Arama Sonuçları
Boş arama ile 1063 sonuç bulundu
- MEME KANSERİ
Meme kanseri kadınlarda görülen kanser tipleri arasında birinci sırada yer almaktadır. Hayat boyu her 8 kadından birinin kansere yakalanma riski vardır. Meme kanseri, meme dokusundaki hücrelerden gelişen kanserlerdir. Meme Kanserinde Riski Arttıran Nedenler: 1. Cinsiyet: Erkeklerde de meme kanseri görülmekle birlikte, kadınlarda meme kanseri riski 100 misli daha fazladır. 2. Yaşlanma: 50 yaşından sonra meme kanseri sıklığı artar. 3. Genetik Faktörler ve Aile Hikayesi: 1. derece yakınlarında ( anne, baba, kardeş, çocuk) meme kanseri olanlarda risk yüksektir. Meme kanserinin 1/3’ü genetik geçiş gösterir. 4. Kişisel Kanser Hikayesi: Rahim, yumurtalık, tiroid kanseri geçirmiş kişilerde meme kanserine yakalanma riski yüksektir. Daha önce meme kanserine yakalanmış kişilerde diğer memede kanser gelişme riski yüksektir. 5. Hormonlar: Erken adet görme veya geç menapoza girme ( 55 yaşından sonra) durumunda uzun süre östrojen hormonuna maruz kalındığından dolayı meme kanseri riski artar. Uzun süre östrojen, progesteron hormonu içeren ilaçlar kullanmak da meme kanseri riskini arttırır. Geç yaşta doğum yapmak, ezirme süresinin kısa olması, çocuk doğurmamak da riski arttıran faktörlerdendir. 6. Diğer Faktörler: Alkol, sigara, aşırı kilo alma( yağ dokusu arttıkça östrojen salgısı artar) göğüs bölgesinin radyasyona maruz kalması riski arttıran diğer faktörlerdir. Uzun boylu kadınlarda meme kanseri riski artmaktadır. Bunun nedeni bilinmemektedir. Benzer şekilde bu kadınlarda kalın bağırsak kanseri riski de yüksek saptanmıştır. Menopoz öncesi dönemde aşırı zayıf kadınlarla, menopozdan sonra idealin üzerinde kilosu olan kadınlarda meme kanseri riski artmaktadır. Menopoz sonrası dönemde aşırı kilo (özellikle yağ dokusunun fazla olması) fazla miktarda östrojen hormonu yapımına neden olmaktadır. Meme Kanseri Önlenebilir mi?: Meme kanseri erken yakaşandığında tedavi edilebilir bir hastalıktır. Ancak henüz meme kanserini önleyecek bir ilaç, tedavi şekli veya yaşam tarzı bilinmemektedir. Ancak değiştiri,lebilir risk faktörleri ortadan kaldırıldığında meme kanseri riski azaltılabilir. Obesitenin engellenmesi, emzirme süresinin uzatılması, yaşam modelinin değiştirilmesi, fiziksel aktivitenin arttırılması , hormon kullanımının kısıtlanması gibi durumlar sağlanırsa risk azaltılabilir. Ayrıca genetik yatkınlığın belirlenmesi ( BRCA 1 ve 2 genleri) ile yüksek riskli hastalarda önleyici cerrahi uygulanabilir. Meme Kanserinin Belirtileri: Meme kanserinin en sık rastlanan belirtisi memede sert bir kitlenin ele gelmesidir. Hastaların çok azında ağrı da olabilir. Daha nadir olarak memede çekinti, meme derisinde kalınlaşma, meme başında hassaslaşma ya da içe çökmegibi belirtiler görülebilir. Çok nadiren bazı hastalarda kanlı meme başı akıntısı da görülebilir. Meme Kanserinde Tanı: Erken evre meme kanserinde herhangi bir belirti olmayabilir. Erken teşhiste en önemli faktör kişinin bu konuda bilinçlendirilmesidir. Bu nedenle, meme kanserinin erken tanısı için önerilen kontrol programlarını uygulamanız çok önemlidir. Meme kanserine erken evrede tanı konması, tedavinin başarıya ulaşma ve hayatta kalma şansını arttırır. Erken tanı için üç temel yöntem uygulanabilir: 1. Evde kendi kendine yapılan meme muayenesi: 20 yaşından sonra tüm kadınların kendi kendilerini meme muayenesi yapması önerilmektedir. Detaylı bilgi için tıklayınız... 