top of page

Arama Sonuçları

Boş arama ile 1063 sonuç bulundu

  • KOLONOSKOPİ NASIL YAPILIR?

    Kolonoskopi kalın barsakların endoskopik olarak incelenmesidir. İnceleme kolonoskopi cihazının makattan kolona girmesini takiben, kalın barsağın kıvrımlı ve büküntülü kesimlerinden geçilmesi ve kalın barsağın çekum denilen bölümüne erişilmesi yoluyla yapılır. kolonoskopi istanbul Kolonoskopide gastroskopiden farklı olarak işlem daha uzun sürmekte ve kolonoskopi daha fazla maharet gerektirmektedir. ENDOMED Endoskopi Merkezinde kolonoskopi uyguladığımız tüm hastalarımızda, tetkik boyunca, kan oksijen düzeyleri ve kalp ritimlerini sürekli olarak monitörize eden cihazlar kullanmaktayız. Kolonoskopinin uygulanabilmesi için tetkikten 12-16 saat öncesinden itibaren bazı likit barsak boşaltıcılarının hasta tarafından içilmesi gerekir. Kolonoskopi 50 yaş ve üzerindeki sağlıklı kişilerde kolon ( kalın barsak) kanseri taraması yapmak için en güvenilir metoddur. Yapılan geniş ölçekli bilimsel çalışmalar 3-5 yıl aralıklarla yapılan kolonoskopi takiplerinin kolon kanserinden ölüm riskinde %75 azalma sağladığını beyan etmişlerdir. Kolonoskopi sırasında barsak delinmesi, barsak kanaması gibi komplikasyonlar 1/1000 sıkılıkta ortaya çıkarlar. Tecrübeli ellerde bu komplikasyon oranı çok daha düşük olup bu istenmeyen durumların ortaya çıkması halinde ise kısa sürede yapılacak cerrahi müdahaleler ile sorun ortadan kaldırılabilmektedir. Kolonosokopi işleminde kullanılan skoplar her kolonoskopi uygulamasından sonra en az 20 dakika dezenfektan solüsyonlar içinde tutularak dezenfekte edilirler. Bu sayede hastadan hastaya herhangi bir enfeksiyon ajanının geçmesi ihtimali ortadan kaldırılmaktadır. .

  • ERCP nedir?

