top of page

Arama Sonuçları

Boş arama ile 1063 sonuç bulundu

  • Çocuğunuza Söyleyebileceğiniz 60 Olumlu Cesaret Verici İfade

    Sözcükleri davranışlar takip etmediğinde anlamsız olabiliyor, ancak sözcüklerin gücü çok büyüktür. Çocuğunuz ile yaşamınızda da olumlu ifadeler kullanmaya bugün başlayabilirsiniz. Çocuklar gerçek olmayan iltifatları, ifadeleri hemen hissederler. Bu neden ile çocuğunuzu cesaretlendirirken, dürüst ve gerçekçi olmanız önemlidir. Çocuğunuzun tüm hayatı boyunca sizden kalan hangi kelimeleri taşıyacağınız bilemezsiniz. İşte çocuğunuza söyleyebileceğiniz 60 olumlu cesaret verici ifade! Aşağıdaki ifadeler size ilham verebilir, çocuğunuza dönüp: Seni özledim. İyi ki varsın. Benimle güvendesin. Sana inanıyorum. Beni gülümsetiyorsun. Baş edebileceğini biliyorum. Yaratıcısın. İç sesine güven. Fikirlerin çok değerli. Güçlüsün. Hayır diyebilirsin. Seçimlerin önemli. Bir değişim başlatabilirsin. Kelimelerinin gücü büyük. Başkalarının da duygularını ve düşüncelerini önemsiyor olman hoşuma gidiyor. Duyguların kuvvetli olmasına rağmen uygun seçimler yapabilirsin. İyi bir arkadaşsın. İyi kalplisin. Birine saygı duymak için sadece hoşlandığın şeyleri duyman gerekmez. Mükemmel olmak zorunda değilsin, ben de mükemmel değilim. Birinin uygun olmayan davranışı senin için bahane olamaz. Fikirlerin, duyguların değişebilir. Hatalar çok doğal, hatalarından öğrenebilirsin. İhtiyacın olduğunda başkalarından yardım isteyebilirsin. Üstesinden gelebileceğini biliyorum, sana inancım tam. Değerlisin. İlginçsin. Önemlisin. Hak ediyorsun. Düşüncelerin önemli. Bedenin sana ait. Bedenin ile ilgili kararlar almak senin hakkın. Öğreniyor, büyüyorsun ve büyümek bazen zor. Önemlisin. Beceriklisin. Elinden gelenin en iyisini yapıyor olman önemli. İstediğin şeyi başarmak için çok çalışacağını biliyorum. Ailemiz de olduğun için şanslıyız. Hata yapman sana olan sevgimi değiştirmiyor. Seni olduğun gibi kabul ediyorum. Her gün çalıştığını ve yeni şeyler öğrendiğini görüyorum. Düşündüğün şeyi merak ettim. Fikirlerin ilgimi çekiyor. Bunu nasıl başardın? Bunu yaptığını görmek beni heyecanlandırdı. Bana yardımcı olduğun için teşekkür ederim. Seninle vakit geçirmek hoşuma gidiyor. Seninle bunu yapmak çok eğlenceli. Seninle konuşmak beni mutlu ediyor. Seni dinliyorum. Seni dinlemek benim için önemli. Senin için hep zamanım var. Seni dinlemeye hazırım. Her şey bir deneyim. Neye ihtiyacın olursa hep yanındayım, arkandayım. Sözcüklerinin güçlü etkileri var. Davranışlarının güçlü etkileri var. Seninle gurur duyuyorum. İyi ki senin annen/baban olmuşum. Seni seviyorum. diyebilirsiniz… Sağlıkla kalın…

  • ROTAVİRÜS HASTALIĞI

    ROTAVİRÜS Çocuklar ve bebeklerde en sık ishal nedenleri arasında olan rotavirüs memeliler ve kuşlarda da ishal yapabilmektedir. 2 yaş altındaki çocuklarda akut ishal etkenlerinin en başta gelenidir. Rotavirüs erken çocukluk çağında “aşısız çocuklarda” ağır sıvı kaybına neden olabilir. Düşük sosyoekonomik bölgelerde daha fazla enfeksiyon yapar. Son derece bulaşıcıdır. Rotavirüslü sularla, bu sularla yıkanmış gıdalarla veya oyuncak ve eşya yüzeylerinde kalarak da bulaşabilir. 5 yaşına kadar dünyadaki hemen hemen her çocuğun en az 1 kez rotavirüs ishali olmuş olacağını söyleyebiliriz. Hastaneye yatırılan çocuklarda da ishalin en önemli nedenidir. Hastanede yatmakta olan bir rotavirüslü hastadan diğer hastalara da çok hızlı bir şekilde rotavirüs enfeksiyonu bulaşabilir. Anne sütü, rotavirüs hastalığına engel olamaz ancak hastalık seyrini hafifletir. 3 ayın altındaki çocuklarda anneden plasenta yoluyla geçen antikorlar koruyucu olabilir. Belirti ve bulgular: Virüs ağız yoluyla alındıktan 1-3 gün sonra ishal başlar. Ateş ve kusma da eşlik eder. Kusma 1-3 günde geçerken ishal ise 1-2 haftaya uzayabilir. Yüksek ateş ve ishal nedeniyle sıvı kaybı ve sodyum yükselmesi tehlikesi varır. Dışkı sarı suludur, kan ve sümük yoktur. Tanı: Taze kaka alınır ve ELISA yöntemi ile dışkıda rotavirüs antijeni saptanarak tanı konur. Tedavi: Antibiyotik ve bağırsak çalışmasını azaltan ilaçların tedavide yeri yoktur. Kaybedilen sıvının yerine konması için tuzlu şekerli hazır karışımların sulandırılarak ağızdan verilmesi gerekir. İshal durdurucu veya bağırsak hareketlerini yavaşlatıcı ilaçların kullanılması kesinlikle yanlıştır. Ben rotavirüs ishaline “barsak nezlesi” adını koydum. Nasıl nezlede sadece sık sık burun temizlenir ve ilaçlar pek etki etmezse, rotavirüs ishalinde de sadece sıvı tedavisi yapılması yeterlidir. Antibiyotiklerin etkisi yoktur. Probiyotiklerin tedavideki yeri iyileşme süresini kısaltmak şeklindedir; bağırsak hareketlerini azaltarak ishali durdurmazlar. Hastalığın komplikasyonları: En sık komplikasyon sıvı kaybıdır. Bu sıvı kaybı hayatı tehdit edici düzeye ulaşabilmektedir. Ayrıca ishal sırasında invaginasyon da gelişebilmektedir. (bağırsak düğümlenmesi de denen bu durumda bağırsakların bir veya birkaç segmenti iç içe geçerek tıkanır) Bu durumda ishal durur, karın ağrısı çok artar ve kusmalar tekrar ve daha şiddetli olarak geri döner. Dışkıda mukuslu kan görülebilir. Uzm Dr Erdem UZUNOĞLU 18.09.2012