2. Doktor tarafından yapılan meme muayenesi: Herhangi bir şikayetiniz olmasa bile 20 yaşından sonra 2 yılda bir, 40 yaşından sonra yılda bir kez meme muayenesi olmalısınız. 3. Mamografi (meme röntgen filmi) ve Meme Ultrasonografisi: Detaylı bilgi için tıklayınız... Bu şekilde düzenli olarak takip edilen kadınlarda kanserin çok erken dönemlerde yakalanabildiği ve meme kanserine bağlı ölümlerde %30 oranında azalma sağlandığı saptanmıştır. Tedavi: Meme kanseri tedavisi bir ekip işidir ve bu ekip içinde meme cerrahı, tıbbi onkolog ve radyasyon onkoloğunun yer aldığı bir ekip tarafından yapılmalıdır. Meme kanserinin temel tedavisi cerrahidir. Cerrahi tedavide meme dokusunun tamamen çıkarıldığı mastektomi ameliyatı veya kanserli dokunun bir miktar sağlam meme dokusu ile beraber çıkarıldığı meme koruyucu cerrahiler uygulanmaktadır. Meme koruyucu cerrahi yapılan hastalarda hastalığın tekrar oluşmasını önlemek için kalan meme dokusuna radyoterapi uygulaması mutlaka gereklidir. Yapılan çalışmalar sonucunda meme koruyucu cerrahi uygulanan hastalar ile mastektomi uygulanan hastalarda hastalığın tekrarlaması ve sağkalım oranlarının benzer olduğu bulunmuştur. Cerrahi tedavi öncesi ve cerrahi sırasında (sentinal (bekçi) lenf nodu incelenmesi) koltuk altı lenf bezlerinin durumu değerlendirilerek cerrahi tedaviye koltuk altı lenf bezlerinin çıkarılması da eklenmelidir. Cerrahi tedavi bittikten sonra gerekli olan hastalara kemoterapi, hormonoterapi ve radyoterapi uygulanmaktadır. Tedavi stratejisinin belirlenmesinde tümörün büyüklüğü, koltuk altı lenf bezlerine yayılım olup olmaması, tümörün hormon bağımlılık durumu, Her2 (c-erb-B2) adı verilen kanser geninin varlığı gibi faktörler önemlidir. Tümörün büyük olduğu durumlarda tedaviye önce kemoterapi ile başlanıp tümörün küçültülüp cerrahiye uygun hale getirilmesi gerekebilir. Bu tedavilere doktorunuz karar verip sizi yönlendirecektir.
- Endoskopi / Gastroskopi / Kolonoskopi
Endoskopi: Ucunda ışıklı kamera olan kıvrılabilen bir alet yardımı ile içi boşluklu organların görüntülenmesi işlemine endoskopi denir. Ağızdan girmek suretiyle yemek borusu, mide ve on iki parmak bağırsağının incelenmesine gastroskopi, kalın bağırsak ve ince bağırsağın bir kısmının incelenmesine ise kolonoskopi adını veriyoruz. Endoskopi hazırlığı nasıl olmalıdır; İşlemden yaklaşık 7- 8 saat öncesinden başlanarak hiçbir şey yenilmemeli ve içilmemelidir. İyi bir muayene ve ayrıntılı bir anamnezden sonra gastroskopi yapılması planlanan hastaların yandaş hastalıkları ve kullandığı ilaçlar da sorgulanmalıdır. Bazı ilaçların işlemden önce bir süre kesilmesi gerekmektedir. Kime yapılmalı: WHO, 45 yaşından sonra şikayet olsun olmasın tüm hastalara bir kez gastroskopi yapılmasını öneriyor. Kolonoskopi de ise yaş 50 olarak belirlenmiştir. Bunların yanı sıra; Yutma güçlüğü, Katı ve sıvı gıdaları yutmada güçlük, Ağrılı yutma, Gıda maddelerinin yutulmasında takılma hissi, Tıbbi tedavi ile geçmeyen ekşime ve yanmalar, Karnın üst kısmında şişkinlik, ağrı Tedaviye dirençli kansızlık, Nedeni bilinmeyen ani ve hızlı kilo kayıpları, Kahve telvesi şeklinde veya kırmızı kan kusma, Büyük abdest renginin katran renginde olması, Ağıza acı su gelmesi, Sebebi