top of page

Arama Sonuçları

Boş arama ile 1063 sonuç bulundu

  • Suda Doğum Nedir? Nasıl Yapılır? Avantajları Neler?

    Bu yöntemin en önemli avantajı anne adayının doğuma dair yaşadığı stresi belirgin bir seviyede azaltıyor olmasıdır. Bu nedenle özellikle doğum noktasında endişe ve stres yaşayan anne adayları için suda doğum metodu çok daha cazip bir seçeneğe dönüşebiliyor. Genel olarak bu doğum yönteminin avantajlarını kısa bir liste halinde aktarabiliriz: Doğum sancılarının hafiflemesini sağlar Sadece anne adayını değil bebeği de rahatlatır Su içerisinde vücut ağırlığı daha az hissedilir ve bu da anne adayının doğum sırasında daha rahat hareket etmesini sağlar Doğum süresi daha kısa olur Vücudun endorfin salgılamasını sağlar ve bu da ağrıların daha az hissedilmesi anlamına gelir Bebeğin çıktığı doğum kanalının yumuşamasını sağlar ve bu sayede doğum kanalının esnekliği biraz daha artabilir Doğum sırasında epizyotomi yani kesi uygulanma olasılığı daha düşük olur Suni sanç uygulanma ihtimali azalır Elbette yukarıda sıralananlar suyun içinde doğumun en çok ön plana çıkan avantajlarıdır. Bebeğin anne karnından dış ortama daha yumuşak bir geçiş yapmasını sağlıyor olması da önemli bir avantaj olarak değerlendiriliyor. Suda Doğum Nasıl Yapılır? Öncelikle anne adayının suyun içinde doğum için uygun bir aday olup olmadığının belirlenmesi için bazı kontroller yapılır. Suda doğuma engel olabilecek bir durum saptanmadığında doğum planlaması gerçekleştirilir. Bu esnada anne adayına bazı bilgiler de verilmelidir. Anne adayı doğum sırasında yapması gerekenleri aldığı bu eğitimle öğrenir. Doğum başladığında sıcak su dolu küvet hazırlanır ve küvetteki suyun sıcaklığı da sürekli olarak kontrol edilir. Anne adayı küvete alınır ve eğitimde öğrendiği doğru nefes alma teknikleri sayesinde doğum sürecini çok daha rahat tamamlar. Bu esnada sıcak suyun etkisi ile vücutta endorfin salgılanır. Endorfin hormonu ağrıların azalmasına yardımcı olur. Teknik açıdan bakıldığında suda doğumun klasik vajinal doğum yönteminden daha farklı bir aktivite olmadığını belirtebiliriz. Sadece doğum su dolu küvette gerçekleştirilir. Anne adayının suda doğumda ekstra bir eylemde bulunması ya da anne adayına vajinal doğumdan farklı olarak ekstra bir müdahalede bulunulması gerekmez. Suda Doğum Sancılı Mı? Bu konuda önemli bir unsurun altını çizmek gerekiyor. Anne adayları suda doğum yaptıklarında hiçbir şekilde ağrı ya da sancı hissetmeyeceklerini düşünebiliyor. Ancak bu bilgi doğru değildir. Elbette doğum esnasında sancı ve ağrı olacaktır ancak suyun etkisi sayesinde sancılar çok daha düzenli olurken ağrılar da daha hafif düzeydedir. Dolayısıyla suda doğumun ‘ağrısız doğum’ olarak algılanmaması gerekiyor. Anne adayının suda gerçekleştirilen vajinal doğum sırasında hiçbir ağrı hissetmemesi ya da hiçbir şekilde sancı hissinin olmaması mümkün değildir. Bu arada suyun için de doğum yönteminin sanıldığı kadar yüksek rakamlardan oluşan bir bütçe gerektirmediğini belirtelim. Suda Doğum Faydaları Nelerdir? Anne adayı açısından suda doğum yönteminin stresi ve gerginliği azaltan bir metot olduğuna değinmiştir. Bu doğum yöntemi diğer doğum teknikleri ile kıyaslandığında benzer oranda riskler taşıyor. Dolayısıyla kadın hastalıkları ve doğum uzmanının da onay vermesi durumunda güvenle tercih edilebilen yöntemlerden biridir. Sıcak su içerisinde gerçekleştirilen doğumda anne adayının vücudundaki kan akımı artıyor. Bu sayede rahimdeki kasılmalar da çok daha düzenli oluyor. Sıcak suyun olumlu etkisi sayesinde bebeğin doğumu sırasında meydana gelebilecek vajina yırtılması gibi riskler de çok daha düşük oluyor. Bilindiği gibi bebekler anne karnında su dolu bir kese içerisinde yer alır. Bebeğin dünyaya geldiği sırada benzer sıcaklıkta su dolu bir ortamla karşılaşması da bebek üzerinde olumlu bir etki yapıyor. Yapılan araştırmalar bu doğum yönteminde bebeklerin dünyaya geldiğinde daha sakin olduğunu ve daha az ağladığını ortaya koydu. Sıcak su vücut üzerinde sakinleştirici bir etkide bulunurken kasların rahatlamasını da sağlıyor. Kasların rahatlaması ise vajinal doğumun çok daha kolay yapılmasına olanak tanıyor. Sonuç olarak bu doğum yöntemi çok sayıda farklı açıdan fayda sunan metotlardan biridir. İlk Doğum Suda Olur Mu? Elbette ilk doğum da suda doğum yöntemi ile yapılabilir. Aynı zamanda daha önce bu doğum yöntemini tercih etmeyenler, sezaryen ile doğum yapmış olanlar da gebelik takibini yapan doktorun onayı ile suda rahatlıkla doğum gerçekleştirebilir. Bu doğum yönteminin tercih edilmesi için mutlaka daha önce normal doğum yapmış olma şartı aranmaz. Hangi Durumlarda Suda Doğum Uygun Değildir? Halk arasında dileyen herkesin suda doğum yapabileceği yönünde bir inanış da bulunuyor. Ancak maalesef bu doğum yönteminin her anne adayı için uygun olduğunu belirtmek mümkün değildir. Çoğul gebeliklerde ve aynı zamanda 37 haftadan önce gerçekleşen doğumlarda bu doğum yönteminin tercih edilmesi önerilmiyor. Anne adayında herhangi bir nedene bağlı olarak enfeksiyon bulunuyorsa bu durumda da söz konusu doğum yönteminin tercih edilmesi mümkün olmaz çünkü bebek bu enfeksiyondan zarar görebilir. Anne adayında vajinal kanamanın mevcut olması durumunda da farklı bir doğum yönteminin tercih edilmesi gerekecektir. Tüm bunlarla birlikte suyun için de doğumun yapılabilmesi için bebeğin doğum pozisyonu almış olması gerekiyor. Henüz bebekte doğum pozisyonu yoksa ancak doğum başladıysa bu durumda suda doğumun yapılması mümkün olmaz. Son olarak doğum kilosunun yüksek olması durumunda da söz konusu doğum yönteminin önerilmediğini belirtelim. Bazı spesifik durumlarda da doktorunuz bu yöntemi önermeyebilir. Bu durumda doktorunuzun önerilerini ve uyarılarını dikkate almanız, önerilen doğum yöntemini tercih etmeniz çok daha akılcı bir seçim olacaktır. Suda Doğumu Kimler Yapabilir? Yukarıda bahsedilen durumların mevcut olmaması ve aynı zamanda gebelik takibini yapan kadın hastalıkları ve doğum uzmanının onaylaması durumunda tüm anne adayları suda doğum yapabilir. Bu konuda doktorunuza danışabilir ve uygun bir aday olup olmadığınızı öğrenebilirsiniz. Konuyla ilgili sorularınızı yorum bölümüne yazabilirsiniz.

