top of page

Arama Sonuçları

Boş arama ile 1063 sonuç bulundu

  • Tüp Bebek ve TESE tedavisi

    Çocuk sahibi olmada yeni umut Mikroskobik Testiküler Sperm Ekstraksiyonu (mikroTESE) Günümüzde evli çiftlerin %15’i halk arasında kısırlık diye adlandırılan çocuk sahibi olamama şikâyetinden mustariptir. Bilimsel olarak bir yıl süresince düzenli cinsel ilişki sonrasında çocuk sahibi olamama durumuna kısırlık yani infertilite denmektedir. Erkekte kısırlıkla ilgili sorunlar, büyük bir çoğunlukla yapılan bir fizik muayene ve sperm tahlilinden anlaşılabilirse de, bazı durumlarda hormon analizi, ultrasonografi ve daha ileri özel genetik tetkikler gerekebilmektedir. Normal yolla veya tedavi ile çocuk sahibi olamayan çiftlerde sperm sayısı mililitrede 5 milyonun üstünde ise aşılama tedavisi denenebilir. Aşılama yönteminde kocanın laboratuvarda hazırlanan spermlerini özel bir kanül yardımı ile rahimin içine bırakılmakta ve spermin, yumurtaya ulaşma şansı arttırılmaktadır. Ancak sperm sayısı 5 milyonun altında olan veya başarısız aşılama öyküsü bulunan çiftleri için en uygun yardımcı üreme tekniği tüp bebek (IVF)’ dir. Tüp bebek işleminde bayanın yumurtaları toplandıktan sonra erkeğin spermi alınıp, özel işlemlerden geçirildikten sonra en sağlıklı spermlerin, laboratuvar şartlarında yumurtanın içine konması ile gerçekleşmektedir. Erkekten dışarı hiç sperm atamadığı durumlarda eskiden tamamen umutlar tükenirken, mikroTESE yöntemi ile bu hastalarımızda %30’ lara varan sperm bulma ve çocuk sahibi olma imkânı sağlanmaktadır. mikroTESE yönteminden kısaca bahsedecek olursak; hastanın isteğine göre lokal ve genel anestezi altında, testis yaklaşık 1 cm açılıp, içindeki kanallarda sperm aranmasıdır. Bu işlemin özelliği mümkün olan en az zararın verilerek, testisin korunmasıdır. Bu ameliyat için özel tasarlanmış mikroskop ile insan gözünün gördüğünü 40 katına kadar detaylı görüntü ile ameliyatı yapmak ve yeterli tecrübeye sahip bir cerrah tarafından yapılması çok önemlidir. Tabi ki tüm bu işlemleri gerçekleştiren embriyoloğun tecrübesi ve yapılan merkezin tam teşekküllü olması da işlemin başarısını belirgin bir şekilde arttırmaktadır. mikroTESE ile elde edilen spermler gerek hemen hazırlanmış olan yumurtaların içine yerleştirilmekte veya dondurularak ilerideki muhtemel tüp bebek denemelerinde kullanılmak üzere saklanabilmektedir. mikroTESE işlemi sonrasında, 2-3 saatlik bir istirahatin ardından hastamız günlük yaşamına dönebilmektedir. Ayrıca işlem sırasında alınan biyopsi ile de hücresel olarak sperm üretilmemesinin sebebi de tespit edilebilmektedir. Bu yöntem ile baba olmaktan ümidini kesmiş birçok erkeğin mikroTESE yöntemi ile baba olma şansının artacaktır.

  • Prostat İğne Biyopsisi

    Prostat kanseri erkeklerde en sık görülen kanser türü olup, yine erkeklerde kanserlere bağlı ölümlerde ikinci sırada gelmektedir. Çoğu kanser türünün aksine Prostat kanserinin hastanın hissedebileceği herhangi bir erken belirtisi yoktur. Hastalar ancak ileri evrelerde kanserin kemik veya akciğer gibi organlara yayılması sonucunda hastalığından haberdar olabilmekte, ancak ne yazık ki bu evrede de tedavi seçenekleri çok kısıtlı olmaktadır. Prostat kanseri şüphesi ya parmakla rektal muayenedeki bir anormallik veya kandan bakılan PSA seviyesindeki yükselme neticesinde oluşmaktadır. Parmakla muayenede prostatta sertlik tespit edilen veya PSA değerleri yüksek saptanan hastalarda prostat kanseri varlığını tespit için prostat iğne biyopsisi yapılmaktadır. Prostat iğne biyopsisi 1981 yılından beri uygulanan, Prostat kanserinin standart tanı yöntemidir. Prostat iğne biyopsisi, parmakla muayenede olduğu gibi, makata yerleştirilen bir ultrasonografi alıcısı yardımıyla elde edilen prostat görüntüsü rehberliğinde alınmaktadır. Biyopsi örnekleri bir iğne yardımı ile alınır. Prostat bezinin görüntüsü altında, prostatın her iki kanadından toplam 10 ile 12 adet iğne ile biyopsi örneği alınır. Ayrıca ultrasonografik görüntü altında görülen şüpheli bölgelerden de ayrıca numune alınabilir. İğne ile prostat doku örneklemesi (biyopsisi) prostat etrafına yapılan lokal anestezi altında yapılır. Genel anestezi kullanılmaz. Bu nedenle biyopsi öncesinde aç kalmaya gerek yoktur. Hastaların biyopsiden en az 1 hafta önce kullandıkları Aspirin, Kümadin benzeri kan sulandırıcıları kesmeleri gerekmektedir. Biyopsiden 1 gün önce hastalara, enfeksiyondan koruma amaçlı antibiyotik başlanır, bunun yanında barsak temizliğini sağlamak için de laksatif bir şurup verilir. Prostat biyopsisi günübirlik bir işlem olup, ortalama 20 dakika sürmektedir ve hastalarımız aynı gün içinde günlük hayatlarına dönebilmektedirler.