bilinmeyen bulantı ve kusmalar. Gastroskopi; Günümüzde yemek borusu; mide ve oniki parmak bağırsağının hastalıklarının teşhisinde en hassas yöntem olarak kullanılmaktadır. Endoskopi teşhis amacıyla kullanıldığı gibi tedavi amacıyla da yaygın olarak kullanılmaktadır. Tedavi Amaçlı yapılan Gastroskopik girişimler 1-Varis kanamalarının tedavisi 2-Varis dışı mide kanamalarının tedavisi 3-Yemek borusu ve mide darlıklarının genişletilmesi 4-Mide poliplerinin ve erken evre mide tümörlerinin çıkarılması 5-Tıkayıcı yemek borusu ve mide tümörlerinde stent konulması işlemleri 6- En sık yapılan işlemlerden bir tanesi de beslenme amacıyla mideye tüp konulması (PEG) gibi işlemler başarı ile uygulanabilmektedir. Kolonoskopi: Kolonoskoplar gastroskoplardan daha esnek, boyu ortalama 130-170 cm çapı ise 11-14 mm arasındadır. Kimlere kolonoskopi yapılır; 1-İltihabi bağırsak hastalığının tanısı koymak 2-İBH da tedavi etkinliğini belirleme 3-Açıklanamayan Fe eksikliği anemisi 4-Sindirim sistemi kanamalarında (Kanlı dışkılama, Siyah dışkılama, gaitada gizli kan+) 5-Sebebi bilinmeyen kronik ishallerde 6-Kanser araştırması 7-Malignite takibi 8-Ailevi kanser hikayesi olması ve polipozis sendromlarının olması Tedavi amaçlı kullanımı 1. Polipektomi ve erken evre tümörlerin çıkartılması, 2.Tıkayıcı tümörlerinde stentleme 3. Kalın bağırsak kaynaklı kanamalara müdahale 4-Hemoroid band ligasyonu 5- Tümörlerinin yerini işaretleme 6-Bağırsak düğümlenmesinin düzeltilmesi 7-Yabancı cisim çıkarılması gibi işlemler yapılmaktadır. Nasıl Yapılır? Kolonoskopi genelde hastaneye yatırılmadan yapılır. Hastalar acil durumlar dışında, bağırsak temizliği bir gün veya iki gün öncesinden yapılarak işleme alınır. Hastanın şikayetleri, yapılan tüm tetkikleri, daha önceki hastalıkları, kullandığı ilaçlar, geçirdiği ameliyatlar dikkatli bir şekilde sorgulanır. Hastaya kolonoskopi işlemi hekim tarafından ayrıntılı olarak anlatılır. Bu hazırlıklar yapıldıktan sonra hastaya pozisyon verilerek sedasyon sağlayan ilaçlar yapılır. Sedasyon, kolonoskopi işlemi sırasında hastanın ağrı hissetmemesi için kullanılır. Bağırsak gevşemesi için de ilaç (buscopan) kullanılabilir. Verilen ilaçların etkisi ile hasta uyku haline geçer. Çok zorunlu olmadıkça tam bir anestezi uygulanmaz.
- Mide Balonu
Kilo vermeye yardımcı en basit yöntem mide balon uygulamasıdır. Bu yöntemde endoskop yardımıyla, mide içinde sıvı veya hava doldurulan bir balon hafif anesteziyle yerleştirilir. Bu işlem 15-20 dakika sürer. Böylece midenin gıda alma kapasitesi düşürülür ve çabuk doyma sağlanır. Bu yöntemle hastalar birkaç ayda 7-8 kilo verebilirler. Ancak bu balon vücutta 6 ay, en fazla 1 yıl kalabilir ve yine endoskopik yolla 5-6 dakika içinde çıkartılır. Basit uygulanması ve vücutta kalıcı bir değişiklik olmaması yöntemin avantajı olmakta birlikte, balon çıkartıldıktan sonra hasta yaşam şeklini değiştirmez ve diyetine devam etmezse verilen kilolar geri alınabilir. Ancak 6 ay-1 yıllık kullanım süresi içinde kişiler nasıl yemek yemeleri gerektiği konusunda deneyerek eğitim almış olurlar. Günümüzde yavaş yavaş popülaritesini kaybeden bu yöntem, ya ameliyat olamayacak kadar riskli hastalarda ya da süper obez kişilerde temel morbidobezite cerrahisine hazırlık olarak kullanılıyor. VKİ’i 30-40kg/m2 olan kişiler için ideal olabilir.