  • Yerleşme Kanaması (Üstüne Görme) Nasıl Olur?

    Öncelikle anne adaylarının döllenmenin meydana geldiği zamanı tam olarak bilmelerinin mümkün olmadığını belirtmemiz gerekiyor. Bu nedenle korunmasız cinsel ilişkinin ardından yerleşme kanaması olacağı günü önceden net bir şekilde belirlemek son derece güçtür. Çünkü sperm hücreleri rahim koşullarının uygun olması durumunda 3 gün aktif kalabiliyor. Dolayısıyla cinsel ilişkinin gerçekleştiği günden 1 ya da 2 gün sonrasında da döllenme meydana gelebilir. Bununla birlikte döllenmenin cinsel ilişkiden çok kısa bir süre sonrasında meydana gelmesi de mümkündür. Kadın ve erkek üreme hücrelerinin ne zaman buluştuğunu hem gün hem de saat olarak bilmek pek mümkün görünmüyor. Halk arasında yerleşme kanaması olarak bilinen kanama ise döllenmenin meydana gelmesini takiben 6 gün ile 12 gün sonrasında oluyor. Bir anlamda döllenmenin meydana geldiği zaman bilinse bile döllenen yumurtanın rahme yerleştiği zaman da net bir biçimde bilinemez. Önemli olan bu kanamanın gebelik göstergelerinden biri olmasıdır. Elbette sağlıklı bir gebelik olduğunu tek başına gösteren bir işaret değildir. Çünkü mol gebelik gibi durumlarda da implantasyon kanaması meydana gelebiliyor. Kadınlar bu kanama olduktan kaç gün sonra gebelik testi yaptırabileceklerini de merak ediyor. Kadınlarda yerleşme kanaması meydana geldiği günden 5 ya da 6 gün sonra test yapılması ile gebelik sonucu öğrenilebilir. Ancak evde uygulanan ve idrar numunesi ile yapılan testlerin tercih edilmesi durumunda birkaç gün daha beklemek gerekebilir. Kanda gebelik testi daha erken dönemde sonuç verirken idrar gebelik testlerinin birkaç gün sonrasında sonuç verebildiğini belirtelim. Şayet plansız bir gebelikse yani istenmeyen bir hamilelik meydana geldiyse geç kalmadan kürtaj planlamasının da yapılması gerekiyor. İşte bu nedenle korunmasız cinsel ilişki yaşayan kadınlar adet dönemi dışında meydana gelen bu kanamayı dikkate almalı ve doğru zamanda gebelik testi yaptırmalıdır. Ülkemizde kürtaj işleminin bazı yasal düzenlemelere tabi olduğunu, hamileliğin 10 haftasından sonra kürtaj yaptırmanın yasak olduğunu hatırlatmakta fayda var. Üstüne Görme Nasıl Anlaşılır? Aslında yerleşme kanaması ile adet dönemi kanaması arasında çok belirgin farklar olduğundan bu kanamayı ayırt etmek son derece kolaydır. Ancak kimi zaman implantasyon kanaması son derece az oluyor ve lekelenme şeklindeki kanama idrar akışı esnasında idrarın renginin çok hafif pembeye dönmesi ile fark edilebiliyor. Aynı zamanda adet dönemlerinde kanama süresi daha uzun olur. Her kadında adet dönemi süresi aynı olmamakla birlikte bu sürecin genellikle 2- 5 gün olduğunu belirtebiliriz. Oysa üstüne görme olarak adlandırılan kanamanın süresi çok daha kısadır. Genellikle sadece bir gün hatta kimi zaman sadece tek seferlik bir kanama söz konusudur. Çok ender durumlarda bir sonraki gün de yine lekelenme şeklinde bir kanama olabilir. Bununla birlikte adet dönemlerinde yanma ya da batma gibi hisler olmaz. Ancak yerleşme kanamasının meydana gelmesi sırasında anne adayları hafif bir yanma ve batma hissinin de olduğunu dile getirirler. Bu bilgi doğrultusunda da iki kanamayı birbirinden ayırt etmek mümkün olacaktır. Bu arada yerleşme kanamasının tıbben son derece normal olduğunu, gebelikle ilgili herhangi bir sorunun habercisi olmadığını da belirtmek gerekiyor. Ancak bu kanama dışında gebelik döneminde meydana gelen bir kanama söz konusu olduğunda zaman kaybetmeden kadın hastalıkları ve doğum uzmanına başvurulmalıdır. Yerleşme Kanaması Ağrılı Olur mu? Yine sıklıkla merak edilen bir konu da yerleşme kanaması durumunda ağrı yaşanıp yaşanmadığıdır. Bu kanama sırasında ağrı beklenen bir durum değildir. Aynı zamanda sancı, kramp gibi hisler de yaşanmaz. Ancak kimi zaman anne adayları çok hafif düzeyde de olsa bir ağrı yaşadıklarını dile getirebilirler. Bu ağrı ise uzun süre devam etmek ve geçicidir. Ağrının dışında anne adaylarının yerleşme kanaması meydana geldiğinde aşağıdaki belirtileri de yaşadıklarını dile getirebiliyorlar: Sinirli bir ruh hali Ani sıcak basması ve kısa süreli terlemeler Vücut ısısında yükselme Sık idrara çıkma isteği Gün içerisinde yorgun hissetme Kabızlık ya da ishal gibi bağırsak sorunları İştahta azalma Ciltte yağlanmanın artması Sivilce ve akne sorunları olması Elbette yerleşme kanaması durumunda her anne adayı yukarıda sıralanan semptomları yaşamayabilir. Bunlar ender yaşanan belirtilerdir. İmplantasyon Kanaması Kaç Gün Sürer? Anne adayları yerleşme kanaması süresi hakkında da bilgi sahibi olmak isteyebiliyor ancak bu süre her kadında aynı olmayabilir. Hatta aynı kişinin her hamileliğinde de aynı süre boyunca devam etmeyebilir. Genellikle 3 saat ile 4 saat sonrasında kanamanın kesildiği biliniyor. Kimi zaman kanama 3 güne kadar da uzayabiliyor. Kanamanın süresi konusunda tüm anne adaylarının dikkatli olması gerekir. Çünkü implantasyon kanaması zannedilen aslında düşükten kaynaklı bir kanama olabilir. Düşük vakalarının çok büyük bir bölümünün gebeliğin erken dönemlerinde meydana geldiğini unutmamak gerekiyor. Şayet kanama şiddetliyse, şiddetli ağrı ve sancı gibi şikayetler de kanamaya eşlik ediyorsa derhal doktora başvurulmalıdır. Yerleşme Kanaması Rengi Nasıldır? Renk noktasında da yerleşme kanaması ile adet kanaması ayırt edilebilir. Kadınlarda implantasyon kanamasının rengi çoğunlukla parlak kırmızı renktedir. Adet dönemlerinde ise ilk gün meydana gelen kanın rengi kahverengiye daha yakın olur. Bununla birlikte bazı kadınlarda üstüne görme olarak adlandırılan kanamada kanın renginin pembe tonlarında da olabileceğini belirtelim. Özellikle vajinal akıntı ile karışması durumunda kanın rengi pembeye dönebiliyor. Yerleşme Kanaması Hesaplama Planlı gebeliklerde yerleşme kanaması zamanının hesaplanmaya çalışılması sıklıkla karşılaşılan bir tablodur. Bu kanamanın zamanı net bir şekilde bilinemiyor olsa da genellikle beklenen adet tarihinden 4 gün ile 1 gün öncesinde olabildiğini belirtebiliriz. Kadınlar adet düzensizliği yaşadıklarında üstüne görme hesaplaması yapmakta zorlanabiliyor. Çünkü hesaplama için adet dönemlerinin zamanlarının tahmini olarak bilinmesi gerekiyor. Yerleşme kanamasıyla ilgili tüm sorularınızı yorum bölümüne yazabilirsiniz.