  • Tekrarlayan İdrar Yolu Enfeksiyonları

    İdrar yolu enfeksiyonları nasıl olur? İdrar yolları enfeksiyonlarının büyük bir kısmı alt idrar yolları olarak adlandırılan idrar kesesi (mesane) ve idrar kesesini dışarıya bağlayan kanal olan üretradan gelişir. Ciltte ve bu yapılara yakın yerlerde yaşayan mikroplar üretradan yukarı yayılarak mesane enfeksiyonlarına (sistit) yol açabilir. Kadınlar erkeklere göre idrar yolu enfeksiyonlarına çok daha hassastırlar. Çünkü kadın idrar yolları erkeğinkine göre çok daha kısadır ve mikroplar daha kolaylıkla idrar kesesine ulaşabilir. Bir yılda 3 defadan fazla idrar yolu enfeksiyonu geçiriliyorsa, biz bunu tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu olarak tanımlıyoruz. Kadınların %40-50’si bütün hayatları boyunca en az bir kez idrar yolu enfeksiyonuna (İYE) yakalanırlar. Her yıl 20-56 yaş arasındaki kadınların %20’si bu hastalıktan etkilenir ve bu kadınların dörtte birinde tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu gelişir. Kadınlardaki önemli risk faktörleri cinsel ilişki, kirli havuz veya denize girme, östrojen preparatlarının kullanımı, genetik yatkınlık ve idrar kanalı-anüs arası mesafe kısalığı gibi faktörler sayılabilirken, erkeklerdeki ana risk faktörleri ise; cinsel ilişki, mesaneye kateter veya sonda takılması, idrar kanalını tıkayan herhangi bir sebebin mevcudiyeti olarak sıralanabilir. İdrar yolları enfeksiyonunun belirtileri nelerdir? İdrar yolları enfeksiyonunun bir belirtisi geldiğinde ötelemesi mümkün olmayan idrara sıkışma hissidir. İdrar yapılırken keskin ağrı ve yanma hissi buna eşlik eder. Bu ağrı ve yanma hissi tualetten çıktıktan sonra da yeniden idrara çıkma hissi uyandırır. Ağrı karnınıza, sırtınıza ve yanlarınıza yayılabilir. Bunların dışında idrarınızda -Kuvvetli bir koku -Bulanık görünüm -Kanla karışmış görünüm idrar yolları enfeksiyonlarında görülebilir. Bu belirtilere bulantı kusma, yüksek ateş ve kuvvetli sırt ağrısının eşlik etmesi enfeksiyonunun böbreklere yayılmış olabileceğinin işareti olabilir. Nasıl tanı koyulur ? Tanıda ilk aşamada tam idrara tahlili (TİT) ve idrar tahlilinin yanı sıra kültür yapılması içinde idrar örneği isteyebilir. Kültür sonucunda idrar yoluna sebep olan bakterinin türü ve antibiyotik ilaçlara hassasiyeti saptanacaktır. Eğer tekralayan idrar yolu enfeksiyonu var ise bu tetkiklere ek olarak tam kan sayımı, ultrasonografi yapılabilir. Bunların yanında özellikle tekralayan idrar yolu enfeksiyonlarında sıklık fazla ise veya tedaviye tam yanıt alınamıyorsa sistoskopi ile mesane ve idrar yollarının değerlendirilmesi gerekebilir. Nasıl tedavi edilir? İdrar yolu enfeksiyonları antibiyotiklerle tedavi edilir. Tedabi genellikle hızlı ve etkilidir. Şikayetlerinizin çoğunun uygun tedavi ile 1-2 gün içinde azalması beklenir. Antibiyotik tedavilerinde ilaçların zamanında ve uygun şekilde alınması, şikayetleriniz geçse bile doktorunuzun tavsiye ettiği süre boyunca aksatılmadan kullanılması gerekir. Aksi takdirde enfeksiyon tekrarlayabilir. Tekrarlayan enfeksiyonlar için risk faktörlerinin değerlendirilmesi, bulunan risk faktörlerine göre uygun önlemler alınması gerekir. İdrar yolu enfeksiyonlarından nasıl korunabiliriz? İdrar yolları enfeksiyonlarını azaltmak için -Bol su içmek -İdrarınızı uzun süre tutmamak -Pamuklu iç çamaşırları kullanmak -Kişisel hijyene özen göstermek -Tuvalette temizlenirken cinsel organlara doğru silinmekten kaçınmak fayda sağlayabilir.