    ERCP (Endoskopik retrograd kolanjiyopankreatografi) safra kanalı ve pankreas kanalı hastalıklarının teşhis ve tedavisinde kullanılan üst düzey bir gastroenteroloji uygulamasıdır. ERCP sırasında özel bir endoskopi cihazı, çeşitli kateterler ve röntgen cihazı birlikte kullanılır. Karaciğerde yapılan safra ve pankreasta yapılan pankreas salgısı besinlerin parçalanmasını ve böylece emilmesini sağlıyor. Karaciğer ve pankreastan bu salgıları toplayan kanallar birleşerek, ince barsağa küçük bir delik vasıtasıyla açılıyor. Meme başına benzeyen bu küçük organa "Papilla" deniyor. Safra kanallarının taş, tümör, parazit gibi sebeplerle tıkanmasıyla vücutta sararma, karın ağrısı ve ateşten oluşan "tıkanma sarılığı" belirtileri gelişiyor. ERCP, bu kanalların tıkanıklığı ile ilgili bazı hastalıkların hem teşhis edilmesinde, hem de tedavisinde kullanılan bir yöntem. Safra kanalını tıkayan taşların çıkarılması, tümörlerin kanallarda oluşturduğu tıkanıklığın giderilmesi, bazı ameliyatlardan sonra oluşabilecek safra kaçaklarının tamiri, pankreatitler, pankreas kistleri ve pankreas taşları gibi hastalıkların tedavisinde en seçkin yöntem olmaktadır. ERCP nasıl yapılır? Doktor özel bir endoskopi cihazını oniki parmak barsağına ilerleterek, ucunu papillanın karşısına getirir. Bir takım ince boruları safra kanallarına gönderir ve röntgen ışınları altında görünen bir sıvı verir. Böylece karaciğer, safra kesesi, safra kanalları ve pankreas kanallarını görüntüler. Kanallardaki tıkanıklığı açmak için bir dizi işlem uygular. İşlem süresi genellikle 10-30 dakika arasındadır. ERCP sırasında hasta hafif uyku verici ilaçlarla uyutulur. İşlemden sonra ne olur? ERCP'den sonra herhangi bir istenmeyen etki gelişip gelişmeyeceğini anlamak için 4-5 saat süreyle takip edilirsiniz. Herhangi bir problem gelişmediği taktirde, genellikle aynı gün, ya da bir sonraki gün taburcu olabilirsiniz. Hekim size hangi belirtilerin gelişebileceği, ne zaman ve nasıl beslenmeye geçileceği hakkında bilgi verecektir. ERCP güvenli bir işlem midir? Bütün mikrocerrahi veya endoskopi girişimleri gibi, ERCP işlemi güvenlidir; hızlı ve çoğu zaman hayat kurtarıcı tedavilere imkan sağlar. Her müdahelede olduğu gibi, ERCP'nin de bazı yan etkileri vardır. Bunlar arasında en yaygın olanı, "pankreatit" dediğimiz, pankreasın ağrılı bir reaksiyonu olmaktadır. Safra kanalının son kısmı pankreasa komşudur. Bu yüzden burada yapılcak mekanik girişimler pankreas kanalının ağzında geçici bir şişmeye, böylece tıkanmaya ve genellikle bir gün sürebilen bir karın ağrısına sebep olabilir. ERCP sonrası pankreatit sıklığı, merkezlerin tecrübesine bağlı olarak, %2.5 ile 15 arasında değişiyor. Pankreatitin tedavisinde sadece ağrı kesiciler kullanılıyor ve genellikle bir gece hastanede takip edilmeyi gerektiriyor. Çok nadiren, daha ağır yan etkiler de gelişebilir, ancak bunların sıklığı, daima açık cerrahi yöntemlerin çok çok altındadır. ERCP'yi kimler yapıyor? İşlem, bu konuda özelleşmiş gastroenteroloji doktoru, asistan, hemşire ve anestezi doktorundan oluşan bir ekip tarafından gerçekleştirilir. ERCP uygulaması, teknik olarak hassas bir işlemdir ve bugüne kadar sadece ileri merkezlerde başarı ile yapılabilmekte idi. Bugün, nitelikli ve dinamik gastroenterolog sayısındaki artış ile, giderek daha çok merkezde ERCP yapılabilmektedir.

