ayrıntılı olarak anlatılıyor.

  • ‘Kalp romatizması en çok kadınları etkiliyor .’

    Romatizmal rahatsızlıkların, kişilerin kalp problemi yaşamalarına neden olabileceği belirtildi. Özel Medikalpark Antalya Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. İsmail Ateş, özellikle kadınlarda görülen romatizmal rahatsızlıkların kalp ve kapakçıklarda hasara neden olabileceğini söyledi. Dr. İsmail Ateş, kalp romatizması hakkında yaptığı açıklamada, romatizmanın kalp ve kalp kapakçıklarında oluşturduğu hasara bağlı, kapakçıklarda ve kalpte görülen işlev bozukluğuna ‘kalp romatizması’ denildiği belirtti. Kalp romatizmasının bademcik, boğaz gibi üst solunum yollarında ve eklemlerde iltihaplanmaya neden olan bakterilerden kaynaklanan romatizmanın tedavi edilmemesi ile kalp kapakçıklarına kadar ulaşmasıyla ortaya çıktığına dikkat çeken Dr. Ateş, hastalığın nefes darlığı, çarpıntı, halsizlik, kuru öksürük, sık sık soğuk alma, morarma, el ve ayaklarda üşüme ve yorgunluk gibi belirtileri olduğunu ifade etti. Kalp romatizmasının, romatizma çeşitleri içinde en tehlikeli görüleni olduğu için vakit kaybetmeden uzman kontrolüne başvurulması gerektiğini hatırlatan Ateş, tedavinin başarısını garantileyen ilk şartın ise erken teşhis olduğunu kaydetti. Rahatsızlığın en önemli tedavisinin başında istirahatın geldiğini hatırlatan Ateş, şunları kaydetti: “Vücudu yeni mikrobik enfeksiyonlardan korumaktır. Kalp romatizması tedavisinde genellikle aspirin ve depo-penisilin enjeksiyonu kullanılır. Ancak birçok kişide penisiline karşı aşırı hassasiyet bulunduğu için tedaviden önce mutlaka alerji olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Eğer kalp romatizması akut bir şekilde seyrediyor ise hekim kortizon tedavisine de başlayabilir.” Romatizmal kapak hastalıklarının periyodik olarak izleminin çok önemli olduğunu vurgulayan Ateş, müdahale zamanı gelen kapak hastalıklarında mitral balon uygulamasıyla daralan kapak genişletilebileceğini hatırlattı. Ateş, ayrıca ileri yaşta başka ağır hastalıklar nedeniyle ameliyat şansı olmayan aort darlığı hastalığında kapaklı stent işlemi ile ameliyatsız tedavi şansı bulunduğunu sözlerine ekledi.

  • Koroner Arter Hastalığı Nedir?

    Koroner Arter Hastalığı (KAH) kalp adalesini besleyen ve koroner arterler olarak adlandırılan atardamarların daralma veya tıkanması ile kan akımının kısmi yada tam kesilmesine bağlı olarak ortaya çıkan hastalıklara denir. Koroner arter hastalığı tanısında EKG, kan testleri, efor testi, ekokardiyografi, nükleer kardiyolojik incelemeler, manyetik rezonans, çok kesitli tomografi gibi çeşitli testler kullanılır. Koroner damarların yapısını en iyi gösteren tanı aracı koroner anjiografidir. Koroner anjiografi işlemi sonrasında herhangi bir işlem yapılmaksızın ilaç tedavisine karar verilebilir.Uygun darlık veya tıkanıklıkları açmak için balon anjiyoplasti ve/veya stent (çelik kafes) uygulanabilir ya da koroner bypas ameliyatı önerilebilir.

  • Perkutan Koroner Girişimler (Koroner Balon ve Stent Tedavisi)

    Perkutan Koroner Girişimler nelerdir? Ameliyatsız, ciltten bir damar yoluyla girilerek koroner damarları açmada kullanılan balon anjiyoplasti-stent ve diğer işlemlere "perkutan koroner girişim" (PKG) denir. Koroner kalp hastalarının yaklaşık 1/3'ü PKG ile tedavi edilir. Balon Anjiyoplasti İşlemi: Koroner Balon Anjiyoplasti, koroner anjiyografi sonucunda hastalıklı damarına balon uygulaması kararı alınan hastalara, aynı seansta işleme devam ederek veya daha sonraki bir seansta daralmış veya tıkalı damarı açmak için yapılan tedavi girişimidir. Balon dilatasyon ( balonla genişletme) işlemi kardiyak kateterizasyon laboratuarında, anjiyografi işleminde kullanılan kateterlere (ince uzun, yumuşak plastik tüpler) benzer yapıda olan ve bu işlem için tasarlanmış kateterler kullanılarak yapılır. Anjiyoplasti işleminin ilk bölümü koroner anjiyografiye benzer. Lokal anestezi altında, uyanıkken, damar içerisindeki darlık bölgesinde özel tasarlanmış balonun kontrollü olarak şişirilmesi ile darlıklar giderilir. Balon şişirilince, plakları arter duvarına doğru iter. Balon çıkarıldıktan sonra tıkalı bölgeden tekrar kan akımı sağlanmış olur. İşlem genellikle 1 saatten daha kısa sürer ve uzun süreli ilaç verilmesi gerekmeyen hasta genellikle ertesi gün taburcu edilir. Koroner Stent nedir? Balon tedavisinde karşılaşılan bazı zorlukları gidermek ve açılan damarda daha iyi bir kan akımı sağlamak için koroner stentler geliştirilmiş ve 90'lı yıllardan itibaren yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Koroner Stent (çelik tel kafes), koroner damarlarında balon tedavisi ile yeterli açıklık sağlanamayan ve / veya balon işlemi sonrasında damar içinde yırtılma meydana gelen hastalarda bu sorunları giderme amacıyla kullanılan bir yöntemdir. Stent; balon üzerine yerleştirilir ve damar içinde balon şişirildiği zaman, damar iç duvarına monte edilmiş olur. Daralmış bölgenin uzunluğuna göre bir veya daha fazla stent gerekebilir. Haftalar içinde bu stentlerin üzeri endotel tabakası ile kaplanır ve stent damar duvarında yaşam boyu kalır. Yıllar içinde teknolojik olarak daha iyi kalitede stentlerin yapılması ile bu girişim By-pass ameliyatı gereksinimini bir miktar azaltmıştır. Balon ve stent uygulamasında başarı oranı % 65-99 arasındadır. Altı aylık süreç içinde %20-30 olasılıkla tekrar daralma (restenoz) olabilmektedir. Yeni kullanıma giren ilaç kaplı stentlerde bu ihtimal % 8-15'in aralığına inmiştir. Stent içinde daralma olması durumunda tekrar balon veya stent uygulanabilmektedir. Stent takma işlemi sonrası hasta koroner yoğun bakım ünitesine alınabilir. Hastanede kalma süresi genelde 1-2 gündür. İşlem yapıldıktan sonraki ilk 6 -12 saat boyunca işlem yapılan bacağın düz tutulması çok önemlidir. Diğer Perkutan Koroner Girişimler: Damardaki darlık bölgesinin kıvrımlı, düzensiz cidarlı, uzun, kireçli, pürüzlü yapıda olması ve balon / stent ile yeterli açıklığın sağlanamadığı yada sağlanamayacağı durumlarda kullanılabilecek başka girişim çeşitleri de vardır. Bunlar: Darlığı yakarak açan lazer; çok yüksek devirle dönerek ucundaki küçük top üzerine yerleştirilmiş kristal çıkıntılarla darlığı açan rotablatör; darlıktaki pürüzlü yapıları keserek temizleyen aterektomi'dir. Balon Anjiyoplasti, Koroner Stent ve Diğer İşlemlerin Riski Nedir? Her girişimsel işlemin belli oranda bir riski vardır. Balon anjiyoplasti ve stent işleminin komplikasyon (istenmeyen olay veya sonuç) riski düşüktür. Ani damar tıkanması (akut oklüzyon), işlem sırasında ve işlemden sonraki ilk 24 saat içerisinde balon ile tedavi edilen bölgede tıkanma ile ortaya çıkar. Ancak anjiyoplasti sırasında stent takılmış ise bu risk daha düşüktür. Ancak stent takılan olgularda, giderek azalmakla birlikte bu risk 28.güne kadar devam etmektedir (Subakut oklüzyon). Bu riski en düşük seviyeye çekmek amacıyla stent takılan kişilerde, hekimin önereceği aspirin ve diğer kan sulandırıcı ilaçların kullanılması zorunludur. Diğer komplikasyonların çoğu ani damar tıkanmasından kaynaklanır: Kalp krizi (%1-2), Ani ölüm (%1'den daha az), Acil bypass cerrahisi gereği (%1'den az). Perkutan Koroner Girişim İşlemleriyle ilişkili başka hangi riskler vardır? Lokal anestezik veya kontrast maddeye (işlemde kullanılan tıbbi boya maddesi) karşı alerjik reaksiyon Kontrast maddeye bağlı böbrek işlevlerinde bozukluk Cerrahi girişim veya kan transfüzyonu gerektiren aşırı kanama Girişim yerinde kateterin yol açtığı damar hasarı Kalp veya damarlardan pıhtı kopması ve beyine gitmesi ile meydana gelen felç Daha önceden bilinmeyen yeni bir yan etki dahi ortaya çıkabilir. Hastaneden taburcu olduktan sonra şu durumlarla karşılaşmanız durumunda acil olarak doktorunuzu arayınız: Yeni gelişen göğüs ağrısı ve ağrının artması Ateş Nefes darlığı Girişim yapılan bacak veya kolda, giriş yerinden kanama veya büyük şişlik ile birlikte morarma gelişmesi