  • ROTAVİRÜS AŞISI

    Dünya çapında rota virüslerin her yıl 111 milyonun üzerinde gastroenterit (mide-bağırsak enfeksiyonu) vakasından ve yaklaşık 600.000 ölüm vakasından sorumlu olduğu tahmin edilmektedir. Bu ölüm vakalarının %82’sinin gelişmekte olan ülkelerde olduğu hesaplanmıştır ve bu da her gün yaklaşık 1205 çocukluk çağı ölüm vakasına eşdeğerdir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde rota virüs hastalığı sıklığının benzer düzeyde olması, bu hastalığın sadece su kalitesi, sağlık önlemleri yada hijyen koşullarını iyileştirmeyle kontrol altına alınamayacağını düşündürmektedir. Şiddetli rota virüs gastroenteritinin güncel tedavisi sıvı-elektrolit kaybının önlenmesidir. Bu tedavi şiddetli ve ölümcül enfeksiyon sayısının azaltılmasına yardımcı olmakla birlikte, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, ölüm oranları kabul edilemez düzeyde yüksek kalmaktadır. Bu bulgular, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yüksek hastalık düzeyi ve ilişkili maliyetle birlikte, rota virüs nedenli hastalığı önlemek için yeni, daha etkili halk sağlığı stratejilerine kuvvetle gereksinim duyulduğunu vurgulamaktadır. Aşılamanın, şiddetli rota virüs hastalığı sıklığı üzerinde önemli derecede etkisi olabilecek tek kontrol yöntemi olduğu bilinmektedir. Bu virüse karşı geliştirilen aşı 2000’li yılların ortalarında rutin uygulamaya girdi. 1990’lı yıllarda aşının ilk geliştirilmesi sırasında rotavirüs enfeksiyonunun kendisi gibi aşının da yan etkisi olarak invaginasyonlar (bağırsak düğümlenmeleri) görülmüştü. Ancak bu durum daha çok 8 aydan büyük çocuklarda aşı denemelerinde ortaya çıktı. Daha sonra denemelerle aşının en etkili olduğu ve en az yan etkinin olduğu yaşın 6 ay altındaki bebekler olduğu saptandı. (İnternette hala aşının deneme dönemindeki yan etkilerine dair eski bilgilere ulaşılabilmekte bu da bilgi kirliliğine neden olarak ciddi kafa karışıklığına neden olmaktadır) Güney Amerika ülkelerinden Brezilya, Arjantin gibi gelişmekte olan ülkelerde rotavirüs aşısı rutin aşı programına girmiş ve hastalığa bağlı hastaneye yatışlar ve ölümler ciddi oranda azalmıştır. Aşı, 6 aydan küçük bebeklere en az 4, en fazla 8 hafta ara ile 2 dozda uygulanabiliyor. 6 aylık olmadan aşılamanın bitirilmiş olması gerekiyor. (Yani bebek 5 aylıkken ilk doz yapılması halinde 6 aylıkken 2. doz yapılamıyor; dolayısıyla o zaman ilk doz da yapılmamalı). İdeal aşılama 2. ay ile 3. ayda başlamalı Uygulama ise ağız yolu iledir; enjeksiyon şeklinde değildir. Aşıdan sonra hemen beslenme mümkündür; diğer aşılarla birlikte yapılabilir, geçimsizliği yoktur. Aşıyı bebek kusarsa tekrralanmasına gerek yoktur, içeride kalan 1-2 damla bile koruyuculuğu sağlamaya yeterlidir. Aşının ağır yan etkisi yoktur. 6 ayın altındaki bebeklerde yapılan rotavirüs aşısına bağlı bağırsak düğümlenmesi sıklığı hastalığa bağlı bağırsak düğümlenmesi sıklığından bile daha azdır. Güvenilirliği yaklaşık %100. Koruyuculuk da %100 civarı. Ülkemizde iki firmanın rotavirüs aşısı var: Bir üretici firma Glaxo-SmithKline; ürettiği aşının piyasa adı Rotarix®. Doz: 2 ve 4. ayda veya 3 ve 5. ayda: Dikkat: (bu marka aşının ilk dozu en geç 12 hafta olunduğunda yapılabilir, 12. haftadan, yani 3 aydan sonraya kalınmamalıdır) Bir başka marka da gene Amerikan markası olan Merck Sharp Dohme'un ürettiği Rotateq®. Bu aşıda ise dozlar 2-4-6. aylarda veya 3-5-7. aylarda olabiliyor. DİKKAT: AŞIYA ÖYLE BİR ZAMANDA BAŞLANMALI Kİ EN SON DOZU EN GEÇ BEBEK 32 HAFTALIK OLDUĞUNDA YAPILSIN; DAHA GEÇ KALINDIYSA AŞIYA HİÇ BAŞLANMAMALIDIR. Uzm Dr Erdem UZUNOĞLU

  • Acil Durumlar - Yüksek Ateş - Morarma - Nefes Almada Zorluk - Kusma - Zehirlenme

    YÜKSEK ATEŞ Ateş Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanları ile hastanelere ensık başvuru nedenidir. Ateş bazen cok ciddi hastalıkların habercisi olabilirken, coğu defa basit viral enfeksiyonların ilk başlangıç şikayetidir. Ateş ölçüm yapılan yere göre farklılık gösterebildiğinden nerden ölçüldüğü ve normalinin bilinmesi önemlidir. Genelde 2 yaş altı çocuklar için en uygun ölçüm yeri makat ölçümü iken, 2 yaş üstü çocuklar için koltukaltı, dilaltı ölçümü önerilir. Kulak, alın ve göğüsten infrared ışınlı cihazlarla ölçümün bazı dezavantaj ve avantajları vardır. Dezavantajları; kulak kiri(buşon), dışkulakyolu darlığı, kulak enfeksiyonu, aletin bataryasının tam veya yarı dolu olması, ölçüm yapılan yerin terli olması ve aletin pozisyonuna göre farklı ölçümler alınabilir. Bu nedenlerle bir kaç ölçüm yapılıp gerekirse diğer yer ölçümleriyle doğrulanması lazım. En büyük avantajları ise çabuk ve pratik olmaları nedeniyle hastane ve muayenehanelerde tercih edilmeleridir. Ateş vücut sıcaklığının koltukaltı 37, makattan 37,8º C nin üstüne çıkmasına denir. Ateş neden yükselir? Vücut sıcaklığını ayarlayan merkez beyinde hipotalamus adında bir bölgedir. Bu bölge bir termostat gibi çalışıp, vücut sıcaklığını 36–37 arasında tutar. Hipotalamustaki sıcaklık merkezinin ayarınının bozulması durumunda ateş çıkar. Bu ayarı bozan başlıca durumlar enfeksiyonlardır. Ayrıca sıvı kayıpları, bazı kan hastalıkları, romatizmal hastalıklar ve kanserlerde de ateş yükselir. Ateşi nereden ve nasıl ölçelim? 2 yaş altı çocuklar için en uygun yerler makat veya dil altından ateş ölçümü iken, 2 yaş üstü çocuklar için koltukaltı veya kulaktan ölçüm yapılabilir. Makat ölçümünde sıcaklık, koltuk altına göre 1 º C fazla çıkar. Cam termometre ile koltuk altından ölçmek için 3 dakika beklenmesi gerekir. Kulaktan ölçüm yapılan cihazlara gelince: Bunlar tıbben kullanması en kolay ve özellikle çocuk yoğun bakım ünitelerinde en fazla kullanılan cihazlardır. Ancak bebeğin kulağında kir varsa bu cihazla yapılan ölçüm de hatalı olur. Her ateşte havale olur mu? Ateş yükselirken titreme, el ve ayaklarda soğuma, dudaklarda morarma beklenen belirtilerdir. Her ateşlenen çocuk havale geçirmez. Daha önceki ateşli hastalıklar sırasında havale geçirmiş olması, ailede ateşli havale geçiren birinin bulunması, çocukta bir beyin hastalığının bulunması havale riskini arttırır. Kaç dereceden sonra havale beklenir sorusuna yanıt vermek imkânsızdır. Ateş sırasında havale tamamen bünyenin eğilimine bağlıdır. Ateşi düşürmek için ne yapalım? Vücut sıcaklığının 37–38º C arasında olması genelde hafif ateş, 38,5º C nin üstünde olması ise yüksek ateş olarak kabul edilir. Hafif ateşli çocuk soyulur, huzursuzluğu, morarması veya bitkinliği yoksa aralıklı ölçümlerle beklenebilir. Çünkü ateş yüksekken akyuvar adlı savunma hücrelerinin aktivitesi ile birlikte vücudun savunma gücü de artar. Ancak 38,5 C’nin üzerinde akvuvarlar da gücünü yitrmeye başladığı için vucudun savunma gücü azalmaya başlar. Bunun için ateş düşürücü verilmesi gerekir. Ama yüksek kalıyor veya daha yükseliyor ise ilk olarak yaş ve kilosuna uygun dozda paracetamol (Calpol, Temalgine, Vermidon vs) veya ibuprofen (Dolven, Pedifen vs) verilir. Ateşin düşmeye başlayıp çocuğun rahatlaması beklenir. Paracetamol 4–6 saatte bir, İbuprofen ise 6 saatte bir tekrarlanabilir. Bu arada ateşli çocuk doğrudan buharlaşma yoluyla çok sıvı kaybedeceğinden bol su içirilmelidir. Ateş yine de düşmüyorsa, ılık bir duş aldırıp doktorunuza haber veriniz. MORARMA -Doğuştan kalb hastalıklarında, -Yüksek ateş ve ateşin çıkmaya başladığı bazı durumlarda -Solunum yetmezliğine sebep olan yabancı cisim aspirasyonu, ağır Astım veya Bronşiolit atağı gibi ciddi solunum yolu hastalıklarında -Ateşli veya ateşsiz havale geçirilmesi esnasında görülebilir. Morarma her zaman için acil bir durumdur. Doktora başvurulmalıdır. Nefes Almada Zorluk Her zaman için acil bir durumdur. Yaşa göre normal solunum sayıları; Yenidoğanlar için: dakikada 40-60 1.ay- 12.ay arası: dakikada 20-40 12. ay- 5 yaş arası: dakikada 15-30 5 yaş sonrası dakikada 10-20 kez solunum yapılması normaldir. Çocuklarda Bronşiolit, Astım, Yabancı Cisim Aspirasyonu, Croup gibi Solunum Yolu Hastalıkları, Konjenital Kalb Hastalıklarının bir kısmı, SVT ve diğer bazı kalb ritim bozuklukları sık nefes alıp vermenin sık nedenleridir. Özellikle Croup' da havlar tarzda öksürük, ciddi nefes almakta zorluk ve özellikle bu atağın uyku sırasında olması tipiktir. Böyle bir durumda ilk yapılması gereken çocuğun giydirilerek balkon, pencere önü veya dışarı çıkarılarak soğuk hava almasını sağlamak olmalıdır. Sakin olmak önemlidir. Çocuğunuzda Astım veya tekrarlayan Bronşiolit atakları gibi bilinen bir rahatsızlık var ve elinizde Nebulizatör veya aerochamber denilen alet varsa, evde doktorunuzun size tarif ettiği şekilde Ventolin nebules veya inhaler formunu verebilirsiniz. Ancak ciddi solunum sıkıntısı, ajite olma, morarma gibi bulgular var ise direkt hastaneye gitmek gerekir. KUSMA Kusma bir çok sistem hastalığında veya psikolojik nedenlerle olabilir. YENİDOĞAN döneminde kusmanın en sık nedeni Fonksiyonel Gastroözafajial Reflü' dür. Mide kapakçığı denilen gastroözafajial bileşkenin normaldan daha gevşek olmasından kaynaklanan, ilk 6 ay yoğun kusmalarla giden, 6. aydan sonra giderek azalarak 1 yaş civarında %95 olasılıkla düzelen bir durumdur. GER dışında idrar yolu enfeksiyonları, konjenital adrenal hiperplazi, sepsis, sistemik bir çok hastalıkta, menenjit tarzı hastalıklarda da yenidoğan döneminde kusma görülebilir. Daha büyük Çocuklarda kusmanın en sık nedenleri akut gastroenterit dediğimiz mide-barsak sistemi enfeksiyonları, gıda zehirlenmeri, idrar yolu enfeksiyonları, ÜSYE, Hepatitler, psikolojik nedenler, nadiren beyin tümörü gibi durumlar ve sayamacağımız bir çok sistemi ilgilendiren iltihabi, tümoral veya romatizmal hastalıkta kusma olabilr. Her aldığını kusma, günde 4-5'den fazla kusma veya suyu dahi içtiğinde kusma oluyorsa mutlaka İV sıvı ile rehidratasyon yapılmalıdır. ZEHİRLENME ZEHİR DANIŞMA MERKEZİ TEL: 0 800 314 79 00 Çocuğunuzun ilaç, çamaşır suyu, deterjan vs içmesi durumunda 24 saat boyunca arayarak bilgi alabileceğiniz danışma merkezinin telefonudur. Kaç kilo Kaç yaşında Ne içti ? – Ne zaman içti? - Ne kadar içti? Kustu mu? Şu anda bir belirti var mı?

