Arama Sonuçları
Boş arama ile 1063 sonuç bulundu
- Prostat Tedavisinde Yeni Yöntem: HoLEP
İyi huylu prostat büyümesinin yeni kapalı ameliyatı HoLEP yöntemi hakkında hastalarımızın en sık sorduğu sorulardan... İyi huylu prostat büyümesinin yeni kapalı ameliyatı HoLEP yöntemi hakkında hastalarımızın en sık sorduğu sorulardan biri de "prostat tekrar büyür mü?" HoLEP ile prostat ameliyatında; İçerde hiç doku kalmadığından prostat tekrar büyümez. Her büyüklükteki prostata uygulanabilir. HoLEP ameliyatı hastanın doğal idrar yaptığı delikten girilerek laser ile yapılır, hastanın vücudunda kesi yapılmaz. Erkeklik ile ilgili sinirlere zarar vermez.
- Prostat Tedavisinde HOLEP Ameliyatı
HOLEP ameliyatı ile prostat içerisine girilerek sonradan büyüyen dokunun tamamı alınıyor... PROSTAT NEDİR? Prostat idrar kesesinin altında içinden idrar yolu geçen bir organdır.Prostat idrar yolunun etrafını sarar. Prostat büyüdüğü zaman idrar yoluna baskı yaparak idrar yolunu sıkıştırıyor. Bu baskıya bağlı olarak da hastalarda bir takım belirtiler ortaya çıkıyor.Yapılan çalışmalarda kapalı ameliyatlarda TUR, Plazma kinetik, Greenlight gibi yöntemlerde hemen hemen prostatın %30 u içerde kalıyor. İçerde kalan bu dokular problem yarattığı için esasen prostatın tamamı çıkarılamadığı için HOLEP yöntemi geliştirilmiştir. HOLEP AMELİYATI NASIL YAPILIR? HOLEP ameliyatı ile prostat içerisine girilerek sonradan büyüyen dokunun tamamı alınıyor. İdrar kanalından girilerek, büyüyen prostat holmium lazerle kapsülünden ayrılarak çıkarılır.Geride hiç prostat dokusu kalmaz. Çıkarılan prostat parçaları bir kapta toplanır. Daha sonra bu doku tahlile gönderilerek prostat kanseri olup olmadığı da anlaşılır. HOLEP YÖNTEMİ AVANTAJLARI NELERDİR? Kanama çok az olur Prostat tamamen çıkarılır Çıkarılan doku patolojik inceleme için tahlile gönderilir Erkeklik(sertleşme) fonksiyonlarını kesinlikle etkilemez Hastanede kalış süresi kısadır. Sonda kısa sürede çekilir Hasta sonda çekildikten sonra çok rahat idrara çıkar HOLEP YÖNTEMİ HANGİ HASTALARA UYGULANABİLİR? Her büyüklükteki prostata uygulanabilir.
- Dünyada diyabetle ilgili ilginç bilgiler
Dünya üzerinde her 10 saniyede bir kişi diyabetten dolayı hayatını kaybediyor. Diyabet Amerika’da ilk 10 ölüm nedeninden biridir. Amerika’da sağlık harcamalarının onda biri diyabet hastalığına gidiyor. Diyabet hastalarının sağlık harcamaları diyabet olmayan bireylerin 2.3 katı En sık görülen diyabet tipi olan Tip 2 Diyabet olgularının % 90 ı kilo fazlalığı ile ilişkili Artış hızı böyle devam ederse Amerika ‘da Tip 2 Diyabet hastaları ve prediyabetik kişilerin oranı 10 yıl içinde erişkinlerde % 50 ye ulaşacak. Amerikada toplumun % 9 u diyabet hastası ancak morbid obezlerde bu oran % 25’ e kadar çıkıyor. Obezite ile ilişkili Tip 2 Diyabet hastaları için Metabolik ve bariatrik cerrahi en etkili tedavi yöntemidir. Hastaların tamamına yakını tamamen iyileşir veya daha az ilaçla kan şekeri kontrolü sağlayabilecek düzeyi yakalarlar.
- Obezitenin zararları
Obezite dünyada tüm bölgelerde ve gruplarda giderek yaygınlaşan önemli bir sağlık sorunudur. Sadece fiziksel aktiviteyi kısıtlamakla kalmaz. Vücuttaki tüm organ ve sistemleri etkileyerek çok önemli hastalıklara yol açar. Bu hastalıklar başta kalp hastalıkları, diyabet, hipertansiyon, uyku apnesi olmak üzere ciddi hatta ölümcül hastalıklardır. Obezitenin Amerika’da önlenebilir ölüm nedenleri arasında ikinci sırada olduğu bildirilmiştir. Obezite pek çok kötü alışkanlıktan daha kötü, daha sisnsi bir canavardır. Ağına düşürdüğü kurbanları küçük sahte mutluluklarla kandırıp önce yavaşlatır, sonra hapseder, tüm organ ve sistemlerini yavaş yavaş ele geçirip vaktinden önce çalışamaz hale getirir. Acı gerçek fark edildiğinde yapılabilecek pekte bir şey kalmamıştır. O noktada tutunacak dal sadece cerrahi gibi duruyor. Keşke öyle olmasaydı!!!!!