  • Histerektomi Ameliyatı (Rahim Alınması) Nedir?

    Elbette rahmi ilgilendiren her sağlık sorununda hemen histerektomi ameliyatı planlaması yapılmaz. Öncesinde bazı tetkik ve muayenelerin gerçekleştirilmesi gerekiyor. Şayet rahim alınması kararı verilirse bu durumda hastanın sağlık durumuna ve mevcut probleme en uygun teknik tercih edilerek ameliyat gerçekleştiriliyor. Ameliyatta ise uygulanan 4 farklı teknik bulunuyor. Vajinal histerektomi Laparoskopik histerektomi Abdominal histerektomi Robotik histerektomi Bazı çevrelerde robotik olarak adlandırılan yöntem laparoskopik tekniğin bir alt türü olarak değerlendiriliyor. Hangi tekniğin tercih edildiğine bağlı olarak operasyonun nasıl yapıldığı da değişkenlik gösterir. Vajinal olarak adlandırılan yöntemin tercih edilmesi durumunda vajinaya bir kesi uygulanır ve rahim bu bölgeden çıkarılır. Bazen vajinal teknik ile laparoskopik yöntem bir arada da uygulanabiliyor. Abdominal olarak adlandırılan histerektomi ameliyatı ise karın bölgesine kesi uygulanmasıyla gerçekleştiriliyor. Rahim dokusu karına uygulanan bu keşiden çıkarılır. Tüm bu yöntemler arasında son yıllarda en çok tercih edilen ve aynı zamanda iyileşme süresinin de en kısa olduğu yöntem laparoksopik yani kapalı ameliyat tekniğidir. Bu yöntemde cilde uygulanan çok küçük deliklerden mikro kamera karın içerisine gönderiliyor. Kamera tarafından gönderilen görüntülerin de yardımı ile ameliyat yapılıyor. Robotik yöntemde de yine mikro kameradan faydalanılır. Bu yöntemler arasından hangi histerektomi ameliyatı tekniğinin tercih edileceğine mutlaka kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tarafından karar verilmelidir. Total Laparoskopik Histerektomi Nedir? Total laparoskopik histerektomi ameliyatı yönteminin son 30 yıldır güvenle uygulandığını söyleyebiliriz. Bu yöntemde karın duvarına 5 mm ile 10 mm arasında değişen ölçülerde 3 delik açılıyor. Bu deliklerden biri mikro kameranın karın bölgesine ulaştırılması amacıyla kullanılıyor. Deliklerden 2 adedi karnın sol tarafına, 1 adedi de göbek deliğine açılıyor ve bu yöntemle rahim alınması işlemi gerçekleştiriliyor. Mevcut rahatsızlığa bağlı olarak kimi zaman fallop tüplerinin ve yumurtalıkların da vücuttan tahliye edilmesi gerekebilir. Bu gibi durumlarda söz konusu organların alınması işleminin de bu ameliyata dahil edilebildiğini, tek bir seans halinde operasyonun gerçekleştirilebildiğini belirtelim. Rahim Alma Ameliyatı Ne Kadar Sürer? rahim alma ameliyatı ne kadar sürer Maalesef histerektomi ameliyatı süresine dair net bir zaman diliminden söz edemeyiz. Çünkü ameliyatta uygulanan teknikten hangi dokuların alınacağına kadar çok sayıda unsura bağlı olarak operasyon süresi de değişkenlik gösterebiliyor. Tahmin edilebileceği gibi sadece rahim alınması söz konusu olduğunda operasyon daha kısa sürüyor. Ancak beraberinde yumurtalıkların ve fallop tüplerinin alınması da gerekirse ameliyatın süresi daha uzun oluyor. Kullanılan teknik de ameliyatın süresi üzerinde etkili olan bir unsurdur. Çoğunlukla histerektomi ameliyatı anestezi uygulanması gibi süreçleri de kapsayan hazırlık aşaması ile birlikte 1 – 2 saat içerisinde tamamlanır. Ancak bazen ameliyat süresinin 3 ile 4 saate kadar uzayabileceğini de belirtelim. Ameliyat öncesinde vücuttan tahliye edilecek dokular ve kullanılacak teknik belirlendiğinden hastaya da tahmini bir operasyon süresi bilgisi iletilir. Rahim Alma Ameliyatı Fiyatları Hastalar histerektomi ameliyatı fiyatları konusunda da bilgi sahibi olmak isteyebiliyor. Ancak fiyat noktasında da bir rakam belirtmek hatta bir rakam aralığından söz etmek yanıltıcı olacaktır. Doktorun deneyimi, kullanılacak olan ameliyat tekniği, hangi dokuların alınacağı gibi çok sayıda unsura bağlı olarak rahim alınması fiyatları değişiyor. Bazı hastalarda rahmin sadece bir bölümü alınırken bazı hastalarda hem rahim hem de yumurtalıklar ve çevre dokular da alınıyor. Haliyle ameliyatın planlaması yapılmadan bir fiyat belirlenmesi de mümkün olmuyor. Öncelikle muayene olmak ve ameliyat planlamasının yapılmasını sağlamak, sonrasında fiyat bilgisi almak çok daha doğru bir tercih olacaktır. LAVH Ne Demektir? LAVH olarak adlandırılan yaklaşım, ‘Laparoskopik Asiste Vajinal Histerektomi’ ifadesinin kısaltılmışıdır. Rahim, fallop tüpleri ve yumurtalıkların histerektomi ameliyatı ile alınmasını kapsadığını söyleyebiliriz. İşlem öncesinde rahmin pelvis bölgesine olan bağları ayrılıyor. Ardından damarların da vücuttan tahliye edilecek olan dokulardan ayrılması sağlanır ve söz ettiğimiz organlar vücuttan çıkarılır. Bu yaklaşım tercih edildiğinde dokulardaki iyileşme hızının çok daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. Aynı zamanda diğer yöntemler ile kıyaslandığında travmatik bakımdan daha yüz güldüren bir metot olduğunun da altını çizelim. Abdominal metot gibi diğer yöntemlere nazaran hasta açısından da daha konforlu bir iyileşme süreci sunar. Ancak her hastaya bu yöntem uygulanamıyor. Hastanın durumunun bu yöntem için uygun olması gerekiyor. Histerektomi Tipleri Nelerdir? histerektomi tipleri nelerdir Genel olarak histerektomi ameliyatı vajinal, abdominal, robotik ve laparoskopik olarak 4 farklı şekilde gerçekleştirilir. Elbette hangi yöntemin tercih edileceğine karar verilirken hem hastanın genel sağlık durumu hem de neden bu ameliyatın yapılması gerektiği yani hastanın sağlık sorunu dikkate alınır. Kanser şüphesinin olması durumunda çoğunlukla ameliyatın abdominal yöntemle yapıldığını belirtebiliriz. Vajinal teknikle yapılan ameliyatlarda ise kesi işlemi vajina bölgesine yapıldığından vücudun diğer bölgelerinde bir iz kalması mümkün olmuyor. İyileşme süresinin en uzun olduğu yöntem abdominal tekniktir. En kısa olduğu tekniğin ise robotik ya da laparoskopik yöntem olduğunu belirtelim. Çünkü bu yöntemlerde hastaya büyük bir kesi uygulanması gerekmiyor. Mikro boyutta delikler açılarak işlem tamamlanıyor. Halk arasında kapalı yöntem olarak adlandırılan laparoskopik yöntemde ameliyat sonrası ağrı şikayeti de daha az oluyor. Histerektomi Ameliyatının Nedenleri Nelerdir? Neden histerektomi ameliyatı yapılır sorusu da kadınlar arasında sıklıkla gündeme geliyor. Dünya genelinde bu ameliyatın yapılma nedenleri arasında ilk sırayı alan jinekolojik kanserlerdir. Kanser hücrelerinin diğer organlara da yayılmasını önlemek amacıyla kanserli dokunun vücuttan dışarı çıkarılması gerekiyor ve haliyle bu ameliyat devreye giriyor. Toplumda yaygın bir şekilde miyomlar da rahim alınması işleminin gerektiren nedenler arasında bulunuyor. Elbette her miyomun ameliyatla alınması gerekmez ancak miyomun kötü huylu olması, aşırı kanamaya ya da kısırlığa neden olması gibi durumlarda miyomun çıkarılması gerekiyor ve kimi zaman miyomla birlikte rahmin alınması da zorunlu hale gelebiliyor. Ender görülüyor olsa da kronik pelvik ağrı durumunda da rahim alınması tercih edilebilir. Çünkü bu ağrının ortadan kaldırılması mümkün olmayabilir. Hastalar arasında bu daimi ağrı nedeniyle iş hayatına son veren hatta evden çıkamayan kadınlar da var. Dolayısıyla yaşam kalitesinin yeniden sağlanabilmesi için rahmin vücuttan tahliyesi gerekebiliyor. Nedenler listesinde çikolata kisti, rahim sarkması, anormal rahim kanaması gibi rahatsızlıklar da mevcut. Ameliyat Sonrası Hasta Bakımı Nasıldır? Kadınlar histerektomi ameliyatı sonrasında hijyene dikkat etmeli, doktor tarafından reçete edilen ilaçları muntazam şekilde kullanmalıdır. Deniz, havuz gibi ortamlardan iyileşme döneminde uzak durulması da önem taşıyor. Bir süre vücudu zorlayan hareketlerden kaçınmak da dikkat edilmesi gereken hususlar arasında yer alıyor. Bu ameliyata dair sorularınızı yorum bölümüne yazabilirsiniz. #histerektomi#kadın hastalıkları ve doğum#Ali Çelik

