top of page

Arama Sonuçları

Boş arama ile 1063 sonuç bulundu

  • Ayak Kokusu ve Mantar

    Ayak kokusu, erkek veya bayan birçok insanın önemli problemlerinden birisidir. Ayak kokusu, özellikle insanların yaşadığı veya ziyarete gittiği ortamlarda utanmalarına neden olan ve çevresindeki insanlar için çekilmez kötü bir durumdur. Ayak kokusunun nedeni ayağın terlemesi sonucu oluşan havasız ortamlarda üreyen bakteri ve mantarlardır. Nemli ve karanlık ortamlarda üreyen bu bakteri ve mantarlar ayak derisinden de beslenerek çoğalmaya başlarlar. Bu bakteri ve mantarların en önemli özelliği kokuşmaya neden olmalarıdır ve çoğaldıkça daha fazla kokuya neden olurlar. Bu tip bakteri ve mantarlar, başka ortamlarda da yani bozulmuş yiyecek ve içeceklerde de aynı kokuyu yaparlar. Ozon tedavisi, birçok hastalıkta kullanıldığı gibi bu problemde de çok etkilidir. Ayak kokusuna neden olan bakteri ve mantarlar, ozon tedavisi ile ortadan kaldırılır. Ozon tedavisi ile her dokuda olduğu gibi ayaklarımızda da kanlanma ve oksijenlenme artar. Ayak kokusuna neden olan bakteri ve mantarlar, oksijenli ortamda çoğalamaz ve dahası ölmeye başlarlar. Ayak kokusu tedavisi için ozon tedavisinin en az 4 ya da 5 yöntemini uygulamak gerekebilir. Ayak kokusunda ozonla büyük oranda sonuç alınabilmektedir. Major tedavi, 3 ay uygulanırken torbalama yöntemi ve ozon kremleri yöntemi en az 6 ay boyunca uygulanmalıdır.

  • En ideal vajinismus tedavi yöntemi nedir?

    Vajinismus tedavilerinde en ideal yöntem; hastalar tarafından kolay uygulanabilir, ağrısız, acısız, çözüm odaklı, kısa sürede kasılma ve anksiyeteyi (kaygıyı) giderici olmalıdır. Günümüzde vajinismus tedavisi için bilişsel ve davranışsal cinsel yaklaşımlar her ne kadar altın standardı oluştursa da bazı destekleyici – alternatif yöntemlerle çözümler kolaylaştırılabilmektedir. Akupunktur tedavileri, EMDR, Hipnoterapi ve NLP gibi yöntemler vajinismus tedavisi için destekleyici ve kolaylaştırıcı çözümler üretebilmektedir. İzmir, Ankara ve İstanbul kliniğimizde uyguladığımız vajinismus tedavileri arasında parmak egzersizleri yoktur. ‘Sistematik duyarsızlaştırma’ adı verilen teknikle, yani kişinin yaşadığı korkunun adım adım üzerine giderilerek yenmesi sağlanır. Tedaviler sırasında bayan asistanlarımız hastalarımıza destek olmaktadır. Yapılan egzersizler, aynı bir çocuğun ‘deney yaparak öğrenmesi’ gibidir. Yapılarak öğrenilen tedaviler kökten ve kalıcı çözümler sunar. İzmir’de vajinismus tedavisi İzmir’de vajinismus tedavisi için başvurmayı düşünen hastalarımız randevu, bilgi ve danışmanlık hizmeti alabilirler. İzmir kliniğimize başvuracak hastalarımızın tedaviler için 3-5 günü ayırmaları ve tedavi süresince adetsiz olmaları önemlidir.

  • Örümcek Damarlar Nasıl Oluşur Nasıl Kaybolur

    ÖRÜMCEK DAMARLAR; NASIL OLUŞUR? NASIL KAYBOLUR? Tıbben telenjiektazi veya venülektaziler olarak da adlandırılan örümcek damarlar (kılcal varisler); sürekli görünür haldeki, genişlemiş ve cilt yüzeyine yakın minik mor görünümlü damarlardır. Küçük kılcallar yaygın olarak yüzde (özellikle burun kanatları ve yanaklarda)ve bacaklarda (özellikle uyluk, baldır ve ayak bilekleri yüzeyinde) görülür. Kalınlıkları genellikle 1 mm’yi geçmez. Telenjiektaziler (örümcek damarlar) diğer varis türleri kadar tehlikeli değildir ancak estetik açıdan oldukça rahatsız edicidirler. İnsanlar genelde sadece kozmetik kaygılarla örümcek damarın tedavisi için çare ararlar. Ancak, örümcek damarlar bazen şişme kaşıntı, ya da gece krampları, yorgunluk ve ağrı veya yanma gibi belirtilere neden olabilirler. Eğer yüz, baldır, uyluk ya da ayak bilekleriniz üzerinde küçük mor damarları fark ettiyseniz, yalnız değilsiniz. Erişkin erkeklerde de olduğu gibi kadın nüfusunun da en az üçte birinde örümcek damarların olduğu tahmin edilmektedir. Örümcek damarları etkin bir şekilde kaldırmak veya görünümünü azaltmak için bir takım güvenli, minimal invaziv prosedürler kullanılabilir. Öyle ise; örümcek damarlar nelerdir? Bunlar nasıl oluşurlar? Ve onları nasıl ortadan kaldırılabilir? Okumaya devam edelim. Örümcek damarlar çeşitli biçimlerde karşımıza çıkabilir. Örümcek damar desenleri genellikle 3 türlüdür: -İnce, bağlantısız, ayrı çizgiler şeklindeki damarlar. -Bir ağaç dallarını andıran “Dallanma şeklinde” desen şeklindeki damarlar, -Merkezinden dışarıya ışınsal yayılan, bir örümcek ağı şeklindeki damarlar. Kılcal Varislerin Bulguları Örümcek damarların en belirgin belirtisi deride ağsı yapıda görünmeleridir. Bu damarlar kırmızı, mavi veya mor olabilir. Diğer bulgular şunları içerir: Bacaklarda rahatsızlık hissi, Şişme, İsilik, Zonklama, kramp veya ağrı, Huzursuz bacaklar, Damarlar etrafında kaşıntı, Cilt ülseri. Aşağıdaki durumlarda doktorunuza danışın: Damarlarınız dokunduğunuzda sıcak ve hassas ise, Damarlarınız ağrılı ise, Cildinizde yara, kızarıklık veya ülser gelişiyorsa, Ayak bileğinizin veya baldırınızın üzerindeki cilt renkleniyor ve kalınlaşıyor ise, Örümcek veya varisli damarları görüyorsanız. Bazı durumlarda örümcek damarların varlığı, altta yatan bir hastalığın parçası olabilir. Örümcek damarların gelişimine katkıda faktörler şunlardır: Genetik yatkınlık, Uzun süreli ayakta durma veya oturma, Künt travma, Karın içi basınç artmasına neden olan durumlar; tümörler, kabızlık ve giyilen sıkı kemerler ya da giysiler. Güneş hasarı, Gebelik, Hormonal faktörler, Bazı kimyasallara maruz kalma, Otoimmün hastalıklar: lupus vb. Bacakta damar tıkanıklığı geçirmiş olma, Obezite, hızlı kilo alma Kilo kaybı (ilginç, kilo kaybı deriyi inceltir ve daha şeffaf hale getirebilir). Örümcek Damarların Tedavisi Ağrı veya diğer bulguları yaşamadığınız sürece, örümcek ve varisli damarları tedavi etmek gerekmez. Belirtileriniz varsa veya estetik nedenlerle damarları çıkarmak istiyorsanız, tedavi seçenekleri arasında şunlar bulunur: Basınç çorapları: Basınç çorapları damarlarınıza dıştan baskı yapar ve rahatsızlığı hafifletir. Bunlar tezgah üstü veya reçeteyle satın alınabilir. Gerçek tedaviyi sağlamaz, yakınmaları azaltabilir. Skleroterapi: Örümcek venlerin tedavisinde en yaygın kullanılan tedavi yöntemidir. Bu prosedürde, damara enjekte edilen bir kimyasal madde eder damarın kapatılmasını sağlar. Kan akışı durduğunda damar yara dokusu haline gelir ve sonunda kaybolur. Radyofrekans ve Lazer tedavileri: Bu işlemde, ciltteki genişlemiş damara patlama ışıkları göndererek damarın solmasını, kapanmasını ve sonunda kaybolmasını sağlayan bir Radyofrekans veyalazer cihazı kullanır. Muayenehanemizde, yüz ve bacaklarda görülebilen örümcek damarların tedavisinde kullanılmasına FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi) tarafından onay verilmiş ileri teknoloji ürünü bir radyofrekans cihazını güvenle kullanılmaktadır.Son derece ince (kirpik gibi) iğnelerleradyofrekans dalgaları iletermokoagülasyon yaparak etkili olan bu cihaz ile yapılan uygulamaları (video 1),Köpük Skleroterapi (variste köpüktedavisi) uygulamaları (video 2) ile kombine ederek ince varislerinin tedavisinde başarılı sonuçlar alınmaktadır.