- Mide Botoksu
Mideye Botilinum toksin (botoks) uygulanması endoskopik olarak midenin belirli bölgelerine Botilinum toksini enjekte edilmesi esasına dayanan nispeten yeni bir kilo verme yöntemidir. Bu yöntemde mide kaslarının kasılması sınırlandırılarak mide boşalma süresi gecikir ve hastada iştah kaybı oluşur; böylece kilo kaybı sağlanmış olur. Mide botoksu kimler için uygundur? Mide botoksu aslında kilo vermek isteyen herkese uygulanabilir. Bu işlem bir obezite cerrahisi değildir. Ancak uygulanabilecek hastalar için belli kriterler söz konusudur. -Diyet ve sporla gerektiği gibi kilo veremeyenler için uygun bir yöntemdir. -Vücut kitle indeksi 40’ın üzerinde olan ve obezite cerrahisi ile başarı elde edilebilecek hastalarda mide botoksu faydalı olmayacağından bu hastalarda önerilmez. -Mide botoksu uygulanacak hastaların vücut kitle indeksi 40’ın altında olmalıdır. Yani vücut kitle indeksi 27-35 arası olan 10-20 kilo fazlalığı olan diyet ve egzersiz ile kilo veremeyen bireylerde uygulanır. Bu noktada fazla kiloları olan ama ameliyat edilecek kadar da obez olmayan ve kilo vermek isteyen hastalar ideal hasta grubunu oluşturur. Midesinde ülser veya gastrit olan hastalarda ise öncelikle bu hastalıkların uygun tedavisi gerçekleştirildikten sonra mide botoksu uygulanabilir Mide botoksu kilo verdirir mi? Mide botoksu da dahil olmak üzere hiç bir yöntemin kilo verdirme garantisi yoktur. Mide botoksuna mucizevi tedavi gibi davranmak doğru değildir. Mide botoksunun iştahı azaltıcı etkisi olduğu ve diyete yardımcı olduğu bilinmekle beraber, botoks uygulaması sonrası yüksek karbonhidratla beslenen hastalarda başarısız olma ihtimali de mevcuttur. Mide botoksu işlemi ne kadar sürer, hastanede yatmak gerekli midiri? Mide botoksu bir obezite ameliyatı değildir Tamamen endoskopik olarak ağızdan girilerek yapılan bir işlemdir. Kesi yoktur İşlem ortalama 20 dakika sürer. Hastalar, işlem esnasında anestezi hekimi eşliğinde uyutulur. Hastanede yatmak gerekli değildir. İşlem sonrası genellikle 1-2 saatlik müşahede yeterlidir. Mide botoksu uygulaması sonrası yaklaşık 3 gün içerisinde iştah da azalma ve iştah kontrolünde kontrol sağlanır. Mide botoksu midede kalıcı hasar oluşturur mu? Mide botoksunda kullanılan ilacın tüm etkisinin 4-6 ay içinde vücuttan tamamen silindiği bilinmektedir. Bu nedenle kalıcı bir hasar oluşturma ihtimali yoktur. Mide botoksu uygulamasından beklenti nedir? Hastaların toplam ağırlığının %10-15 kadarını 3-6 aylık süre içinde kaybetmesi beklenir. Verilen kilo miktarı; yaş, metabolizma hızı ve yapılan egzersiz sıklığına göre kişiden kişiye farklılık gösterebilir.