  • Böbrek Taşı Problemi

    Böbrek taşı neden olur? Böbrekte idrar ile birlikte atılan elementler idrar içinde belli pH ve ısı düzeyinde eriyik halinde bulunurken, idrar içindeki konsantrasyonlarının artması ile doyma noktası aşılır ve kristalleşme başlar. İşte bu olaya süpersaturasyon denilmektedir ki taş oluşumunun en önemli mekanizmasıdır. Kristaller le birlikte oluşan çekirdek üzerine toplanma ve bir araya gelmeler devam ederek taş meydana gelir. Tabi olarak bu taş oluşumunu engelleyici inhibitör eksikliği, metabolik ve anatomik bozukluklar taş oluşumunun ana nedenleridir. Böbrek taşları nasıl oluşur? İlk olarak süpersaturasyon ile başlayan süreçte kristalleşme ve ardından presipitasyon (kristallerin eriyik içinde dibe çökmesi) ile devam eder, bu aşama inhibitörlerin etkisi ile önlenebilir. Bundan sonraki aşama ise artık kristalizasyonun başladığı ve inhibitörlerin çok az etkili olabildiği safha formation product safhasına geçilir. Bu safhaya geçişte idrar pH değişiklikleri, idrar yolu enfeksiyonları, anatomik bozukluklar, tümörler gibi kolaylaştırıcı faktörler rol oynamaktadır. Bu safhadan sonra bir araya gelip toplanma ve çekirdek oluşumu takip eder. İşte bu kristaller normal şartlarda 3-5 dakika içinde böbrek içindeki idrar kanalına, 5-10 dakika içinde mesaneye ve 3-8 saatte de büyümeden dışarı atılırlar. Bu yüzden çok su içilmesi ve günlük idrar miktarının artırılması herkesin üzerinde hemfikir olduğu gibi taş oluşumunu engelleyen en önemli tedavidir.

  • MR Füzyon Biyopsi Yöntemi: Prostat Kanseri Tespitinde Daha Etkili!

    Prostat kanseri, günümüzde erkeklerde en sık görülen kanserdir. Taraması PSA denilen bir kan tahlili ile yapılmaktadır. PSA tahlili yüksek çıkan hastalara son teknoloji MULTİPARAMETRİK PROSTAT MR çekilerek prostat içinde ki kanserli doku tespit edilmektedir. Kanser dokusunu gösteren MR filmi ileri teknik ile ultrason ile birleştirilerek yapılan MR FÜZYON BİYOPSİ yöntemi ile direk kanserli dokudan biyopsi alınarak yüksek oranda isabetle teşhis konulmaktadır. Bu sayede prostat kanseri teşhisinde yanlış negatif sonuçların önüne geçilmekte ve erken aşamada hastalarımıza tedavi olanağı sağlamaktayız.

  • Çocuklarda İdrar Kaçırma BİOFEEDBACK ÜROTERAPİ Tedavisi ile Son Buluyor!