  • Varis Hastaları Nelere Dikkat Etmeli!

    VARİSLİ HASTA NELERE DİKKAT ETMELİ Ne yazık ki, bir hastada varisi ortadan kaldırmanın tek yolu varis çeşidine bağlı olarak bir tıbbi prosedürü seçmektir. Ancak, hastaların yakınmalarını hafifletmeye yardımcı olmak için kullanabileceğimiz çok çeşitli varisli hasta yaşam tarzı önerileri ve varis ev tedavileri vardır. Ayrıca bu yaşam tarzı seçimleri hakkında bilinçli olmak, ek varis gelişme olasılığını azaltmada yardımcı olabilir. Tabii ki, hastaların kendi güvenliği için sağlıkla ilgili yaptığı herhangi bir davranış ya da değişikliklerin hekim tarafından onaylanması gerekir. Eğer varis hastası iseniz ya da sadece sağlıklı bir toplardamar dolaşımınız olsun istiyorsanız, damar sağlığınız için günlük hayata aşağıdaki ipuçlarını dahil etmeniz gerektiğini düşünüyorum. DAMAR SAĞLIĞINIZ İÇİN FORMDA KALIN Bunu yapmanın harika bir yolu düzenli egzersiz ve spor yapmak, yüzmek ile diyet yapmaktır. Sağlıklı bir kiloyu korumak, özellikle bacak ve pelvik bölgede, damarlarınız üzerindeki baskıyı azaltacaktır. Hatta yürüyüş gibi hafif egzersiz ile bacak kaslarının aralıklı kasılma ve gevşemesi, kalbe doğru kan dolaşımını artırır.Varis hastalarının bacaklardaki ağrı, yorgunluk, dolgunluk, şişlik gibi yakınmalarından kurtulmalarında Varis Egzersizleri yapmaları önemli yer tutar. Ancak Varis Jimnastiği yapıyorum, varis geçer mi şeklinde beklentide olmamak gerekir. Zira: Varis Egzersizi, varis başlamasını geciktirebilir, hastalığın ilerlemesini yavaşlatabilir. Ancak hastalığı iyileştirmez. Damar sağlığınız için formda kalın. Vücudu susuz bırakmamak, düşük yağ, tuz ve şekerli gıdalar seçmek sağlıklı bir dolaşım sistemini desteklemeye yardımcı olur. Aynı zamanda C vitamini gibi bazı vitamin takviyeleri kullanmanın damar sağlığını koruduğuna inanılmaktadır. RUTİN İŞ YAŞAMINIZI GÖZDEN GEÇİRİN Günlük iş yaşamınızda ne kadar hareket ettiğinizi gözlemlemek varis yan etkilerinin tetiklenmesini önlememize yardımcı olabilir. Günlük yaşamında hareketsiz ya da uzun süreyle ayakta duran ya da sabit oturan kişilerde, kilo fazlası olanlarda varis daha sık görüldüğünden bu durumlardan kaçınmak gerekir. Eğer günün çoğunluğunda ayakta kaldığınız bir ortamda çalışıyorsanız, germe, yürüme, esnetme ve oturmak için kısa molalar vermelisiniz. Bu, mevcut dolaşımı sağlıklı bir seviyede tutmak için bacaklarda basınç oluşturacak ve kanın bacaklarda göllenmesini önleyecektir. Eğer bacaklarınızda şişlik oluyorsa ya da gerginlik hissediyorsanız kompresyon çorapları kullanmanız, kanın kalbe geri akışına yardımcı olabilir. Rutin İş Yaşamınızı Gözden Geçirdiğinizde; İş ortamınız gün boyunca uzun oturma dönemleri içeriyorsa, egzersiz için kısa molalar vermelisiniz. Ayrıca dolaşımı yavaşlatabileceğinden dizlerinizi kıvırmaktan mümkün olduğunca sakınmalısınız. Oturduğunuz yerden de basit egzersizler ile sanki bir arabanın gaz pedalını kullanır gibi yukarı ve aşağı hareketler ile ayaklarınızın hareketliliğini sürdürmelisiniz. Genel olarak, baldır kaslarının daha aktif olması, bacaklarda daha iyi bir dolaşımı sağlar. Bacaklardaki toplardamar dolaşımının rahatlaması için ayaklar havada dinlendirmek, yürüyerek ya da oturarak bile olsa baldır kaslarını hareket ettiren bir takım Varis Egzersizi denilebilecek egzersizleri yapmak hem bacakları dinlendirir, rahatlatır hem de varis gelişiminde ve varis ilerlemesinde koruyucu etkisi vardır. Mümkün olduğunda, bir kanepe veya yatak üzerinde uzanıp, bacaklarınızı yastıklar ile destekleyerek kalbinizin biraz üzerinde bir seviyeye yükseltmeniz, toplardamar içi basıncı düşürür ve kanın bacaklardan uzaklaştırılmasını destekler. Uygun kıyafet seçimleri yapmak damar sağlığını olumlu etkileyebilir.DAMAR SAĞLIĞI İÇİN UYGUN GİYİNMEK Sıkı korse, kemer, külotlu çorap ya da dar kot pantolon gibi sıkı, kısıtlayıcı giysiler giyilmesi, bacaklardan gövdeye doğru kan akımını yavaşlatabilir, kasların hareketlerini de engelleyebilir. Buna bağlı kan bacaklarda birikir ve bacak toplardamarlarında basınç artar. Artan toplardamar basıncı varise neden olabilir. Bu nedenle çok dar giysiler giyilmesi sakıncalıdır. Yüksek topuklu ayakkabılar ya da çokdüz yerine topuğu hafifçe yüksek ayakkabılar giyilmesi, yürürken baldır kaslarınızı daha iyi çalıştırır ve bacaklarda kan akışını destekler. Düzenli olarak kompresyon çorapları giyilmesi varislerin yol açtığı acıyı hafifletmeye yardımcı olabilir. Bu çorap ayak ve ayak bileği çevresine daha sıkı oturacak ve yukarıya doğru gidildikçe yavaş yavaş daha gevşek saracak şekilde tasarlanmıştır. Bu, toplardamar kanının bacaklarda göllenmeyip yukarıya, kalbe doğru akmasını desteklemektedir. Belirli renkler seçilirse bir kompresyon çorapları ile aynı zamanda, varis görünümünü de gizleyebilirsiniz. Piyasada kompresyon çoraplarının birçok şık marka ve türü mevcuttur. Daha fazla bilgi için 0232 422 4372 no’lu telefonumuzdan bize danışınız. Varis ile yaşayanlarda damar sağlığı için uygun giyinmek, sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri yaparak yaşam kalitesinde birçok yönden kolay ve faydalı düzelmelerin mümkün olduğu söylenebilir. Evde veya iş yerinde bu varis yardımcı tedavilerini kullanırken, onların sadece varis ile ilgili rahatsızlıkların azaltılmasında başarılı olacağını, ama varisi ortadan kaldırmayacağını akılda tutmak önemlidir.