- Ses Tellerine Zarar Vermeyen Tiroid Cerrahisi
Hipertiroidi dediğimiz tiroid bezine bağlı fazla hormon salınımının birkaç sebebi bulunmaktadır. Toksik nodüler guatr da bu sebeplerden birisidir. Bu hastalıkta tiroid bezindeki nodül bağımsız bir şekilde normalden çok daha fazla tiroid hormonu üreterek vücuda salgılamaktadır. Bu hastalara ilk olarak uygun ilaç tedavisi başlanmalı ve hormon düzeyi normal hale getirilmelidir. Toksik nodüler guatr zemininde kanser gelişme ihtimali çok düşüktür ve tiroid bezinin iyi huylu hastalıklarındandır. Tiroid bezi ameliyatı öncesi bilgilendirme için konuştuğumuz hastalar bize sıklıkla iki soru yöneltmekte. Bunlardan ilki ‘Ses tellerim zarar görüp sesim kısalacak mı?’ Bir diğeri ise ‘Ameliyata bağlı boynumda yara izi kalacak mı?’ Tiroid bezi hastalıklarının cerrahi tedavisinde ses tellerini uyaran sinir risk altındadır. Ameliyat sırasında bu sinirin olumsuz etkilenmesi ses kalitesinde bozukluğa ve hatta ses kısıklığına ve yutma problemlerine neden olabilmektedir. Tiroid ameliyatları sırasında kullanılan sinir monitörü, ses tellerini uyaran ve ameliyat esnasında sesli ve görüntülü olacak şekilde bize uyarı veren bir sistemdir. Sinir monitorizasyon sistemi sinirin hem bulunmasında hem de korunmasında katkıda bulunabilmektedir. Ayrıca bu sistem ile ameliyat bitiminde ses tellerini uyaran sinirin korunduğu da teyit edilmektedir. Tiroid hastalıklarının görülme sıklığı tüm dünyada kadınlarda daha fazladır. Özellikle kadın hastalarımız tarafından ameliyat sonrası boyunda yara izi kalıp kalmayacağı sorusu bize sıklıkla yöneltilmektedir. Klasik tiroid ameliyatları sonrası boyunda yara izi kalmaktadır. Endoskopik (kapalı) tiroidektomi yöntemi ile tiroid ameliyatı boyundan herhangi bir kesi yapmadan gerçekleştirilebilmektedir. Bu yöntemde her iki koltuk altı ve meme başı kenarında 5 mm’lik kesiler yapılarak endoskopik aletler yardımı ile ameliyat yapılmaktadır. Böylece özellikle kadın hastalar için önemli olan kozmetik açıdan iyi sonuç vermektedir. Bunun yanısıra endoskopik yöntemde kullanılan kamera yardımı ile anatomik yapılar çok daha büyük görülmekte ve ses tellerine giden sinir ve paratiroid bezleri gibi ameliyat sırasında korunması gereken yapıların tanımlanması kolaylaşabilmektedir. Koltukaltından yapılan tiroid(guatr) cerrahisi ile izsiz ve ses telleriniz zarar görmeden günlük yaşantınıza geri dönebilirsiniz.
- OBEZİTENİN NEDENLERİ NELERDİR?
Hormonal ve genetik faktörlerin de katkısı olmakla birlikte , günlük fiziksel aktiviteyle ve normal egzersizle yakılabileceğinden daha fazla kalori almak , vücutta yağın depolanmasıyla sonuçlanır.Obezite genelde hareketsizlik , sağlıksız beslenme alışkanlıkları , gebelik , uykusuzluk , bazı ilaçlar( antidepresanlar , diyabet ilaçları , beta blokörler , antipsikotikler , antikonvülsanlar , steroidler) , bazı sağlık problemleri ( Cushing sendromu , polikistik over , romatizmal hastalıklar , hipotiroidi) gibi faktörlerin katkısı sonucu oluşur. Bunların dışında düzensiz aile yaşamı , sigara , ilerleyen yaş , sosyoekonomik sebepler de diğer risk faktörleri arasındadır.
- OBEZİTE CERRAHİSİNİN ÇEŞİTLERİ NELERDİR?