- On Yıllık Mide Problemi Laparaskopi Ameliyatla Çözüldü
On yıldır mide rahatsızlığı çeken ve mide fıtığı bulunan Behiye Bozkurt Özel Palmiye Hastanesi’nde Opr. Dr. Barış Gülgez ile Opr. Dr Yılmaz Şahutoğlu’nun laparoskopi ameliyatı sonrası sağlığına kavuştu. Özel Palmiye Hastanesi Başhekimi Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Yılmaz Şahutoğlu, hasta Behiye Bozkurt’un uzun süredir mide rahatsızlığı şikâyetleri ile kendilerine geldiğini söyledi. Şahutoğlu, endoskopik incelemesinde mide fıtığı ile reflü teşhisi konulduğunu ifade ederek, “Hastanemizi bünyesine yakın zamanında katılan Opr. Dr. Barış Gülgez, arkadaşımızın bu konuda ki tecrübeli ve deneyimli pozisyonundan istifade ederek hastamızın ameliyatını gerçekleştirdik. Ben kendilerine emeğinden ve bu başarılı operasyondan dolayı teşekkür ediyorum” dedi. Palmiye hastanesi bünyesinde yapılacak ameliyatların bundan sonra daha çeşitlendirerek arttırmak niyetinde olduklarının altını çizen Genel cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Barış Gülgez, “Kapalı yöntem diye tabir ettiğimiz reflü cerrahisi ve obezite cerrahisi, kasık fıtığı, apandis gibi ameliyatları İnşallah sağlıklı bir şekilde başarılı bir şekilde hekim olarak Dr. Yılmaz beyle başarmak konusunda ciddi adımlarımız olacaktır” diye konuştu. Genel cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Barış Gülgez, yaklaşık on yıldır mide rahatsızlığı çeken Behiye Bozkurt’un başarılı bir ameliyat geçirdiğini bundan sonra sıkıntılarının olmayacağını ifade ederek, “Hastamız uzun süredir karın ağrısı, geçmeyen reflü şikayetleri mevcuttu. Reflü hastalığı insanı, kişide hem sosyal anlamda hem de tıbbi anlamda ciddi sıkıntılar yaratan bir hastalık. Beraberinde mide fıtığı vardı. Biz bu tür hastaları cerrahi müdahale ile tedavi ediyoruz. Çünkü o hastaların o reflüsü hiç geçmiyor. Kullanılan ilaçlar netice vermemeye başlıyor. Geçmiş yıllarda bu cerrahi müdahale açık olarak yapılıyordu. Hastaya daha ciddi bir ameliyat yükü getiriyordu. Şimdi dünyanın gelmiş olduğu nokta Laparaskopi yöntemi ile ameliyat. Hastanın hayat kalitesini arttırıyor ve daha çok iyileşmesini ve iş gücü kaybına da engel olduğu için şuan da bizim de tercih ettiğimiz bir yöntem, ben dört yoldur bu sistemi kollanıyorum. Ama bu hastanede ilk kez yapıyoruz. Bu tür vakaların ameliyatı için gerçekten de Türkiye’nin en donanımlı hastana diyebilirim” şeklinde konuştu. Özel Palmiye Hastanesi Başhekimi ve Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Yılmaz Şahutoğlu, İskenderun ve bölge insanına Üniversite hastanesi standartlarında bir hizmet sunma konumunda olduklarını açıkladı. Şahutoğlu, gerçekten teknolojik donanım anlamında dünyanın en kaliteli markalarıyla çalıştıklarını her zaman ifade ettiklerini sözlerine ekleyerek şöyle devam etti: “Çünkü bölge insanımız, bölge halkımız hizmetin en iyisine en kalitelisine layıktır. Biz de bu anlamda Palmiye hastanesi ekibi olarak bu noktandan hareket ediyoruz. Bundan sonraki süreçte özellikle dünyanın ciddi anlamda yol almaya başladığı laparaskopik cerrahi dediğimiz minimal cerrahi, halk arasında lazerli müdahale dedikleri ve laparaskopik cerrahi yöntemlerini birçok hastalıkta Palmiye hastanesi bünyesinde gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Umarım bölge insanına bu anlamda çok daha sağlıklı bir hizmet vereceğiz.”
- Kadınlarda Obezite,Gebelik ve Jinekolojik Sorunlar
Kadın hastalar gerek toplumsal damgalanma gerekse gebelik ve jinekolojik sorunları tetiklemesi nedeni ile şiddetli obezite nedeni ile daha sık ameliyat olmaktadırlar. Obezite normal hormon seviyelerini değiştirerek gebe kalmada güçlüğe neden olur. Obez bir kadın gebe kaldığında gestasyonel diyabet ve hipertansiyona yakalanma riskinde artış olur. Bu durum gebeliği riskli hale getirir. Sezeryan ile doğum oranlarında artış izlenir. Obezite varlığında doğum sonrası dönemde annede meme ve endometrium kanseri riski artar. Bariatrik cerrahi geçirdikten kısa bir süre sonra gebe kalan kadınlar devam eden kilo kaybı nedeni ile risk altında olabilirler. Böyle bir durumda gebelik erken fark edilir ve süreç iyi yönetilirse risk minimalize edilebilir. Ameliyat sonrası kilo kaybı devam ederken gebe kalan hastalarda yeterli vitamin ve temel besinleri aldığından emin olunmalıdır, özen gösterilmelidir. Bariatrik cerrahi sonrası gebe kalma süresi ile ilgili görüş birliği olmasa da 12-18 ay gebe kalınmaması önerilmektedir. Kendi kliniğimizde çok daha erken sürelerde gebe kalan ve iyi bir takip sürecinden sonra sorunsuz doğum gerçekleştiren hasta gözlemlerimiz oldu. Obezite cerrahisi sonrası sağlıklı bir gebelik için, gebelik boyunca ve sonrasında beslenme durumu ve kilonun yakından takip edilmesi; folik asit, demir, kalsiyum, protein ve günlük vitamin ihtiyacını karşılayacak şekilde beslenme desteği sağlanması çok önemlidir. Bariatrik cerrahi ile sağlanan kilo kaybı, şiddetli obezite sonucu meydana gelebilecek sorunların görülme olasılıklarını azaltabilir. Yapılan çalışmalarda şiddetli obez kadınlarda görülen menstruel düzensizlikler, infertilite, hipertansiyon, preeklampsi, diyabet, derin ven trombozu gibi durumların önceki gebelikleri ile kıyaslandığında, yeterli kilo kaybıyla birlikte, neredeyse tamamının ortadan kalktığı gözlemlenmiştir. Polikistik Over Sendromu (PKOS) kadınlarda şiddetli obezite ile ilşkilendirilen yaygın hormonal bir bozukluktur. Bu sendrom obezite, infertilite, hiperandrojenizm, dislipidemi, anovulasyon, insülin direnci, mensturasyon anomalileri, erkek tipi kıllanma artışı ile ilişkilidir. Bariatrik cerrahi sonrası kilo kaybı bu sendromda da belirgin düzelme sağlar. Şiddetli obezite idrar yollarının nöromuskuler işlevlerini bozarak üriner inkontinense (idrar kaçırma) neden olabilir. Tek başına kilo kaybı pek çok hastada semptomlarda düzelme sağlar. Bunun dışında obezite cerrahisi sonrası yaşam kalitesinde artış ve cinsel işlevlerde anlamlı gelişmeler kaydedilmiştir.