  • KALP KAPAKLARI

    Kalp, dört boşluktan oluşan ve kendine dönen kanı vücudumuza ve diğer yandan akciğerlerimize doğru, doğumumuzdan itibaren, gece ve gündüz yorulmadan pompalayan harika bir makinedir. Kalbin içinde kanın doğru yönde ve tek taraflı akmasını sağlayan dört adet kalp kapakları bulunur. Kapakların ikisi kalbin sağ tarafında yer alan, kanın vücuttan akciğere doğru akmasını sağlayan “trikuspit” ve “pulmoner” olarak isimlendirilen kapaklardır. Diğer ikisi ise kalbin sol tarafında yer alarak kanın akciğerden gelerek vücudumuza doğru gitmesini sağlayan aort ve mitral kapaklardır. Bu kapaklar sayesinde vücudumuzda dolaşan kan doğru yönde ve şekilde akar. KALP KAPAK HASTALIĞI NEDİR Eğer kalbimizde yer alan bu kapaklarda değişik nedenlerden dolayı bozulma olursa, bu duruma genel olarak kalp kapak hastalığı denir. Bu durum kabaca kapaklarda darlık, yetmezlik veya darlık ve yetmezlik bir arada olarak ortaya çıkabilir. Kalp kapaklarında oluşan darlık durumunda kanı pompalayan kalp kası daralmış alandan kanı göndermek için giderek artan oranda daha fazla kasılacak, zamanla kalınlaşacak ve en sonunda da yorgun düşerek zayıflayacaktır. Kapaklarda oluşan hasar miktarı önceleri hafif olmakla birlikte zamanla romatizmal hastalıklarda olduğu gibi ilerleyebilir. Başta hastalarda şikayetler belli belirsiz olsa da zamanla darlığın miktarına bağlı olarak göğüste yanma, bayılma veya baş dönmesi ortaya çıkabilir. Kalp kapaklarında yetmezlik durumunda ise, tek yönlü akış sağlayan kapaktan kan, geri kalbe ve oradan da ya akciğerlerimize ya da geri organlarımızın toplardamar sistemine doğru kaçarak organ fonksiyonlarını bozmaya başlayacaktır. Eğer kaçak mitral kapaktan geri akciğerlere doğru olursa hastalarımız akciğer problemleri, nefes darlığı, yol yürüyememe, merdiven çıkamama, çarpıntı hissi veya gece birden fazla yastıkta yatabilme şikayetleri ile bize geleceklerdir. Diğer taraftan kaçak triküspit kapaktan geriye olduğu takdirde karaciğerde büyüme, karında şişlik veya bacaklarda şişlikler ile hastamız gelecektir. Kalp kapaklarımızda hem darlık hem de yetmezlik oluştuğu durumlarda yukarıda yer alan şikayetler durumun ağırlığına göre ortaya çıkacaktır. KALP KAPAKLARI HASTALIKLARI NEDENLERİ Kalp kapak hastalıklarının nedenleri arasında; doğuştan olan yapısal sorunlar, romatizmal ateşe bağlı kapak hastalıkları, kapaklarda enfeksiyona bağlı hasar, yaşla kireçlenmeye bağlı bozulma veya kalp kapaklarında sarkma/prolapsus sayılabilir. Bunların arasında ülkemizde en sık görüleni romatizmal ateşe bağlı kapak bozukluklarıdır. Hastalık genellikle çocukluk veya ergenlikte yüksek ateş ile seyreden eklemlerde ağrı ve şişlikle seyreden bir hastalıktır. Erken tanı konulup tedavi edilmez ise 10-15 yıl içerisinde kalp bulguları ile karşımıza çıkabilir ve ilerleyici bir hastalık olarak seyreder. Hastalarımıza tanı konulduktan sonra yakın takibe alınmalı, ameliyat en uygun zamanda planlanmalıdır. Takip edilecek hastalar ise uygun ilaç tedavisi almalıdır. Ayrıca kapak hasarı olan hastalara gerektiği zamanlarda (girişimsel işlemeler; ciddi diş problemleri, endoskopi veya kolonoskopi gibi işlemler) uygun antibiyotik tedavisi yapılması unutulmamalıdır. KALP KAPAKÇIĞI AMELİYATI NEDİR ? Kalp kapakları hastalıklarında darlık veya yetmezlik ileri düzeylere ulaştıysa ameliyat ile tamir veya kapağın değiştirilmesi gerekecektir. Bunlardan hangisinin yapılacağı ameliyat öncesi yapılacak olan tetkikler ile değerlendirilmelidir. Kapakların yapısı, kalbin durumu ve büyümesi veya hastanın ameliyat öncesi durumu belirleyici olacaktır. Doktorun muayenesi (kalp seslerinin dinlenmesi) ve tetkikler ile (EKG ve akciğer filmi) birlikte karar verilecektir. Çoğunlukla, deneyimli ellerde basit ama etkili bir yöntem olan ekokardiografi ile çok değerli bilgiler edinilebilir. Daha sonra gerekirse anjiografi/kataterizasyon tetkikleri yardımı ile çeşitli basınç farklılıklarının ve kaçakların görüntülenmesi gerekebilir. Çok özel durumlarda ise (hasta ameliyat olamayacak ise) bazı kapak problemlerine stent benzeri (TAVI) işlemler ile de müdahale etmek mümkündür ama kendine özgü risk ve özellikleri vardır. Kalp kapakları ameliyatları genellikle göğsümüzün ön tarafından 10-15 cm’lik bir kesi ile gerçekleştirilir. İleri ve yeni teknolojilerin kullanıldığı bu ameliyatlar artık eskisinden çok daha süratli ve ileri standartlarda yapılmaktadır. Hastalar çoğunlukla 6-7 gün içinde taburcu olmakta ve kısa zamanda işlerine dönebilmektedir. Ayrıca uygun hastalarda, küçük kesiler (koltuk altı/meme altı, göğsün sadece üst kısmından) kullanılarak da bu ameliyatların yapılması mümkündür. Hastalarımızın durumuna göre 3-4 cm’lik kesiler ile kalp kapakçığı ameliyatı tamamlanabilmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki bu ameliyatlar estetik amaçlı değil, sağlığımızı yeniden kazanma amaçlıdır. Hastamıza bir kere ve en uygun şekilde, bir kez daha ameliyat gerektirmeden girişim yapılmalıdır. Kalp kapak hastalarında kapağın tamiri mümkünse, öncelikle tamir edilmeye çalışılır. Eğer mümkün değilse kapak değiştirilmek zorunda kalınabilir. Kalp kapağı değiştirilecek ise metal veya biyolojik (doku) kapaklar elimizdeki seçeneklerdir. Metal kapaklar giderek daha etkin ve güvenilir hale gelmiştir ve ömür boyu kullanılabilir yapılara sahiptir. Ancak hastalar “coumadin” gibi kan sulandırıcı ilaçlar kullanmak zorundadır. Biyolojik kapaklarda ise kan sulandırıcı ilaç kullanmak zorunluluğu olmasa da zamanla (ortalama 10 yıl, yeni kapaklarda biraz daha uzun) yeniden ameliyat gereksinimi ortaya çıkabilecektir. Bu tip kapaklar kan sulandırıcı ilaç kullanamayan, ileri yaşta hastalarda veya gebe kalmak isteyen kadın hastalarda tercih edilebilir. KALP KAPAKÇIĞI AMELİYATI OLMAZSAM NE OLUR ? Kalp kapak hastalığı kalbin durumunu ve vücut organlarımızı da zamanla etkileyebilir. Bu nedenle planlanacak girişim için ne çok erken ne de çok geç planlama yapılmalıdır. Kalp kapakçığı ameliyatı için hastalar gerektiği kadar ve yakın takip edilmeli ve uygun zamanda ameliyata alınmalıdır. Eğer geç kalırsak gereksiz yere ameliyatın riskini arttırabilir hatta ameliyat şansımızı da kaybedebiliriz. Hastalarımız takip aşamasında uygun ilaç tedavileri kullanmalıdır.