    Doğuştan yada kazanılmış santral sinir sistemi defekti olmayan 5 yaşın üzerinde ki çocuklarda istemsiz olarak uykuda gece alt ıslatma Enürezis noktürna olarak adlandırılır. Sadece gece alt ıslatma şeklinde ise monosemptomatik enüresiz, gece ıslatmanın yanında gündüzleri ani sıkışma hissi sık idrara gitme gündüz idrar kaçırma kronik kabızlık gibi bulguların eşlik ettiği durumlarada monosemptomatik olmayan enürezis olarak adlandırıldır. Bunun yanında çocuklarda idrar tutmayı sağlayan sfinkter ve pelvik taban kaslarının geç olgunlaşması sonucunda gündüz ve gece alt ıslatma ile beraber işeme zorluğu görülen işeme disfonsiyonu dediğimiz rahatsızlıklar bulunmaktadır. Burada altta yatan bir nörolojik bozukluk olmamasına rağmen sıklıkla kabızlık gibi barsak düzensizlikleri ile birlikte gece ve gündüz idrar kaçırma görülmektedir. Çocuk gelişiminde sıralama yaparsak önce gece barsak, sonra gündüz barsak, sonra gündüz idrar ve en son olarakta geceleri idrar kontrolü sağlanır. Genel olarak 2 yaşa kadar gündüz 4 yaşa kadarda gece idrar kontrolü sağlanır. Ülkemizde 7 yaşına gelmiş kız çocuklarının %6 sında erkek çocuklarının %3,8 inde gündüz idrar kaçırma problemi ile karşılaşılır. İşeme disfonksiyonu eğer doğru şekilde tanımlanmaz ve tedavi edilmezse çok ciddi böbrek rahatsızlıklarına kadar varan ve ileriki yaşlarda çok ciddi özgüven problemi yaşamasına ve psikolojik olarak etkilenmesine sebep olabilir. Çocuk alt ıslatma problemi çocuk üroloji hekimince doğru şekilde tanımlandıktan sonra aileninde katılımı ile aile ve çocuk bilgilendirilip beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi davranış terapisi ile birlikte mesane ve pelvik taban kaslarının doğru şekilde kullanma alışkanlığını kazandıran BİOFEEDBACK ÜROTERAPİ tedavisi uygulanmaktadır. Bu terapi çocuklara eğlenceli bir şekilde seans seans uygulanıp animasyon eşliğinde oyun oynarken aynı zamanda pelvik taban kaslarını doğru kullanmayı öğreterek hem idrarını doğru zaman gelinceye kadar tutabilmesini hemde rahat bir işeme sağlamasını öğretmektedir.

  • Göz tembelliğinde erken tedavi önemli

    Görme tarama programları ile çocuklardaki kırma kusurları, şaşılık ve göz tembelliği kolaylıkla saptanabiliyor. Bu yüzden ülkemiz sağlık politikası içerisinde anaokuluna ve ilkokula kayıt sırasında çocukların göz muayenesi ile ilgili rapor zorunluluğunun konulması, büyük katkı sağlayacaktır Göz tembelliği genellikle tek gözde oluyor. Çocuğun televizyonu çok yakından izlemesi, gözlerini sık sık kırpıştırması, ovuşturması veya gözlerini kısarak bakması, baş ve göz ağrısından şikayet etmesi, aileleri gözde bir problem olabileceği konusunda harekete geçirmelidir

  • GÖZ TÜMÖRÜ NEDİR?