  • Endometriozisin tedavisi nasıl olur?

    Endometriozis, cerrahi ve ilaçla tedavi edilebilir. Hasta, ilaçlarla geçici olarak menopoza sokulur ya da doğum kontrol hapları veya erkeklik hormonu etkisi içeren ilaçlar kullanır. İlaç tedavisi, ağrının önlemesinde avantaj sağlar. Ancak ilaç kullanımı süresince hamile kalınamaması gibi dezavantajlar oluşturur ve hasta sadece ilaç verildiği sürece rahatlar. Bu nedenle ilaçla tedavi, hastalığın sürmesine neden olabilir.

  • Ayrıntılı Ultrasonografi (İleri Düzey Ultrason – Detaylı Ultrason) ile bebekte nelere bakılır?

    Ayrıntılı ultrason muayenesi bebekteki kusurların tespiti yanında annenin rahim damarlarındaki kan akımının değerlendirilmesi ve rahim ağzı uzunluğunun değerlendirilmesi için bir fırsattır. 18-22 haftalar arasında ölçülen rahim ağzı uzunluğu erken doğum riski olan hastaları belirleyebilir ve erken önlem alınması için bir fırsat yaratabilir. Anne karnındaki bebeklerde ne sıklıkta anormallik (sakatlık) izlenir ? Yüz gebeliğin yaklaşık ikisinde (%2-3) bebekte anomali (anormallik, sakatlık) vardır. Ancak bazı durumlarda ( çoğul gebelikler, akraba evliliği, tüp bebek (IVF) )bu oran daha yüksek olabilir. Ayrıntılı Ultrasonografi (İleri Düzey Ultrason – Detaylı Ultrason) ile bebekteki yapısal anomalilerin (anormallikler, sakatlıklar) tamamı tespit edilir mi? Ayrıntılı ultrasonografi (ikinci düzey ultrason – detaylı ultrasonografi) performansını etkileyen faktörler mevcuttur. Bunlardan en önemlisi ultrason tetkikini yapan doktorun tecrübesi ve bilgisidir. Ayrıca annenin cilt altı kalınlığı ve bebeğin pozisyonu ve ultrasonografi cihazının kalitesi de saptama oranını etkileyen faktörlerdir. İdeal şartlarda ve tecrübeli bir hekim tarafından yapılan ayrıntılı ultrason muayenesinde bile bebekteki kusurların ancak %70-80’i tespit edilebilir. Bunun sebepleri bebekteki bazı kusurların ayrıntılı ultrason yapıldığı haftalarda daha bulgu vermemiş olması (özellikle beyin ve kalp anormallikleri), çok zor ve çok nadir görülen hastalıkların olmasıdır. Bebekteki bazı doğumsal kusurlar ilk belirtilerini doğum sonrası (erken veya geç) dönemde bile verebilirler. Ayrıntılı Ultrasonografi (İleri Düzey Ultrason – Detaylı Ultrason) sonucunda normal bulgular saptanırsa bebekte genetik hastalık olma ihtimali ortadan kalkar mı? Ayrıntılı ultrasonografi (ikinci düzey ultrason – detaylı ultrasonografi) ile sadece incelemenin yapıldığı haftadaki bebeğin yapısal durumu değerlendirilir. Yani normal bir sonuç bebeğin o haftadaki gelişimine göre normal olduğu anlamına gelir. Unutmayın anne karnındaki bir bebeğin bazı organları (özellikle beyin) daha olgunlaşmamıştır ve gebeliğin sonuna kadar değişmeye devam edecektir !!! Ayrıntılı Ultrasonografi (İleri Düzey Ultrason – Detaylı Ultrason) ile Down sendromu hakkında bilgi edinilebilir mi? Detaylı ultrason sırasında aslında kendisi bir sakatlık olmayan yani normal insanlarda da görülebilen ancak Down Sendromlu bebeklerde daha sık görülen bazı bulgulara da bakılabilir. Bunlara Down sendromu belirteçleri (soft markerlar) adı verilir. Ense kalınlığı (nukal fold) ölçümü Burun kemiği ölçümü Bacak (femur) ve kol (humerus) kemiği ölçümleri Aberran Sağ Subklavian arter (ARSA) mevcudiyeti Barsakta (hiperekojen barsak) veya kalpte parlaklık (intakardiyak ekojen odak) olması Böbrekte genişleme (renal piyelektazi) olması Beyinde kistik yapılar (koroid pleksus kisti) olması Göbek kordonunun iki damarlı (tek umbilikal arter) olması Down sendromu belirteçleri (Soft marker) saptanmayan bebeklerde Down Sendromu ihtimali azalır. Ultrason tetkikinde herhangi bir bulgu saptanmaması ihtimalleri azaltsa da bebeğin genetik olarak tamamen normal olduğu veya Down Sendromlu bir bebek olmadığı anlamına gelmemektedir.

  • Tüp Bebek Nedir?