- Obezite Ameliyatları Kaç Delikten Yapılır
Hastalarımızın pek çoğundan ameliyatın kaç delikten yapılacağına dair sorular alırız. Günümüzde obezite ve metabolik cerrahi ameliyatlarının hemen tamamı laparoskopik, yani kapalı yöntemle yapılmaktadır. Bazı özel durumlarda açık ameliyata geçmek veya direk açık ameliyat ile başlamak gerekebilir. Kapalı ameliyatlarda hastaların karın duvarına birkaç mm lik delikler açılır. Buradan çeşitli enstrümanlar karın içerisine ilerletilerek ameliyat gerçekleştirilir. Karın duvarına açılan delik sayısı cerrahın eğitimi boyunca edindiği alışkanlıklara, yapılan ameliyat şekline ve hastanın anatomisine bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Port sayısı 1, 3, 4, 5 veya daha fazla olabilir. Hastalarımız tarafından port sayısı ile ameliyatın başarısı arasında ilişki kurulmaya çalışılır. Buradaki bakış açısı genellikle port sayısının azalması ile kalitenin artacağı yönündedir. Ancak; bu yanlış bir algıdır. Port sayısının azlığı veya çokluğu ameliyatın başarısını göstermez. Burada üzerinde durulması gereken nokta ameliyatın kaç delikten yapıldığı değil; hasta güvenliği ve ameliyatın doğru yapılmasıdır. Obezite ve metabolik cerrahi ameliyatları kozmetik ameliyatlar değildir. Gerek morbid obezite gerekse diyabet, birçok hastalıkla birliktelik gösteren önemli hastalıklardır. Hedef, hastayı sağlığına kavuşturmaktır. Dolayısı ile kozmetik kaygılardan önce hasta güvenliği ön planda olmalıdır. Bu hem hasta hem de cerrah için geçerlidir. Cerrah kozmetik kaygıları bir kenara bırakarak hastası için en güvenilir ameliyatı yapmalıdır.
- Tüp Mide) Ameliyatı Sonrası Tekrar Kilo Alımı
Sleeve gastrektomi şiddetli obezite için en etkili tedavi yöntemlerinden biridir. Daha önceleri duodenal swich ameliyatının bir parçası olarak uygulanan sleeve gastrektomi 2007 yılından itibaren obezite tedavisinde tek başına kullanılmaya başlandı. Sleeve gastrektomi (SG) midenin yaklaşık% 80'inin alınmasıyla yapılan, dünya çapında en yaygın uygulanan prosedür haline gelmiştir(15). Sleeve gastrektomi sonrası kilo alımı ile ilgili literatürde çok farklı oranlar verilmektedir. İki yılda % 5.7 ile 6 yılda % 75.6'ya kadar varan oranlarda tekrar kilo alımları bildirilmekle beraber sleeve gastrektomi sonrası ortalama kilo alımı oranı %10-20 arasındadır.(1, 3-5, 6, 7-9 ). Yeterince kilo verememe veya tekrar kilo alımı sonrası hastaların yaklaşık %10-20 kadarına revizyonel bariatrik cerrahiler geçirmektedir.(16, 17) Ortalama kilo kaybı (% EWL) cerrahi sonrası kilo kaybı sonuçlarını ölçmek için kullanılan ortak bir ölçümdür. EWL: İlk ağırlık(kg) - Ameliyat sonrası ağırlık(kg) / İlk ağırlık(kg) –İdeal ağırlık(kg) İdeal ağırlık olarak BMI 25kg/m² olacak şekilde kilo hesabı yapılır. Kilo alımı, başarılı kilo verme sürecinin ardından BMI nin %35 in üzerine çıkması; cerrahi sonrası ideal vücut ağırlığında 10 kg artış olması, EWL de %25 artış olarak tanımlanabilir. Ameliyat sonrası kalan mide hacmi, kalan midede genişleme, cerrahi ile azalan ghrelin seviyelerinde tekrar artış, yetersiz takip desteği ve uyumsuzluk ve daha bir çok neden tekrar kilo alımında araştırılmıştır. Sleeve gastrektomi sonrası geri kilo alımı mekanizmasını başlıca üç başlık altında inceleyebiliriz. 