    GÖZ TÜMÖRÜ NEDİR? Göz içindeki yapılardan köken alan veya göz kapağı, orbita, konjonktiva, kornea ve gözyaşı bezi gibi göz dışı ya da göz etrafındaki dokulardan gelişen tümörlere “Göz tümörleri” denir. Ayrıca vücudu etkileyen akciğer kanseri, meme kanseri, kan kanseri, lenfoma gibi diğer tümörler de kan yoluyla göze yayılım yaparak tümör oluşturabilir. Bunlara ‘Metastatik göz tümörleri’ denir. Göz içinde gelişen tümörlere göz içi tümörleri denir. Göz dışı yapılardan gelişen tümörler geliştiği yapıya göre adlandırılır. Örneğin göz kapağından köken alan tümörler göz kapağı tümörleri, göz zarlarında gelişen tümörler konjonktiva tümörleri, orbita dediğimiz göz çukurundan köken alan tümörler ‘orbita tümörleri’ olarak adlandırılır. Gözünde tümör şüphesi olan hastalarda teşhiste gecikme veya hatalı tanılar, zaman kaybı ile tedavinin başarı şansını düşürebilir. Göz tümörü şüphesi bulunan hastalara doğru tanı konduktan sonra hastanın kliniği ile uyumlu, tümörün özellikleri dikkate alınarak ve teknolojinin getirdiği yeniliklerden de yararlanarak bir tedavi yöntemi belirlenmelidir. TUNÇ GÖZ olarak prensibimiz olan ‘Doğru Tanı, Doğru Tedavi’ yaklaşımı ile hizmet sunulursa göz tümörleri başarıyla tedavi edilebilir. GÖZ İÇİ TÜMÖRLERİN BELİRTİLERİ NELERDİR? Gözün içindeki yapılardan kaynaklanan tümörler öncelikle görme ile ilgili şikayetlere neden olur. Göz içinde gellişen tümör eğer görme ekseni üzerinde ise erken dönemde görme bozukluğu yapabilir. Gözün merkezinde yani retina dediğimiz görme tabakasının maküla diğer bir tabirle sarı noktaya yakın yerleşen tümörler henüz küçük iken görmeyi bozması nedeniyle erken tanı konabilir. Göz içinde gözün kenarında yerleşen göz tümörleri ise görmeyi genelde çok geç dönemlerde bozar. Bu gibi gözün retina tabakası altında iris dediğimiz renkli tabakaya yakın olan tümörler erken dönemde görme alanında bozulma yapar. Bu tip göz içi tümörlerinde bu nedenle teşhis gecikebilir. Bazı durumlarda göz içinde gelişen tümörler göz retina tabakası altına sıvı birikimi yaparak retina dekolmanı yapabilir. Bu gibi göz retina tabakasında sıvı birikmesi durumunda da göz retina tabakası fonksiyonunu yitireceği için görmede bozulma olur. Bu hastalarda gözde ışık çakması, şimşek çakması, gözde karartılar oluşması görmede bulanıklaşma oluşabilir. Çocuklarda göz içi tümörler göz bebeğinde beyaz refle/yansıma oluşmasına neden olabilir. Özellilke flaş ile çekilen fotoğraflar ile gözde kırmızı yerine beyaz bir yansıma görülmesi tipiktir. Göz içi tümörler eğer göz merceği yani lens arkasında oluşmuşsa katarakt oluşturabilir. Katarakt da dolaylı yoldan gözde görme bozukluğu yapar. Göz kenarında göz içi sıvının akış yolunda yerleşen tümörler gözde üveit gibi iltihaplanma bulguları ortaya çıkarabilir. Göz içi sıvı akışı bozulduğu için göz tansiyonu yükselebilir, glokom oluşabilir. Göz içinde görme siniri komşuluğunda yerleşen tümörler de görme alanında bozulma ve görme sinirinde sıkışma yaratabilir. Papilödem dediğimiz tablo oluşabilir. Göz içinde gelişen tümörler, tümör içindeki damarların çatlaması ile göz retina tabakasında kanama yapabilir. Bu kanama göz içinde vitreus içi kanama şeklinde de görülebilir. Böyle bir durum oluşursa görme ani olarak bozulabilir. Göz içinde kanama olan veya retinada kanama olan olgularda mutlaka ultrason ile gözde bir tümör olup olmadığı kontrol edilmelidir.