    Tüp bebek tedavisini kısaca özetlemek gerekirse, kadın ve erkeğe ait üreme hücrelerinin vücut dışı koşullarda döllenme işlemi diyebiliriz. Tüp bebek tedavisinde erkek ve kadın üreme hücreleri vücut sıcaklığındaki, uygun bir ortamda 48 saat bekletilir. Bu sürede elde edilen yumurtaların yaklaşık yarısında döllenme oluşur. Bu döllenmiş yumurtalar embriyo (cenin) olarak adlandırılır ve son hedef olan kadın rahmine yerleştirilir. Embriyolar rahim içerisine rahim ağzından ince bir katater ile yerleştirilir ( Embriyo transferi ). Bu işlemler sonucu kadınların yaklaşık %50'sinde gebelik oluşur. Ancak bu gebeliklerin bir kısmı düşük ile sonlanır. Tedaviye giren çiftlerin uygulama başına yaklaşık % 40'ında çocukları olur. Bu oran birçok uygulama sonucu % 70 - 80'lere çıkabilir. Geri kalan % 20 - 30'luk grup modern tıbbın bütün olanaklarına rağmen günümüzde çocuk sahibi olamaz. Tüp bebek tedavisinde çeşitli ilaçlarla (Gonal-F, Puregon, Menopur, Fostimon) kadının yumurtalıklarının uyarılması sağlanır. Yumurtalıkların uyarılmasının amacı, embriyo oluşturmaya aday çok sayıda yumurta elde etmek. Çok sayıda embriyonun rahim içine yerleştirilmesinin (embriyo transferi) gebelik şansını artırdığı görüldü (gebelik oranları, bir embriyo yerleştirildiğinde yaklaşık %30, üç embriyo yerleştirildiğinde ise %40 -50 civarında). Ancak transfer edilen embriyo sayısının artırılması çoğul gebelik riskini artırmaktadır. Bu sebeple ülkemizdeki yönetmeliklere göre 35 yaş altı kadınlarda 1 embriyo, 35 yaş ve üzerindeki kadınlara ise 2 embriyo transferi yapılmaktadır.

  • Vajinismus Olduğunuzu Nasıl Anlarsınız?

    Vajinal girişin çevresindeki kasların istemsiz olarak kasılması sonucu yaşanan ağrı ve endişeye bağlı olarak ilişkiye girememe durumuna vajinismus deniyor. Cinsel ilişkiye girme korkusu olarak da bilinen vajinismus rahatsızlığı her on kadından birinde görülebiliyor. Kadınların evlendikleri zaman ilk gece korkusu ile başlayabileceği gibi, daha önceden var olan korkularına bağlı olarak da vajinismus durumu gelişebilir. Sevgililik döneminde herhangi bir sorun yaşamayan kadınlar, erkek cinsel organının vajinaya girme aşamasında ağrı, korku, panik hali yaşamaları ile vajina girişinde kasılmalar ile başlar. Kadınlar bu giriş haline imkansız gözüyle bakarlar. Bu durum denemeler artıkça daha şiddetli hale gelebilir. Bir süre sonra düşüncesi bile şikayetleri ortaya çıkarabilir. Bir tür kaygı bozukluğuna ve fobi durumuna dönüşür. Vajinismus çeşitleri Vajinismus hastalığı kadının cinsel hayatının hangi dönemine rastladığına göre sınıflandırılır. İlk kez cinsel ilişkiye giren kadınlarda görülebildiği gibi cinsel hayatı normal iken sonradan vajinismus problemine yakalanan kadınlarda da görülebilir. Hastalık primer vajinismus ve sekonder vajinismus olmak üzere ikiye ayrılır. Primer vajinismus İlk cinsel ilişkisinde vajinanın kasılarak cinsel ilişkiye girememesi primer vajinismus problemi olarak tanımlanır. Bu sınıftaki kadınlar vajinaya giren herhangi bir şeye karşı da kasılma problemi yaşar. Vajinal muayene olamazlar, vajinaya fitil ya da ilaç koyamazlar. Primer vajinismus hastalığının altında yatan temel neden ilk gece korkusudur. Sekonder vajinismus Cinsel hayatı normal seyreden bir kadının ağrılı bir jinekolojik muayene, düşük, kürtaj, zor bir doğum gibi travmalar yaşaması sonucu meydana gelen sekonder vajinismus hastalığının temelinde de korku yatar. Vajinismus olduğunuzu nasıl anlarsınız? Cinsel ilişki denendiği zaman penisin ya sadece uç kısmının çok ağrılı ve acılı olarak girebilmesi ya da hiç girememesi ile belli olur. Kadın kendisini istemsiz olarak kasar ve partnerini iter. Bu her denemede gerçekleşir. Psikolojik nedenler İlk gece korkusu, kızlık zarı, namus kavramı, cinsellik gibi konular ile ilgili kadının çevreden duyduğu yalan yanlış ve abartılı bilgiler bilinçaltına yerleşir ve cinsel ilişki kurmasını engeller. Kadının ilk cinsel ilişkisi sırasında fazla acı çekmesi, kanama yaşaması, partneri tarafından ilişkiye zorlanması, tecavüze uğraması gibi durumlar ilerleyen süreçte vajinismusa neden olur. Kişinin cinsel istismar, taciz ya da tecavüze uğraması, aile içi ensest ilişkiye maruz kalması, ebeveynlerinin cinsel ilişkilerine şahit olma, doğum anına ya da doğum videosunu izleyerek korkma gibi travmalar ileride cinsel ilişki kurmasını engelleyebilir. Kadının kendisini yetersiz, başarısız ve umutsuz hissetmesi, aşırı stres, kaygılı ve panik yapıya sahip olması da vajinismus hastalığının nedenleri arasındadır. Vücudunu beğenmeyen kadınlarda ve vücut algısında sorun teşkil eden psikolojik rahatsızlıklar da cinsel ilişkiyi güçleştiren nedenlerdendir. Yapısal nedenler Vajinanın kısa olması, vajina içinde perde olması Kızlık zarının normalden kalın ve sert olması, daha yüksek kenarlara sahip olması gibi kızlık zarındaki yapısal bozukluklar Vajinal enfeksiyonlar Bartholin kisti ve apsesi Pelvik Inflamatuar Hastalığı Vulvar Vestibulitis Hastalığı. Vajinismus tanısı nasıl konur? Vajinismus rahatsızlığı için sadece ilişki esnasında ağrı ve acı olması şart değil. Bazen hasta o aşamaya gelinmesine bile izin vermez. Bu nedenle pek çok kadın halen bakire olarak saptanabilir. Kadın doğum muayenesi ve öykü ile tanı konabilir. Muayene ile vajinismusun derecesi belirlenebilir. Bu da tedavi için yol göstericidir. Vajinismus tedavisi nasıl olur? Vajinismus rahatsızlığı yaşayan bir kadının tedavisi, kendisine uygun olan bir planla başarıılı olabilir. Hasta tam anlamıyla değerlendirilmeden net bir şey söylemek de doğru değil. Tedavi başarısı, hekimin bilgi, deneyim ve yeteneğinin yanında, çifte de bağlı. Çiftin istekli, sabırlı ve birbirlerine destek olmaları ve doktorlarına güvenmeleri şart. Çiftte ilişkisel ve iletişimsel olarak problemler varsa öncelikle bunun bir nebze düzeltilmesinde fayda var. Aile ilişkileri, çevre baskısı gibi problemler minimalize edilmeli, çift kendini olumsuz dış etkenlerden tedavi süresince soyutlamaya çalışmalı. Bu koşullar sağlandıktan sonra tedavi kişiye göre planlanır. Bazı hastalarda sadece cinsel eğitim yeterli olabilirken bazı hastalarda parmak veya dilatatör tedavileri, bazı hastalarda terapi düzeyinde tedaviler gerekebilir. Hastanın tedavi sürecine, uyumuna ve ilerlemesine göre karma tedaviler de uygulanabilir. Vajinismus tedavisi ne zaman biter? Vajinismus tedavisi gerçek bir cinsel ilişki ve jinekolojik muayenenin yapılması ile sonlanır. Bu nedenle tedaviyi sonlandırırken ilişki sonrası kontrol muayenesi önemlidir. Vajinismus tedavisini başarı ile tamamlayan kadınlarda bu sorun tekrarlamaz. Aksine daha kaliteli bir cinsel hayata adım atan kadın cinsellikten keyif almaya başlar.

  • İleri yaş gebeliği hakkında merak edilenler!