1-) Cerrahi-Anatomik faktörler (1, 3, 5, 8, 9, 10, 11) 2-) Metabolik - hormonal faktörler(4) 3-) Davranışsal – Ruhsal Faktörler (1, 2, 12, 13, 14 ) CERRAHİ – ANATOMİK FAKTÖRLER: Yetersiz alınmış bir fundus, stapler hattının pilora olan uzaklığı, kalan mide hacminin büyük olması tekrar kilo alımına etkilidir. Yakın zamanlı iki ayrı çalışmada stapler hattının pilora daha uzak olmasının tekrar kilo alımı ile ilişkili olduğu belirtilmiştir(3, 8). Daha radikal bir antral rezeksiyonun kilo almayı önlemede daha faydalı olabileceğini göstermiştir. Diğer bir çalışmada çıkarılan mide hacminin düşük olmasının, erken kilo alımına neden olabileceği gösterildi.(20) Sleeve gastrektomi sonrası kilo alımı olan hastaların mide hacimleri incelendiğinde, kilo alma oranlarıyla doğru orantılı olduğu izlendi. Bir diğer çalışmada kalan mide hacminin ameliyattan 2-3 yıl sonra iki katına çıktığı görülmüş ancak bu durumun kilo alımı ile ilişkisi ortaya konulamamıştır. Ameliyat sonrası mide hacmi 4 katını geçtiğinde tekrar kilo alımı ile ilişkisi daha anlamlı olmuştur (9) Buji boyutunun, SG sonrası kilo kaybı etkisi için etkili bir faktör olduğu varsayılmaktadır. Çalışmalar daha kalın buji çapının tekrar kilo alımı ile ilişkili olduğu göstermiştir.(18,19) Sonuç olarak sleeve gastrektomi sonrası geride bırakılan mide hacmi tekrar kilo alma ile ilişkilidir. Çalışmalar geride bırakılan mide hacminin büyüklüğü ile tekrar kilo alma hızı arasında doğru orantı olduğunu göstermektedir. Ancak ideal bir ameliyat sonrası midede gelişen genişlemenin tekrar kilo alma ile ilişkisi net olarak ortaya konulamamıştır. METABOLİK-HORMONAL FAKTÖRLER: Ghrelin hormonu seviyelerinde sleeve gastrektomi sonrası belirgin düşme izlenir. Sleeve gastrektomiyi takiben azalmış grelin seviyeleri iştahı azaltır ve kilo kaybını arttırmada kısıtlayıcı etkiye katkıda bulunur. Sleeve gastrektomi sonrası ghrelin düzeylerinin 5 yıla kadar düşük düzeyde kaldığına dair çalışmalar mevcuttur. Tekrar kilo alan hastalarda ghrelin hormon düzeyleri biraz daha yüksek bulunmuştur ancak istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır(4). Serotonin sleeve gastrektomi uygulanan hastalarda üzerine çalışılan diğer bir hormondur. Çalışmalar tekrar kilo alan hastalrda serotonin düzeylerinin anlamlı derecede yüksek olduğunu göstermiştir. DAVRANIŞSAL – RUHSAL FAKTÖRLER: Grazing tipi beslenme uzun bir süre boyunca az miktarda yiyecek tüketimi olarak tanımlanır. Bu yeme alışkanlığında olan hastaların ameliyat sonrası kilo almalarının daha muhtemel olduğu gösterilmiştir. SG sonrası davranışsal kilo yönetimi becerileri ve kilo verme sonuçları arasındaki ilişki incelenmiş, sonuçlar daha fazla kilo alan katılımcıların sağlıklı beslenme stillerini bırakma ve daha fazla kalori tüketme olasılıklarının daha yüksek olduğunu göstermiştir.(22) Diyet alışkanlıklarının kilo alımına katkıda bulunup bulunmadığını incelemek için hastalara diyet eğitimi sağlanmış ve sonuçlar incelenmiştir. Kilo alan katılımcıların% 37,5'inin önerilen diyet rejimlerine uymadığını göstermiştir.(23) Diyetin yanı sıra, fiziksel aktivite, sürekli kilo kaybı için gereken yaşam tarzı modifikasyonunun bir başka parçasıdır. Diyet ve fiziksel aktivite alışkanlıkları kilo alımına katkıda bulunur. Hastaların depresyon ve anksiyete gibi duygudurum durumları kilo verme sonuçları ile yakından ilişkilidir. SG'yi takiben, uygun takip bakımı, sağlıklı bir yaşam tarzı ve uzun süreli kilo kaybının sürdürülmesini desteklemek için tıbbi ve psikososyal stratejileri içermelidir. 2012 yılında yapılan bir çalışmada standart takip ziyaretleri ve düzenli izlemin uzun vadede çok daha az tekrar kilo alımı ile ilgili olduğu ortaya konuldu(2). 2015 yılında yapılan benzer bir çalışmada daha sık takip ziyaretlerinin yeniden kilo alımına yardımcı olabileceğini gösterdi(12).