  • Mutlu Bağırsak

    “Mutlu Bağırsak’’ Umberto Eco “Kitaplar inanmak için değil araştırmak için yazılır. Bir kitap karşısında onun ne dediğini değil, ne demek istediğini sormalıyız.” der. Kitabı yazarken bu kaygıyı duydum, okuyucuya da tavsiye ederim, şimdiye kadar edindiğiniz bilgileri bu kitaptakiler dahil araştırmanızı dilerim. Yazarı olarak kitapla ilgili herhangi bir yorum yapamam ancak neden ve nasıl yazdığımı söyleyebilirim. Kitabı neden yazdım? Dünyada ve ülkemizde beslenme, sağlık ve diyet konularında, topluma kişiye özel olmayan, tek tip beslenme tarzları, belli diyet modelleri, sağlıklı olma önerileri dayatılmaktadır. Son zamanlarda ortaya çıkan bazı ‘’moda diyetler’’ vadettikleri kolay kilo verme, genç ve zinde kalma reçeteleri ile ne yazık ki genel vücut sağlığımıza geri dönüşü olmayan zararlar verebilmektedir. Kanıta dayalı tıbbın onayını almamış teşhis yöntemleri kullanılarak, bazı temel gıdalarımız gereksiz yere yasaklanmakta, mucize gibi sunulan pahalı takviye ürünlerle yeni bir piyasa oluşturulmaktadır. Bu algıya bir hekim olarak kayıtsız kalamadığım için yazdım. Nasıl yazdım? Kitabı 30 yıllık klinik tecrübelerimi kullanarak ve çoğu akademik olan 1000’i aşkın kaynak kullanarak ve farklı bilimsel disiplinlerdeki uzman görüşlerini değerlendirerek yazdım. Burada amaçlanan kanıta dayalı tıbbın ilkeleri kullanılarak, geleneksel beslenme alışkanlıklarımızın arkasında yatan kadim bilgi ve şifanın okuyucuya gösterilmesidir Kitapta uzun, sıkıcı ve uygulanması zor reçeteler vermek yerine ‘’kişinin kendine özgü bilinçli bir beslenme felsefesi’’ oluşturması hedeflenmiştir. Kitaptaki konular Kitabın adı ‘’Mutlu Bağırsak’’. Ancak kitapta bütün sindirim sistemi hastalıkları, diyet uygulamaları ve gıdalardaki kalıntı/katkı maddeleri vb konular anlatılmakta. Kitapta yararlanılan kaynakların bir bölümü cümle sonunda numaralandırılmıştır. Bütün kaynaklar, okuyucunun ileri okuma yapabilmesini sağlamak amacıyla, kitabın sonunda bölümler altında verilmiştir. Kitabın Hedef Kitlesi Doktor, eczacı, diyetisyen, hemşire gibi sağlık profesyonellerinin yanı sıra gıda mühendisleri, ziraat mühendisleri bu bölümlerde okuyanlar. Tabi sindirim sistemi rahatsızlıkları olanlar ile entelektüel okuyucular kitabın hedef kitlesi. Kitaptaki bazı ilkler • Dünyadaki uzun yaşam mitleri, Shangri-la ve Bilim… • Diyette Glisemik İndeks mi, Yoksa Kalori Hesabı mı Yapılmalı? • Yağ yakmada yüksek proteinli diyetlerin etkisi, ketojenik diyetler etkili midir? Geleneksel diyetlerle bunların karşılaştırılması. •Sağlıklı beslenme ve sindirimin öyküsü. • Karaciğer Yağlanması Diyetinde Yenilikler. • Mide asidini baskılayıcı ilaçlar nasıl kullanılmalı? MİDE ASİDİNİZİ YÜKSELTEREK (!) mide hastalıklarından ve diğer hastalıklardan korunmak mümkün mü? • Reflü ilaçlarının kendisi mi REFLÜ yapıyor? • İnsanın tahılla birlikteliği günümüzden 11 bin değil, 17 bin değil 60 bin yıl öncesine gitmektedir (!) • ‘’Gluten hassasiyeti’’ denilen şey aslında ‘’Huzursuz Bağırsak Sendomu’’nun bir alt gurubu mu? •Çölyak hastalığı, Gluten hassasiyeti; Siyez buğdayı ve ekşi maya. • Meyve aç mı tok mu yenilecek? • Süt mide rahatsızlıkları olanlar için zararlı mı? • Mikrop denilince çoğumuzun aklına enfeksiyona neden olan ajanlar gelir. Aslında bu tam olarak doğru değildir. Vücudumuzda 100 triyon faydalı mikrop taşıyoruz. Bu bizim sağlıklı olmamızı nasıl sağlıyor? • Probiyotikler, Prebiyotikler, Simbiyotikler •Fekal (Gaita) Mikrobiyota nakli umut olabilir mi? • Bağırsaklarda üretilen serotonin mutlu eder mi? • OTOFAJİ, fasılalı açlık ve oruç ilişkisi nasıl kurulmalıdır. Açlıkla hücrenin kendini temizlemesi ve bu durumu taklit eden ilaçlarla ölüme dur demek mümkün olacak mı? • Gıda intolerans testleri nedir ve işe yarar mı? • Bunun yanı sıra GAPS diyeti işe yarar mı yoksa düzmece mi? •SİBO nedir? •Sızdıran bağırsak nedir, sebep mi sonuç mu? • Tarladan - çatala sağlıklı gıdaya nasıl ulaşılır. İyi okumalar İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Atilla Bektaş