  • VARİS TEDAVİSİ

    Varis tedavisinde medikal ya da cerrahi uygulamalardan yararlanmak mümkündür. Varis tedavisi çok çeşitlidir. Tedavi hastanın şikayetlerine göre analiz edilmelidir. İlerlemiş varis hastalığının tedavisinde ise eskiden beri uygulanabilen cerrahi yöntemlerden başlayarak lazer, radyofrekans ve biyolojik yapıştırma yöntemlerine kadar geniş bir yelpaze yer almaktadır. Varislerin erken tanı ve tedavisi, kapakçıklardaki bozukluğun damar duvarlarında kalıcı değişikliklere neden olmadan tedavisine imkan verir. Günümüzde varislerin pratik ve hızlı çözümleri ilerleyen teknolojiye bağlı olarak gelişmiştir. En uygun çözüm için hastanın, muayenesi sonucu hekimi ile görüşerek birlikte karar verilmelidir. Bu aşamada hastanın anestezi tercihi, hastanın kan sulandırıcı bir ilaç kullanması, allerjik bünyeye sahip olması , hastanın bir kesiye maruz kalması, kullanılacak yöntemler, hekimin tercihleri hastanın uygun şartlarda en iyi tedavi yöntemi uygulanmalıdır. Bugün için varislerde biyolojik yapıştırma yöntemleri kullanılarak anestezi veya cerrahi kesi yapmadan tedavi olabilmek mümkün hale gelmiştir. Ancak kullanılacak olan malzeme ve ekibin deneyimi, yapılacak işlem için en önemli bölümünü oluşturmaktadır. 1. Hayat tarzınızı değiştirin Özellikle yoğun tempoda ve ayakta çalışan kişiler, hayat tarzında değişikliğe gitmesi varis ihtimalini engelleyebilir 1. derece varis olarak bilinen ve varis hastalığının ilk evresi olan kılcal damar varislerinde yaşam biçimini değiştirmek hastalığın oluşmasını engelleyebilir. Uzun sürekli ayakta durmaktan uzak durmak Mutlaka kilo kontrolü yapmak Kan dolaşımını düzene sokmak için egzersiz yapmak Yukarıdaki maddeler varis hastalığının oluşmasını veya daha kötüye gitmesini engeller. Varis hastaları ayrıca dinlenirken ya da uyurken bacaklarını normal vücut pozisyonundan daha yüksekte tutarak semptomları azaltmaları gerekir. 2. Kompres tedavisi Varis nasıl tedavi edilir sorusunun en yaygın bilinen cevablarından birisi de kompres tedavisidir. Varis hastalığında doktor tarafından varis tedavisi için üretilmiş ve halk arasında varis çorabı olarak bilinen kompres ürünlerin kullanılması önerilebilir. Bu çoraplar bacaklara ihtiyaç duyulan basıncı sağlayarak kalbe doğru gerçekleşen kan akışını hızlandırıp kolaylaştırır. Ayrıca damarlarda meydana gelen şişmeyi de engeller . Farklı seviyelerde kompres uygulayan bu çoraplar eczanelerde ya da medikal ürünler mağazasında bulunabilir. 3. Ameliyat Varis tedavisi eğer yaşam tarzında değişiklik ve kompres çorapları işe yaramadıysa, varisler ağrıya ya da genel vücut sağlığında başka sorunlara sebep oluyorsa cerrahi müdahale söz konusu olabilir. Damar bağlama ya da dikme yöntemi anestezi gerektiren bir cerrahi müdahaledir. Ameliyat sırasında cerrah hastalığın oluştuğu bölgeyi açarak hastalıklı damarları keserek vücuttan alır. 4. Diğer yöntemler Doktorların varis ameliyatı yerine uygulamayı tercih ettiği ve hem daha kesin sonuçların alındığı hem de hastanın çok zorlanmadığı çeşitli tedavi yöntemleri de mevcuttur. Bunlar, Hastaya özel bir sıvı ya da köpük enjekte edilerek genişleyen damarların kapatıldığı skleroterapi, Hastaya kimyasal bir sıvı enjekte edilerek küçük damar yollarının bloke edildiği mikroskleroterapi, Damarın tamamen kapanmasını sağlayan ve bir ışın tedavisi olan lazer ameliyatı, Damarı tıkamak için ısı ve radyofrekans dalgalarının uygulandığı ablasyon tedavisi, Küçük bir kameranın, açılan mikro delikten sokularak gerçekleştirilmesine dayanan endoskopik ameliyatlar şeklinde sıralanabilir. TEDAVİ YÖNTEMİ ÇOK ÖNEMLİ Varis tedavi yöntemine karar vermeden önce mutlaka doktorla iletişim halinde olunmalı, prosedürle birlikte gelen riskler hakkında bilgi alınmalıdır. Hastalığın tedavisinde uygulanacak yöntem, semptomlar, varislerin büyüklüğü, konumu, önemi derecesi gibi konular çok iyi teşhis edilmeli. Hekim uygulama yöntemlerinden hangisinin tercih ediyorsa sebeblerini hastasına açıklayarak yapmalıdır.

  • KORONER BYPASS AMELİYATI NEDİR?

    Bypass ameliyatı nedir? Nasıl bir ameliyattır, kime ve ne için yapılır gibi konuları insanlar hep merak ederler. Özellikle kendileri yada bir yakını bu tür rahatsızlık ile karşı karşıya kalınca, merak yerini endişeye bırakır. Peki nedir bu koroner bypass ameliyatı ? Diğer kalp ve damar cerrahi uygulamalarından farkı nedir diye hiç düşündünüz mü? Koroner by-pass ameliyatını en yalın şeklile “kalbi besleyen koroner atardamarların tıkanması sonucu yapılan cerrahi müdahale” diye tanımlayabiliriz. Hatırlarsanız “Kalp krizinin oluşmasına yol açan etken neydi? Kalbin, yeterli kan veya oksijen alamaması’ diye özetleyebiliriz. Şöyle ki, koroner arterlerin akımı tehlike oluşturacak oranda engellenmesi halinde, kan akışını sağlamak için bypass ameliyatı yapılması gerekir. KORONER BYPASS AMELİYATI YAŞAM UZATIYOR Kalp ameliyatlarının yüksek teknoloji ile son derece hassas yapılması gerekir. Bypass ameliyatı ile hastaların hem ömürleri uzadı, hem de yaşam kaliteleri arttı. Bir başka deyişle, Teknolojik ilerleme kalp ameliyatlarında avantaj sağladı. Bypass ameliyatı ile biz cerrahların yaptığı işlem, koroner arterin daralan alanının, farklı bir damar aracılığıyla çevresinden dolandırarak, kan akımının olmasını sağlamaktır. Koroner damar tıkanıklığı teşhis edildiğinde, eğer bu tıkanıklık ameliyat olmasını zorunlu kılan darlık oranlarından az, darlığın konumu nedeniyle ameliyat riskli ise, invaziv kardiyoloji adını verdiğimiz ünitelerde, bu dar bölgeleri balonla genişletebilir ve daha sonra stent işlemi yapılabilir. Kalbi besleyen damarlarda meydana gelen tıkanmaların, balon veya stentle açılamaması halinde de tek alternatif kalıyor; o da “by-pass ameliyatı”. KORONER BYPASS AMELİYATI VE STENT Kalbe yapılan bypass ameliyatı , stent veya balon uygulaması her biri farklı işlemlerdir. Hiçbirisi birbirinin yerini tutmaz. Hangi hastaya hangi uygulamanın yapılacağına tetkiklerle karar verilir ve büyük uluslararası standartlara göre belirlenir. Doğru işlem de ömür uzatır. Gereksiz yere ne stent, ne de ameliyat yapılmamalıdır. Yapılması hastaya fayda yerine zarar sağlar. Tıbbi kılavuzlara göre hareket edilmelidir KORONER BYPASS AMELİYATI NASIL YAPILIR? Koroner by-pass ameliyatı operasyonu bypass yapılan damarın sayısına göre ortalama 3-5 saat sürebilir. Bacaktan bir toplardamar çıkarılıyor ve göğüs içindeki atardamarın çıkarılıyor. Bu damarların tıkalı olan koroner damarlara kan akımı gerçekleştirecek vaziyette, seri biçimde dikiliyor ve akım sağlanması ile birlikte kalp çalıştırılıyor. KORONER BYPASS AMELİYATI ÇEŞİTLERİ Bazı ameliyatlarda kalbi durdurmadan, küçük kesi ile de işlemi yapabiliyoruz. Ameliyatta kullanılan yeni damarlara “greft” adı verilir. Daha çok greft olarak sol meme arterinin tercih edilir. En çok kullanılan diğer damar ise bacaklardan alınan toplardamarlar yada daha ender olarak koldan alınan kol atardamarıdır. KORONER BYPASS AMELİYATI SONRASI NELERE DİKKAT ETMELİYİZ Peki ameliyatımız başarı ile bitti diyelim, sonrası yok mu bu işin? Elbette bir çok şeye sağlığımız için dikkat edeceğiz. Kalp ameliyatı olduktan sonra bağışıklık sistemi zayıflayabilir. Hastamız kendini enfeksiyon kaynaklarına karşı korumalıdır. Yoğun bakımdan çıktıktan sonraki ilk 2 ay, bulunulan ortama az ziyaretçi kabul edilmeli, sağlık için gerekli yani olmazsa olmaz kuralarımızdandır. Ayrıca ziyaret saatlerinin de kısa süreli olmasının unutulmamasını gerekir. Bilmiyorum hala söylemeye gerek var mı ? Bypass ameliyatı olmuş kişiler asla sigara kullanmamalı, sigara dumanına da maruz kalmamalı, nezle ve grip gibi bulaşıcı hastalığı olanlarla aynı ortamda bulunmamalıdır. Koroner kalp hastalarının, tedavi sonrasında, mutlaka doktorunun önereceği sürede ve ağırlıkta bir hastane dışı egzersiz programı uygulaması gerekir. Koşmayın, düzenli yürüyüş yapın. 5 kilogramdan fazla yük taşımayın. Doktorunuzun yapacağı detaylı değerlendirme sonrası, hasta için uygun olan bir egzersiz programı yapılabilir. Hastanın, doktorunun önerdiği bu programın dışına çıkılmaması hayati önem taşıyor. Bu tür kalp ve damar hastalıklarına yakalanmamak için beslenme ve egzersiz çok önemli. Şu besin, bu besin yasak yerine ölçülü beslenme ve düzenli spor/egzersiz ve de stresten mümkün olduğunca etkilenmeyecek bir ruh hali bizim sağlığımıza fayda sağlar.