    Günümüzde kadınlar tarafından evlilik ve annelik yaşı sürekli olarak ileriye ertelenmektedir. Bu ertelemenin nedenleri arasında öncelikle mesleki kariyerini sağlamlaştırmak, maddi güvenceyi sağlama kaygısı veya psikolojik olarak anneliğe hazır olmaya çalışmak sayılabilir. Ayrıca yaşanan teknolojik gelişmelersonucu yardımcı üreme teknikleri(mikroenjeksiyon-tüp bebek) ile hamile kalan kadın sayısında büyük bir artış vardır. Yıllarca hamile kalamamış pek çok kadın bu yolla gebe olmanın mutluluğunu yaşmaktadır. Bunun sonucu olarak da ileri yaş gebelikleri günümüzde daha çok görülmektedir. Önemli olan konu ise, kadının, sağlıklı bir gebelik ve gebe kalma potansiyeli üzerine, yaşın etkili olduğunun farkında olmasıdır. Bir kadın için fizyolojik anlamda en uygun doğurganlık yaşı 20-30 yaşlar arasıdır. Anne adaylarının 35 yaş ve üzeri olması durumuna İleri A nne Yaşı denir. Bu tip gebelikler riskli gebelikler grubundan kabul edilip daha yakından ve özel bir takip gerektirir. Aslında 35 yaş sınırı, tamamen istatistiki verilerden yola çıkarak saptanmıştır. Yani 35 yaş ve üzerindeki gebeliklerde anne adayları, daha fazla komplikasyon riski ile karşı karşıyadır ve anne yaşı arttıkça risk artmaktadır. Bu yaş elbette kesin bir sınır olmayıp, giderek artan bir risk artışını ifade etmektedir. Öncelikle gebe kalabilme konusunu ele alırsak; yaşın ilerlemesi gebelik oluşması için kesin bir engel değildir fakat yaş ilerledikçe gebelik elde edilene değin geçen süre uzar. Otuz yaş altında herhangi bir ayda gebe kalabilme şansı % 20 iken, 40 yaş üzerinde bu şans yalnızca % 5 olarak bildirilmiştir. Bir başka deyişle; 25 yaşındaki bir kadın genellikle birkaç ay içinde gebe kalabilirken, 35 yaşın üzerindeki normal kadınlarda bu süre 6 aydan daha uzun sürebilir. Düşük yapma riski de benzer şekilde yaşla birlikte artmaktadır. Yaşlanan kadın ile birlikte “yumurta kalitesi” düşer, bu da sperm tarafından döllenme kabiliyetlerinin azalmasına neden olur. Bu yumurtaların döllenmesi durumunda genetik bozukluklar açısından daha fazla risk söz konusudur. Örneğin, Down Sendromu (21. kromozomun iki yerine üç tane olması, mongol bebek) yaşlı kadınların çocuklarında daha sık görülür. Yaş ilerledikçe gebelik elde edilmesini zorlaştıran nedenler; Yumurtalıkların yaşlanması Kız çocuklar doğduklarında yumurtalıklarında yaklaşık 400.000 adet yumurta bulunur. Doğumdan sonra yumurta üretimi olmaz ve kadının yaşı ilerledikçe yumurtalar da geriye dönüşsüz olarak azalır ve de yaşlanır. Döllenme oranında azalma Yaş ilerledikçe yumurtanın sperm ile döllenebilme ve döllendikten sonra iyi kalitede bir embryo oluşturma şansı azalır. Elde edilen gebeliklerin düşükle sonlanma ihtimali de artar. Rahim iç zarının döllenen yumurtayı tutma yeteneğinin azalması İlerleyen yaş ile endometriumun (rahmin iç tabakasının) döllenen yumurtayı tutma yeteneğini azalır ve dolayısıyla gebelik şansı düşer Endometriozis hastalığı ve myomların görülme sıklığının artması yaş ilerledikçe karın içine kanamalar yaparak infertiliteye neden olan endometriozis hastalığı ve rahim içinde yer kaplayanmyomlar daha sık görülür. Ayrıca kırk yaşına gelene kadar bir çok kadının başından doğurganlığını etkileyebilecek, kadınlık organları ile ilgili tüpleri tıkayabilen iltahaplar, dış gebelik, appendisit, endometriosis ya da değişik nedenlere bağlı cerrahi müdahalelergeçebilmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki üreme sağlığı açısından kadınların biyolojik yaşı kronolojik yaşından daha önemlidir. Bazen 45 yaşındaki bir kadın düzenli olarak yumurta üretirken çok daha genç olan bir kadın erken olarak menopoz dönemine girmiş olabilir. Otuzbeş yaşın üzerindeki evli çiftler düzenli ilişki kurmalarına rağmen gebe kalamadıkları taktirde hekime başvurmak için altı aydan daha fazla beklememelidirler. Elbette yaşlanma yalnızca kadınları etkilemez. Erkeklerde ise, kadınlardaki gibi bir menopoz olmamakla birlikte, seksüel fonksiyonlarda azalma ve gebelik oluşturma kabiliyetinde yaşlanma ile birlikte değişiklikler meydana gelir. Sıklıkla yaşlanma ile birlikte erkeklik hormonu olan testosteron düzeylerinde hafif bir azalma meydana gelir ve bu cinsel isteğin (libidonun) azalmasına da neden olabilir. Yine erkeklerde gösterilmiştir ki yaşlanma ile birlikte testisler de bir miktar küçülür ve yumuşar. Sperm şekli ve hareketliliği de yıllar içersinde az da olsa kötüleşme eğilimindedir. Bu değişikliklere rağmen erkekler için çocuk sahibi olabileceği maksimum bir yaş sınırı yoktur.! İleri yaştaki bir kadın gebe kalmaya karar verirse; Öncelikle gebelik meydana geldiğinde oluşabilecek tıbbi problemler olup olmadığı araştırılmalıdır. Örneğin hipertansiyon ya da şeker hastalığı gibi durumlar gebelik sürecinde sıkıntı yaratabilir. Gebe kalma potansiyelini değerlendirmek üzere adetin 2-4 günlerinde yapılan FSH ve östradiol (E2) ölçümleri ve ultrason ile yumurtalıkların görünümünün değerlendirilmesi önemli bilgiler sağlar. İleri yaş grubundaki kadınların bilmeleri gereken önemli bir konu da genetik problemi bulunan bebek taşıma şanslarının genç yaştaki kadınlara göre daha fazla olduğudur. Gebe kaldıklarında, amniosentez veya koryon villus örneklemesi gibi girişimlerle bu durumu ortaya koymak mümkündür. Etkili tedaviye (aşılama ve tüp bebek gibi)rağmen sonuç alınamayan yaşlı infertil kadınlar için yurt dışındaki bazı merkezlerden genç kadın yumurtalarının satın alınması yani yumurta bağışı (donasyon) düşünülebilir. Ancak yasalarımız buna imkan vermediğinden dolayı Türkiye Cumhuriyeti sınırları içersinde bu işlem yapılmamaktadır. İleri anne yaşına sahip gebeler hamilelik süresince de pek çok sıkıntı ile baş etmek zorunda kalabilirler. Örneğin gebelikte ciddi bir sorun olan tansiyon yükselmesi (hipertansiyon), gebelik şekeri, erken doğum, anne karnında bebek kaybı, peripartum kardiyomyopati (doğum öncesi ve sonrası dönemde gelişebilen kalp yetmezliği ), doğum sonrası kanamalar , plasental anormallikler, erken doğum, ölü doğum gibi istenmeyen olaylar da daha sık yaşanmaktadır. Anne yaşının artmasıyla gebelikte diğer sistemik hastalıklar olma şansı da artmaktadır. Ama tüm bunlar anne adayını korkutmamalıdır. Tecrübeli Hekimler tarafından dikkatli bir takip ve yerinde müdaheleler ile bu riskler minimal düzeye indirilebilir.! Bebeği bekleyen riskler var mıdır? İleri yaşta anne olmak sadece hamileler açısından değil bebekler açısından da risk taşıyabilir. Daha önce de bahsedildiği gibi35 yaşın üzerinde oluşan gebeliklerde ortaya çıkan önemi sorunlardan birisi artmış kromozom anormalliği olasılığıdır. Bunlar arasında Down sendromu (mongolizm) önemli bir yer tutar. Annede oluşan gebeliğe bağlı hastalıklar, gebeliğe bağlı hipertansiyon, şeker hastalığı ve plasental anormallikler nedeniyle bebeğin erken doğurtulduğu durumlarda bebek erken doğumdan kaynaklanan tehlikelere maruz kalmaktadır.” Sonuç olarak bilinmelidir ki kadınlar açısından gebelik yaşı ertelendikçe kısırlık problemleri yaşanmakta, gebelik süreci zorlaşmakta, gebelik ve doğumun komplikasyonları artmaktadır. #ileri yaş gebeliği #gebelik #kadın hastalıkları ve doğum #Sadi Akşehirli