  • ROBOTİK CERRAHİ NEDİR?

    Robotik cerrahide cerrah, ameliyathanede hastanın yanında bulunan cerrah konsolundan, hasta konsolundaki el bileğini model alan kolları kullanarak ameliyatı gerçekleştirir. Oldukça heyecan veren bir kavram olarak cerrahi dünyasına giriş yapmış olan ve 10 yıldır Türkiye’de aktif olarak kullanılan robotik cerrahi minimal invaziv laparoskopik cerrahi temeli ile uygulanan bir yöntemdir. Robotik cerrahi sistemlerinin dünyadaki tek örneği olan da Vinci robotu, cerrah konsolu, hasta konsolu ve görüntü kulesi olmak üzere 3 ana bölümden oluşur. Laparoskopik cerrahide ise aletleri bizzat cerrah ve asistan hasta başında kullanır. AMELİYATI ROBOT MU YAPIYOR? ‘Robot’ kavramı insanlara her zaman çekici gelmiştir. Robotik cerrahi dendiğinde de akla ilk gelen soru ‘Ameliyatı bir robot mu yapıyor?’ Bu soruya rahatlıkla ‘hayır’ diyebiliriz. Ameliyatı yapan robot değil yine bir cerrah. Robotik cerrahide cerrah robota komut verir, hasta konsolunda bulunan kollar ise cerrahtan aldığı tüm komutları birebir eşzamanlı olarak yansıtarak operasyonu gerçekleştirir. En önemli fark ise cerrah ameliyat bölgesini robotun yetenekleri sayesinde kendi gözünden çok daha net ve yakından, 3 boyutlu olarak görebilir, oturarak çalıştığı için daha az yorulur ve buna benzer birçok avantajı kullanabilir. ROBOTİK CERRAHİNİN SAĞLADIKLARI NELERDİR? Hasta için; – Çabuk iyileşme – Az kanama ve az kan ihtiyacı – Az komplikasyon ve enfeksiyon riski – Kısa süreli hastanede kalış ve erken taburcu olma – Günlük aktivitelere hızlı dönüş – Açık cerrahideki büyük kesilerin yerine küçük birkaç kesi ve ameliyat sonrası estetik görünüm Cerrah için; – 3 boyutlu ve 16 kat büyütülmüş görüntü – Hassasiyetle müdahale imkanı – Yorgunluğu ve el titremesini önlemesi – Kolay dikiş atma ve kolay diseksiyon