- Mide Botoksu
Endoskopik yöntemler ile mideye uygulanan bir kilo verdirme tedavisidir. Mide botoksunda amaçlanan, midenin gerekli noktalarına botoks maddesi enjekte edilerek midenin daha geç boşaltılmasını sağlamaktır. Bu sayede kişi çok daha uzun süre tokluk hisseder ve iştah kontrolü sağlanarak zayıflaması kolaylaşmaktadır. Vücut kitle indeksi 35'in altında fazla kiloları olan ama ameliyat edilecek kadar da obez olmayan ve kilo vermek isteyen hastalar ideal bir yöntemdir. Mide botoksu, endoskopik olarak 15-20 dakika içerisinde gerçekleştirilmektedir. Kimler için uygundur? Mide botoksu aslında kilo vermek isteyen herkese uygulanabilir. Bu işlem bir ameliyat değildir. Ancak hasta seçimi önemlidir. Vücut kitle indeksi 35'in üzerinde olan ve ameliyat ile başarı elde edilebilecek hastalarda mide botoksunun çok faydalı olmayacağını söylemek gerekir. Bu noktada fazla kiloları olan ama ameliyat edilecek kadar da obez olmayan ve kilo vermek isteyen hastalar ideal hasta grubunu oluşturur. Midesinde ülser veya gastrit olan hastalarda ise öncelikle bu hastalıkların uygun tedavisi gerçekleştirildikten sonra mide botoksu uygulanabilir. Kilo verdirme garantisi var mıdır? Hastaların toplam ağırlığının %10-15 kadarını 3-6 aylık süre içinde kaybetmesi beklenir. Verilen kilo miktarı; yaş, metabolizma hızı ve yapılan egzersiz sıklığına göre kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Mide botoksuna mucizevi tedavi gibi davranmak doğru değildir. Mide botoksunun iştahı azaltıcı etkisi olduğu ve diyete yardımcı olduğu bilinmekle beraber, botoks uygulaması sonrası yüksek karbonhidratla beslenen hastalarda başarısız olma ihtimali de mevcuttur.
- MİDE BALONU
Mide Balonu Obezite tedavisinde tıbbi gereklilik durumunda mide balonu uygulaması yapılmaktadır. Mide Balonu Nedir? Mide balonu mideye indirildikten sonra içine hava veya sıvı doldurulan silikondan üretilmiş bir balondur. Mide Balonu Kimlere Uygulanır? Tıbbi gereklilik durumunda, BMI (Body Mass Index) değeri 30'un üstünde olan hastalara uygulanır. Mide Balonu Yerleştirme İşlemi Nasıl Yapılır? Hastanemizde Genel Cerrahi Uzmanı tarafından Anestezi Uzmanı eşliğinde endoskopik yöntemle yapılır. Endoskopik olarak midede uygun yerde olduğu görüldükten sonra bırakılır. Mide Balonu İle Kilo Nasıl Verilir? *Balon takılan kişi özellikle katı gıdalarla beslendiğinde kısa sürede tokluk hissine ulaşır. *Zamanla hastada az ve sık yeme alışkanlığı kazanılır. *Kişi böylelikle kısa zamanda kilo verir. Mide Balonu İle Ne Kadar Kilo Verilebilir? Mide Balonu ile kilo vermeden başarı tamamen kişinin yeme alışkanlıklarını değiştirmedeki uyum ve gayreti ile paraleldir. Ortalama 15-45 kilo kayıp beklenir. Mide Balonu Çıkarıldıktan Sonra Tekrar Kilo Alınır mı? Mide balonu çıkarıldıktan sonra kişi yeme alışkanlıklarını, egzersiz başta olmak üzere yaşam tarzını değiştirmezse zaman içinde tekrar kilo alımı görülebilir. Mide Balonu Patlar mı? * Bu çok düşük oranlı bir (%0.1 gibi) risktir. * Bu durum gerçekleştiğinde balonun içerisine doldurulan serum fizyolojik içine karıştırılan metilen mavisi idrarda renklenmeye yol açar. * Balon patlasa da sağlık açısından bir risk oluşturmaz. * Balon endoskopik olarak çıkarılır veya kendiliğinden dışkı ile atılır. Mide Balonunun Riskleri Var Mıdır? Endoskopik işlemlerde geçerli olan düşük oranlı riskler balon uygulamalarında da geçerlidir. Temel olarak hayati tehlike yaratacak ciddi riskleri yoktur. Mide balonu yerleştirilmesi sedoanaljezi dediğimiz özel bir anestezi altında yapılmaktadır. Bu anestezinin özelliği hastanın solunum cihazına bağlanmasına gerek olmaması, işlemde hastanın hiçbir şey duymaması ve işlem biter bitmez hastanın kendisine gelmesidir. Mide Balonu uygulamasından sonra nelere dikkat edilmelidir? Kişilerin kilo vermeyi sadece mide balonundan beklememeleri, yeme ve yaşam tarzı değişiklikleri konusunda mutlaka çaba göstermeleri gereklidir. Diyet, egzersiz ve davranış tedavisi ile kombine edildiğinde mide balonu ile başarılı sonuç alınması ihtimali çok yüksektir.geçilebilmektedir.