  • Vajende kaşıntı-akıntı neden olur? Tedavisi nasıldır?

    Vajenden normalde olan akıntı belli bir miktarı aşmaz, berak ve kokusuzdur. Buna fizyolojik akıntı adı verilir. Vajen ortamında buraya özgü mikroorganizmalar ve mantarlar doğal olarak bulunurlar. Bunlar denge halinde yaşarlar ve belirti vermezler. Herhangi bir nedenle bu denge bozulduğu zaman kaşıntı, koku, yanma gibi belirtiler ortay çıkmaya başlar. Vajen kaşıntısı özellikle cinsel aktif yaşlarda sık görülür. En sık görülen nedenleri: Mantarlar Trikomonas paraziti Non-spesifik vajinit Allerjik nedenler Candida isimli mantar en sık görülen tipdir. Gebelik sırasında, hormon kullanan kişilerde, antibiotik kullanımı sonrasında ortaya çıkarlar. Kısa sürede vajen içinde ve dışında şiddetli kaşıntı, kızarıklık, kesik süt görüntüsünde akıntıya neden olurlar. Tanıda akıntının mikroskopik muayenesinde Candida mantarının hif adı verilen yapılarının görülmesi mümkündür. Tedavide lokal fitil veya kremlerin kullanılması yeterlidir. İnatçı durumlarda hap şeklinde tedavi yapılması, eşlerde kaşıntılı cilt hastalıklarının tedavi edilmesi gereklidir. Trikomonas isimli parazit cinsel ilişki ile veya hijyenik olmayan ortamlardan bulaşır. Hamamlar, banyolar, havuzdan geçiş olabilir. Kötü kokulu, köpüklü ve yeşil bir akıntı özelliği vardır. Mikroskopide hareketli veya ölü parazitler izlenebilir. Non-spesifik vaginitlerde tek bir mikroptan ziyade genel mikroorganizma ortamında bir çoğalma vardır. Tanıda mikroskopta mikropların arttığı saptanır. Tedavide vajinal tabletler ve ağızdan alınan haplar etkilidir. Enfeksiyonlar dışlandığı takdirde allerjik nedenler gündeme gelecektir. Kullanılan sentetik çamaşırlar, losyonlar, kremler vb. allerjik vulvit veya vajinite neden olabilirler. Tedavi nedenin ortamdan uzaklaştırılmasıdır.

  • Gebelik Takibinde Önemli Haftalar

    Fertilizasyonun yani döllenmenin 8-9. gününde kanda gebelik hormonu (beta HCG) pozitifleşmeye başlar.Bu değer her 48 saatte bir yaklaşık 2 katına çıkar.Bu artış yüksek olasılıkla gebeliğin normal yerleşim ve gelişimde olduğuna işaret eder.Gebelik hormonundaki bu artışın 48 saatte % 53 ten daha az olması yüksek olasılıkla yolunda gitmeyen bir gebelikle ilişkilidir.Bu durumda ektopik (dış) gebelik veya abortus (düşük) söz konusu olabilir. Özellikle gebelik uterus (rahim) dışında yerleşmiş ise dış gebeliğin erken teşhisi medikal (ilaçla) tedavi veya operasyon gerektiren durumlarda da laparoskopik (kapalı) ameliyat şansı açısından çok değerlidir..Bu nedenle gebeliğin başından itibaren doktor kontrolü çok önemlidir! Gebelik hormonu (beta HCG) düzeyi 1500’ün üzerine çıktığında transvajinal ultrason ile 6000’in üzerine çıktığında ise abdominal (karından yapılan) ultrasonda gebelik kesesi görülebilir hale gelir. Gebelik geç ovulasyon sonrası oluşmuş ise gebelik kesesinin görünmesi de geç olabilir.Bu durumda hekim hastayı gerekli görürse aralıklı olarak kontrole çağırabilir. Fetusa (bebeğe) ait ilk kalp atımları gebeliğin 6-7. haftalarında görülmeye başlanır. Standardizasyon sağlanması amacıyla tüm kadın doğum kliniklerinde gebelik haftası gebenin son adetinin ilk gününden başlanarak hesaplanır.Tüm ultrasonografi cihazlarının kalibrasyonları da buna göre dizayn edilmiştir. Kalp atımı sonrası bebeğin gelişimi için hekim duruma göre hastayı tekrar değerlendirme gereği duyabilir. Bu haftalarda şayet gebelik öncesinde saptanan bağışılık durumu söz konusu değilse normalde asemptomatik (belirti vermeden) seyreden ancak gebelikte geçirildiğinde teratojenik (bebekte sorunlara yol açma potansiyelinde) olan toksoplazma,rubella gibi birtakım enfeksiyonların kan tetkiki ile belirlenmesinde yarar vardır.Burada önceden geçirilmiş enfeksiyon değil aktif enfeksiyon varlığı önemidir. 11-14. haftalar arası gebe muayenesi çok önemlidir.Bu muayenede bebeğin organ oluşumları çok büyük ölçüde taslak olarak (organogenez) tamamlanmıştır.11-14. haftalar arasında fetusa ait ense kalınlığı (NT) mutlaka ölçülmeli ve down sendromu tarama testi olan ikili test yapılmalıdır.Nasal bone (burun kemiği) ni görmek de bu haftada çok önemli bir bulgudur. 16-18. haftalarda şayet bir sebeple ikili test yapılamadı ise başka bir down sendromu tarama testi olan dörtlü testin yapılması için bir fırsattır. Dörtlü tarama testi ikili taramadan sonraki ikinci değerli testtir.Ayrıca bu haftada bebeğe ait pek çok anomaliyi saptayabilmek mümkün olabilmektedir.Zira bebeğin extremiteleri (el-kol-bacak ve ayaklar) en rahat bu haftalarda görülür. İlk kez 18-20. hafta aralığında başvuran hastalar veya daha önce bir sebeple down sendromu tarama testi yapılamamış hastalar için bu gebelik haftalarında üçlü tarama testi yapılması fırsatı mevcuttur. 19-21.gebelik haftalarında bebeğin organlarının en iyi görülebildiği DETAYLI VE 2.DÜZEY ULTRASON değerlendirmesinin en iyi yapılabildiği haftalardır.Bu nedenle çok önemlidir.Bu haftadan sonra bebek daha fazla büyüdükçe muayenesi zorlaşacaktır. 22-23. gebelik haftaları fetal kalp muayenesi ve gereğinde fetal eko için ideal değerlendirme haftalarıdır. Gebelikte tetanoz aşısı yapılması önerilmektedir.Doz ve zamanlama olarak farklı uygulamalar söz konusu olabilmekle birlikte genellikle 20-26. hafta aralığı uygun görülmektedir. 24-28. hafta aralığı bebeğin büyüme gelişmesinin yanısıra şeker yükleme testi yapılması gereken haftalardır.Gebelikte gelişebilecek insülin direnci nedeniyle gebelik şekeri (gestasyonel diabet) taraması amacıyla yapılan bu testin risk grubunda olanlar başta olmak üzere tüm gebelere yapılması tavsiye edilir. 50 veya 75 gram tarama testleri bu amaçla kullanılabilmektedir.OGTT(şeker yükleme testi) sonucu yüksek olan hastalara tanı testi amaçlı 100 gr OGTT yapılır. 28-35 gebelik haftaları arasında doktorunuz anne ve bebeğin durumuna,bebeğin gelişimine olası sorunların varlığına göre takip programına alabilir.Bunda gebede gelişen olası sorunlar,bebeğin gelişimi,fetüs plasenta amnion sıvısındaki takip parametreleri önemlidir. 35.haftadan sonra doğuma kadar haftalık olarak NST (non-stress test) takibi yapılması önerilir.NST bebeğin kalp atımlarının bir trase halinde izlendiği belirli kriterlere göre bebeğin anne karnındaki durumunu stresse maruz kalıp kalmadığını,beslenme ve kanlanmasını gösteren değerli bir testtir.Bu testin reaktif olması bebeğin stress altında olmadığını gösterir.Doğuma yakın haftalık yapılan bu takip anne karnında ani kayıpları gelişebilecek başka soruınları önlemeye yöneliktir. Gebelikte Tansiyon takibi önemlidir.Önceden tansiyonu olan hastalarda bu risk daha da fazla iken hiç yüksek tansiyonu olmayan kadınlarda da gebelik tansiyonu (gestasyonel hipertansiyon) ortaya çıkabilir.Ayrıca preeklampsi ve eklampsi denilen anne ve bebek için hayati tehlike oluşturabilecek gebelik zehirlenmesi olarak tanımlanan durumlar ortaya çıkabilir.Bunların erken saptanabilmesi ve müdahale için de tansiyon takibi çok önemlidir. 38.hafta doğum şeklinin belirlenmesi açısından çok önemlidir.İlk gebeliği olan olgularda bu haftada yapılacak Ultrason ve muayenede bebeğin ağırlığı, geliş şekli, plasenta (bebeğin eşi) nın yerleşim yeri, NST ve annenin pelvik yapısı (doğum kanalı) nın normal doğuma uygun olup olmadığının değerlendirilmesi ile bebeğin yerleşimi irdelenir.Şayet normal doğuma engel bir durum varsa böylece önceden riskler saptanmış olur. Aksi bir durum yoksa ya da anne isteği veya tıbbi gereklilik nedeniyle daha önce sezeryan kararı alınmadı ise beklenen doğum tarihi son adetin ilk gününden itibaren 40 haftadır