  • Kalp Tümörlerinin Robotik Cerrahi ile Tedavisi

    Kalp veya kalp kapağı dokusunda anormal büyümeler kalp tümörü olarak nitelendirilir. Kalbin kendi dokusundan kaynaklanan tümörler aslında sık rastlanan bir durum değildir. Başka organlarda meydana gelen kanserin kalbe sıçraması yani metastaz sonucu kalpte oluşan tümörler ile kalbin direkt kendi dokusundan meydana gelen kitleler farklıdır. Metastaz sonucu oluşan tümörlere, 20 ila 40 kat daha sık rastlanır. En sık akciğer kanseri, lenfoma, lösemi, meme ve yemek borusu kanserlerinde kalbe metastaz görülür. Kalpte en sık, kalbin etrafındaki perikard zarında tutulum meydana gelir. Daha sonra da kalp kası olan myokard’da yayılıma rastlanabilir. Bazen melanom, nadiren de olsa yumuşak doku kanserleri olan sarkomlar, kalp kasına kan yoluyla yayılabilir. Kalp tümörlerinde en sık belirti kalp kesesinde aşırı sıvı birikmesi yani perikardiyak efüzyondur. Kalbin içinde oluşan ve kalp ile sınırlı kalan tümörler birincil tümörlerdir. Vücudun başka bir bölgesinde başlayıp kalbe sıçrayan tümörler ise ikincil tümörlerdir. Tümörlerin küçük bir parçası kana karışıp kan dolaşımına girerek vücudun bir başka bölgesindeki küçük damarlarda tıkanmaya sebep olabilir. Kalp yetmezliği, bacaklarda şişlik, nefes darlığı, yorgunluk, çarpıntı, senkop (bayılma), baş dönmesi, düşük tansiyon, ateş, eklem ağrısı, deride küçük kırmızı lekeler, en sık belirtilerdir. Birincil kalp tümörlerinin teşhisi daha zordur. Çünkü nadir görülür ve belirtileri de diğer kalp hastalıklarının belirtileriyle karıştırılabilir. Kalp tümörleri daha çok, hastanın nefes darlığı gibi şikayetleri araştırılırken teşhis edilir. Ekokardiyografi, bilgisayarlı tomografi (BT) veya manyetik rezonans görüntüleme (MR), biyopsi gibi yöntemlerle kesin teşhis konur. Kalp tümörlerine yol açan birincil veya ikincil patolojiler ise şunlardır: Mezotelyoma: Asbest maruziyeti ile oluşur. Lenfoma: Kan kanseri türlerindendir. Leiomiyosarkom: Kalpte düz kas hücrelerinden kaynak alan kötü huylu tümörlerdir. Osteosarkom: Kemik üreten hücre içeren heterojen grupta kötü huylu bir tümördür. Rabdomiyosarkom: Kalp kaslarının kötü huylu tümörüdür. Anjiosarkom: Damarların iç yüzünü döşeyen hücrelerden kaynaklanan kalp tümörleridir. Paraganglioma: Kalbin tabanında vagus sinirinin dağılım alanında yerleşen tümör türüdür. Papiller fibroelastom: Kalp kapaklarında en sık rastlanan tümörlerdir. Hemanjiom: Damarsal tümörlerdir. Fibroma: Yenidoğan ve çocuklarda sıktır. Yarık damak, dudak ve hidrosefali gibi gelişimsel bozukluklarla birliktedir. Rabdomiyoma: Çizgili kastan kaynaklanan tümörlerdir. Yenidoğan ve çocuklarda en sık görülen türdür. Lipom: İkinci en sık görülen iyi huylu kalp tümörleridir. Yağ dokusu birikimleridir ve çok farklı yaş gruplarında görülebilirler. Miksoma: Büyük çoğunluğu erişkinlerde (40-70 yaş arası) ortaya çıkar. İyi huylu tümörlerdir. Nadiren kötü huylu olabilirler. Kalp Tümörü tedavisinde robotik kalp cerrahisinin avantajları: Açık kalp cerrahisi ile kalp tümörlerinin tedavisi eskiden beri yapılagelmektedir. Ancak iman tahtasının ve cilt dokusuna yapılan oldukça büyük bir kesi hem kozmetik olarak hastaları rahatsız etmekte hem de yara iyileşmesinin 30 günü bulması ve ağrı gibi şikayetlerinde olaya eşlik etmesi nedeni ile hem hastalar hem de kalp cerrahları yeni tekniklerin arayışı içine girmişlerdir. Robotik cerrahinin kullanıma girmesi ile birlikte kalp tümörlerinin kalbin içinden ve kalp zarı üzerinden çıkarılma işlemi oldukça kolay ve zahmetsiz bir işlem olduğu için son zamanlarda tercih edilen bir yöntem olmuştur. Küçük kesi sayesinde daha az kan kaybı, daha az ağrı, daha kısa yoğun bakım süreci ve hastanede kalma süresi, diğer avantajları arasında. Hastalar 5-10 günde normal hayatlarına dönebiliyor. Hatta ameliyattan sonra evine kendi aracını kullanarak gidebilecek konumda bile olabiliyor. Hasta açık cerrahiye kıyasla daha hızlı iyileştiği için robotik ameliyatın başka bir avantajı da psikolojik olarak da daha hızlı toparlanıyor olması. Özellikle bayan hastalarımızın kozmetiği ön plana çıkardığı bu operasyonlarda robotik cerrahinin en can alıcı özelliği; hasta hem görsel olarak olumsuz etkilenmiyor ve istediği kıyafeti giyebiliyor hem de sonraki hayatında sürekli olarak bu ameliyat izinin göğüs altında kalması nedeni ile yara izini görmediği için ameliyatı hatırlamaması psikolojisini de olumlu yönde etkiliyor. #kalp ve damar cerrahi#robotik cerrahi#ihsan bakır

  • Sosyal Kaygı / Sosyal Fobi / Sosyal Anksiyete

    Sosyal fobi belirli bazı durumlarda başkaları tarafından izlendiği, yargılandığı ve utandırılacağı endişeleri ile giden bireyin yaşantısında kısıtlamalara neden olan bir hastalıktır. Bu durumlar özellikle toplum önünde konuşma, yemek yeme, yazı yazma yada yeni insanlarla tanışma gibi durumlardır. Yaşanan korku abartılı ve anlamsızdır. Sosyal anksiyete bozukluğunun sınırlı tipinde kaygı sadece belirli bir durumda ortaya çıkmaktadır. Yaygın tipinde ise birden çok durumda kaygı yaşanmaktadır. Sosyal fobi kronik bir gidiş göstermektedir. Tedavi olmaksızın nadiren düzelir. Eşlik eden depresyon, diğer anksiyete bozuklukları ve alkol bağımlılığı yaşam kalitesini bozmakta,iş gücü kayıplarına, sosyal yaşam ve günlük aktivitelerde bozulmalara neden olmaktadır(BA Levent, Ş Uğuz, H Aydın, 2006). Tedavisi ise ilaç desteği ve kognitif (bilişsel) davranışçı psikoterapiler yer almaktadır. Yapılan çalışmalar kısa dönemde her 2 tedavi yöntemini de eşit etkili olduğu gösterilmiştir. Psikolojik ve farmakolojik tedavilerin kombinasyonları, tek başına psikoterapi ya da ilaç tedavisinden daha iyi sonuçlar verebilmektedir. Kişinin “Düşünce – Duygu – Davranış” ilişkisini anlamasına, duygularını kontrol etme becerisine ve olaylar ile başa çıkma tekniklerini geliştirmesine yardımcı olur. Kaygı temelli bozukluklarda ve depresyonda hızlı ve kalıcı tedavi sunar. Kişiye başa çıkma becerileri öğrettiği için özgüvenin ve ego gücünün güçlenmesini sağlar.

  • Ayrılma kaygısı bozukluğu

    Bireyin bağ kurduğu kişilerden ayrılmayla ilgili aşırı kaygı, korku yaşamasıdır. Ayrılma kaygısı bozukluğu uzun yıllardır, çocuklarda görülen ve bunun sebebi olarak çocukluk dönemiyle ilişkili bir durum olduğu düşünülmüştür, günümüzde yetişkinlerde de görülme olasılığı bulunan bir tanı halini almıştır. Ayrılma kaygısı bozukluğu olan bireyler genelde evden veya bağlandığı kişiden ayrılırken aşırı kaygı yaşarlar, bağlandığı kişinin istenmedik bir olaydan dolayı kaybolması veya kaçırılması gibi endişeleri bulunur, bağlandığı kişilerin ölüm, hastalık gibi durumlardan kaybetme konusunda korkuları vardır, bağlı olduğu kişiden ayrılacağına dair korku yaşamasından dolayı iş, okul, alışveriş merkezi gibi yerlere gitmeyi reddetme, tek başına olmaktan ve ya bağlandığı kişinin yanında olmamasından dolayı sürekli kaygılı hissetmek ve bu durumdan sürekli kaçınma davranışında bulunma, uykuyla ilgili problemlerin ortaya çıkış sebebinin bağlandığı kişinin yanında olmaması veya evinden başka bir yerde uyumak zorunda kalması uyku problemi oluşturabilir. Sebeplerine bakıldığında küçük yaşta ebeveyn, arkadaş veya evcil hayvan kaybının etkisi olabilmektedir. Örneğin ebeveynlerden birisini kaybeden birey diğerine daha kontrolcü ve ayrılma sorunları yaşayabilir bu sebeple başına bir şey gelecek düşüncesinden kaygı duyduğu için birlikte olmayı tercih eder. Aynı zamanda genetik alt yapısı da bozukluğu etkileyen önemli durumlardandır. Çocuklarda genelde evden çıkmayı reddeder bu sebeple okula gitmekten kaçınırlar, sürekli fiziksel ağrı olduğunu belirtirler, hayali bir takım şeylerden de bahsedebilirler. Yetişkinlerde genelde çocuklarının okuldaki zamanlarında okuldan ayrılmak istemezler, ayrılma kaygısı yaşayan yetişkinler ergenlik dönemlerindel ise arkadaşlarıyla birlikte buluşmaya gitmeyi tercih edebilir bu da çocukla arasında çatışmalara sebep olurken çocuğun sosyal yaşantısınıda etkiler. #ayrılma kaygısı#aile terapisi#çift terapisi#ilişki terapisi#Nevin Göksu Koyuncu

  • Kardeş kıskançlığı sorun mu ?