  • CORONA ÖNGÖRÜLERİM!

    Çin bildiklerinin tamamını dünya ile paylaştı mı? İtalya’da neden bu kadar yıkıcı etki oluşturdu? Neden dünya liderleri bu konuda ani reaksiyon veremedi? Çin’de ilk salgını başlatan virüs ile bugün İtalya’daki aynı virüs mü? Bu dert bu yaz biter mi? Dünya, bir musibetten bin nasihatten çıkaramadığını çıkarabilecek mi?

  • KORONER KALP HASTALIKLARI ÜZERİNE

    Asırlar boyunca cesaretin, arkadaşlığın aşkın evrensel simgesi olan kalbi bir doktor gözüyle anlatan Dr. Volkan Yurtman, kalbin bir sembol olarak çok güçlü olduğunu ifade etti. kalbin hiçbir duygu barındırmadığın dikkat çeken Dr. Yurtman kalbin bir pompa olduğunu, ritmi ile insan vücudunun karmaşıklığını nefes kesici bir berraklıkla beslediğini açıkladı. Yenigün Gazetesi olarak kalp ile merak edilenleri Kalp Damar Cerrahisi Dr. Volkan Yurtman ile konuştuk. İşte kalp ile ilgili en merak edilen sorular ve Dr. Volkan Yurtman’ın verdiği cevaplar… Bu kadar işlevsel bir organ nasıl çalışıyor? Dr. Volkan Yurtman: Kalbin de, vücudumuzdaki diğer bütün organlarda olduğu gibi insan aklının ve hayalinin alamayacağı sıra dışı bir yapısı vardır. Kendi kendine çalışır ve gücünü kendinden alır. Kalp kası hücreleri sadece kalp kasına özgü bir sinerji ile çalışır. Kan ve damar sistemi bir nehirdir, kalp ise bu nehrin bu şekilde yaz kış debisi değişmeyen kesintisiz kaynağıdır. Kalbin yetişkinlerde en sık gördüğümüz hastalığı yanılmıyorsam kalbin damar hastalıkları… Bu hastalık tam olarak nasıl oluşuyor, en sık hangi yaşta görülüyor ve hastalığın dünyada ve ülkemizde sıklığı nedir? V.Y: Evet kalbin damar hastalığı deyince yaşlanmanın kaçınılmaz sonucu olan ve aslında sadece kalp damarlarında değil, vücudun tüm damarlarında görülen aterosklerozdan bahsediyoruz. Halk arasındaki tabiriyle damar sertliği. Ateroskleroz ile mücadele bir bütündür. Hastanın tüm risk faktörlerini(Sigara,dislipidemi, dm,stresli yaşam,tansiyon) tedavi etmek gerekiyor. Eğer bunlar başlangıç evrelerinde yakalanıp tedavi edilmezse damar sistemlerinde darlık oluşturmaya başlıyorlar. Ve bu darlıkların, damar çapına oranı %50’ yi geçtiğinde bulunduğu organda kanlanma bozukluğu oluşturuyor. Kalpde ise bu istirahatte yada egzersiz sırasında angina dediğimiz göğüs ağrısı oluşmasına neden oluyor. 50 yaş üstünde daha sık tabiki. Türkiye’de hasta havuzu 2 milyon kişi, nüfus yaşlandıkça havuz büyüyor. Ne kadar büyüyor? Her yıl 260.000 yeni kalp hastası ekleniyor ve maalesef bunların 160.000‘ni kaybediyoruz. Şu anda yıllık tüm ölümlerin %43’ü nü kalp hastalıkları oluşturuyor. 1. Sırada yani. 60 yaşındaki sağlıklı bir insanın ortalama yaşam beklentisi 25 yıldır. Eğer kişinin 60 yaşında kardiyovasküler hastalık tanısı mevcutsa bu süreden 7.5 yıl düşüyoruz. Bu süre kalp krizi geçirmişse 9.2 yıl, inme geçirmişse 12 yıl azalıyor. Son yıllarda gençlerde kalp krizi oranları çok arttı… Gençlerde kalp krizi daha ölümcül seyrediyor. Bunun sebebi nedir? V.Y: 50 yaşın üzerine daha sık ancak 50 yaşın altında daha ölümcül. Dünyada bu oran erkek cinsiyet için 22 yaşa kadar düştü. Hastalığın seyri için bir zaman geçmesi gerekiyor. Damar sertliği mikroskopik olarak aslında 6 yaşlarında başlıyor. 40 yaşlardan sonra çıplak gözle görülebilecek damar bozuklukları ve düzensizlikler oluşturuyor. Kalp kendini korumak için bir damar sisteminde sorun varsa kollateral dediğimiz yeni bir damarlanma sistemi oluşturarak az kanlanan bölgenin kan akımını arttırmaya çalışıyor. Dolayısıyla kişi hastalıkla kriz geçirmeden ne kadar uzun süre yaşarsa, geliştireceği köprü damar sayısının artmasına bağlı olarak krizi o kadar hafif geçirecektir. Gençlerde daha bu köprü damarlar yeterince gelişmemiş olduğu için kriz anında malasef kalp kendini koruyamıyor. Yetişkin bir insan hangi şikayetleri olduğunda kendisinde kalp damar hastalığı ya da sizin deyiminizle Koroner Arter Hastalığından şüphelenmelidir? V.Y: Bizim için iki tip kalp ağrısı vardır. Birincisi efor sonrasında hasta göğsünde ağrı yada nefes darlığı hisseder. Tipik olarak da dinlendiğinde geçtiğini söyler. Biz buna stabil yada kararlı göğüs ağrısı deriz. Birde bunlardan yani efordan bağımsız; yemeklerden sonra, gece uykudayken, sıcak ortamdan soğuk ortama çıktığında yada istirahat ederken gelen göğüs ağrıları vardır. Bunlar uzun sürer ve dinlenmekle geçmez. Bunlara biz anstabil yani kararsız göğüs ağrısı deriz ki, bu aynı zaman en korktuğumuz tipidir. Krizin eli kulağında demektir. Kalp hastalığı olduğunu düşünen biri sırf korktuğu için doktordan kaçıyor. Bir hasta bu şikâyetlerle geldiğinde doktor tanıyı nasıl koyuyor? V.Y: Hastaya birçok tanı testi yapabilirsiniz ama kalp hastası kendisini çok iyi tarif eder. Prosedür olarak hasta için uygunsa önce efor testi(koşu bandı) yapılır. Hastaya efor yapmışınızdır müsbet değildir. Yani test sonucu kalp hastalığını göstermez, ancak bu hastada hastalığın yok olduğu anlamına gelmez. Aslolan hastanın şikayetleridir. Hastanın şikâyetleri mevcutsa tanıda altın standart koroner anjiodur Halk arasında “Anjio oldum damarım açıldı deniyor”. Anjio tam olarak nedir? V.Y: Anjio aslında vücudun herhangi bir bölgesindeki damar sisteminin x-ray dediğimiz ışınla hareketli iki boyutlu olarak görüntülenmesidir. Vücuttaki tüm atardamar görüntülemeleri bacak yada kol atardamarlarından birinden girişim yapılarak görüntülenir. Eğer siz kalp damarlarını görüntülemek isterseniz bunun adı koroner anjio olur. Anjio bir tanı testidir. Anjio sonrasında tanısı konulan hastalıklı damar sayısı çok değilse ve açmaya uygunsa aynı seansda o darlığın içinde balon şişirilerek veya stent konularak damarın açılması mümkündür Kalp damar hastalığı tanısı konan hastalara, hangi tedavi seçenekleri hangi şartlarda uygulanıyor? V.Y: Amaç kritik darlığın tedavisi ise iki seçeneğimiz var. Her iki seçenekde de amaç darlığın sebep olduğu kanlanma bozukluğunu düzeltmek ve darlığın tam tıkanıklığa dönüşüp hastanın kalp krizi geçirmesini önlemektir. Bunu da ya darlığı genişleterek yani anjıo sırasında stent takarak, yada darlık açılamayacak durumda ise alternatif beslenme yolu oluştururarak koroner bypass operasyonu ile yapıyoruz. Siz kalp damar cerrahı olduğunuza göre sizinle bugün cerrahi tedavi seçeneğini konuşacağız… Ama cerrahi tedaviye geçmeden ben bir de kimlere kalp krizi açısından riskli diyebiliriz onu öğrenmek istiyorum? V.Y: Bu aslında çok güzel bir soru. İki yönden cevaplamak lazım: 1)Anjio yapılmadan yani tanı konulmadan önceki risk grubu var, bir de yapıldıktan yani tanısı konulduktan sonra. Bugün aile hikayesi olan yada bir başka deyişle baba da kalp hastalığı olan erkek çocukların hayatlarının herhangi bir döneminde kalp kalp krizi geçirme oranları oldukça yüksek. Yine günümüzde diabet artık direk kalp hastalığı gibi düşünülerek tedavi edilmeye başlandı. Tansiyon ve yüksek kolesterol düzeyleri de tanı konmamış hasta için önemli risk faktörleridir. 