  • Anal Fissür (Bağırsak Yırtığı)

    Anal Fissür, Anüs ( Makat ) ağzında ağrılı yaraya ( Fissür) denir. Erkeklere oranla kadınlarda sık görülür. Sebebi nedir ? Tam bilinmemekle beraber, çoğunlukla: 1- Kalın bağırsağın iltihabı hastalıklarında 2- Sık kabız olanlarda 3- Hemoroid ameliyatı sonucu makatta darlık oluşursa, darlık sonucu yırtılma olur. Belirtileri nedir ? Ağrı : Ani başlar ekseriye büyük abdestten sonra 1-2 saat devam eder Kanama : Genellikle ağrılı büyük abdestten sonra, damla damla veya abdestle bulaşık kan gelir. Akıntı : İç çamaşırı kirletir. Kaşıntı : Makat bölgesinde sık olur. Fissür Teşhisi : 1- Fizik Muayene 2- Endoskopi ( Anoskop ) 3- Endoanal Ultrasonografi Fissür Tedavisi : 1- İlaçla : Ağrı kesici, sıcak su banyosu, antibiyotik 2- Geçici kas gevşeticiler ( Botoks ) 3- Kesin Tedavi : Cerrahidir. Hemoroid veya kanserle karıştırılır.

  • Hemoroid ( Basur )

    Kalın bağırsağın makata ( anüs ) yakın olan kısmındaki toplar damarların genişlemesine hemoroid denir. Hangi Yaşta Bulunur ? Her yaşta bulunur. Çoğunlukla 20-50 yaş arasında görülür. Makat bölgesinin en çok rastlanan hastalığıdır. Sebebi nedir ? Tam bilinmemekle beraber a- Gebelik b- Uzun süre ayakta kalma c- Bağırsak kanseri d- Bağırsağın iltihabı hastalıkları e- Soy çekimi gibi sebepler sayılabilir. Hemoroid Belirtileri Nelerdir ? 1- Ağrısız kanama ( az veya çok ) 2- Makatta ele gelen sertlik 3- Ağrı ( Hastanın en son duyduğu belirtilerdir. ) Teşhis : 1- Anüs ( makat ) bölgesinin gözle görülmesi veya ışıklı alet ( Rektoskopi ) muayenesi ile yapılır. 2- Endoanal Ultrasonografi ile yapılır. Tedavi : Belirti vermeyen hemoroidlerde tedavi gerekmez. İlaçla Tedavi : İlaçla kesin bir tedavi yoktur. Kanama ve ağrıyı giderici yöntem olarak: - İstirahat - Anüse (makata) sıcak su banyosu - Kabızlığı önlemek - Ağrı kesici kullanmak - Kanamaya karşı ilaç kullanmak 1- İlaç enjeksiyonu ile tedavi : (Sklerozon madde): Hemoroid pakelerinin parçalanmaksızın tıkanma ve büzülmesinden ibarettir. 2- Lazer Tedavisi : ( Halk arasında ışın tedavisi olarak biliniyor. ) 3- Hemoroidleri bağlama : ( Ligosyon yöntemi ) 4- Cerrahi : ( Ameliyat Yöntemi ) Hemoroidler makat (anüs) kanseri ile karşılaşılır.