    Çocuklar kardeşleri olmadan önce de akranları ile kıskançlık yaşayabilirler. Bunun sebebi 2-6 yaş arasındaki çocukların (egosantrik) benmerkezci olmalarından kaynaklanabilmektedir. Çocuklar benmerkezci dönemlerinde paylaşmayı sevmez, kendisini önemser ve kendisine odaklanıldığını düşünür, aynı zamanda kendilerini övme davranışında da bulunabilirler, “ben yapabiliyorum, ben getirebiliyorum “ gibi sözleri sık duymak mümkündür. 2-6 yaşlarında odak noktası başka bir akranda olduğu zaman genelde dikkat çekebilmek için daha önce yapmadığı davranışlarda bulunabilirler. Kardeş kıskançlığında ise ilk çocuk hep lider pozisyonunda ve her şeyin bilincinde olan çocuktur, aileye başka bir üyenin katılması çocuklarda agresiflik, kıskançlık oluşturabilmektedir. Kıskanmak doğal bir duygudur normal karşılanır fakat kıskançlığın derecesi önemlidir. Diğer önemli olan durum ise ailenin çocuklarına olan yaklaşımı, kardeşinin olacağının haber verilmesi ve alışma sürecinde birlikte hareket etmektir. Kıskançlık yaşayan çocuğun yaşıda bir diğer koşul olarak önemlidir. Okul çağındaki kardeş kıskançlığında okul başarısında düşme, akran iletişim problemi, psikolojik problemler görülebilmektedir. Okul çağında öfke, hırçınlık, takıntı, tırnak yeme, altına ıslatma gibi durumlarla da karşılaşmak oldukça yaygındır ve mutlaka psikolojik destek alınmasında yarar vardır. 1-5 yaşındaki çocuğunuzun ardından ikinci çocuğun olması ilk çocuğun temel ihtiyaçlarının karşılanmasında problem oluşturabilir, yardımcılar tarafından ilk çocuğun ihtiyaçlarının karşılanması kabul edilebilir olsada çocuk ile ebeveynin arasındaki duygusal bağın korunması çok önemlidir. Bu sebeple ilk çocuklada ilgilenilmesi en az ikinci çocuk kadar önemlidir, ilgilenilmediği zaman agresiflik ve kıskançlık gibi sorunlar olabilmektedir. Ebeveynin bilinçli şekilde ilerlemesi ve dikkat etmesi kardeşler arasındaki problemi azalta bilmektedir. Problemin üstesinden gelemediğiniz durumlarda mutlaka psikolojik destek için uzmanlardan yardım alınmalıdır. Eğer kontrol edebileceğinizi düşündüğünüz bir durum varsa çocuklarınız arasındaki kıskançlığın önüne geçebilmek için eşit ve tutarlı davranmayı imal etmeyin. Çocuklarınızla birlikte verimli zaman geçirme çalışmaları yapın ve birlikte yapabileceğiniz aktiviteleri arttırarak ve özen göstererek sürdürün. Unutulmamalıdır ki ihmal etmek, tutarsız davranmak, eşit koşullar sağlamamak, duygusal bağın bozulması yetişkinlik döneminde mutlaka problemle karşılaşılmasına sebep olur.

  • Çocuklarda mahremiyet eğitimi nelerdir

    Çocuklara mahremiyet eğitimi verilmesi son derece önemlidir. Kendi güvenliklerine sahip olmak ve bunu çocuklukta öğrenebilmek yetişkinlik dönemlerinde de kendilerini korumaları açısından önemlidir. Mahremiyet eğitimi ruh sağlığı açısından da gereklidir. İnsanların niyetleri konusunda bazen bizler bile zorluk yaşayabiliyoruz, çocuklar bunların bilincine varmakta biraz daha zorlanıyorlar bu sebeple kendilerini korumaları bir birey olarak gereklidir. Ebeveyn olarak bunları ayırt etmesi konusunda imkan tanımak gerekir, mahremiyet konusunda eğitim verirken çocuklara endişe ve korku hissettirecek cümleler kurulmamalı ve kullanmaktan kaçınılmalıdır. Endişe, korku duyguları normal seyrinde iken sağlıklı duygulardır fakat anksiyete oluşturabilecek düzeye geldiği zaman ruh sağlığını etkiler, bu sebeple her durum abartılmadan ve olağan düzeyde gösterilmeli ve anlatılmalıdır. Çocukların yaşlarına göre bazı görevler vererek bir birey olduğunu öğretmeye çalışın kıyafetlerini giymesini, lavabo ihtiyaçlarını kendisinin de yapabileceğini öğretmeye çalışın, bunları öğretmeye çalışırken de şunu söylemekten çekinmeyin “ihtiyacın olduğunda ben buradayım” bu cümleniz çocuğunuzun kendisini daha iyi hissetmesini sağlayacaktır. Aynı zamanda banyo yaparken de kendisinin yapması için teşvikte bulunun ve öğretici olmaya çalışın “sen beceremezsin, sen eksik yaparsın” demeyin bazı şeylere fırsat verilmesi öğrenmeyi hızlandırır ve gerçekleştirir. Özel bölgelerini kendisinin temizlemesine izin vermeniz onu desteklediğinizi ve mahremiyetine saygı gösterdiğinisi hissettirir, böylece çocuğunuz mahremiyetin saygı duyulan bir durum olduğunu sadece konuşarak değil sizin davranışlarınızla da anlamaya başlayacaktır. Çocuğunuz bu duruşunuzla herkesin mahremiyetine saygı duymanın önemini kavrar ve herkesten bunu bekler, herkese öyle davranmaya çalışır saygı göstermeyene ise Hayır ! demeyi bilecektir. Ebeveyn olarak bu duruşunuzu bir, iki kere deneyip sonrasında tutarsız davranmayın, her zaman tutarlı ve kararlı şekilde yapmaya devam edin. Mahremiyet eğitiminde bir diğer önemli konu ise çocuğunuz istediği zaman bedeni ile temasa geçebilir istemediği zaman geçemezsiniz, kıyafetlerini kendisi giymek istediğinde izin verin ters olsun farketmez tekrar deneyerek doğrusunu yapmasını öğretin, odasına girerken hep kapısını tıklayıp müsaade isteyerek mahremiyet alanına girin, burada yaş önemli bir kriter değildir, beş yaşında yaptığınızda da saygı duyulduğunu hissedecektir 15 yaşında yaptığınızda da, sizden öğrendiği bu bilgiler sayesinde sizin özel yaşam alanınıza girerken de aynı tutumu gösterdiğini göreceksiniz. Siz bunlara saygı gösterdiğini zaman çocuğunuzda mahremiyete saygı göstermeye başlayacak ve diğer insanlardan da bunu bekleyecektir. Mahremiyetine saygı duymayan kişileri mutlaka size anlatmak isteyecektir müsade edin anlatsın ve siz de dinlemekten veya başka işlerle uğraşmaktan kıçının çocuğunuza odaklanın böylece ne kadar hassas ve önemli bir konu olduğunu yine siz öğreteceksiniz. #çocuklarda mahremiyet#psikoloji#psikoterapi#klinik psikolog#Nevin Göksu Koyuncu