2) Anjio yaptık ve hastanın bir damarında %80’lik darlık var ve iki damarındada %50’lik darlıklar var. %80’lik darlığa müdahale etmek hastayı kalp krizinden korumuyor. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki; kalp krizine yol açan damarların çoğunluğundan %50’lik darlık oluşturan lezyonlar sorumlu. Peki, en can alıcı noktaya geldik. Cerrahi tedavi seçeneği gereken hastalarda gerçekten kalbi yerinden çıkartıyor musunuz? Nasıl oluyor? Aslında çok fantastik bir olay… Yani kalbin durdurulması ve tekrar çalıştırılması… yeni damarların değiştirilmesi… V.Y:Tabi çıkarıyoruz. Ameliyathanede o gün çalışan en duygusal arkaşımıza kalbi veriyoruz. O itina ve şefkat ile bakıyor ona dışarda… Gezdiriyor dolaştırıyor… İşin şakası tabi bu… Yerinden çıkarmıyoruz kalbi. Kalbin içine kalbi durdurmaya ve korumaya yarayan bir serum gönderiyoruz. Aynı zamanda kalbi ve vücudu soğutuyoruz. Soğuyan kalp serumunda etkisiyle duruyor. Kalp durdurulduktan sonra yeni damarları yerine dikiyoruz. Başlangıçta yaptığımız işlemin tersini yapıyoruz. Yani ısıtıp yeni damarlardan kalbin kanlanmasını sağlayarak kalbi çalıştırıyoruz. Birde çalışan kalpte yapılan ameliyatlar var. Bu konudaki düşünceleriniz nedir? V.Y: Bugün dünyada yapılan ameliyatların %95’i kalp durdurularak yapılıyor. Bir arabanın motorunu çalışırken tamir edemezsiniz? Kaportayı tamir edersiniz ama motoru edemezsiniz? Kalbe yine insanın kendisinden aldığınız damarları mı takıyorsunuz? Buna neye göre karar veriyorsunuz? Bacaktan alınan damarların daha kısa ömürlü olduğunu okumuştum. Bu durum gerçekten doğru mu? V.Y: İki tür damar kullanıyoruz. Ön koldaki iki atardamardan birini alabiliyoruz. Göğüs duvarında içerde memeye giden bir atardamar var. Bu damarı mutlaka kullanıyoruz. Birde bacaktaki toplardamardan yüzeyde olanını bölerek kullanabiliyoruz. Dünya ırklarının farklı özellikleri var. Amerika’lıların göğüs damarları çok iyi gelişmiş bu yüzden onlar mutlaka bu damarı kullanıyor. Avrupa’da ve bizde bu damar Amerikalılar’daki gibi gelişmiş değil ama kullanılmayacak kadar da kötü değil. Bizim bacak toplardamarlarımız çap olarak kalbin damarları ile uyumlu. Asya ırklarında ise hem göğüs damarı hemde bacak toplardamarı iyi gelişmemiş olduğu için onlar kol atardamarını daha sık kullanıyor. Bizde bu oran daha düşük. Hangi hastaların ameliyatı sizin için daha risklidir? V.Y: Hastanın daha önce kriz geçirmiş olması dikkate alınmalı. Kalp geçirilen krize bağlı zayıflar, ölen hücre sayısınin miktarı, diğer bir deyişle bypass yapılsa bile tekrar canlanamayacak alanların genişliği riski doğrudan belirler. Bunların dışında hastanın 75 yaş üstü olması, ciddi böbrek rahatsızlığı olması, daha önce felç geçirmiş olması, insüline bağımlı diabetes melitüsü olması, obezite, akciğer fonksiyonlarının kötü olması da göreceli olarak riski arttırıyor. Benim kişisel tecrübem ve görüşüm son iki grup hastanın daha riskli olduğu yönündedir! Bir koroner bypass ameliyatında, operasyonun başarısını etkileyen faktörler nelerdir? V.Y: Bu faktörleri 3 gruba ayırabiliriz: İlki az önce söylediğim hastanın ameliyattan önce taşıdığı risklerin azlığı yada çokluğu, ikinci olarak ameliyat ekibi tabiki. Ekibin uyumu, kullandığı cerrahi teknikler ve son olarak da ameliyat sonrası hastanın enfeksiyondan korunması, toparlanma gayreti ve yakınlarının ilgisi. Koroner Bypass ameliyatı olan ve her şeyi yolunda giden bir hasta ne kadar sürede eski hayatına dönebilir? Ameliyat sonrası nelere dikkat etmelidir? V.Y:Bu süre normalde kitabı bilgi olarak 90 gündür. Daha erkende toparlanan hastalar olur. Süre uzun gibi görünsede hasta 3 ay sonra eskisinden çok daha dinç olur. Ameliyat sonrası erken dönemde yani ilk 1 ay çok önemlidir. Ameliyatın etkisine bağlı olarak hastalarda genellikle bir iştahsızlık oluşur. Bu nedenle ilk 1 ay hastalara toparlanmaları için biraz tavizkar oluyoruz. Hastanın ameliyatı ne kadar kaliteli olursa olsun ameliyatın ömrünü belirleyen hastanın kendisine bakmasıdır. Öğünler doymamış yağlardan zengin olacak. Rafine şeker ve tuz olmayacak. Kuru bakliyat, posalı gıdalar yani sebzeler önemli. Ve su. İnsan vücudunda oksijenden sonra en önemli hayati destek. Düzenli fiziksel aktivite. Haftada 3 gün en az 35 dk lık yürüyüş. Sigara kesin stop. Şifa Hastaneler Grubunun ülkemizde kalp damar cerrahisindeki konumu nedir? V.Y: Ben 2007 başından beri ŞİFA grubunda çalışıyorum. 4 yıl İzmir’de çalıştıktan sonra buraya geldim. 2007’de tüm hastaneler içinde 1830 vaka ile Türkiye’de en fazla açık kalp yapan 4. hastaneydi. İlk 10 özel hastane grubu içindeyiz. Dünyadaki en iyi kliniklerin yıllık hasta kaybetme oranları %2’lerde iken, bizde bu oran %0,7’dir. Bu bizim için gurur duyulacak bir başarıdır. Son olarak elimizde hastane olanakları varken her şey kontrol altında gibi görünüyor. Peki, hastane ortamında uzak bir yerde kalp krizi geçiriliyorsa neler yapılabilir? Mesela şehirler arası bir yolda araba kullanırken göğüs ağrısı başlayan biri ne yapmalı? V.Y: Mükemmel bir soru. Zaman varsa mutlak açık havaya çıkılmalı. Kişi yalnızsa alabildiği kadar derin ve alabildiği kadar hızlı nefes alıp vermelidir. Aynı anda kollarda açılarak bu işlem yapılırsa göğüs kafesine daha çok hava dolar. Buda kalbin kan dolaşımını arttırdığı gibi, kalbe adeta dışarıdan masaj yapar. Bu bir krizi önleyebilir? Buna rağmen şikayetler düzelmiyor ve kriz geçirildiği düşünülüyorsa, hastanın önceden konulmuş tanısı varsa yeterince zaman varsa 112 aranıp yer bildirimi yapıldıktan sonra ayaklar yukarda olacak şekilde pozisyon alıp yere yatmak gerekir. Eğer şuur kapanıyorsa kriz geçiren kişinin yanında ikinci bir kişinin varlığı büyük önem kazanır ve kalp masajı yapmak gerekir. Normalde kaza sonrası kalbi atan birine kalp masajı yapılmaz, ancak kalp krizinde bu kurala uyulmayabilir. Dışardan kalbe masajla destek olmak var olan tıkanıklığın açılmasını bile sağlayabilir. Hasta sırt üstü yatırıldıktan sonra hastanın sağ tarafına geçilir. İman tahtası kemiğinin alt ucundan 3 parmak yukarı ve 3 parmak sola baskın elin ayası yerleştirilir. Üstüne diğer el konur ve eşzamanlı bir şekilde hafifçe masaj yapılır.

  • KİMLER VARİS AMELİYATI OLMALIDIR?