  • Nöralterapi

    Nöralterapi, ağrıda en temel tedavi metotlarından biridir. Almanya’da Doktor Ferdinand ve Doktor Walter Huneke kardeşler tarafından ilk kez tanımlanmıştır. Başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın pek çok ülkesinde ağrı kliniklerinde yaygın şekilde kullanılan etkili bir metottur. Nöralterapi ile ağrılı noktaların lokal enjeksiyonlarla rahatlatılmasının yanında hastalık gelişiminde rol oynayan fizyolojik ve patolojik düzensizliklerin tespit edilerek tedavi protokolleri oluşturulur. Akupunktur noktalarına lokal enjeksiyon uygulamaları, segment tedavisi, vücudun düzenini bozan ve ağrıyı tetikleyen bozucu alanların tespiti ve tedavi edilmesini kapsar. Böylelikle hastalıklara kalıcı çözüm sağlanır. Nöralterapiyle migren ve fibromiyalji gibi yaşam kalitesini bozan, ilaçlarla ağrıyı baskıladığımız fakat kalıcı çözüm getirilemeyen pek çok hastalıkta iyileşme sağlanır. NÖRALTERAPİ İLE TEDAVİ EDİLEN BAZI HASTALIKLAR Migren, Küme ve gerilim türü başağrıları, Fibromiyalji, Romatizal hastalıklar, Bel ve boyun ve sırt bölgesindeki fıtık ve kireçlenmeler, Diz, omuz,dirsek ağrısı ve tendinitleri (Golfçü ve tenisçi dirseği) Spor yaralanmaları, Nevraljiler: Trigeminal nevralji, zona ağrısı ve sekeli, nöropatik ağrı, fantom ağrısı Yüz Felci Karpal tünel sendromu , Huzursuz bacak sendromu Uyku bozukluğu ve düzensizliği, Kronik yorgunluk sendromu, Hormonal bozukluklar: Adet düzensizlikleri, premenstrüel sendrom, sancılı adet, erken menapoz Tonsilit sinüzit ve alerjiler, Detoksifikasyon ve antiaging: Nöralterapiyle vücudumuzun tamir ve iyileşme yeteneği aktive edilerek toksinlerden arınmamız DETOKSİFİKASYON ve yaşlanmanın geciktirilmesi ANTIAGING sağlanır.