  • Şiddetin Çocuklar Üzerinde Etkileri

    Gerek dünyada gerekse ülkemizde birçok araştırma yapılmıştır, şiddetin çocuk ruh sağlığına etkisi üzerine. Yapılan araştırmaların sonucunda birçok ilginç sonuca rastlamak olası. Araştırmalardan çıkan en önemli sonuç herkesin hemfikir olduğu “evet şiddet kesinlikle olumsuz bir davranış şeklidir, hele hele çocuğa yapılan şiddet affedilemez yanlış bir davranıştır”. Yine araştırmalardan çıkan bir diğer önemli sonuçta şiddet ile karşılaşan kimselerin özellikle çocukların kişilik yapılarında ve duygusal dünyalarında ciddi çöküntüler oluştuğu gerçeği ile karşı karşıya kalmaktayız. Şimdi sıkı durun; bütün bu olumsuzluklara yol açtığının bilinmesine rağmen toplumumuzda gerek çocuğa gerekse kadına karşı şiddetin küçümsenmeyecek bir boyutta olduğu gerçeği de maalesef çok açık bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Şiddet bilindiği üzere fiziksel olarak güçlü olanın güçsüz olana karşı uyguladığı yabani bir davranış şeklidir. Bu sebepten dolayıdır ki genel de şiddete maruz kalanlar çocuklar ve kadınlardır. Şu kesinlikle göz ardı edilmemelidir ki her nerede olursa olsun her ne sebeple olursa olsun şiddet kesinlikle savunulamaz yabani bir davranış şeklidir ve hiçbir şekilde meşruluğu yoktur. Şiddet öğrenilmiş bir davranış şeklidir. Yani şiddet model alınmış bir davranış şeklidir. Babasının dövdüğü çocuğun veya annesinin dayak yediğini gören bir çocuğun bunu yaşamayan bir çocuğa göre ileriki yaşantısında şiddete başvurma oranı daha fazla olacaktır. Unutmamalıyız ki biz çocuklarımıza nasıl davranıyorsak, çocuklarımız da davranış olarak bizden onları öğrenecektir. Hemen akıllara şöyle bir soru geliyor: Şiddeti önlemek için ne yapabiliriz? Eğitim ve kültür şiddetin önlenmesinde etkin bir rol oynar mı? Evet, kesinlikle evet şiddetin önlenmesinde en önemli faktör eğitim ve kültürdür. Yukarıda sonuçlarından bahsettiğim araştırma gösteriyor ki, eğitim ve kültürün hâkim olduğu bireylerde karşısındaki kendinden daha güçsüz olan bireye şiddet uygulaması daha az görülen bir davranış biçimidir. Bunun sebebi de çok basittir eğitim ve kültürün hâkim olduğu bireyler problemlerin çözümünde farklı yöntemler geliştirmiş olan kimselerdir. Bu insanlar problemlerinin çözümünde daha çok iletişimi kullanmaktadırlar bu da şiddetin engellenmesinde önemli roller üstlenmektedir. Anne ve babası tarafından şiddet uygulanarak terbiye edilemeye çalışılan çocukların, büyüyüp evlendiklerinde kendi eşlerine ve çocuklarına şiddet uyguladıklarını birçok kere görmüşüzdür. Bu çocukların geçmişleri incelendiğinde yukarıda da değindiğimiz gibi şiddete meyilli olduklarını ve bu durumu da model alma yoluyla edindiklerini rahatça söyleyebiliriz. Eğer şiddet ortamı varsa bu tüm toplumu çok ciddi biçimde etkiler. Şiddet toplumda korkuya, insanlar arası güvensizliğe, içine kapanmaya, sosyal hayattan uzaklaşmaya neden olur. Buna toplumun şiddet olaylarına duyarsızlığı, boş vermişliğinin de eklenmesiyle çok ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Televizyonlarda şiddet içeren görüntüleri izleyen çocuklar ve gençler, adeta kahramanlaştırılan kişilerle kendilerini özdeşleştirirler. Şiddet konusunda en önemli nedenlerden biri aile içindeki uyumsuzluklar, anne babadan biri ya da ikisinin de olmaması, anne babanın alkol, madde bağımlılığı, kavgaları, birbirine saygı göstermemeleri, çocukların ilgi, sevgiden yoksun büyümeleridir. Çocukluğunda anne babası tarafından şiddet uygulanarak terbiye edilmeye çalışılan çocuklar, büyüyüp evlendiklerinde kendi eşlerine ve çocuklarına şiddet uygulamaktadır. Şiddeti körükleyen bir başka araç da bilgisayar oyunları ve internet olduğunu unutmamak gerekmektedir. Erkek çocukları daha fazla olmak üzere şiddet içeren savaşlı, kavgalı bazen garip yaratıklarla dolu, oldukça canlı ölüm, boğuşma, kan, yaralama görüntülerinin ve bolca silahın bulunduğu oyunları, kahramanın yerine kendisini koyarak ve sanki oyunun içinde bizzat öldürüyor, yaralıyor, yok ediyor gibi canlı biçimde yaşayarak oynamakta, bazen bu oyunlar uzun saatlerini almaktadır. Böylece şiddete, ölüme, kana alışkanlık gelişmekte, tüm bunları olağan, normal şeylermiş gibi algılamaya başlamaktadır. Kendisini güvencede hissedebilmesi ve diğerlerine güvenebilmesi için, her çocuğun anne-babasıyla güçlü, sevecen bir ilişki kurabilmesi gerekir. Kendisine sevgi ve ilgi gösteren bir yetişkinle böyle bir bağ kuramayan bir çocuğun, düşmanlık duyguları içinde gelişmesi ve "zor" bir genç olması ihtimali vardır. Kendileriyle çok küçük yaşlardayken ilgilenilmiş çocuklar arasında, "sorunlu davranışları" olan gençlere daha az sayıda rastlanmaktadır. Bir çocuğa her zaman sevgi gösterebilmek hiç de kolay bir şey değildir. Eğer çocuğunuzu idare etme konusunda herkesinkinden daha farklı güçlükler yaşıyor ve çok zorlanıyorsanız, bu durumda bir Psikolojik Danışmana başvurabilirsiniz. Böylelikle, çocuk yetiştirme konusunda bilimsel kanıtlara dayalı bazı yöntemler hakkında bilgiler edinebilirsiniz. Çocukların kendi akıllarının olduğunu unutmamak çok önemlidir. Çocuklarınızın giderek artan bağımsızlık ihtiyaçları ve bu ihtiyacı doyurmaya yönelik davranışları bazen sizleri kızdırabilir, engelleyebilir ya da hayal kırıklığına uğratabilir. Onlara herhangi bir tepki göstermeden önce, durumu çocuğunuzun bakış açısından değerlendirme konusunda göstereceğiniz istek, sizin de kendi duygularınızla baş etmenize ve daha sabırlı davranmanıza yardımcı olur. Çocuklarınıza öfke ve düşmanlık dolu sözler ve davranışlarla tepki vermekten kaçınmak için elinizden geleni yapın. Çocuklar genellikle taklit ederek öğrenirler. Ailelerinin değerleri, tutumları ve davranışlarının onlar üzerindeki etkisi büyüktür. Saygı, dürüstlük, ailemizden ve akrabalarımızdan gurur duymak gibi değerler, çocuklarımız için önemli bir güç ve güven kaynağı olabilirler. Çocuğunuzun olumsuz arkadaş baskısı altında olduğu, şiddetin yoğun rastlandığı bir ortamda yaşadığı ya da davranış bozuklukları olan öğrencilerle aynı okullara gittiği durumlarda bu değerler özellikle önemlidir. Çocukların çoğu, bazen saldırganlaşıp bir başka insana vurabilirler. Bu tür şiddete yatkın davranışların olası tehlikeleri hakkında çocuklarınızla konuşurken kesin olun. Sorunlarını şiddete başvurmadan daha yapıcı yöntemlerle çözmüşse, onu bunun için takdir ettiğinizi hemen belirtin ve ödüllendirin. İyi davranışlarına daha fazla dikkat gösterilerek ve takdir edilerek, çocukların bu davranışlarını tekrar etmeleri ve sürdürmeleri sağlanabilir. Çocuklarınıza ceza vermek için onları itmek, kakmak, tokatlamak, vurmak ya da dayak atmak gibi davranışlar, onlara sorunlarını iterek, kakarak, vurup, çarparak çözmenin uygun olacağı; ceza vermeleri gerektiğinde onların da benzer şekilde cezalar verebilecekleri mesajını vermektedir. Fiziksel cezalar istenmeyen davranışları ancak belli bir süre için durdurabilmektedirler. Hatta