    Ven adı verilen toplardamarlar bacaklarımızdaki oksijenini kaybetmiş olan kanı yer çekiminin tersi yönünde akciğerlere taşıyan damarlardır. Varis, bacak toplardamarlarının genişlemesi, uzaması ve büklümlü hale gelmesi olarak tanımlanır. Varis bir başlangıç değil bir sonuçtur. Toplardamar yetmezliğinin sonucudur. Batı toplumunda otuzlu yaşlarda insanların %20’sinde görülürken yaşla birlikte bu olasılık daha da artar. 50 yaşın üzerindeki her iki kişiden birinde görülür hale gelir. Bu blogda öncelikli amacım annesi 25 yıl önce varis ameliyatı olmuş bir cerrah olarak paramedikal kaygılar gütmeden, toplumu varis konusunda genel anlamda bilinçlendirmek, özel anlamda da kimlerin cerrahi tedaviye ihtiyacı olduğunu deneyimlerim ve bilgim dahilinde etik olarak ortaya koymaktır. Kaç tip varis vardır? Varisin 2 tipi bulunur; A) Dış Varisler 1)Örümcek Ağı Telanjiektazi de denilen bu damarlar ciltte yüzeysel yerleşim gösterir. 1 mm. veya daha küçük çapta olurlar. Elle dışardan hissedilmez. Genellikle kırmızı renktedirler. Bölgesel olarak yıldız şekilli veya örümcek ağına benzer ve yaygın çizgisel oluşumlar olup yaş alma ile artış eğilimi gösterirler. Oluşum aşaması bölgesel ağrılıdır. Kozmetik görüntü dışında yaşam kalitesini bozan sorun çıkarmazlar. 2)Retiküler Varisler Ciltten hafif kabarık, çapları 1-2 mm. Olan, küçük olan mavi renkli, elle zor hissedilebilen varislerdir. Kozmetik görüntü dışında yaşam kalitesini bozan sorun çıkarmazlar. 3)Yüzeydeki Toplardamar Varisleri (Safen ven ve/veya yan dallarının varisleri) Büyük(bacak iç yüzünde seyreden bypass ameliyatlarında kullanılan) ve küçük(diz arkası altında seyreden) safen venlerinin seyirleri boyunca görülen büyük geniş kıvrımlar oluşturan, elle ve gözle kolayca fark edilebilen varislerdir. Bunlar genellikle 2-4 mm.’den büyük çapa sahiptirler. Damarlar kendine ait mavi-yeşilimsi renginin yansıması ile tanınırlar. Deriden kabarık olup ayakta durmayla belirginleşir, yatıp bacaklar yukarı kaldırıldığında kaybolurlar. B)İç Varisler Tanım olarak hatalıdır. Bu toplardamarlar bacakta derin tabakada bulunurlar ve ana taşıyıcı damar sistemi oluşturdukları için zaten dolu haldeki çapları 10mm’nin üstündedir. 1)Derindeki Damarların Yetmezliği Bu damarlarda yukarda da belirttiğim gibi oluşmuş bir varis(yapısal bozukluk) yoktur, ancak genetik yatkınlık, çalışma koşulları, ayakta kalma süresi, geçirilen gebelik sayısı, yaş gibi yapısal ve yaşamsal faktörlerle toplardamarlardaki akım dinamiğinin değişmesi ve bunun sonucunda bacakta ödem ve dolaşım bozukluğu meydana gelmesidir. 2)Yüzeysel Damarların Yetmezliği(Kaçak olması) Tanım olarak mutlak ayrıntılı izaha muhtaçtır. Bacakta iki ana taşıyıcı toplardamar sistemi vardır. Bunlardan yüzeysel sistem, bacak kanının %15-20’sini taşır ve kasık hizasında derindeki toplardamar sistemine tek yönlü çalışan bir kapakçık ile bağlanır. Bu kapakçık yüzeyden gelen kanın derine geçmesine izin verir, ancak geldiği yere geri kaçmasına izin vermez. İnsan hareket halindeyken kanın reolojisi(akışkanlık) gereği akım durağan hale asla gelmez. Bir insan ne zaman uzun süre hereketsiz oturur yada ayakta hareketsiz bekler ise; o zaman akım dinamiği, yerçekiminin de etkisiyle göllenme eğilimine girer ve toplardamar içi basınç artar. Artan venöz basınç damarı genişletir. Genişleyen damar içindeki kapak yaprakçıkları da karşılıklı birleşemediği için bu kapakta fizyolojik bir geri kaçak oluşur. Bu bazen anlık, bazen de kısa süreli olur. Bu kaçağın zaman içinde artış gösterip kronikleşmesi ile yüzeyel venöz yetmezlik ortaya çıkar. Bu noktada artışa sebep olan faktörlerin tek tek irdelenmesi, hangisinin yaşla uyumlu hangisinin hastalık olduğunun ayırt edilmesi, ya da sebep olan faktörlerin ortadan kaldırılıp kaldırılamayacağı; kaldırılamayacaksa, kaldırılmadan uygulanacak tedavi girişiminin ne kadar faydalı olacağı(etkinliği) konusunda hasta bilinçlendirilmelidir. Bugün bu tür irdelemeler çeşitli sebeplerle yeterince dikkatli yapılamamakta, hastalara kolayca girişim kararı verilmektedir. Ulusal Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği’nin son 15 yıldaki tüm kontrol edici önlemlerine(en son 5,5mm’nin üzerindeki ilerleme gösteren varislere müdahale edilmesinin uygun olduğu görüşü belirtilmiştir) rağmen bu hasta havuzunda sayının çok yüksek olması ve paramedikal sebeplerle girişimsel tedavi yaygın hale gelmiştir. 3)Perforan(Delici köprü bağlantı) Ven Yetmezliği Bacakta biri derinde diğeri yüzeyde iki ana taşıyıcı toplardamar sistemi olduğunu yukarıda belirtmiştim. İşte bu iki damar sistemini bir merdivenin yan tutacakları gibi gibi hayal edecek olursak, aradaki merdiven basamakları da perforan ven sistemidir. Diğer bir deyişle iki damar sistemi arasında bacakta her seviyede yüzeyden derine giden bir bağlantı(köprü) toplardamarı vardır. Bu köprü damarlarında da kan yüzeyden derine doğru akar. Yine insan hareket halindeyken kanın reolojisi gereği akım durağan hale hiç gelmez. Ne zaman kişi uzun süre hereketsiz oturur yada hareketsiz ayakta bekler o zaman toplardamar içi basınç artar. Yine böyle durumlarda bu köprü damarlarda fizyolojik bir geri kaçak oluşur. Perforan ven yetmezliği tüm toplardamar hastalıkları içinde tıkanıklıklar ile birlikte tedavi edilmediğinde anlamlı dolaşım bozukluğu oluşturan en önemli gruptur. Venöz ülserlerin sıklıkla görülen sebebidir. 4) Genital(Vajen) Bölge Varisleri Genellikle sorunlu gebeliklere bağlıdır. Gebelikte aşırı kilo alınması, gebeliğin son 3 ayında yaşanan kronik konstipasyon(kabızlık), bebeğin rahim içi baş yerleşimi, gebelikte aşırı hareketsiz kalınması bu süreci provake eden en önemli faktörlerdir. Girişim yapılacak bölgenin hassasiyeti, olayın sadece damarsal boyutunun olmaması gibi sebeplerle girişimsel radyolojinin tedavisinde belirleyici olması gereken özel bir durumdur. Varisler Kimlerde Görülür? Oluşma nedeni nedir? Kadınlarda erkeklerden daha sık görülür. Kalıtımsal, yani ailesinde varis olanlarda daha sık görülür. Bunun dışında şişmanlık, yaş alma, gebelik sayısı, uzun süre hereketsiz ayakta ve/veya oturarak çalışılan meslek gruplarında daha sık görülür. Venöz yetmezlikte temel fizyoloji, bacaklardaki toplardamar sistemi içindeki kanın yerçekimine ters olarak kalbe dönmeye çalışması, çevresel ve yaşamsal faktörlerle damar içindeki hidrostatik basıncının artmasıdır. Bu yaş aldıkça istisnasız her insanda olan bir değişikliktir. Bu durumun yıllar içerisinde toplardamar duvarında yapısal bozukluk oluşturması, şeklinin ve yapısının bozulması ile de varisler oluşur. Bunun hastalık yani patalojik olabilmesi için dolaşım bozukluğu bulgularının ortaya çıkacağını öngörmek gerekir. Dopler USG’sinde kaçak tesbit edilen herkesin dolaşım bozukluğuna gideceği yönünde bir söylem geliştirmek asla doğru bir öngörü değildir. Damar çapı geniş olup hiçbir dolaşım bozukluğu olmayacağı gibi, damar çapları normal olup çeşitli sebeplerle basıncın artması sonucunda ciddi bir dolaşım bozukluğu da ortaya çıkabilir. Bunun ayırımını yapacak olan elbette ihtisas sahibi olan hekimdir. Varislerin daha nadir görülen bazı nedenleri de bulunur. Derin toplardamarları tıkalı olan bireylerde normalde bacak kanının yüzde 15-20’sini taşıyan yüzeyel toplardamarlar, bacağın tüm kirli