Obezite cerrahisini birçok cerrahi seçenekle yapılmaktadır. Bunları tek tek sıralamak gerekirse; Gastrik Band Cerrahisi (Mide Kelepcesi) Sleeve Gastrektomi (Tüp Mide) Gastrik By Pass Mini Gastrik By Pass Mide Balonu Mide Katlama Ameliyatları Duodenal Swich Operasyonu ve diğerleri…. Bu ameliyatlar hastanın yandaş sağlık sorunlarına, yandaş hastalıklarına ve hastanın isteğine göre değişiklik gösterebilmektedir. Obezite ameliyatları laparaskopik cerrahinin gelişmesine paralel . Bu ameliyatlar batın içine 0.5cm 2 tane 1cm lik 3 tane açılarak delikten yapılmaktadır. Günümüzde bu yöntemlerden en çok kullanılan yöntem Sleeve Gastrektomi (Tüp Mide) ameliyatıdır. Daha sonra By Pass ve Mini Gastrik By Pass ameliyatı ve diğer yöntemler olarak sıralanmaktadır. 10 yıl önce en çok kullanılan yöntem Gastrik Bantlar (mide kelepçesi) iken hastalara yaşattığı komplikasyonlar nedeniyle bugün bütün dünya da daha az tercih edilen bir yöntem olmasına yol açmıştır. Bizim de tercihimiz yine hastamızın durumunu göz önüne alarak özellikle öncelikle Sleeve Gastrektomi (tüp mide) olmaktadır, fakat yandaş sağlık sorunlarına göre diğer yöntemlerde tercih edilebiliyor.
- OBEZİTE VE DİYABET CERRAHİSİNE HAZIRLIK AŞAMALARIMIZ...
Obezite ve diyabet ameliyatlarından önce hastayı bütün yönleri ile ayrıntılı olarak değerlendirmek gerekir. Yaş, cinsiyet, yandaş hastalıklar, akciğer ve kalp problemleri, hormonal dengesizlikler, piskolojik sorunlar ve hastanın ameliyattan beklentileri ayrıntılı olarak sorgulanmalıdır. Ameliyat kararı verilmiş hastalarda şu tetkikler uygulanır; Endoskopi Tüm Batın Ultrason Akciğer filmi Ayrıntılı kan ve horman tetkikleri Ekg (kalp grafisi)… Bu tetkiklerden hemen sonra anestezi ve göğüs hastalıkları, dahiliye ve kardiyoloji konsülütasyonları yapılır. Bazı hastalarda sessiz safra bileşeni taşları olabiliyor. Ameliyat öncesinde safra kesesi taşı var ise muhakkak olarak aynı zamanda kolisistektomi ( safa kesesi ameliyatı) yapılması gerekir. Birçok obez hastada Hiyatal Herni (mide fıtığı) bulunabiliyor. Hiyatal Hernisi olan hastalarda yine aynı seansta Hiyatal Herninin de tamiri gerebilir.
- NEDEN TÜP MİDE??? TÜP MİDE AMELİYATININ DİĞER OBEZİTE AMELİYATLARINA GÖRE ÜSTÜNLÜKLERİ
Obezite son 20 yılda hızla artan ciddi bir hastalık. Şehirleşmenin artması bireylerin hareketsiz kalması ve işlenmiş gıda alımının artmasıyla orantılı olarak artan bir hastalıktır. Bugün obezite toplumun %30 gibi çok büyük bir oranını ilgilendiriyor. Kısa bir deyişle her 3 kişiden 1’i obez olarak nitelendiriliyor. Obezite sayısındaki artış biz hekimlerinde obezite den kurtulma konusunda en iyi yöntem nedir şeklinde bir arayışa yönlendiriyor. Obezite sıklığıyla toplumda da en iyi çare ve yöntem konusunda merak uyandırıyor. Obezite cerrahisi konusunda birçok yöntem deneniyor. Teknik ve görüntüleme yöntemleri geliştikçe yeni ameliyat şekilleri ortaya çıkıyor. 10 yıl önce gastrik band ameliyatları yaygın şekilde kullanılırken bugün obezite ameliyatları içinde oranları oldukça azalmış durumdadır. 200kg ın üstünde olan bazı hastalarda mide balonu takılarak kiloyu 200’ün altına düşürüp diğer ameliyatlara geçmek için çare olarak kullanılabiliyor. Mide balonunda 6 ay kadar süreyle kalabiliyor. Balon çıkarıldıktan sonra büyük oranda mide küçülmediği için hasta eskiye dönebiliyor. Roux-Y By Pass ve Mini Gastrik By Pass ameliyatlarıda da en çok yapılan operasyonlardandır. Bu operasyonlarda mide küçültmenin yanında 1 veya 2 adet bağırsak anastomozu da yapılmaktadır ve komplikasyon riski (kaçak veya kanama) daha fazla yaşanmaktadır. Tüp mide operasyonları ise usulüne uygun ağızdan yerleştirilen uygun kalılıktaki orogastrik tüp kenarından mide kesilip çıkarılarak yapılan küçültülme ameliyatıdır. Sadece mideyi ilgilendirir. Az besin tükenme ve midenin açlık hormonunu salgılayan kısmının çıkarılması ameliyatıdır. Karın içinde başka organlara dokunulmaz, anastomoz yapılmaz. Yenilen besinler normal besin yolunu takip eder. Komplikasyon riski diğer obezite ameliyatlarına göre en az olanıdır ve hasta 1 gün sonra ağızdan gıda alımına başlayabilir, sosyal hayatlarına ve işlerine daha kısa sürede dönebilirler. Bu nedenlerle bütün dünya da ve ülkemizde Tüp Mide operasyonu daha çok tercih edilmektedir ve ameliyat oranları diğer ameliyat tiplerine oranla daha da artmıştır. Hastaların yandaş sağlık sorunlarına göre diğer ameliyat tipleri de önerilebilir. Buna hasta ve hekim birlikte karar vermelidir.