  • Kalın Bağırsak Kanseri

    Kalın bağırsak, ince bağırsağın son kısmı ile anüs ( makat ) arasında kalan bölüme denir. Kalın bağırsak kanserleri bütün kanserlerin %7-15 'ini oluşturmaktadır. İnce bağırsak ve kalın bağırsak kanserlerinin de %75-95 ‘i kalın bağırsakta bulunmaktadır. Kalın bağırsakta oturan bu kanserlerinde, yaklaşık %70 'i bağırsağın son kısmında bulunur. Her yaşta görülebilir. Fakat en çok 40 yaşından sonra görülür. Sebebi : Bilinmiyor. Ama kalın bağırsağın uzun süren iltihabı hastalığı, bağırsaktaki polipler ve irsi (soy çekimi) olduğu söyleniyor. KALIN BAĞIRSAKTAKİ KANSERLERİN BELİRTİSİ 1 – Bağırsağın normal boşaltımın da değişiklik başlar. Ya kabız, ya ishal olur. Veya büyük abdes yaptıktan sonra bağırsağın tam boşalmadığı hissedilir. 2 – Uzun süreden beri göbek çevresinde, gelip-geçen karın ağrıları vardır. Büyük abdes yapınca veya gaz çıkarınca rahatlama olur. 3 – Kanla karışık büyük abdes yapmak veya anüsten ( makattan ) kan gelmesi önemli belirtidir. 4 – Sebepsiz zayıflama ve gizli kanamadan dolayı kansızlık, halsizlik solukluk olur. 5 – Sonuçta kanser geç kalındığı zaman bağırsağı tıkar. KALIN BAĞIRSAK KANSERLERİ NASIL TEŞHİS EDİLİR ? a) Fiziksel muayene ile b) Kan tahlili ile c) Ultrasonografi ve röntgen ile d) Prokto sigmoidoskopi ve kolonoskopi ile ( En doğru tanı yöntemi ) e) Batın MR ve BT ile teşhis edilir. Tedavisi : Mutlaka ameliyat ile tedavi edilir.

  • Kupa terapisi ne işe yarar ?

    Bardak çekme, kupa çekme olarak bilinen kupa terapisi, küçük bir kabın kullanımıyla cildin yüzeyine vakum oluşturularak yapılan geleneksel bir tedavi şeklidir. Nispeten ucuzdur ve invaziv (girişimsel) değildir. Günümüzde kupa terapisi, akupunktur noktalarına uygulanmaktadır. Kupa terapisi, kan akışını harekete geçirmek için kısmi bir vakum oluşturmak amacıyla ısıtılmış bir kapağın deriye uygulanmasıyla olur. Arap araştırmacılar tarafından 80 kişinin katılımıyla yapılan bir klinik çalışmada, belli bir nedeni olmayan bel ağrısı için ıslak kupa terapisinin güvenliği ve etkinliği değerlendirildi. Çalışma sonucunda, kontrol grubuna göre kupa terapisi gören kolda, ağrı skorlarında anlamlı iyileşmeler olduğu gözlemlendi ve kupa terapisi gören koldaki iyileşme seanstan 2 hafta sonraya kadar devam ettiği raporlandı. Kupa terapisi, çeşitli vücut ağrıları ve kabızlık için yararlı olabilir. Bununla birlikte her derdin şifası olmaya çok uzaktır ve bu hali ile akupunktura benzer klinik tamamlayıcı etkiye sahip olduğu söylenebilir. Ayrıca kimlere ve hangi durumlara uygulanmaması gerektiğine dikkat edilmeli ve hijyen koşullarına uyulmalıdır.

  • Her fıtık ameliyat edilmeli mi ?

    Bel fıtığı denilince tek tedavi seçeneğinin cerrahi yöntem olduğuna dair yanlış inanış var. Oysa fıtık tanısı konmuş kişilerin ancak yüzde üç veya dördünde ameliyat gerekiyor. Bel Fıtığınınn dört farklı tipte oluşuyor.Bunlar ; 1-bulging 2-protrüzyon 3-ekstrüzyon 4-sekestrasyon İlk üç evrede fizyoterapistler olarak en ön planda biz geliriz,herhangi bir ameliyata kalmadan yaşam boyu sizi fıtık ağrısından kurtaracak tedavilerle sizi ağrısız bir yaşama hazırlayabiliriz.Yalnız dördüncü evrede disk omurilik kanalı içine hareket ettiği için yalnızca semptomları ortadan kaldırıcı tedaviler uygulayabiliriz,belirtmek isterim ki bunlar kesin tedaviler değildir. Özetle belirtmek gerekirse her fıtık ameliyat olmak zorunda değildir.Doktorunuzun tanısına göre sekestre olmamış disk kesinlikle konservatif yöntemlerle(fizyoterapi ve rehabilitasyon) tedavi edilmelidir.Sizde elinizde bulunan mr ile yakınınızdaki fizyoterapiste başvurarak ameliyat haricindeki tedavileri öğrenebilir,alabilirsiniz.