kan dönüşünü üstlenirler. Bu nedenle çapları artar ve varis görünümü alırlar. Hastaların hekime hangi şikayetler ile başvurular? Bacakta kılcal damarlar oluşması Bacaklarda özellikle akşamları ve efor sonrasında ağrı, yorgunluk ve ağırlık hissi Ayak bileğinde şişlik Ayak bileklerinde mor lekeler oluşması Ciltte kızarıklık, kaşıntı ve kuruluk(Staz dermatiti veya venöz egzama) Kendiliğinden veya çok küçük çarpmalarda bile cilt altında kapanması uzun süren kanamalar Kimi zaman tabloya eşlik eden huzursuz bacak sendromu Hastalığın Evreleri C0 -Görünen veya ele gelen bir hastalık yok C1 -Örümcek veya retiküler kılcal damarlar C2 -Büyük toplardamar varisleri C3 -Ayaklarda ve bileklerde ödem C4a -Ayaklarda renk değişiklikleri ve egzama C4b -Cilt değişiklikleri, ciltte çökmeler C5 -C4’e ilave olarak iyileşmiş yaralar C6 -Cilt değişiklikleriyle birlikte aktif ülserler Kötü huylu varis tanısı nasıl konmalıdır? Tanı genellikle anamnez(hikaye) ve fizik muayene ile konur. İlave olarak ayırıcı tanı ve tedavi yöntemini belirlemek için de Venöz Dopler USG yapılır. Doppler USG herkese rahatça uygulanabilen, yan etkisiz, ağrısız, ilaçsız bir inceleme yöntemidir. Bu incelemeyle damarların çapları, içinden geçen kanın hareketleri, damar içindeki kapakçıkların fonksiyonları ve derin damarlar hakkında çok değerli bilgilere ulaşılır. Venöz Dopler USG yapılırken gözden kaçan noktalardan birisi de hastanın ayakta iken değilde sadece yatarken incelemesinin yapılmasıdır. Tatmin edici bir venöz dopler USG her iki pozisyonda da yapılmalı ve asgari tetkik süresi yaklaşık 20 dakika olmalıdır. Gerek devlet hastanelerindeki yoğunluk, gerekse hastanenin alet edevat konusundaki teknik yetersizliği bu tetkik konusunda optimal bir değerlendirmeyi çoğu zaman yerine engellemektedir. Bu durumdan da anlaşılacağı gibi Doppler USG tetkikini yapan kişinin venöz yetmezliği konusunda deneyimli bir radyoloji uzmanı olması ve yeterli zamanı ayırabildiği donanımlı bir hastanede çalışıyor olması doğru tanı ve tedavi için çok değerlidir. Tedaviyi hangi branş hekimi yapmalıdır? Tam bir iyileşme için vazgeçilmez unsurlardan birisi de tanıyı ve tedaviyi kesinleştirmeye çalışan doktor ile dopler USG’yi yapan doktorun işbirliği ve uyumudur. Deneyimli bir radyolog tarafından yapılmamış bir Dopler USG ile hastanın tedavisine karar vermek ne kadar uygunsuz ise, deneyimli kalp ve damar cerrahi uzmanı tarafından görülmemiş bir hastanın radyoloji uzmanı tarafından tedavi edilmeye çalışılması da o kadar uygunsuzdur. İki branşın ihtisas alanları ve süreleri farklıdır. Bu konuda başka kaygılar gütmeden işbirliği içinde olmak hasta yararı için esas amaç olmalıdır. Hastanın tedavisi için şikayetlerinin gerçek sebebini sorgulayacak ve bulacak bir hekime ulaşması gerekir. Hastaların şikayetleri başladığında evde ya da hastanede ilk göze çarpan genellikle vitrindeki varisler olduğu için derhal bu durumdan şüphe edilmektedir. Oysa bel fıtığı, siyatik, romatizmal hastalıklar da varis şikayetleri ile sıklıkla karıştırılır. Bu nedenle hastanın ilk gelişte hangi branş tarafından görüldüğü çok önemlidir. Burada önemli olan hastadan elde edilen anamnez ve fizik muayene bulgularının(hastanın mesleğinin, gün içerisinde hareketli ve hareketsiz kalma zamanlarının, kesintisiz uyku süresinin, yeme içme alışkanlıklarının, kullandığı etkileşime girebilecek ilaçlarının, geçirdiği veya planladığı gebeliklerin, dominant bacak çevre ölçüsünün, iyi huylu varislerin varlığının tesbiti gibi) Dopler USG sonucu ile birleştirerek doğru yorumlanması, tedavi planının oluşturulması, şikayetlerinin sebebi varisleri değilse de uygun branş hekimine yönlendirilmesi gereğidir. Dünya’da uluslararası alanda bu konuda ihtisas sahibi olarak kabul gören karar verici branş kalp ve damar cerrahisidir. Bugün varis tedavisi uygulandıktan sonra şikayetleri geçmeyen hastalara sonradan "sen de bel fıtığı da varmış" dendiğini sıklıkla duyar olduk. Tedavi Yöntemleri 4 Ana başlıkta incelenir. A)Medikal Tedavi Herhangi bir ilaç kullanarak varisten korunmak varisin fizyopatalojisi gereği mümkün değildir. İlaçların etkinliği sebepten daha çok sonuca yöneliktir. Semptomları belirgin olarak geriletir, ancak altta yatan mekanizma bozukluklarını düzeltmez. Konservatif önlemler varisten korunmak için belirleyici öneme sahiptir; Uzun süre ayakta kalmaktan ve/veya oturmaktan kaçınma, Hamilelikte düzenli koruyucu varis çorabı giyinme, Topuklu ayakkabı ve beli saran sıkan kıyafetlerden sakınma Düzenli yürüyüş yapma, Akşamları yarım saat bacakları yukarı kaldırma, Sıcak sudan ve sıcak iklimden kaçınma, Bacakları soğuk suyla yıkama, Hormon ve doğum kontrol ilaçlarından kaçınma ve/veya bilinçli kullanma, Kilo almama, fazla kilolardan kurtulma gibi önlemler varisten korunmada yarar sağlar. Ayrıca piyasada çokça var olan krem, bitkisel ilaçlar ve hacamat gibi alternatif yöntemlerin yararlılıkları bilimsel olarak saptanmış değildir. B)Kozmetik Tedavi Telenjektazik(Örümcek ağı) ve retiküler varisler için skleroterapi ve/veya transdermal lazer tedavisi yapılabilir. Bu oluşumlar kişide ciddi anlamda bir sağlık problemi yaratmaz. Bu tedavinin ana amacı, estetik görünümdür. Transdermal(epilasyon benzeri) lazer tedavisi genellikle kırmızı renkli, 1 mm. ve daha ince kılcal damarların tedavisi için kullanılır. Skleroterapi ise 1-4 mm. Arası varislerin tedavisi amacıyla uygulanır. İki tedavi yöntemi birbirlerinin alternatifleri olmayıp daha çok birbirlerini tamamlayıcı tedavilerdir. Her iki tedavi de seanslar halinde yapılır ve hastanın hastanede yatması gerekmez. İşlem öncesi mutlaka venöz dopler USG yapılarak derin venöz yetmezliği varlığında yapılan işlemlerin tekrarlama ihtimalinin yüksek olduğu bilgisi hastaya verilmelidir. Sıvı&Köpük Skleroterapi Nedir? Nasıl Yapılıyor? Bu tedavi 80 yılı aşkın zamandır uygulanıyor. Skleroterapide çok ince iğneler aracılığıyla damar içine sklerozan(yapıştırıcı) madde enjeksiyonu yapılıyor. Bu madde damar iç yüzeyinde hasar yaratarak damar duvarlarının yapışmasını sağlıyor. Yapışan damar duvarları içinden kan geçmediği için de görünmez hale geliyor ve zaman içinde de vücut tarafından emilip yok ediliyor. Skleroterapinin her seansı genellikle 10-15 dakika sürer. Her seansta yok edilen damar miktarı damarların çaplarına, kullanılan ilaç miktarına ve hastanın genel durumuna göre değişir. Tedaviden sonra hastaya hafif basınçlı bir çorap giydirilir ve hastanın 15-20 dakika yürümesi istenir. Bu çorabın 3 gün boyunca banyo dışında sürekli giyilmesi gerekir. Tedavinin hemen sonrasında enjeksiyon yerindeki damarlarda kabarıklık görülür. Daha sonra bu bölgede morluklar ve nadiren de kabuklanmalar oluşur. Seanslar genellikle 1 hafta ara ile yapılır. Skleroterapi ile kılcal damar oluşumlarının % 50-60’ı yok edilir. Kılcal damarlar 3-6 haftada, daha büyük damarlar ise 3-4 ayda yok oluyor. Hastaların yaklaşık %10’unda tedaviye hiç yanıt alınamaz. Hastaların yaklaşık %60’da iki yıl içinde tekrarlama olur. Skleroterapinin Yan Etkileri Neler? 