- Dünyada ve Türkiyede Obezite !
Son birkaç yüzyıl içinde bilim ve teknolojideki gelişmeler bir yandan daha bol, daha yüksek kalorili besinlere ulaşmayı kolaylaştırırken diğer yandan daha hareketsiz, daha az kalori tüketen bir gündelik yaşam olanağı sunmuştur. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre son 35 yılda dünyada obezite oranı ikiye katlanmıştır. Halen yeryüzünde yaşayan yaklaşık yedi milyar insandan 2 milyarı fazla kilolu, 600 milyonu obezdir. Sorundan etkilenen nüfus dikkate alındığında, dünya için obezite açlıktan daha büyük bir problem haline gelmiştir. Dünya nüfusunun çoğu, obezitenin açlıktan daha fazla ölüme yol açtığı ülkelerde yaşamaktadır. Türkiyedeki duruma bakıldığında ise her üç yetişkinden birinin fazla kilolu, her beş yetişkinden birinin ise obez olduğu görülmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu 2014 verilerine göre Türkiye'de erkeklerin %15'i, kadınların %25'i, toplam nüfusun ise %20'si obezdir. Ülke çapında üç milyona yakın kişinin ise hastalık derecesinde (ameliyat gerektirebilir düzeyde) obez olduğu tahmin edilmektedir. İlk bakışta önlenebilir bir hastalık gibi görünmesine rağmen obezitenin genel nüfus içindeki oranı giderek yükselmektedir. Son yıllarda hastalık derecesinde obezite sorunu olan insanların ek hastalıklarının tedavisi için yapılan sağlık harcamaları katlanarak artmaktadır.
- OBEZİTE NEDİR ?
Obezite Dünya Sağlık Örgütünün ifadesiyle "vücutta sağlığı bozacak ölçüde anormal veya aşırı yağ birikmesidir". Fazla kilolar başlangıçta sadece "bedensel bir imaj sorunu" olarak görülse de belirli bir kilo sınırı aşılınca tıbben hastalık olarak kabul edilir. Obezite bir taraftan başka bedensel hastalıklara zemin hazırlarken diğer taraftan giderek ağırlaşan sosyal ve psikolojik sorunlara yol açar. Sonuçta obezite hastalığı kişinin ve çevresinin tüm yaşamını olumsuz etkileyen bir odak haline dönüşür. Bu nedenle obezite tedavisi "kozmetik amaçlı bir girişim" olmanın ötesinde herşeyden önce sağlığı korumanın ve sürdürmenin gereğidir. Hastalık derecesinde obezitenin tedavisinde diyet ve egzersiz tedavileri ile kalıcı başarı şansı %5'in altındadır. Bu tür hastaların tedavisinde obezite ameliyatlarının daha üstün olduğu tıbben açık ve net olarak ortaya konmuştur. ♣Dünyada her yıl yüz binlerce obezite hastası ameliyat olarak sağlığını (ruhsal, bedensel ve sosyal iyilik halini) yeniden kazanma şansına sahip olmaktadır.
- KİMLER TİP2DM ŞEKER AMELİYATI OLABİLİR?