çocukların çok sert cezalara bile uyum yapabildiği bu nedenle de cezanın hiç bir etkisi kalmadığı bilinmektedir. Oysaki fiziksel olamayan disiplin yöntemleri çocukların duygularıyla daha kolay başa çıkmalarına yardımcı olmakta; sorunlarını şiddet-dışı yöntemlerle çözebilecekleri yolları öğretmektedir. Evdeki şiddet çocuklar için korkutucu ve zararlıdır. Çocukların korku duymadan, sevgi içinde yaşayabilecekleri güvenli bir eve ihtiyaçları vardır. Evinde şiddete tanık olan çocukların, ileride mutlaka şiddet gösterecekleri söylenemese de karşılaştıkları sorunları şiddete başvurarak çözmeye "yatkın" olacakları söylenebilir. Evinizi şiddetten uzak, güvenli bir yer haline getirmek için elinizden geleni yapın ve kardeşler arasındaki şiddet içeren davranışları kesinlikle engelleyin. Anneler babalar arasındaki düşmanlık ve saldırganlık dolu kavgaların da çocukları çok korkutacağını ve onlar için kötü örnekler oluşturacağını unutmayın. Bazen çocuklarınızın sokaklarda, okulda ya da evde şiddete maruz kalmasını engelleyemeyebilirsiniz. Bu durumlar olduğunda, yaşadıkları korku duygularıyla baş edebilmeleri için kendilerine yardım etmeniz gerekebilir. Televizyonda, sinemada ya da bilgisayar oyunlarında çok fazla şiddet izlemenin de çocuklarda saldırgan davranışlara yol açtığı bilinmektedir. Bir ebeveyn olarak çocuğunuzun izlediği şiddet miktarını kontrol altında tutabilirsiniz. Şiddete karşı davranışlar sergiledikleri her ortamda çocuklarınızı destekleyin ve ödüllendirin. Arkadaşlarından birinin diğerine vurduğu, küfrettiği, tehdit ettiği durumlarda çocuğunuza sakin ama kesin sözcüklerle nasıl tepki gösterebileceklerini öğretin. Şiddete karşı durmanın ve direnç göstermenin, daha fazla cesaret gerektirdiğini anlatın. Çocuklarınızın farklı yörelerden, farklı aile yapılarından gelen kişilerle geçinmelerine, onları kabullenmelerine yardımcı olun. İnsanları sadece farklı oldukları için eleştirmenin ve etiketlemenin acı verici, incitici olduğunu öğretin ve kesinlikle bu tür davranışlara izin verilmeyeceğini anlamalarını sağlayın. Şiddeti başlatan ya da cesaretlendiren sözcükleri kullanmanın ya da şiddet dolu davranışları sessizce seyretmenin, yanlış ve zararlı olduğunu anlatın. Tehditlerin ve itip kakmanın şiddeti körükleyen davranışlar oldukları konusunda kendilerini uyarın. Dayak çoğunlukla, yetişkinin öfkesi sonucunda çocuğa uygulanır. Çocuğun yaptığı herhangi bir davranış, yetişkini öfkelendirir ve dayak gerçekleşir. Bazı anne babalar, dayağın çocuk eğitiminde gerekli olduğunu düşünürler. Çünkü onlar da kendi anne ve babalarından öyle görmüşlerdir. Çocuklarını dövdükleri için hiç rahatsızlık duymazlar. Bazı anne babalar da dövdükten bir süre sonra yaptıklarından pişmanlık duyar, çocuğa sarılır, öper hatta özür dilerler. Çocuk, canı yandığı, incitildiği için öfke duyar ama bunu ifade edemez; çünkü bunu ona yapan annesi babası ya da bir biçimde bağımlı olduğu bir başka yetişkindir. Onlara duyduğu sevgi ile onların ruhunda yarattığı hasarı birbiriyle uzlaştıramaz. Bunun sonucunda da öfkeyi kendine yöneltir. Çocuğun kendine duyduğu bu öfke, onun tüm yaşam alanlarına yayılır. Hissettiği olumsuz duygular, yaşama uyumunu zorlaştırır. Okulda, arkadaş ilişkilerinde sorunlar yaşamaya başlar. Bir eğitim aracı olarak kullanılan dayak, kısa bir süre için etkili olabilir. Dayak yediği andan itibaren kısa bir süre içinde çocuk istenmeyen davranışı yapmaz. Ancak, bir süre sonra çocuk, kendisini o davranışı yapmaya yönelten gereksinmeleri karşılanmadığından, yeniden aynı davranışta bulunur. Dayağın, uzun vadede çocuğa kazandırdığı hiçbir eğitici yanı yoktur. Hiç mi bir şey kazandırmaz? Kazandırır, dayağı, bir yöntem olarak o da kendi yaşamına katar. Daha sonra da öğrendiği bu yabani davranışı başka insanlar üzerinde kullanmaya kalkar maalesef. Çocuk dayakla terbiye edilemez. Terbiye, uzun etkili bir eğitim verme, tutum ve davranış değiştirme biçimidir. Oysa dövülen çocuk için, annesindeki öfkenin dinmesi önemlidir, aynı davranışları sonra yine tekrarlayabilir. Pek çok 'dayak arsızı' denilen çocukların neden dövüldüklerine değil, dayağın sonucuna önem verdikleri görülür. Dayağın çocuk eğitiminde hiçbir faydası yoktur. Birçok bilimsel çalışma bunu ortaya koymaktadır. Çocuklukta karşılaşılan dayağın olumsuz etkileri yaşamın her döneminde ortaya çıkmaktadır. Evlilik döneminde sıkça yaşanan dayak olaylarında da çocukluk döneminde maruz kalınan fiziksel şiddetin etkisi vardır. Çocuğun kendine güven duygusunu ciddi şekilde sarsan dayak olaylarının olumsuz etkileri, yaşamın her döneminde ortaya çıkmaktadır. Evlilikte yaşanan dayak olaylarında da çocuklukta karşılaşılan fiziksel şiddet etkili olmaktadır. Dayak yiyerek büyüyen birey, eşiyle karşılaştığı sorunların çözümünde dayak eğilimine girmektedir. Şiddet öğesinin yer aldığı görüntüler, sadece yetişkin değil , tüm yaş gruplarına yönelik programlarda yer almaktadır. Bu da şiddetin sıradanlaştırılması gibi çok tehlikeli bir olguyu beraberinde getirmektedir. Çocuk zihinsel süreçlerindeki özelliklerinden dolayı izlediklerini yetişkinler gibi algılayamamakta ve bu yüzden farklı etkilenmektedir. Çocuk izledikleri gerçek mi, hayal mi? Yetişkinler kadar kolay algılayamaz. Bazı çizgi filmlerde karakterler onca şiddetten sonra ayağa kalkabilmektedir. Yani orada uygulanan şiddetin zarar vermediği gibi bir algılama da söz konusu olabilmektedir. Çocuğun aşırı bir biçimde televizyon izlemesi, onu okumaktan, sinema ve tiyatroya gitmekten, hatta çoğu kez oyun oynamaktan bile yoksun bırakmaktadır. Çocuğun sosyal ilişkileri zayıflamakta ve içe kapalı bir hale gelebilmektedir. Mutlaka çocukların izlediği programlar çocuklar ve yetişkinlerle birlikte izlenmelidir. Böylece hem o program hakkında fikir sahibi olup çocuklara uygun olup olmadığına karar verilebilir, hem de programın ardından çocuklarla sohbet ederek o programdan çocukların neler kazandığı yada nasıl etkilendiği görülebilir. Eğer çocuklar şiddet içeren sahneleri izlemek durumunda kalırsa bu durumda çocuklara bu gibi davranışların insanları incittiğinden bahsedilmeli ve bir olayın şiddet kullanmadan nasıl çözebileceği hakkında düşünmeye sevk edilmeli. Televizyonu asla çocuklar için bir oyalama aracı olarak görmemek ve bu doğrultuda kullanmamak gerekmektedir. Şiddet kısa vadede tırnak yeme, ders başarısızlığı, sosyal uyumsuzluk, saldırganlık ve alt ıslatma şeklinde bazı sonuçlar doğururken asıl uzun vadede yarattığı problemler gözden kaçırırlmamalıdır. Şiddet gören çocuk ileriki yıllarda mutsuz bir birey olmaktadır, mutsuz bir evlilik yapma olasılığı yüksektir, suç işleme oranı oldukça yüksektir. Sonuç olarak; şiddet öğrenilmiş bir davranıştır ve her öğrenilen davranış istenildiği zaman değiştirilebilir. Anne-babalar şiddetin yaratabileceği sonuçlar hakkında bilgi sahibi olduklarında bu değişimi daha kolay sağlayacaklardır. #psikolog#aileterapisi#durulmert#drsistem