- Kıl Dönmesi
Kıl dönmesi nasıl bir hastalıktır? Kist dermoid sakral de denen kıl dönmesi, kılların cilt altında yuvalanması, bu yuvanın mikrop kapması, sonrasında apse oluşumu veya akıntılarla giden hastalık şeklinde tarif edilebilir. Adı kıl dönmesi olmasına rağmen cilt altındaki yuvada her zaman kıl bulunmayabilir; bazen kumaş iplikleri bazen saç bulunabilir bazen de boş olabilir. Hastalık temelde cilt altı dokusunun bir enfeksiyon hastalığıdır. Sıklıkla kuyruk sokumu bölgesinde görülür. Ama kasıklarda, göbekte ve koltuk altında da görülebilir. Kıl dönmesi denilince genellikle konumuz olan kuyruk sokumu bölgesindeki hastalık anlaşılır. Neden oluşur? Hastalığın sebebi tam belli değildir. Kuyruk sokumu bölgesindeki kıl köklerinin küçük iltihaplarının zamanla genişlemesi, oturma ve kalça hareketleriyle bu iltihaplı yuvaya kılların yerleşmesi sonucunda geliştiği kabul ediliyor. Kimlerde görülür? Hastalık genellikle genç, kıllı erkeklerde görülür. Ancak çok kıllı olmayan erkeklerde ve bayanlarda da görülebilir. Kural olarak 40 yaşın üzerinde yeni vaka görülmez; önceden var olan hastalığın devamı şeklinde görülebilir. Kıl dönmesi olduğunu nasıl anlarım? Hastalık, kişinin kendi göremeyeceği bölgede olduğundan yol açtığı şikayetler sonucunda fark edilir. Bu şikayetler akıntı, ağrı, şişlik, kaşıntı ve kokudur. İnsanlar hastalığı genellikle küçük bir sivilce olarak değerlendirip kendiliğinden iyileşmesini beklerler. Kuyruk sokumu bölgesine bakıldığında orta çizgide çok küçük delikler, şişlik görülebilir; nadiren hiç delik olmadan da hastalık gelişebilir. Kıl dönmesi hastaları iki ana şikayetle hekime başvururlar: Abse oluşumu: Hastanın daha önce hiçbir şikayeti yokken bir iki gün içinde ağrı ve şişlik olur, ardından abse gelişir. Ya da var olan kıl dönmesi apse yapabilir. Akıntı-şişlik: Sürekli akıntı, koku ve kaşıntılarla ilerleyen hastalık hali ile başvururlar. Hastalığın tedavi seçenekleri nelerdir? Kıl dönmesi hastalığının temel tedavisi ameliyat ile hastalıklı alanın çıkarılmasıdır. Ancak ameliyat edilmeden kimyasal bir madde ile (fenol) kıl yuvasının yok edilmesi de mümkündür. Ameliyatsız yöntemlerin başarı oranı yüksek değildir ve tekrarlama ihtimali yüksektir. Ameliyat kesin tedavi olduğu gibi tekrarlama ihtimali en az olan yöntemdir. Ne zaman tedavi gerektirir? Hastalık tespit edildiği anda tedavi olmak gerekir. Çünkü kıl dönmesi kendiliğinden iyileşmez, aksine hastalıklı alan zamanla büyür. İlk başta küçük bir alanda iken ihmal edildiğinde daha geniş bir alanı tutar ve sonuçta ameliyat edildiğinde daha geniş bir cilt cilt altı dokusunun çıkarılmasına yol açar. Hangi tedavi yöntemi en uygundur? Eğer hasta apse oluşmuş şekilde başvurduysa derhal cerrahi yöntemle apsenin boşaltılması gerekir. Aynı seansta hastalığın tamamen iyilileştirilmesine yönelik nihaî ameliyat da yapılabilir. Apse gelişmeden başvuru halinde nihaî ameliyat planlanır. Ameliyatların temel hedefi hastalıklı dokunun çıkarılmasıdır. Bu çıkarma işlemi sonrasında bir yara boşluğu kalacaktır. Kalan yaranın kapatılma şekilleri farklı ameliyat teknikleri demektir. Bu teknikler esas olarak iki gruptur. Birinci grupta yara tam kapatılmaz, kendiliğinden iyileşmeye bırakılır. Bu yöntemle uzun zamanda (1-3 ay) iyileşme olur. Ama tekrarlama ihtimali çok düşüktür. İkinci grupta yara kapatılır. Bu yöntem grubunun avantajı yara kısa sürede iyileşir ama tekrarlama ihtimali biraz daha yüksektir. Ameliyat sonrası kaç gün istirahat etmem gerekir? Ameliyat yarasının büyüklüğüne ve ameliyat yöntemine göre 1-2 haftalık istirahat sonrası kişi işine dönebilir .Bu istirahat süresi içinde hasta istediği gibi yatabilir, gezebilir, banyo yapabilir; sadece ağrı oluşturduğu ve yaraya zarar verebileceğinden oturması istenmez. Ameliyattan sonra hastalık tekrar eder mi? Evet edebilir. Kıl dönmesi hastalığı tekrara meyilli bir hastalıktır. Bu sebeple tekrarı en az olan yöntemle tedavi edilmelidir. Hastalığın tekrarından korunmak için ne yapmak gerekir? Ameliyat sonrası kuyruk sokumu bölgesinin kuru ve kılsız tutulması gerekir. Bu amaçla kıl temizliği, elbise ipliklerinin bölgeden uzaklaştırılması ve günlük banyo yapmak iyi olur.