  • Jinekolojik Kanserler Teşhisi Nasıl Konulur ?

    Jinekolojik muayene yapılmadan önce detaylı hasta hikayesi ve hastanın şikayetlerinin dinlenmesi önemlidir. Hasta öyküsü çoğu zaman teşhis edilecek rahatsızlık için yol gösterici olacaktır. Daha sonra hastanın jinekolojik muayenesi yapılır. Hastalar muayene için bir masaya yatırılır. Spekulum ile vajina içerisi genişletilir ve daha rahat izlenebilmesini sağlar. Fizik muayenenin yanında teşhisi netleştirmek için bazı tahlil ve tetkiklerin yapılması gerekir. Bu testler şunlardır: * Küretaj * Vulva – vajen biyopsisi * Uterus biyopsisi * Serviks biyopsisi * Pap-smear testi * Kan testi * Hormon testi * Bilgisayarlı tomografi * Manyetik rezonans görüntüleme * Ultrason * Transvajinal usg Hasta hikayesi, fizik muayene ve ek testlerin yardımı ile tanı konusunda büyük ilerleme sağlanır. Şikayetlerin kaynağı tespit edilir. Şikayetlerin kaynağı bir kanser olabilir. Jinekolojik onkoloji uzmanı sizi kanser konusunda bilgilendirecek ve teşhis sonrası yapılacak tedavi ile ilgili yön çizmenize yardımcı olacaktır. Kanserin türünün tespiti ve detaylarının araştırılması ile jinekolojik onkoloji bölümü ilgilenecektir. Kanserin detayları için BT ve MR gibi görüntüleme cihazları kullanılabilir. Ayrıca biyopsi yapılması da oldukça önemlidir. Jinekolojik kanserin detayları belirlendikten sonra tedavi süreciniz başlayacaktır. #jinekolojik kanserler#kadın hastalıkları#Gonca Oğurlu Pakay#DrSistem

  • Miyom Nedir? Miyom Belirtileri ve Tedavisi

    Miyomlar rahimde görülen, rahimin düz kaslarından gelişen, iyi huylu tümöral yapılardır. 35 yaşın üzerindeki kadınların yaklaşık % 20 sinde miyom görülmektedir.Miyomlar düzgün sınırlı kitleler olup, rahmin farklı yerlerinde yerleşim gösterebilir ( subseröz, inrtramural, intrakaviter ve ya saplı vb gibi ) . Menapozdan sonra hormon düzeylerinin azalmasına bağlı olarak miyom boyutlarında küçülme olmaktadır.Obez ve doğum yapmamış bayanlarda daha sıklıkla görülürler.Gebelikte boyutlarındaki artışa bağlı olarak ağrıya ve erken doğumlara neden olabilirler. MİYOMLARIN BELİRTİLERİ NELERDİR? Miyomlar sıklıkla belirti vermez.Jinekolojik muayeneler esnasında tesadüfen tespit edilirler.Ancak büyüklük ve yerleşim yerine bağlı olarak şu bulgulara neden olabilirler: Adet kanamalarının fazla olması ve ya uzun sürmesi Adet arası dönemde ara kanamalar Karında şişlik ve ya ele gelen kitle Tekrarlayan düşükler Tüplerin girişini kapayarak kısırlığa neden olma İdrar torbasına bası nedeniyle sık sık idrara çıkma Karında ağrı, şişlik, hazımsızlık Bağırsağa bası nedeniyle kabızlık Miyom tanısı koymak kolaydır; pelvik muayene ve ultrasonografi ile rahatlıkla tanı alırlar. MİYOM TEDAVİSİ NASIL OLUR ? Miyomlar küçük ve şikayete neden olmadığı taktirde tedavi gerektirmezler.Miyomun tedavisi hastanın şikayetlerine ve gelecekte doğurganlık beklentisine uygun olarak şekillendirilmelidir. Ancak belirgin bulgu veren ( düzensiz kanama- ağrı vs. ) ve ya gebe kalmayı etkileyebilecek kadar büyüklükte olan veya kanser şüpesi taşıyan miyomlar tedavi gerektirirler. Ailesini tamamlamış, çocuk sahibi olmayı düşünmeyen, ileri yaştaki bayanlarda, rahimin büyük bir bölümü miyomlarla kaplanmış ise uygun tedavi rahimin alınması işlemidir. Genç ve çocuk istemi olan bayanlarda miyom saptanır ve şikayetlere yol açmış ise o zaman myomun çıkarılarak rahmin korunması gerekir. Myomektomi ( myomun çıkarılması ) işlemi kapalı ( laporoskopik ), açık yada histereskopik yöntemle yapılabilir.Miyomların nasıl çıkarılacağının temel belirleyicisi miyomun büyüklüğü ve rahmin içindeki yerleşim yeridir.

  • Google Places
  • Instagram
  • Facebook
  • LinkedIn

©2022 DrSistem

bottom of page