  • İkinci Kez Evlenen Kadın ya da Erkek Psikolojisi

    İkinci kez evliliklere birçok insan kuşkulu gözlerle bakar; ancak boşanan birçok insan boşandıktan sonra hayatını tekrar tasarımlamak anlamında yepyeni bir ilişkiye başlama eğilimindedir. Bu dönemde insanlar birçok birliktelik yaşayabilirler ve sonrasında da bu birlikteliklerini yeni bir evlilikle sonuçlandırabilirler. İkinci evlilikler insanların yeni bir umutla girdikleri, olumlu yaşantıları yaşayabilecekleri, mutlu olacakları, aynı zamanda huzurlu bir aile ortamına ulaşabilecekleri hazzı giderme yoludur. İkinci evlilikler zaman zaman yalnızlıklarını gidermek amacıyla zaman zaman da hayatın sorumluluklarını bölüşebilmek anlamında ortaya çıkan bir durumdur. İKİNCİ EVLİLİKLERDE ARAŞTIRMALARIN DİLİ Bu konuyla ilgili o kadar çeşitli araştırmalar yapılmıştır ki bunlardan çıkan sonuçlarda oldukça açıklayıcıdır. Yapılan araştırmalar, boşanma suretiyle ayrılan kişilerin 3 ile 5 yıl sonra yeniden evlendiklerini ortaya koymaktadır. Erkeklerin yeniden evlenme oranı kadınlara göre daha fazla ve daha çabuktur. Birçok erkek ve kadın ilk evliliklerinde tecrübesiz olduklarından dolayı hatalar yaptıklarını ve bu hatalardan ders alarak artık gerçek sevgiye ve ortak güzel ilişkiye hazır olduklarını hissederler ve yeniden evlenirler ( Gestoff, 1975). İkinci evlilik ikinci bir hayata başlamak gibidir aslında; artık mantık ön plandadır ve birinci evliliklerden alınan derslerle daha sağlıklı bir evlilik yapma olasılığı yüksektir. Tabii ki ikinci evlilikler durup dururken olmamaktadır. Eşin ölümü ya da farklı nedenlerden dolayı boşanmadan dolayı aile birliği dağılmış olabilir. Bu aslında yukarıda da değindiğimiz gibi korkutucu bir süreç değildir ve eğer gerekiyorsa yaşanılması gereken bir süreçtir de. Yani bu doğal bir yaşam sürecidir. BOŞANDINIZ AMA HAYAT DEVAM EDİYOR Şu hiçbir zaman unutulmamalıdır ki hayat devam etmektedir, yaşam devam eden hayatın içinde bir tercihtir. İnsanlar ne kadar kötü bir evlilik tecrübesi yaşarlarsa yaşasınlar boşandıktan bir süre sonra ikinci evlilik düşüncesi ortaya çıkmaktadır. İşte bütün mesele burada odaklanmaktadır. Yaşanan ilk evlilik tecrübesi kötü ama ikinci evlilik hala isteniyor, bu konuda insanların birçok çekinceleri olmakla birlikte yine de ikinci evlilikler vardır ve daha da mutlu olmak amacıyla yapılır. İnsanlar ikinci evlilikten psikolojik olarak olumsuz etkilenecekleri konusunda bir takım önyargılar içerisinde olabilirler. Bu önyargıların bir kısmı eksik bilgi bazıları da yanlış inanışlardan kaynaklanabilmektedir. NELERE DİKKAT ETMELİ? Eşlerin ikinci evliliklerinde dikkat etmeleri gereken önemli noktalar vardır. Geçmişin üzerine kesinlikle bir çizgi çekilmeli geçmişte yaşanan olumsuzluklardan ders çıkarılmalı ama asla geçmiş hatırlanmamalı hele hele karşılaştırma yapmak gibi bir yanlışa kesinlikle düşülmemeli. Geçmişten çıkarılan dersler bir bir uygulamaya konulmalı. Eğer çiftlerden birinin başından bir evlilik geçmiş diğeri hiç evlenmemişse ilk evliliğini yapan kişi evlendiği kişinin eski hayatının onun üzerindeki olumsuz etkilerini bilmeli ve davranışlarını buna göre şekillendirmelidirler. Biten evliliklerden bir ile üç yıl içinde yetişkinlerin çoğu yeni hayatlarına alışırlar ve duygusal dengeleri düzelir. Boşanmış kadınların üçte ikisi, erkeklerin de dörtte üçü tekrar evlenmektedir. Görüldüğü gibi boşanma yetişkinlerin evlilik kurumuna verdiği değeri değiştirmemekte, ikinci evliliklerin başarısı da çoğu zaman üvey anne, üvey baba ve çocuk ilişkisinin başarısına bağlı olmaktadır. YA ÇOCUKLARA BU DURUM NASIL AÇIKLANMALI? İkinci evlilikler tabii ki toz pembe olamamaktadır her zaman. En dikkat çekici tarafı, karşılaşılan en büyük sorunlardan biri de çocuklardan gelen tepkilerdir. Yeni bir beraberlik kurma aşamasında ki bireyler doğru bir yaklaşımla evleneceği kişiyi çocuğa kabullendirebilir. Burada asıl önemli olan doğru yaklaşımdır. Çocuklar yeni bir beraberliğe çok iyi hazırlanabilirler ve hiçbir detay göz ardı edilmeyebilir ve çocuk bu evliliğe pozitif bakabilir ancak buna rağmen bazı sorunların yaşanması olasıdır. Ebeveyni ölmüş olan çocukların dışında ki çocukların hayalinde uzunca bir süre anne babasının tekrar bir araya gelmesi hayali yatar. Bu karar çocuğun bu hayalini suya düşürür ki bu durumda da çocuk bazı aşırı tepkilerde bulunabilir. Gerek evlenen kişiler gerekse çocuk, önceleri bazı zorluklar yaşayacaklardır. Özellikle ilk zamanlarda çocuklardan yeni gelen ebeveyne anne ya da baba diye hitap etmesi istenmemelidir. Bireylerin ikinci evliliklerinde eş seçimlerinde çocuklarının sevebileceği ve kabul edeceği birini mi tercih etmelidirler konusunda kesin bir doğru olmadığından dolayı bu konuda yorum yapmak çok gerçekçi olmayacaktır. Ancak bu konu hakkında söylenecek şey şu olabilir eşlerin kendi aralarında mutlu olmaları çocuklara yansıyacaktır bu nedenledir ki önce bireylerin birbirleriyle iyi anlaşabilecekleri daha önemlidir. Eş seçimi çok karmaşık bir olay olup kişilerin eş seçiminde birçok faktör rol oynar, çocuklarla uyumlu kişi olup olmaması birçok faktörden sadece biri olabilir. Bu kesinlikle atlanılmaması gereken bir gerçektir. Eş seçiminde dikkat edilmesi gereken faktörlerden biri de beklentilere cevap alınıp alınamadığıdır, anne-babanın kendine uyan bir eş seçmesi, onunla mutlu ve kendi ile barışık olması en azından mutlu bir ebeveyne sahip olma açısından çocuğa dolaylı olarak olumlu yansır. Kendi içsel problemlerini çözmüş, iç barışı sağlamış, psikolojik olgunluğa erişmiş, mutlu huzurlu bir anne babanın şüphesiz çocuklarına katacağı çok önemli katkıları olacaktır.

  • Google Places
  • Instagram
  • Facebook
  • LinkedIn

©2022 DrSistem

bottom of page