  • Mevsimsel göz alerjisi uyarısı

    KENDİLİĞİNDEN DÜZELME Gözde alerjik nedene bağlı oluşan hastalıkların başında alerjik konjonktivik ve atopik kerato konjonktivitin yer aIır. Alerjik konjonktivik mevsimsel ve yıl boyu süren olmak üzere iki tip vardır. Mevsimsel alerjik konjonktivitin, ilkbaharda başladığını, sıklıkla burun alerjisiyle birlikte seyrettiğini polen mevsimi bittiğinde kendinden düzelir. TOZDAN UZAK DURUN Başlangıçta gözlerde yanma, kaşıntı, sulanma, çapak ve göz kapaklarında şişme gibi belirtilerin baş gösterir. Havalandırma yerine klima kullanın. Klimaların filitreli olma özelliklerinden dolayı, alerjik durumlarda kullanılması önerilir. Dışarıdaki zerreciklerin odaya direkt girmesi önlenmiş olur. Bahar ve yaz aylarında özellikle güneş gözlüğü kullanın, gözünüzü elinizle kaşıyıp ovuşturmayın

  • Kornea Hastalıkları

    Kornea, gözün en ön kısmında yer alan, ışığı odaklamak ve gözü dış etkenlerden korumak için özelleşmiş saydam ve eğimli bir dokudur. 1.Keratit: Korneanın iltihaplanması durumuna keratit adı verilir. Birden farklı çeşidi ve sebebi bulunmaktadır. Hastalığın erken teşhisi tedavisi için oldukça önemlidir. 2.Keratokonus: Keratokonus gözün en önde yerleşimli saydam tabakasının yani korneanın, ilerleyici incelme ve sivrileşmesiyle görülen hastalığıdır. 3.Kuru Göz Sendromu: Gözyaşı eksikliğine bağlı gelişen göz kuruluğundan kaynaklanır. Belirtileri gözde batma, kızarıklık ve sürekli yabancı cisim hissidir. 4.Kornea Abrazyon: Kornea abrazyonu epiteldeki bir yaralanmadır (çizik, sıyrılma veya kesik). Abrazyonlar genellikle tırnakla, kağıtla, makyaj fırçalarıyla çizme; ağaç veya çalı dalıyla sıyrılma ve gözün ovuşturulmasından kaynaklanır. Göz kuruluğu gibi bazı göz hastalıkları abrazyon olasılığını artırır. Kornea abrazyonunun belirtileri: -Göze bir şey kaçması hissi; -Gözde ağrı ve acı -Göz kızarıklığı -Işığa hassasiyet -Göz yaşarması -Bulanık görüş Kornea Abrazyonunun Tanısı Korneadaki bir abrazyonu saptamak amacıyla yaranın vurgulanması için göz hekiminiz fluorescein (florasin) adlı özel bir boya kullanır. Kornea Abrazyonu Tedavisi -Göz kırpmayla yaranın tahriş edilmesini önlemek için yaralanan gözün kapatılması -Göz kapağı ile abrazyon arasında rahatlatıcı bir tabaka oluşturmak amacıyla, göze kayganlaştırıcı göz damlası veya merhem uygulanması -Enfeksiyonu önlemek amacıyla antibiyotik kullanımı -Ağrıyı hafifletmek için göz bebeğinin büyütülmesi (genişletme) -İyileşmeye yardımcı olacak özel bir kontakt lens kullanımı 5.Kornea Erezyonu Kornea erozyonu, korneanın yüzey katmanının (epitel) alttaki dokuya zayıf bağlanmasından kaynaklanır. Bu durum genellikle daha önce abrazyon görülen bir bölgede meydana gelir ve genellikle sabah uyandıktan sonra kendiliğinden ortaya çıkar. Kornea Erozyonunun Semptomları Semptomlar kornea abrazyonu semptomlarına benzer: -Göze bir şey kaçması hissi -Gözde ağrı ve acı -Göz kızarıklığı -Işığa hassasiyet -Göz yaşarması -Bulanık görüş Bu semptomlar, genellikle uyandıktan sonra fark edilir ve tekrar etme eğilimi gösterir. Kornea Erezyonunun Tedavisi Tedavi, kornea abrazyonuyla aynıdır; ancak buna ek olarak tuz çözeltili göz damlası veya merhem de uygulanır. Kornea erozyonu tekrar ederse, şu unsurları kapsayan ek tedavi gerekebilir: -Ağrının azaltılması ve iyileşmenin hızlandırılması için özel kontakt lens kullanımı -Zarar gören epitelin dikkatle çıkarılması -Lazer kullanarak küçük bir kornea hücresi tabakasının çıkarılması -Üst kornea hücresi tabakasıyla alttaki kornea tabakası arasında daha güçlü bağ oluşumunu desteklemek amacıyla, kornea yüzeyinde küçük delikler oluşturulmasını içeren ön stromal ponksiyon prosedürünün uygulanması Kornea Abrazyonu ve Erozyonunun Önlenmesi -Elektrikli aletleri kullanırken, çim biçerken ve diğer bahçe işleriyle ilgilenirken, spor yaparken, tahta ve çelikle çalışırken uygun göz koruyucularını kullanın. -Bebeğinizin veya küçük çocuğunuzun tırnaklarını düzenli olarak kesin. -Kontakt lenslerinizin bakımı ve kullanımı konusunda göz hekiminizin talimatlarını uygulayın. 6.Konjonktivit Konjonktiva, göz kapaklarının iç kısmını ve gözlerin beyaz kısmını (sklera) kaplayan, ince ve şeffaf bir zardır. Bu ince ve saydam zarın iltihabına konjonktivit denilmektedir. Konjonktivit kan damarları daha büyük ve belirgin hale gelerek gözlerinizin kırmızı görünmesine neden olur. Tek ya da her iki gözde oluşabilir. Konjonktivitin belirtileri nelerdir? -Sulanmada artış -Gözde ağrı -Gözde kaşıntı -Aşırı çapaklanma -Sabahları kirpiklerde kabuklanma Konjonktivite yol açan unsurlar nelerdir? -Enfeksiyonlar (viral ve bakteriyel) -Alerjiler -Çevresel faktörler Konjonktivit Tedavisi: Drenajı ya da rahatsızlığı en aza indirmeye yardımcı olmak için, göz hekiminiz reçeteli göz damlaları önerebilir. Tedavinin gerçekleşebilmesi için zamanında ve doğru antibiyotik tedavisi önemlidir. Bakteriyel ya da viral bulaşıcı konjonktivit, gözlerde drenaj sırasında yüksek düzeyde bulaşıcıdır. #göz#gözhastalıkları#kornea