- GÖRH (Gastroözafageal Reflü Hastalığı)
Reflü nedir? Reflü geri kaçış demektir; mideden yemek borusuna (özafagus), onikiparmak bağırsağından mideye kaçış gibi. Burada konumuz olan reflü ise mide içeriğinin geriye doğru yemek borusuna geçmesi demektir. Reflünün sebebi nedir, nasıl oluşur? Reflüyü anlamak için öncelikle yutmayı ve yemek borusu ile mide arasındaki kapak mekanizmasını anlamak gerekir. Yemek borusu ile mide arasında gerçek bir kapak olmayıp yemek borusunun son kısmında kasların kalınlaştığı, yutma dışında kapalı duran, kapak diyebileceğimiz bir geçiş noktası vardır. Yutma sonrası, yemek borusunun kasılmalarıyla lokma mideye doğru ilerletilir. Yutma işlemi bu sınıra gelince kaslar gevşer ve lokma mideye geçer. Bu kapak mekanizmasının zayıflaması, mide içindeki basıncın artması veya mide fıtığı olması gibi etkenler mide içeriğinin yemek borusuna doğru geri kaçmasına yol açar. Bu duruma reflü denir. Hamilelerde ve yaşlılarda reflü daha çok görülür. Reflü hastalığı nedir? Mideden yemek borusuna geri kaçan asitli sıvılar yemek borusunda tahrişe (özafajit) sebep olur. Bu tahriş hastalarda bir kısım şikayetlere yol açar. Şikayet ortaya çıktığında reflü hastalığı olmuş demektir. Reflü hastalığı hangi şikayetlere sebep olur? Reflü şikayetleri bazen tipiktir, hastalığı hemen teşhis ettirir. Bazen de hastalık ile bağlantısız görülebilir. Tipik şikayetler genellikle yemeklerden sonra ortaya çıkan göğüste yanma, ağza acı su gelmesi ve yutma esnasında ağrıdır. Tipik olmayan şikayetler de öksürük, ses kısıklığı, astım atakları, kronik farenjit ve göğüs ağrısıdır. Bu şikayetleri olan herkes reflü hastası mıdır? Reflü hastası olmayan normal kişilerde de zaman zaman geğirme veya öne eğilme esnasında ağza acı su gelmesi ya da fazla yemek sonrası göğüste yanma görülebilir. Ama bu belirtiler her zaman reflü hastalığı olduğu anlamına gelmez. Hangi durumda reflü hastalığı teşhisi konulur? Teşhis için pek çok test olmasına rağmen tipik şikayetleri olan kişilere (göğüs yanması, ağza acı su gelmesi gibi) reflü tanısı konulur ve hemen ilaç tedavisi başlanabilir. Ama teşhis için en uygun yöntem gastroskopidir. Gastroskopide yemek borusunda hasar görüldüğünde teşhis kesinleşmiş olur. Gastroskopi yaptırmak şart mıdır? Teşhis için gerekli olmasının yanında, reflünün yaptığı hasarı değerlendirmek için de yapılır. Ayrıca tedaviyi planlamak ve reflünün başka hastalıklarla ayrımını yapmak için şarttır. Şikayetlerin başka sebebi olabilir mi? Olabilir. Reflüdekine benzer şikayetler, ülser, Barret özafajiti (reflünün sebep olduğu şiddetli özafajit) ve özafagus kanserinde de görülebilir. Gastroskopi ile bu hastalıklar birbirinden ayırt edilir. Gastroskopide biopsi alınıyor mu? Reflü özafajiti olan hastalar için biopsi yapmak şart değildir. Ancak Barrett özafajiti varsa ya da başka bir hastalık görülürse biopsi yapılmalıdır. Gastroskopi normal olsa bile reflü hastalığı var denilebilir mi? Evet, endoskopi normal iken reflü şikayetleri varsa reflü hastalığı teşhisi konulabilir. Çünkü bazı hastalarda gastroskopide herhangi bir anormallik görülmezken hastanın şiddetli reflü şikayeti olabiliyor. Bu durumda da tedavi başlamak gerekir. Başka teşhis yöntemi var mı? Gastroskopi reflüyü teşhis etmekte kullanılan ilk yöntemdir. Ama başka yöntemler de vardır. Yemek borusunun içine mide sıvısının kaçışını 24 saat takip eden pH takibi, reflüyü tesbit etmek için en iyi yöntemdir. Ama kişi bu cihazı 24 saat yemek borusunda taşımak zorundadır. İlaçlı sıvı ile yemek borusunun röntgen filmini çekmek de bir teşhis yöntemidir. Reflü tespit edildikten sonra tedavisi nasıl yapılır? Hastalığın şiddetine ve endoskopideki bulgulara göre tercih edilebilecek dört çeşit tedavi yöntemi vardır: yaşam stilini değiştirmek, diyeti düzenlemek, ilaç tedavisi ve cerrahi tedavi. Bu tedavi yöntemleri basamak basamak uygulanabileceği gibi hastalık şiddetli ise doğrudan en üst basamaktaki tedavi de uygulanabilir. Tedavi edilmezse ne olur? Tedavinin amacı şikayetlerin ortadan kaldırılması, yemek borusundaki tahrişin düzeltilmesi ve tahrişin yol açabileceği diğer hastalıkların oluşmasını engellemektir. Eğer tedavi edilmezse yemek borusunun tahrişi, dolayısıyla hastanın şikayetleri devam eder. Tahriş ilerledikçe yemek borusunda darlık gelişimi ve Barret özafajit gelişimi hatta kanserleşme olur. Yaşam ve yemek düzeninde ne gibi değişiklikler yapmak gerekir? Eğer yemekten sonra şikayetler artıyorsa yemek içeriğini ve öğünleri düzenlemek gerekir. Baharatlı, asitli, alkollü yiyeceklerden sakınmak, aşırı yememek gerekir. Gece şikayetleri olan hastalar yatmadan 3-4 saat önce yemeyi kesmeli, yatağın baş tarafının yükseltilmesi ve sol yana doğru yatılması şikayetleri azaltır. Kilo vermek de şikayetlerin azalmasına