  • GAPS Diyeti

    GAPS Diyeti, tedavinin en önemli ayağıdır. GAPS sindirim sistemi rahatsızlığıdır ve bu sistemi asıl iyileştiren bu sistem içinden geçen yiyeceklerdir. Uzunluğu 7-8 metre olan ve düzleştirildiği zaman bir tenis kortu büyüklüğünde olan bağırsaklarımızı başka ne iyileştirebilir ki? Yaklaşık 648 metrekarelik yüzeyi olan hasarlı, yaralı bazen enfeksiyonlu olan bir dokuyu; hangi ilaç tableti, hangi kapsül, hangi draje veya hangi ilaç tozu iyileştirebilir? Bu denli geniş yüzeyi olan dokuyu iyileştirecek olan, ancak tüm bağırsak yüzeyine temas ederek geçen ve her hücreye ihtiyacı olan bütün maddeleri sağlayacak olan son derece besleyici yiyeceklerdir. Bu yiyecekler bağırsak dokusunun ihtiyacı olan amino asitleri, glukozamini, vitaminleri, mineralleri, yağları, jelatini sağlamalıdır. GAPS Giriş Diyeti yiyeceklerinin en temel özelliklerinden biri bağırsak hücresi olan enterositlere ihtiyacı olan besinleri sindirime gereksinim kalmadan sağlamasıdır. Bu nedenledir ki, Yiyecekler ilaçtır/ Food is medicine diyoruz. Yoğurt, kefir, fermente sebze, fermente sebze suyu gibi yiyecek ve içecekler de; bağırsak florasına ihtiyacı olan probiyotikleri sağlar. GAPS Tedavi Protokolünün uygulanması süresince, probiyotik gıdalarla bağırsak florasındaki bakteri dengesi yeniden kurulacaktır. GAPS Diyetinde ne yediğimiz kadar, ne yemediğimiz de önemlidir. Patojen bakterileri ve mantarları, bağırsak kurtlarını besleyen karbonhidratlara ve işlenmiş gıdalara asla yer yoktur, yiyecekler en doğal haliyle tüketilir. GAPS Diyeti 3 bölümdür: 1. GAPS Giriş Diyeti 2. Tam GAPS Diyeti 3. GAPS Diyetinden çıkış 1. GAPS Giriş Diyeti : Bağırsak duvarındaki hasarı iyileştiren ve sızdıran bağırsak sendromunu gideren, bağırsak duvarındaki hücreler arasındaki boşlukları kapatan Giriş Diyetidir. Giriş Diyeti; bağırsak astarının iç yüzündeki enterositlerin ihtiyacı olan bütün amino asitleri, vitaminleri, yağı, glikozamini sağlayarak hasarlı bağırsak duvarını iyileştirecek besinleri içerir. Giriş Diyetiyle, bağırsaklardaki hasar tamir olduğu için, sindirilmeyen besinlerin, toksinlerin, ağır metallerin, katkı maddelerinin geçişi ortadan kalkacaktır. Toksin geçişi durunca, beynin ve diğer organların toksinlenmesinden ortaya çıkan hastalığınızın tipik psikolojik semptomları ve fizyolojik semptomları düzelmeye başlayacak, gıda intoleransları ortadan kalkacaktır. Giriş Diyeti son derece düşük lif içerir. Birinci aşamadan itibaren bağırsakların iyileşmesine paralel olarak lif oranı da yavaş yavaş artırılır. Oysa lifli gıdalar sağlıklı çalışan bağırsaklar için son derece yararlıdır. Bağırsak hareketini ve vitamin üretimini sağlar, kan şekerini ve kolesterolü dengeler. Fakat GAPS’lı bir bağırsak lifi sindiremez ve bağırsak duvarına daha çok zarar verir. Aynı zamanda iyi sindirilemeyen lifler, patojenlerin çoğalmasına da sebep olduğu için özellikle Giriş Diyetinin ilk aşamalarında lifli gıdalara yer verilmez. Giriş Diyeti 6 aşamalıdır: (Detayla için bakınız GAPS Kitap sayfa:146, GAPS Destek Kitabı sayfa:134) 2. Tam GAPS Diyeti GAPS Giriş Diyetinin amacı bağırsak duvarını iyileştirmek ise, tam GAPS Diyetinin en önemli amacı bağırsak florasını dengeye getirmek ve sağlıklı bir bağırsak florası oluşturmaktır. Yani faydalı bakterilerin oranını olması gerektiği seviyelere çıkarmak, patojen bakterilerin oranını ise olması gereken miktarlara indirmektir. Sağlıklı bir bakteri popülasyonu oluşuncaya kadar Tam GAPS Diyetinde kalınması gerekir. Dr. Natasha Campbell-McBride en az 2 yıl takip edilmesi gerektiğini önermektedir; fakat belki 3 yıl, belki 5 yıl da gerekebilir. Aslında Tam Diyet aşamasında kalmak size zor gelmeyecektir. Şeker ve nişastalı yiyecekler dışında her şeyi tüketebiliyorsunuz çünkü. İçinde karbonhidrat olmayan çorbaları, tencere yemekleri ve ızgara, köfte, salata vb. Tam GAPS Diyetinde de dikkatli olunması gereken önemli noktalar vardır (Detaylar için Bakınız:GAPS Kitabı sayfa 157, GAPS Destek Kitabı sayfa 152) 3. GAPS Diyetinden Çıkış GAPS Diyetinden çıkmak yani izin verilmeyen yiyeceklere geçmek için sindirim sistemi sorunlarınızın tamamen geçmiş ve en az 6 ay boyunca sağlıklı olarak sürmesi gerekir. Sindirim sorunlarının yanı sıra psikiyatrik, nörolojik, fizyolojik ve otoimmün sistem hastalıklarının semptomları da tamamen ortadan kalkmış olmalıdır. Bu aşamaya geçmek için aceleci davranmamak gerekir. Hastalığın ciddiyetine ve yaşa bağlı olarak, bazıları daha hızlı iyileşirken bazılarının iyileşmesi çok daha uzun sürer. 2-3 yaşındaki bir çocuğun iyileşmesiyle, daha ileri yaşlardaki bir GAPS hastasının iyileşmesi aynı sürede olamaz. En kısa iyileşme süresi en az 1,5-2 yıldır. Hastanın durumu ağırsa yıllar boyu sürebilir, hiç diyetten çıkamayan kişiler ve çıkmak istedikleri zaman tekrar hastalananlar olabilir, tam diyetten çıkınca kötüleşip tekrar semptomları geri de gelebilir. Bağırsakların iyileşmesi için sabırlı olmak gerekir. Tam diyetten çıkışın da belli bir prosedürü vardır.