  • Şaşılık

    Şaşılık, gözün önlenemeyen kayması, gözlerin yanlış pozisyonda bulunup farklı noktalara doğru baktığı bir durumdur. Her bir gözde 6’şar adet göz dışı kas bulunmaktadır. Bunların birinde veya birkaçında kuvvet azlığı veya fazlalığı olması şaşılığa neden olur. Bir göz düz bakarken diğeri içe, dışa, yukarı veya aşağı kayabilir. Bazı durumlarda kayma her iki gözde de mevcuttur. Gözlerdeki kayma şaşılığın sebebine göre sürekli ya da geçici süreli oluşabilir. Şaşılığın oluşmasında tek bir neden yoktur. Farklı nedenlerle şaşılık oluşabilir. Şaşılık tedavisinde erken teşhis çok önemlidir. İlk göz muayenesi için geç kalındığında çocukların gözlerinde estetik problemlerinin yanı sıra ömür boyu sürecek görme azlığı sorunları da oluşabilmektedir. Doğumdan hemen sonra ve çocukluk döneminde çocukların göz şikayeti olmasa bile mutlaka uzman bir hekime muayene olması şarttır. Şaşılığın Sebepleri Şaşılığın oluşmasında tek bir neden yoktur. Sorunlu hamilelik dönemi, doğumun problemli olması, çocuğun gelişimi, geçirdiği hastalıklar şaşılığa yol açabilir. Şaşılık için genetik yatkınlık da söz konusudur. Ailede gözünde kayma olan varsa çocuklarda şaşılığın görülme ihtimali artmaktadır. Çocukluk döneminde yani 2 yaşından sonra görülen şaşılıklarda genellikle neden göz bozukluklarıdır. Şaşılığa yatkınlığı olan bir çocukta gözdeki kayma, ateşli bir hastalık veya bir travma (düşme, ameliyatlar, kazalar) sonrası başlayabilir. Göz kaslarımızın hareketini yöneten merkez beyindedir, bu nedenle sinirlerde oluşan felçler de gözde kaymalara neden olur. Geçirilen kazalar, kafa travması, ateşli hastalıklar ve ileri yaşta hipertansiyon ve şeker hastalığı gibi bazı durumlarda göze gelen sinirlerde felçler oluşabilir. Bu şekilde oluşan şaşılıklarda tedavi felcin kalıcı olup olmamasına bağlı olarak değişebilir. Çocuklarda göz tembelliği, büyük yaş grubunda çift görmeye neden olabileceği için mutlaka tedavisi gereklidir. Şaşılık Belirtileri -Gözde paralelliğin kaybolması -Göz sulanması -Ağrı -Baş ağrısı -Çift görme -Üç boyutlu görüntünün kaybolması -Bulanık görme -Baş veya yüzün bir yana dönük olması Bebeklik ve çocukluk döneminde olan kaymaların bir kısmı yalancı kaymalardır. Yalancı kayma, göz kapaklarının ve burun kökünün genişliği ile ortaya çıkan yanıltıcı bir görünümdür. Bu durumun tam olarak aydınlatılabilmesi için mutlaka bir göz muayenesi yapılmalıdır. Sürekli hep aynı gözün kayması görmenin o gözde daha az olduğunun belirtisidir ve önemlidir. Bu nedenle tek gözünde kayma olan bebek ve çocuklar hemen göz muayenesine götürülmelidir.