2-4mm çapa sahip damarlarda yapılan tedavide, bu damarlar uzunca bir süre sert bir oluşum olarak cilt altında hissedilir. Bu sertliklerin yok olması 5-6 ay sürebilir. Kahverengi lekelenmeler şeklinde oluşan hiper pigmentasyonun geçmesi genellikle 3-12 ay sürse de, bazılarının yok olması iki yılı bulabilir. Enjeksiyon bölgesinde daha önce olmayan çok ince kırmızı renkli yeniden damarlanmalar ise genellikle 3-12 ayda kaybolur. Eğer kaybolmazlarsa lazer tedavisiyle yok edilirler. Çok nadiren bacakta ani şişlikle seyreden derin damar pıhtılaşması ve enjeksiyon yerinde küçük ülser (yara) oluşumu da görülebilir. C)Cerrahi Tedavi Cerrahi ya da girişimsel tedavilerde kullanılan yöntem hangisi olursa olsun mantık aynıdır. Mantık, yüzeysel toplardamar sisteminin(kasıktan ayak bileğine kadar uzanan safen ven) devre dışı bırakılmasıdır. Bu noktada toplardamar anatomisini yeniden hatırlamakta fayda vardır! Çünkü cerrahi tedaviyi tam anlamak için bacak toplardamar anatomisinden de haberdar olmak gerekir. Normal bir bacakta bir derin bir de yüzeysel toplardamar sistemi vardır. Derin toplardamar sistemi toplam bacak kanının %80’ni taşırken, yüzeysel sistem %20’sini taşır. Bu oranlar 18 yaşında ideal kilodaki bir insan fizyolojisi için geçerlidir. Yaşla, kilo, gebelik, genetik ve mesleksel koşullarla bu oranlarda anlamlı değişiklikler olur. Klasik Cerrahi(Stripping) Klasik cerrahi tedavi yönteminde, kasık ve dizaltı kesilerden yararlanarak yüzeyel toplardamar boylu boyunca sıyrılarak çıkarılır. Genellikle ek olarak diz altı bölgede bulunan genişlemiş yan dallar (pakeler) 2-3 mm.’lik ayrı ayrı kesilerle temizlenir. Bu işlem belden anesteziyle yapılır ve genellikle hasta bir gece hastanede yatar. Aynı gün ayağa kalkıp yürüyebilir. 3 gün içinde taburcu olur ve bir hafta sonra işe başlayabilir. Bu tekniğin komplikasyonları arasında enfeksiyon, hematom(cilt altında kanama), derin damar pıhtılaşması ve yüzeyel sinir hasarına bağlı hissizlik, keçeleşme gibi yüzeyel his kusurları olabilir. D)Girişimsel Yöntemler Damar İçi Termal Ablasyon (Lazer EVLA veya Radyofrekans EVRA) Lazer ablasyon(EVLA) ilk olarak 2000’li yılların başında girişimsel radyologlar tarafından uygulanmaya başlanmıştır. Bu teknikte yüzeyel toplardamar içine iğne ve öncü tel yardımıyla sokulan ve yüksek ısı veren bir kateter aracılığıyla, damar içeriden yakılarak kapatılır. Bu teknikte de yine ek olarak, varsa diz altı bölgede bulunan genişlemiş yan dallar (pakeler) 2-3 mm.’lik ayrı ayrı kesilerle temizlenir. EVLA ile radyologlarca yapılan uzun dönem sonuçlarında damar çapı 2,5mm den küçük damarlarda sonuçlar oldukça başarılı çıkmış. Çap arttıkça EVLA’nın başarı oranları düşmüş bu nedenle Radyofrekans ablasyon(EVRA) tedavisine geçiş olmuştur. Her iki teknikte de derin damar pıhtılaşması, hafif yüzeyel yanıklar ve his bozuklukları görülebilir. EVRA’da uygulanan ısı enerjisi EVLA’ya göre daha yüksek olduğu için ilave komplikasyonlar da olabilir. Bu işlemler genel, lokal ve/veya bölgesel anesteziyle yapılabilir ve hasta aynı gün taburcu edilebilir ve birkaç gün sonra da işine başlayabilir. Klasik cerrahi girişim ile kıyaslandığında 6mm’nin üstünde çapa sahip varislerde komplikasyonların görülme sıklığında anlamlı bir azalma yoktur. Ancak komplikasyon görülmeden tedavi edilen hastaların taburculuk ve normal hayata dönüş süreleri daha kısadır. Damar İçi Köpük Skleroterapisi Bu tedavi yöntemi de kılcal damarlarda kullanılan skleroterapiye benziyor. Ancak daha büyük yüzeyel toplardamar içine enjeksiyon yapılacağından daha konsantre ilaç kullanılıyor. Bu tedavi yönteminde, genellikle kasıktan bir kesi yapılarak yüzeyel toplardamar derin damarla birleştiği yerde bağlanır ve ayrılır. İlk Türkiye’de bulunmuş ve daha çok ülkemizde uygulanmış bu yöntemin sonuçları çok fazla irdelenmiş değildir. Risk ve komplikasyonları diğer girişimlerle benzerlik gösterir. Tedavi olunmazsa Akciğere pıhtı atar mı? Varisli damarların büyük bir bölümü genellikle iyi huyludur. Hastalar hekime yeni başlayan bir şikayet ile başvurduklarında çoğu zaman mevcut varislerinin en az 20 yıldır ve/veya gebeliğinden beri var olduğu hikayesini verir. Bunlar aslında o zamana kadar sorun çıkarmamışsa o zamandan sonra da sorun çıkarmayacak iyi huylu varislerdir. Varisin iyi huylu mu, kötü huylu mu olduğuna karar vermek yine ihtisas ve deneyim işidir. İleri evre venöz yetmezliklerde tromboflebit diye adlandırdığımız damar duvarı iltihabı veya flebotromboz dediğimiz damar içinde pıhtı oluşması önemli bir durumdur. Bu durum genellikle yüzeysel damarlarda olur, ancak derin damarlar da etkilenirse akciğer embolisi gibi ciddi sonuçlar doğurabilir. Ancak her varise ya da her venöz yetmezliği de potansiyel olarak bu açıdan bakmak, sanki hepsi bu şekilde sonuçlanır gibi bilgi vermek zorlamadır. Akciğere pıhtı atması gibi hastalıklar daha çok ailesel pıhtılaşma bozukluklarına bağlı insanlarda büyük ameliyatlar sonrası görülür. Sonuç Genellikle şikayetlere sebep olan ve kozmetik sorun oluşturan sistem yüzeysel toplardamar sistemi olduğu için bütün tekniklerde amaç bu damar sistemini iptal etmektir. Bu iptal işlemi uygulandığında toplam bacak kanının kabaca %80’ni taşıyan derin damar sisteminin, yüzeysel sistemin yaptığı işi de üstlenerek kanın %100’nü taşıyacağını peşinen kabul etmiş oluruz. Yani hastaya derin damar sisteminin bütün yükü kompanse edeceğini söyleriz… Peki bu durum gerçekte böyle mi olur? Bunu belirleyen birden fazla faktör vardır. Bu faktörlerden bazılarını hayali bir hasta yaratarak irdeleyelim: Diyelimki ortalama 75 yıl yaşayacak 25 yaşında bir bayan varis ameliyatı oldu. Yüzeysel sistemi girişimsel olarak kapatıldı. 25 yaşına kadar iki damarın yetmediği bu hasta yaşlanacak, kilo alacak, aynı mesleği yapmaya devam edecek hepsinden önemlisi genetik yapısı değişmeyecek. Bu şartlarda bacakta kalan tek toplardamar sistemi nasıl 50 yıl daha yetecek? Yine aynı bayan hamile kalmak istedi… Sadece derin toplardamar sistemi kalmışken nasıl bir gebelik geçirecek? Ya da bu hasta 60 yaşına geldiğinde dizinden protez ameliyatı oldu ve ameliyat sonrası derin damar sistemide tıkandı! Bu hasta geri kalan 15 yılını hangi yaşam kalitesinde geçirecek? Bu operasyonları sıklıkla yapan uzmanların ortak görüşü “genişlemiş toplardamar ortadan kalktığında, diğer normal venlerin kanı taşıma görevini üstelenerek bacağın venöz dolaşımını sağlayacağı, vücudumuzda onbinlerce kilometre toplardamar ağı olduğu ve bu tedavi ile en fazla 40-50 cm lik bir damarın yok edildiği” argümanıdır. Bir akarsu yatağında, yatağın uzunluğu değil yatağın derinliği ve debisi taşınan su miktarını belirler. Yok edilen 40-50cm’lik damarın yerçekimine karşı reolojik gücü ve damarın kapasitesi bir de bu açıdan değerlendirilmelidir. Ayriyeten bu damarın bypass ameliyatlarında kullanılan yedek damar olduğu ve ilerde olası bir ihtiyaç durumunda her iki bacaktaki damarın sağlam kısımlarınında kesilerek kullanılabileceği akıldan çıkarılmamalıdır. KISSADAN HİSSE? ARTMIŞ DAMAR İÇİ BASINÇ(DERİN VENÖZ YETMEZLİK), YAŞ ALMA, OBEZİTE, GENETİK VE MESLEKİ YATKINLIK OPERASYONDAN SONRA DA DEĞİŞMEYECEKSE; DİĞER BİR DEYİŞLE VARİSLERİ ORTADAN KALDIRIRKEN VARİSLERE SEBEP OLAN FAKTÖRLER AYNEN KALMAYA DEVAM EDECEKSE, TEDAVİ YÖNTEMİ HANGİ SEÇENEK OLURSA OLSUN AMAÇ VE SONUÇ PALYATİFTİR. KISA SÜRELİDİR VE KOZMETİKTİR. SADECE GÜNÜ KURTARIR. 12/03/2020 SAYGILARIMLA...

  • Google Places
  • Instagram
  • Facebook
  • LinkedIn

©2022 DrSistem

bottom of page