  • Kozmetik Akupunktur

    “Kozmetik Akupunktur ile Yüz Estetiği” ve “Kozmetik Akupunktur ile Boyun Estetiği” Türkiye’de ilk defa, 2008 yılında Mei Zen sertifikalı Dr. Asuman KAPLAN ALGIN tarafından uygulanmaya başlamıştır. 2009, 2010 ve 2011 yılında Dr. Martha Lucas ülkemize gelerek toplam 48 akupunkturist doktora kozmetik akupunktur eğitimi vermiş ve Mei Zen tekniğini öğretmiştir. 2010 ve 2011 yılında ayrıca 21 doktor kendisinden Nabız Teşhisi ve İnfertilite eğitimi almıştır. 2011 yılında Herbal kursu da düzenlenmiştir. Kozmetik akupunktur, daha sağlıklı olmak kaygısını taşıyan kişilerin sağlıklarının yüzlerine yansımasını, daha genç ve daha sağlıklı görünmelerini sağlayan yüz estetiği ve anti-aging tedavisidir. Amaç cildin kendini onarması ve yenilemesini sağlamak, elastin ve kollojen salgısını arttırarak güçlendirmek ve böylece hafif çizgilerin giderilebilmesini ve derin çizgilerin bir miktar hafifleyebilmesini ve en önemlisi de kişinin kendisini daha zinde ve sağlıklı hissetmesini sağlamaktır. Burada uygulanan yöntem vücut akupunkturu ve yıllardır Amerika’da çok sayıda klinik gözlemler ile kendini kanıtlamış, olumlu bir sonuç alınması oranı %90’ın üzerinde olan Mei Zen Yüz ve Boyun Estetiği Akupunktur Protokolü’dür. Mei Zen’in anlamı Sağlıklı İnsan’dır. Kozmetik Akupunktur ile Yüz Estetiği ve Kozmetik Akupunktur ile Boyun Estetiği Türkiye’de ilk defa, 2008 yılında Mei Zen sertifikalı Dr. Asuman KAPLAN ALGIN tarafından uygulanmaya başlamıştır. 2009 yılında Dr. Martha Lucas ülkemize gelerek 30 akupunkturist doktora daha kozmetik akupunktur eğitimi vermiş ve Mei Zen tekniğini öğretmiştir. Tedavi 5 hafta haftada 2 kez, ardından 2 ay ayda bir kez uygulanmaktadır. Gelinen sağlık noktasının idamesi için en az her 4-6 ayda bir, haftada 2 uygulama gerekmektedir. 12 seanslık temel tedavi asla aksatılmadan uygulanmak zorundadır. Standart bir gelişim elde etmek için kişinin sigara içmemeyi, yeterli su tüketmeyi, cildini nemlendirmeyi, güneş koruyucu kullanmayı ve kendilerine önerilecek doğal anti-aging katkıların her birini sağlıklı bir alışkanlık olarak benimsemeleri gerekmektedir. Sigara içen ve ciltlerini güneşin zararlı etkilerinden korumak için güneş koruyucu kullanmayacak olan ve beklentileri yüz mimiklerini kaybettirecek ölçüde ciltlerinin gerginleşmesi veya ciltlerinin yarı yaşlarındaki kızlarının cildi gibi görünmesi olan kişiler tedaviye alınmamaktadır. Kozmetik Akupunktur sağlıklı yan etkilere sahip bir anti-aging tedavisidir. Anti-aging tedavisi kişinin yaşlılık belirtilerini yavaşlatmak ve sağlıklarını daha iyi korumaktır. Bu nedenle de harabiyetin oluşup derinleşmesini beklemeden 30’lu-40’lı yaşlarda önlem almaya başlamak önerilmektedir. Alınan olumlu sonuç kişiden kişiye değişmektedir. Yaş ilerledikçe geri döndürülebilecek harabiyetin gittikçe azalması nedeniyle başarı şansı azalmaktadır. Alınan olumlu sonuç genel akupunktur tedavilerimizde olduğu gibi bazen tedavinin ardından çok kısa bir sürede dramatik olarak, bazen yavaş yavaş, bazen tedavinin bitiminde olmaktadır. Bazen ise, kişinin kendini daha zinde ve sağlıklı hissetmesi gerçekleşmesine rağmen, tedavisi planlanan hastalık için genel akupunktur tedavisinde ortalama %20-30, kozmetik akupunkturda %10 civarında kişiyi ve doktoru memnun edecek gelişme olamayabilmektedir. Kozmetik Akupunktur asla aksatılmaması gereken bir tedavidir. 12 seans tedavi (5 hafta haftada 2 seans, ardından 2 ay ayda 1 seans; toplam 3 ay) Kontrol tedavisi ( en az 4-6 ayda bir, bir haftada 2 seans)

  • Kozmetik Akupunktur: Doğal Estetiğin Yeni Adı

    Botoks, kimyasal uygulamalar, lazer, dolgu, estetik cerrahi gibi girişimler sizi ürkütüyor, ancak zamana karşıda doğal yollarla gençleşmek istiyorsanız tercihinizi kozmetik akupunkturdan yana kullanmalısınız. “Akülif” adı verilen kozmetik akupunktur; doğal görünmek, doğal kalmak isteyen ve mimiklerin değişiminden rahatsız olan herkese uygulanabilir. Akupunktur Meizen Tekniği, Estetik Akupunktur tedavisinde Avrupa ve Amerika’da yıllardır kullanılan, hiçbir kimyasal içermeyen, yan etkisi olmayan bir tekniktir. Vücut enerjisini düzeltir ve bu enerjinin yüze yansımasını yüzde yoğunlaşmasını sağlar. Akupunkturun hedefi, vücutta dolaşan enerji ağının yenilenmesi ve doğru akışın sağlanmasıdır. Gerek hücresel gerek sistemsel bir dengeleme yöntemi olan akupunkturun sağladığı bu yarar cildimizde de harika sonuçlar verir. Yaş aldıkça, çevresel faktörlerinde etkisi ile, vücuda giren toksik maddeler, olumsuz çevre koşulları ve yer çekiminin etkileri, ciltteki elastin ve kolajen sentezini yavaşlatır. Kozmetik akupunkturda amaç; cildin kend kendini onarmasını ve yenilenmesini sağlamaktır. Akupunktur uygulamasıyla yüzde ve boyunda özel noktalara özel teknikle, uygun iğneler yerleştirilir. Bu iğneler sayesinde bölgede yer alan sinir sistemi ve kan dolaşımı uyarılır. Ciltte bulunan onarıcı maddeler harekete geçer, cildi uyarır ve düzenler. Kolajen ve elastin üretimi yanında yüz ve boyun bölgesinde kan akımı fazlalaşır. Cilt gerginleşir, kırışıklıklar azalır, daha parlak ve canlı bir görünüm alır. Peki uygulamaya ne zaman başlanmalı? Yaşlanma karşıtı uygulamalarda amaç, yaş almaya bağlı olarak vücutta gelişen etkilerin yavaşlatılmasıdır. Bu nedenle etkilerin derinleşmesi beklenmeden , kırışıklıklar oluşmaya başlamasıyla yani 25 yaşından sonra önlem alınması önerilir. Cilt üç katmandan oluşur. Akupunktur, ciltte yer alan üç tabakayı da etkiler. Cildin en üst tabakasına (epidermis) etkisiyle ciltteki su miktarını arttırıp, yaşlanan cildin kırışıklık ve pigmentasyonunu yani lekelenmesini azaltır. Orta tabaka (dermis)daki etkiyle kolajen ve elastinler artırır. Cilt parlak görünür. En alt, 3. tabaka(deri altı ve yağ dokusu) akupunktur ile yeniden organize olur, kan akımının hızlanmasıyla selülitler düzelir, cilt sıkılaşır. Göz kenarlarında yer alan “Kaz Ayağı” olarak tabir edilen kırışıklıklar, yüzde bulunan diğer kırışıklıklar ve yaşlanmaya bağlı lekeler ufalır ve yok olur. Uygulamalar yapıldıkça, yüz ve boyun bölgemizdeki ince çizgilenmeler giderek kaybolur veya derinleşmelerinin önüne geçilir. Kesin sonuç alınan kırışıklıklar; kaz ayakları, kaş çatma çizgisi, nazolabial oluk (burun kenarından ağzın köşesine kadar uzanan çizgi), alın çizgileri, sarkık göz kapakları, sigara çizgileri (dudak üstünde, mimiklere bağlı ya da sigara içimiyle gelişen dudağa dikey çizgiler) ve gözaltı çizgileridir. Kozmetik Akupunktur uygulaması nasıl yapılır? Akupunkturun yüz ve boyun cildinde kullanılan iğneleri vücutta kullanılan iğnelerden çok daha ince ve kısadır. Uygulanan teknikle 10 seanslık bir kür, yaklaşık 2 ayda tamamlanır ve yüzü 10 yaş daha gençleşmiş hale getirebilir. Uygulamada hafif kızarıklık, çok nadiren küçük morluklar olabilir. Uygulamadan sonra her yenileme ve hatırlatma için 4 ayda bir, 1 tek seans yeterlidir. İstenilen sonucun elde edilmesi için kişinin; sigara içmemesi, kafein ve sigaradan uzak durması, yeterli miktarda su tüketmesi, cildini nemli tutulması, güneş koruyucu kullanması, sağlıklı yaşam önerilerine uyması ve kişiye özel belirlenen destek takviyelerini kullanması önemlidir. Kozmetik akupunktur tedavisi sonunda parlak ve canlı bir cilt, derin çizgilerin azalması, ince çizgilerin kaybolması, lekelerde azalma, cilt gerginliğinin artması, sarkmaların azalması gerçekleşir. Ama asıl önemli olan ise mimikler ve yüz ifadesinin doğallığının kaybolmaması en büyük avantajıdır ve tercih nedeni olmaya devam etmektedir.