Sadece obezitesi olan(VKI>30) tip 2 şeker hastalarında metabolik cerrahi ameliyatlarıyla tedavi söz konusudur. Tip 1 şeker hastalığının tedavisinde ameliyat seçeneğinin yeri yoktur. 2016 yılında Amerikan Diyabet Cemiyeti dahil şeker hastalığı konusunda çalışan bir çok uluslarası kuruluş Tip 2 şeker hastalağının tedavisine metabolik cerrahi ameliyatlarının dahil edilmesi gerektiğini kararlaştırmıştır. Öncelikle yaşam tarzı değişiklikleri, beslenme düzeni değişiklikleri ve standart ilaç tedavileri uygulanmış olmasına rağmen uygun kan şekeri düzeyleri sağlanamayan obez hastalar ameliyata adaydır. Genellikle vücut kitle indeksi 30'un üzerinde olan 18-65 yaş arası tip 2 şeker hastaları ameliyata kabul edilir. Hastaların operasyona uygunluğu mutlaka Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları uzmanlarınca değerlendirilir. Burada iki kritik soru cevaplandırılmalıdır. 1-Hastalar ameliyat dışındaki tedavi imkanlarını yeterince denemiş kullanmışlar mıdır? Bu soru cevaplanmalıdır. Çünkü zahmetli de olsa ameliyat dışı yöntemler daha az risklidir. Standart bir tedaviyle ameliyatsız kontrol altına alınabilecek seviyedeki bir şeker hastalığı için ameliyat yoluna gidilmesi uygun değildir. 2-Hastaların ameliyattan fayda görmeye yetecek kadar insülin rezervleri korunmuş mudur? Bu soru da mutlaka önceden cevaplandırılmalıdır. Çünkü ameliyat yetersiz üretilen, yetersiz salgılanan veya dokuda yeterince etkin olamayan insülinin varlığında işe yarar. Pankreasın hiç insülin üretme yeteneğinin kalmadığı bir ortamda ameliyat başarılı bir sonuç vermeyecektir. * Vücut Kitle İndeksi 40'ın üzerinde olan ağır(class III) obezitesi olan tüm tip 2 diyabet hastalarına ameliyat olmaları önerilir. * Vücut Kitle İndeksi 35-40 arasında(class II) obezitesi olan ve standart tedavilerle kan şekeri seviyesinin kontrol altına alınmasında zorluk çeklilen hastalara ameliyat olmaları önerilir. * Vücut Kitle İndeksi 35-40 arasında olan ve standart tedavilerle kan şekeri seviyesi kontrol altında olan hastalar ameliyat olmayı düşünebilir. * Vücut Kitle İndeksi 30-35 arasında olan ve standart tedavilerle kan şekeri seviyesinin kontrol altına alınmasında zorluk çeklilen hastalar da ameliyat olmayı düşünebilir. -Tip I diyabet hastalığının tedavisinde ameliyat söz konusu değildir. -Vücut Kitle İndeksi 30'un altında (obezitesi olmayan) şeker hastalarına ameliyatla tedavisi uygun değildir. -Koroner arter hastalığı olanların, kalp krizi geçirmiş hastaların, koroner bypass yapılmış hastaların ameliyat riski daha yüksek olduğu için kardiyoloji konsültasyonu sonuçları ve ameliyattan fayda görme potansiyelleri dikkatle değerlendirilerek karar verilmelidir. -Ciddi böbrek yetmezliği olanlar, diyaliz hastaları, idrarla aşırı protein kaybı olan hastalar ameliyat açısından daha risklidir. Nefroloji bölümü konsültasyonu sonrasında karar verilmelidir. Standart tıbbi tedavilere rağmen ilerlemeye eğilimli diyabet komplikasyonlarında ivedilikle ameliyat kararı verimesi hastanın yararınadır. Bu komplikasyon arasında diyabete bağlı gelişen göz(retinopati), böbrek(nefropati), sinir(nöropati) bozuklukları sayılabilir. Sayılan kriterlere uygun, halen pankreaslarında insülin üretebilme rezervi az da olsa korunmuş hastalarda başarılı sonuçlar almak mümkündür. Ameliyat tüm rezervlerini tüketmiş diyabet hastaları için son çare değil, böyle bir sona varılmadan önce, kontrolsüz diyabete etkin alternatif çözüm olarak kabul edilmelidir.
