büyük katkı sağlar. Eğer yemekten sonra şikayetler artıyorsa yemek içeriğini ve öğünleri düzenlemek gerekir. Baharatlı, asitli, alkollü yiyeceklerden sakınmak, aşırı yememek gerekir. Gece şikayetleri olan hastalar yatmadan 3-4 saat önce yemeyi kesmeli, yatağın baş tarafının yükseltilmesi ve sol yana doğru yatılması şikayetleri azaltır. Kilo vermek de şikayetlerin azalmasına büyük katkı sağlar. Ne kadar süre ilaç kullanmak gerekir? Bu hastalık kronik ve zaman zaman alevlenmelerle gittiği için ilaç tedavisi de uzun süreli olmalıdır. Bunun için hekim kontrolünde ilaç kullanmak şarttır. Sürekli ilaç kullanmanın zararı var mı? Bu ilaçların uzun süreli kullanımında mide asit salgılamasında azalma olsa da bunlar kişiye zarar verecek derecede değildir. Uzun süre ilaç kullanmaya bağlı kanser gelişimi ile ilgili olumsuzluk tesbit edilmemiştir. Şikayetler düzeldikten sonra reflü tekrar eder mi? Reflü hastalığı kronik bir hastalık olduğu için zaman zaman alevlenmeler olacaktır. Bu durumda da aynı tedavi yollarını kullanmak gerekir. Yani yemek değişiklikleri, ilaç tedavileri yeniden uygulanır. Bu ilaçlarla şikayetler düzelmezse ne yapmak gerek? Hastalığın şiddetine göre basamak tedavisi ile de iyileşme olmazsa ameliyatla tedavi etmek gerekir. Bazen endoskopideki bulgular hastalığın doğrudan ameliyatla tedavi olmasını gerektirecek kadar ileri olabilir. Endoskopide ayrıca mide fıtığı varsa tedavi nasıl değişir? Reflü hastalarının çoğunda mide fıtığı (hiatal herni) da bulunuyor. Bu durumda tedavi için doğrudan ameliyat, daha uygun bir tedavi seçeneğidir. Çünkü fıtık ilaçla düzelmez; reflünün devam etmesine sebep olur. Ne zaman ameliyat olmak gerekir? Şu durumlarda reflü için diğer tedaviler denenmeden doğrudan ameliyat olmak gerekir: ilaç tedavisine cevap alınmazsa, alevlenmeler sık oluyorsa, reflü sebebiyle olumsuz durumlar (darlık, Barret özafajiti, kanser gibi) gelişirse, yemek borusu alt kısmındaki kapakta yetersizlik varsa, reflü yanında fıtık da varsa ve hasta genç ise (50 yaşın altı). Ameliyat yapılmazsa ne olur? Eğer hastalığın şiddeti ameliyat olmayı gerektirdiği halde ameliyat yapılmazsa uzun süre yüksek dozda ilaç kullanmak gerekir. Ama bu durumda tedavi başarısı düşüktür. Ayrıca yemek borusunda darlık, Baret özafajiti ve kanser gelişimi gibi durumlarda ameliyat şarttır, ilaç tedavisi yapılmaz. Ameliyatta ne yapılıyor? Ameliyatın amacı yemek borusunun mide ile birleştiği yerde yeni bir kapak mekanizması oluşturmaktır. Böylece mide içeriğinin yemek borusuna kaçması engellenir. Bu amacı sağlamak için midenin geniş kısmı yemek borusunun etrafına sarılır ve çözülmemesi için tutturulur. Eğer kişide mide fıtığı (hiatal herni) da varsa bu fıtık deliği tamir edilir. Kaç çeşit ameliyat var? Ameliyatta yapılan işlem aynı olmakla beraber açık ve kapalı (laparoskopik) şeklinde iki yöntem vardır. Açık mı kapalı mı ameliyat daha iyidir? Reflü ameliyatının açık ve kapalı yapılması arasında, hastalığı tedavi etme başarısı bakımından fark yoktur. Ama açık yöntemle reflü ameliyatı yapmak hem daha zor hem de hasta açısından daha rahatsız bir işlemdi. Günümüzde bu ameliyat kapalı yöntemle yapılıyor. Kapalı yöntem (laparoskopi) ameliyatı kolaylaştırdığı gibi hasta açısından da büyük kolaylıklar getirmiştir. Ameliyat sonrası ilaç kullanmak gerekir mi? Özellikle ameliyattan sonra şikayetleri yeterince düzelmeyen kişilerde ilaç kullanmak gerekir. İlaç kullanma süresi bazen kısa bazen de uzun olabilir. Herkes ameliyat olabilir mi? Hastalığın tedavisi için ameliyat uygun görülmüş kişilerde ameliyatı engelleyecek başka bir hastalık yoksa herkes ameliyat olabilir. Özellikle genç kişilerde reflü ameliyatı daha çok önerildiği için bu kişilerin ameliyat olmasına engel hastalıkları daha azdır. Kilolu olmak ameliyata engel değildir. Kilolu kişilerin zayıflama sonrası ameliyat edilmeleri daha uygundur. Başka hastalığa bağlı (skleroderma gibi) reflü varsa tedavi nasıl olur? Bu durumda tabî ki altta yatan hastalığı tedavi etmek gerekir. Yoksa doğrudan reflü tedavisi başarısız olacaktır. O yüzden hastayı değerlendirirken reflü sebebini iyi belirlemek gerekir. Ameliyat günlük hayatı nasıl değiştirir? Ameliyattan sonra bazen yutma veya geğirme zorluğu olabilir. Aslında bu zorluk biraz da amaçlanan bir durumdur. Bunların büyük kısmı 3-6 ay içinde düzelir. Yeme içme düzeninde ve diğer faaliyetlerde bir değişiklik olmaz. Hastanede kaç gün kalınır, ne zaman işe dönülür? Hastanede 1-2 gün kaldıktan sonra hastalar evine döner, bir hafta istirahat sonrası işlerine başlayabilirler. Ameliyatın mahzurları var mı? Ameliyat esnasında yemek borusunun veya midenin delinmesi, yara yerinin iltihaplanması gibi istenmeyen durumlar olabilir. Bunların ayrıca tedavileri yapılır.
