  • Fitoterapi Nedir? Hangi Hastalıklara Fitoterapi Uygulaması Yapılır?

    Günümüzde alternatif tıp, dünyanın bir çok bölgesinde özellikle Avrupa’da kabul görmüş bir tedavi yöntemi olmakla birlikte, alternatif tıp üzerine çalışmalar ve uygulamalar yapan kişilerin doktorlardan oluşması neticesinde de büyük bir ilgi ve güven kazanmıştır. Doğal tedavi yöntemlerinden biri olan fitoterapi, alternatif tıp denilince akla ilk gelen başvuru noktalarından biri olmakta. Bitkisel ilaç kullanımı ve yapılan tedavi uygulamaları, tarihi çok eski zamanlara dayanan bu tedavi yöntemini günümüzde yaygın bir şekilde tercih edilmesini sağlamakta. Ülkemiz bir çok konudan zengin bir ülkedir, bu zenginliklerden birisi de tıbbi ve aromatik bitkiler bakımında oldukça zengin bir floraya sahip olmasıdır. Anadolu’da yetişen yaklaşık 11707 civarında bitki türü bulunmakta, bunlardan 3649 tanesi endemiktir, yani bu bitkiler ülkemiz dışında hiç bir yerde bulunmamakta. Bu kadar geniş ve önemli bir zenginliğe sahip olmamıza rağmen bitkisel ürün, gıda takviyesi, bitkisel ilaç üretimi gibi konularda, diğer ülkelere göre oldukça geride bulunmaktayız. Bugün dünyada Çin, Hindistan gibi ülkeler, bitkisel ürün ve takviyeleri konusunda önemli üreticiler durumunda, ülkemizin de sahip olduğu bu kaynakları yeterli teknoloji ve bilgi kaynakları ile birlikte çok daha verimli konuma getirmesini ve fitoterapi uygulamalarının yaygınlaşmasını temenni ediyoruz. Fitoterapi Nedir? Fitoterapi; mevcut tıbbi ve aromatik bitkilerin, mantar, alg, likenlerin çeşitli kısımlarını, bitkilerin salgıladığı reçine ve zamk, uçucu yağlar gibi eksüdatları ham madde olarak kullanan, hazırlanan çeşitli formlarda ki bitkisel preparatlarla hastalıkları tedavi etmek, sağlığı korumak ve tedaviye yardımcı olmak amacıyla yapılan işlemlerin tümüne denmektedir. Fitoterapi uygulamalarının temelinde, bilimsellik, yapılan klinik araştırma ve çalışmalar bulunmaktadır. Günümüzde fitoterapi ve alternatif tıp tedavilerine büyük bir ilgi söz konusudur, bu ilginin nedenleri şu şekilde sıralanabilir; Artan bilinç düzeyi ve klinik çalışmaların başarısı Sağlığa değer verilmeye başlanması ve kişilerin kendi sağlıkları için gayrette bulunması İlaç tedavilerinde çok fazla yan etkinin ve toksisitelerin olması Tıbbi tedavilerin yan etkilerini azaltmaya yönelik girişimler Ulusal medya ve basın organlarında bu konuda programların yapılması… Fitoterapi uygulamaları son derece önemli bir alandır ve bu konuda 27 Ekim 2014 Tarihli Resmi Gazete‘de yayınlanan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği‘ne göre fitoterapi uygulaması yapmaya yetkili kişiler şu şekilde tarif edilmektedir; “(1) Uygulamalar, Bakanlıkça yetkilendirilmiş ünite ile uygulama merkezlerinde ve ilgili alanda “uygulama sertifikası” bulunan tabip ve sadece diş hekimliği alanında olmak üzere diş tabibi tarafından yapılabilir. Uygulama alanında temel eğitimi bulunan sağlık meslek mensupları merkez ve ünitelerde sertifikalı tabiplere uygulamada yardımcı olabilirler. (2) Diş hekimliği uygulama ve araştırma merkezlerinde, diş hastanelerinde ve ağız ve diş sağlığı merkezleri ile diş polikliniklerinde sadece diş hekimliği alanında uygulama yapılabilir.” Görüldüğü gibi fitoterapi ciddi bir iştir ve hekimler harici kişilerin uygulama yapmalarına asla izin vermeyiniz. Fitoterapi Güvenli Midir? Fitoterapi konusunda sertifikalı hekimler tarafından yapılacak olan uygulamalar ve reçete edilecek ilaçlar son derece güvenlidir. Kullanılacak olan ilaçların ve tedavilerin başarıya ulaşabilmesi için hekim kontrolünde yapılması son derece önemlidir. Tv kanallarında, internet ortamlarında yetkisiz kişilerce yapılan yayınlara ve reklamlara asla itibar edilmemeli. Fitoterapi Hangi Hastalıklarda Tercih Edilir? Alternatif tıp uygulamalarından biri olan fitoterapi günümüzde bir çok hastalığın tedavi edilmesinde tercih edilmektedir, bu hastalıkları sıralamak istersek; Migren ve baş ağrıları, Kadın hastalıkları, Aşırı kilo problemi, Mide ve bağırsak hastalıkları, Kemoterapi sonrası tedavi, Tiroit bezi hastalıkları, Böbrek ve idrar yolları hastalıkları, Şeker hastalığı, Solunum yolları hastalıkları, Depresyon, panik atak ya da sinir hastalıkları, Alerji ve cilt hastalıkları, Romatizma ve osteoporoz, Uykusuzluk, farklı kriz dönemi problemleri, Astım Göz hastalıkları Gastroentereloji de fitoterapi Cilt hastalıkları gibi bir çok hastalıkta ve alanda fitoterapi uygulamaları yapılmaktadır. Fitoterapi İle Zayıflama Fitoterapi uygulamalarında en çok ilgi duyulan alanlardan birisi de kilo kontrol programları ve fitoterapi ile zayıflama uygulamalarıdır. Metebolizmamızın işlevini tam olarak yerine getirebilmesi için yeterli uyku ve egzersizin yanında diyet de önemli rol oynar. Bu kapsamda eksik olan vitamin ve mineraller, hormonal değişiklikler, vücut asitlenmesi gibi durumlar obeziteye ve kilo almaya neden olmaktadır. Zayıflamak için talepte bulunan hastalara bir takım işlemler yapılmaktadır, ilk olarak vücut analizi yapılır ve bu analiz sonucunda ne kadar kilo fazlalığı olduğu, gizli obezite olup olmadığı gibi durumlar tespit edilir. Ayrıca, ödem olup olmaması, metabolizma hızı ve diğer engelleyici faktörler araştırılır. Kan tahlilleri de istenerek kişinin kilo almasına neden olan başka sağlık problemleri var mı tespit edilir. Tüm bu işlemler sonrasında hasta için en uygun zayıflama programı seçilir ve gerekli tedaviye başlanır. Fitoterapi ile zayıflamak isteyenlerin mutlaka bu konuda yetkin hekimlere başvurması önem arz etmektedir. Fitoterapi ile Sigara Bırakma Yapılan onca bilgilendirme ve yayınlara rağmen hala günümüzde milyonlarca insan sigara kullanmakta. Sigara paketleri üzerine konan resimler, sigara kaynaklı hastalıklar olmasına rağmen yine de sigara bağımlılığı dünyada en çok bağımlılığı olan durumlar arasında yer almakta. Özellikle 2020 senesinde tüm dünyada görülen koronavirüs covid-19 salgını sırasında en büyük hasarı sigara içen kişilerde görülmesi ve risk kapsamında olduğu bilinmesine rağmen yine de bu bağımlılıktan kurtulmak kolay olamamakta. Fitoterapi uygulamaları sayesinde sigara bağımlılarının, sigara bırakma sonrasında karşılaşacakları yoksunluk belirtilerinin azaltılmasında fitoterapi uygulamaları son derece başarılı olmaktadır. Bursa’da ki kliniğimizde sigara bırakma tedavileri kapsamında, fitoterapi, biorezonans, akupunktur ve aromaterapi uygulamaları ile tek seansta çözüm sağlamaktayız. Görüldüğü gibi alternatif tıp alanlarından fitoterapi bir çok durumda güvenle kullanılabilmektedir, sertifikası olmayan ve hekim olmayan kişilerce yapılan tedavilerin yarardan çok zarar getireceğini unutmayınız. Bursa dışından gelecek hastalarımıza konaklama ve ulaşım konularında yardımcı olmaktayız. Bizleri sosyal medyada takip etmeyiz unutmayınız.