  • Göz Tembelliği

    Göz tembelliği erken çocukluk çağında ortaya çıkan ve bir gözün yeterince görememesi şeklinde tanımlanabilecek bir durumdur. Göz tembelliğine her 100 kişiden 3’ünde rastlanmaktadır. Göz tembelliği ancak küçük yaşlarda tespit edilirse tedavi edilebileceğinden ebeveynlerin bu konuda son derece hassasiyet göstererek erken yaşlarda çocukların göz muayenesi olmalarını sağlamaları gerekmektedir. Normal görme nasıl gelişir? Bebekler doğduklarında ancak belirli oranlarda görebilmektedirler. Gözlerini kullandıkça görme potansiyelleri artmaktadır. İlk 9 yaş içinde görme sistemi tam olarak gelişmekte ve daha sonra belirgin bir değişiklik olmamaktadır. Eğer bir göz tüm düzeltmelere rağmen tam kapasiteli göremiyorsa bu durum kişinin hayatında olumsuz bazı etkilere yol açar. Mesela bazı mesleklerde (askerlik, pilotluk gibi) göz tembelliği olanlar yer alamazlar. Göz muayenesi ne zaman yapılmalıdır? Tüm çocukların ilk 1 yaşta ve 4 yaşına gelmeden önce herhangi bir sorun olmasa da mutlaka bir göz doktoru tarafından muayene edilmiş olması gerekmektedir. Bu arada doğumdan itibaren hem ailenin hem de çocuk doktorlarının bazı tespitleri ile gerekli hallerde çok erken dönemlerde de göz muayenesi yapılabilir. Neler göz tembelliğine yol açar? Göz Tembelliği gözlerin normal olarak kullanılmasını engelleyen her türlü durumda ortaya çıkabilir. Çoğu vakada göz tembelliğine yol açan durumlar kalıtsal olabilir. Özellikle ailesinde göz tembelliği olan çocuklar göz doktoru tarafından mutlaka muayene edilmelidir. Göz tembelliğinin 3 temel sebebi bulunmaktadır. 1. Şaşılık: Kayan gözde tembellik oluşabilmektedir. 2. Kırma Kusurları: Mevcut olan yüksek kırma kusuru nedeni ile bir göz diğerinden çok bulanık görmekte ise bu göz görsel gelişimini tamamlayarak tembel hale gelmektedir. Görünüşte gözlerde herhangi bir problem olmadığı için tespit edilmesi en zor olan göz tembelliği tipi budur. Aileler çocuklarının gözünde bir kayma tespit ettiklerinde hemen muayenesini sağlamakta ancak diğer durumlarda genellikle göz muayenesi okul dönemine kadar gecikmekte ve bu durumda da çoğu kez geç kalınmış olmaktadır. Bu nedenle ilk 1 yaşta ve 4 yaş öncesinde tüm çocukların şikayet olsun olmasın, mutlak surette göz muayenesi olmaları gerekmektedir. 3. Saydam olması gerekli göz dokularında bulanıklık: Bu durumun başında katarakt gelmektedir. Bu tip göz tembelliği en erken gelişen göz tembelliğidir. Dolayısı ile her yeni doğanın mutlak bir çocuk doktoru tarafından son derece kolay bir test olan kırmızı yansıma testine tabi tutulması ve bir anormallik halinde acilen göz doktoruna muayenesi gereklidir. Çünkü bu tip göz tembelliği çok erken ve çok derin olarak gelişmektedir. Doğumsal katarakt mümkün olan en kısa zamanda cerrahi olarak tedavi edilmelidir. Göz tembelliği nasıl teşhis edilir? Bu çoğu kez oldukça zor bir durumdur. Çünkü çocukların görme muayeneleri 3,5-4 yaş öncesinde oldukça güçlük arz etmektedir. Daha küçük çocuklarda ve bebeklerde sağlam gözün doktor tarafından elle kapatılması halinde tepkiyi değerlendirmek gibi bir takım yöntemlerle göz tembelliği olan göz tespit edilmeye çalışılır. İlk 1 yaş ve 4 yaş öncesi muayenede göz doktoru tembel olarak şunları yapar. Gözlerde herhangi bir kayma olup olmadığını muayene eder. Daha sonra saydam ortamlarda herhangi bir bulanıklık olup olmadığına bakar, göz bebeği damla ile genişletilerek, her iki gözün refraksiyon (kırma) değerleri ölçülür. Burada önemli olan nokta özellikle bir gözde, diğerinin çok üzerinde bir kırma kusuru olup olmadığıdır. Bunun dışında her iki gözdeki yüksek kırma kusurları da dikkate alınır. Kırma kusuru muayenesi dışında retina (görme zarı) ve optik sinir (görme siniri) muayenesi de yapılarak muayene tamamlanır. Göz tembelliği nasıl tedavi edilir? Göz tembelliğinde tedavinin esası zayıf gözün kullandırılmasına dayanır. Bu, sağlam gözün özel bir bandajla haftalar bazen aylar boyunca kapatılması ile yapılır. Önce gerekli olan reçete verilir. Çocuk bunu kullanmaya başlar ve kapama tedavisi yapılır. Şaşılıkta eğer bir cerrahi müdahale yapılacaksa genellikle önce göz tembelliği giderilmeye çalışılmaktadır. Ameliyat öncesi belli bir dönem kapama tedavisi yapılır, ameliyat uygulanır, daha sonra bir müddet daha kapama yapılmaya devam edilir. Aileler ne yazık ki kayma ameliyattan sonra her şeyin yoluna girdiği düşüncesiyle kapama sırasında ne gibi şeyler yapılması gerektiğini size açıklar. Bundan sonrası ise tamamen sizin sabrınıza kalmıştır. Çocuklar kapama yapılmasından hiç hoşlanmazlar. Ve bunu reddederler. Ancak ebeveyn olarak bu dönem, sizin ilgili ve sabrınızla, başarılı bir şekilde yaşanabilir. Yaşamları boyunca göz tembelliklerinin mevcudiyeti nedeniyle yaşayacakları sıkıntıları düşünerek bu sabırla yaklaşmalısınız. Az görme önlenebilir bir problemdir Başarıda en önemli nokta göz tembelliğinin teşhis zamandır. Eğer erken teşhis ve düzenli tedavi yapılırsa çoğu kez normal görmeye ulaşabilmektedir. 9 yaş sonrasında yapılacak kapamanın herhangi bir faydası olmamaktadır. Katarakt gibi sebeplerle ortaya çıkan göz tembelliklerinde çok seri davranmak gereklidir. Erken bebeklik döneminde cerrahi ve kapama tedavileri ile müdahale yapılmalıdır. Tekrar hatırlatalım ki ilk 1 yaş ve 4 yaş öncesinde tüm çocukların şikayet olsun olmasın, mutlak surette göz muayenesi olmaları gerekmektedir.

  • Google Places
  • Instagram
  • Facebook
  • LinkedIn

©2022 DrSistem

bottom of page