  • Selenyum Nedir? Hangi Yiyeceklerde Selenyum Bulunur? Ne İşe Yarar?

    Selenyum, sanılanın aksine bir vitamin değil bir elementtir. İnsan vücudu için eser bir mineral olan Selenyumun, atom numarası 34, kütle numarası 78.96 olan, periyodik cetvelin 4. periyodunda bulunan vücut için gerekli olan bir element. Selenyum vücudumuzda yer alan birçok enzimin yapısına ek olarak katılır ve tiroid hormon mekanizması, antioksidan enzim savunması, bağışıklık sistemin düzenlenmesi gibi birçok olayda önemli görevleri vardır. Selenyum eksikliği sonucunda, yaşlanma, kanser, insülin direnci, diyabet, kardiyovasküler ve nörodejeneratif hastalıklar, ölüm hızında artış olabileceği yayınlarda gösterilmiştir. Selenyum vücudumuzda üretilemez ancak gıdalarda çok bulunan bir mineraldir. Dengeli beslenildiğinde eksikliğine pek rastlanmaz. Ancak stresli ve hızlı yasam koşullarına uymak için fast food tarzı beslenme sonucunda sık karşılaştığımız bir problem haline geldi. Madem bu kadar önemli bir mineral, vücudumuzda hangi sistemde nasıl etkiler gösteriyor biraz onlardan bahsedelim. Bağışıklık sistemine ve Kansere karşı etkisi: Selenyum, vücut için gerekli olan en güçlü antioksidanlardan glutatyon’ un sentezlenmesi ve aktif çalışması için gereklidir. Çevresel faktörler ve vücuttaki yaşlanan hücrelerin ölümü sonucu oluşan oksidan serbest oksijen radikalleri dediğimiz zararlı maddeleri vücuttan temizlenmesine yardım eder. Bu sayede bağışıklık sistemimizin gücünü artırır. Böylece enfeksiyonlara yakalanmamayı, kanserden korunmayı sağlar. Özellikle meme, prostat ve kalınbarsak kanserlerine karşı koruyuculuğu mevcuttur. Hafızaya etkisi: Sinir sistemini de antioksidan etkisiyle korur. Bu sayede bellek desteklenir. Yapılan araştırmalarda Parkinson, Multipl skleroz, Alzheimer olasılığını azaltabildiğinden bahsediliyor. Tiroide etkisi: Tiroid organı vücudumuzun metabolizmasını, iştahı, uykuyu, vücut sıcaklığını düzenler. Selenyum tiroid dostu mineraldir. Tiroidi otoimmün saldırılara korur. Böylece toplumumuzda sık görülen Haşimato hastalığının oluşumunu engeller. Kalbe etkisi: Kalpte de koruyucu etkisi var. Inflamasyonu azalttığından kalp damar hastalığı ihtimalini düşürür. Cinsel fonksiyondaki etkisi: Özellikle erkeklerde üreme gücünü artırır, sperm fonksiyonlarında ve hareketlerinde etkili bir mineraldir. Doğurganlığı artırıcı bu etkisi nedeniyle kısırlık tedavilerine ilave olarak verilir. Solunum sitemindeki etkisi: Inflamasyonun aktif olduğu Astımda, krize sebep olan maddelerin salınımını azaltabiliyor. Bu nedenle astımlı hastaların tedavilerine selenyum eklenir. Neredeyse tüm vücudun fonksiyonlarında etkili olan selenyumun eksikliği saptanabilir mi? Evet kanda Selenyum seviyesi ölçülerek eksikliğini saptamak mümkündür. Gelelim asıl soruya vücudumuzda üretilemeyen Selenyumu hangi gıdalarda bulunur? Vücudumuza Selenyumu esas olarak besinlerle alırız. Su ve havada önemsiz miktarlarda selenyum bulunmaktadır. Bitkileri içinde, turunçgiller ve sebzeler gibi protein içeriği düşük bitkilerin Selenyum içeriği tahıllardan düşüktür. Pişirme ile besinlerdeki selenyum miktarında yaklaşık %50 kayıplar olduğu ancak eğer besinler düşük ph’da pişirilirse selenyum kayıplarının azalacağı bildirilmiştir. Selenyum kaynakları arasında; Yumurta Brezilya fındığı Hemen hemen tüm balık çeşitlerinde bulunur. Özellikle ton balığında fazlaca Hindi Süzme peynir Tavuk Mantarlar Ay çekirdeği Sığır eti Yulaf Sığır Karaciğerinde Selenyum bolca bulunur. Sağlıklı bir bireyin günlük ne kadar Selenyum’a ihtiyacı vardır? İnsan vücudu için günlük 60-120 µg/gfü miktarında Selenyum alınmalıdır. Sağlıklı besleniyorsak Selenyum için ek bir hap olarak almaya gerek yoktur. Haftada bir iki defa yapacağınız ton balıklı salata ile harika bir selenyum deposu almış oluruz. Selenyum eksikliğinin belirtileri nelerdir? Üreme sorunları, kas güçsüzlüğü, yorgunluk, beyin sisi, tiroid fonksiyon bozukluğu ve saç dökülmesi, bağışıklık sistemi bozulacağından enfeksiyonlara sık yakalanma, kanser oluşumu Selenyum eksikliğinde görülebilir. Sonuç olarak, Selenyum, insan sağlığı yönünden önemli bir mineral olduğunu biliyoruz. Selenyum seviyesinin istenilen düzeyde olması diyabet dahil olmak üzere bir çok kronik hastalığı önlemede rol oynamaktadır. Vücut selenyum seviyesinin besinlerle alınan selenyum direkt ilişkili. Bu amaçla beslenmemizde selenyum içeren gıdaları mutlaka yer vermeliyiz. Sağlıkla kalın.

  • Erken tanı karaciğerimizi korur

    Günümüzde karaciğer hastalıkları halk sağlığı açısından halen önemini korumaktadır. Ülkemizde viral hepatitler karaciğer sirozunun en sık nedenidir. Kronik hepatitler önemli oranda karaciğer hasarı oluşturmadan çoğunlukla bir belirti vermez. Birçok hasta karaciğer siroz evresinde uzman bir hekime başvurabilmektedir. Ülkemizde karaciğer sirozunun en sık nedeni hepatit B virüs enfeksiyonudur. Bu hastalarda karaciğer kanser sıklığı artar. Bölgemizde de hepatit B enfeksiyon sıklığı yüksektir. Bunun nedeni toplumca bu enfeksiyonun bulaşma yollarının yeterince iyi bilinmemesidir. Hepatit B virüsü başlıca; cinsel yolla, kanla ve aileden bulaşmaktadır. Antalya ve çevresinde hepatit B enfenksiyonu başlıca cinsel yolla önemli oranda bulaştığı düşünülmaktedir. Bu nedenle riskli kişiler belli araliklarla muayene edilmeli ve HBV aşı programı uygulanmalıdır. HEPATİTLER SİNSİ SEYREDER Dünya Sağlık Örgütü (WHO) viral hepatitleri “sinsi katiller” olarak tanımlamaktadır. Hepatiti olan hastalar mutlaka 6 ayda bir Gastroenteroloji hekimine başvurmalıdır. Karaciğer kendini yenileyen bir organdır. Önemli olan karaciğer hasarını ortadan kaldırmak veya durdurmaktır. Hepatit B enfeksiyonundan temel korunma, aşılama ile virüse karşı bağışıklık sağlamadır. Ülkemizde aşılama programına yeni geçildiği için hepatit B enfeksiyon güncelliğini hala korumaktadır. Orta ve ileri yaş grublarında hepatit B prevalansı yüksektir. Doğurganlık çağındaki kadınlarda hepatit B enfeksiyon varlığında çocuğa bulaşma artmaktadır. Bu anneden geçişi engellemek için gerekli standart önlemler alınmalıdır. Hastane polikliniklerine başvuran ve karaciğer fonksiyon testlerinde yükseklik saptanan hastalarda hepatitler ilk düşünülmesi gereken nedenlerdir. Fakat her karaciğer fonksiyon testlerinde bozukluk da viral hepatit değildir. Bu tip hastalar vakit kaybetmeden Gastroenteroloji hekimine başvurmalıdır. Mevcut hastaların erken tanısı ve etkene yönelik tedavi planlanmalı, tanı alan hastalar da karaciğer hekimlerince düzenli olarak takip edilmelidir.

  • KOLİT NEDİR – KOLİT TİPLERİ NELERDİR?

    Kolit ; karın bölgesi ile ilgili ağrı, şişkinlik, gaz, gerginlik, huzursuzluk, barsak huyunda değişiklik, kronik ishal veya kabızlık, karında gurultu gibi şikayetlerin varlığı halinde akla gelen bir rahatsızlık durumudur.Bilimsel açıdan bakıldığında ise Kolit tanımı çok genel anlamda kalın bağırsakların iltihapla karakterize hastalığı anlamına gelmektedir denebilir. Kilit ile karakterize klinik tabloya sahip hastaların değerlendirilmeleri amacıyla kullanılabilecek tetkikler arasında kan ve gaita analizleri, radyolojik inceleme ve kolonoskopi gibi yöntemler bulunmaktadır.Kolit tanımı birçok hastalığı kapsamaktadır.Bunlardan sık karşılaşılan Kolit çeşitleri aşağıda sıralanmıştır. İltihabi Barsak Hastalıkları -Ülseratif Kolit -Crohn’s Hastalığı Mikroskobik Kolitler İskemik Kolit İlaç kullanımına bağlı Kolitler Radyasyon Koliti Kolitis Sistika Profunda Diversiyon Koliti Kolit ile seyreden hastalıkların birçoğunun tedavisi ilaç kullanımı ile sağlanabilmekte operatif yöntemlere ise seyrek olarak ihtiyaç duyulmaktadır.

  • Google Places
  • Instagram
  • Facebook
  • LinkedIn

©2022 DrSistem

bottom of page