  • Felç Tedavisi

    Felç(İnme) nedir? Felç, vücudunuzda çeşitli sebeplerle oluşan beyin hasarı sonucu kasların geçici veya kalıcı dejenere olma durumudur. Hastanın hareketleri kısıtlanır, kasları uyaran sinirler kısmi veya tümüyle hasar görür ve kaslar işlevini kaybeder. Hastada şiddetli kasılma veya tamamen flask(gevşek) olma gözlemlenebilir. Ölüm riski vardır, yaş ilerledikçe bu risk artar. Bilinç bozukluğu görülebilir. Felci Tetikleyen Etkenler 1. Hipertansiyon 2. Alkol 3. Uyuşturucu madde 4. Aşırı stres 5. Pıhtı atması 6. Beyin kanaması 7. Tömörler 8. İlerleyen yaş 9. Diyabet 10. Genetik faktörler Felç Tedavisi Muayene sonrası tedavi programına başlanan hastanın kas güçü, eklem hareket açıklıkları, bilinç düzeyi sürekli kontrol altında tutulur. Solunum egzersizleriyle etkilenmiş nefes kasları güçlendirilir, hücrelere daha sağlıklı oksijen gitmesi sağlanır. Hasta günlük yaşam aktivitelerinden, boyun tutma, desteksiz oturma, ayağa kalkma, merdiven çıkma, hangilerini yapamıyorsa öncelik sırasına göre o aktivite egzersiz, elektroterapi cihazları ve fizyoterapi teknikleriyle tedavi edilir. Gereken durumlarda el splinti, ayak (AFO), bacak(KAFO) veya bel destekli cihazlarla (HKAFO) desteklenir. Hastanın mümkün olan en kısa sürede bağımsız şekilde ihtiyaçlarını gidermesi amaçlanır. Felçte Dikkat Edilmesi Gereken Unsurlar Felç tedavisinde en önemli nokta hastanın durumu stabil hale geldikten sonra kas fonksiyonlarını kaybetmiş hastanın zaman kaybetmeden fizik tedaviye başlamasıdır. Kaslarda olumlu geri dönüş en hızlı ilk 4 ay içerisinde alınır. Zaman ilerledikçe hasta hareketlerini kendine göre yeniden koordine edecek, bunun üzerine yapılan tedavilerde hastanın alıştığı yeni pozisyonları da kırmak için uğraşılacaktır. Bu hem hasta hem fizyoterapisti için durumu zorlaştırır. Bunun yanında zaman ilerledikçe hareketsiz kalan kas ve eklemler dejenere olacak, eklemlerin kilitlenebilme ihtimali artacak, kas hücrelerinde atrofi gözlemlenecektir. Bu sebeplerden günlük yaşam aktivitelerinde kayıp yaşayan hastalar vakit kaybetmeden fizyoterapistleri eşliğinde evde veya klinikte bir fizik tedavi programına başlamalıdır.

  • BEL FITIĞI NEDİR?

    Omurganın bel kısmı beş adet omur ve diskten meydana gelmektedir. Bu bölge vücut ağırlığını en çok taşıyan yer olarak bilinir. Bel fıtığı, bel omurları arasındaki destek görevini yapan kıkırdağın şiddetli zorlama (ağır kaldırma, uzun süre aynı pozisyonda kalma, zorlanmaya maruz kalma, düşme, fazla kilo ve çok doğum gibi nedenler) sonucu yırtılması ile omurilikten çıkan kalçaya ve bacağa yayılan sinirlere baskı yapmasına bel fıtığı denir. Çoğu zaman şiddetli bel ağrısı, bacağa ve kalçaya yayılan ağrıyla ortaya çıkar. BEL FITIĞI BELİRTİLERİ NELERDİR? Bel fıtığı belirtileri başlıca bel, bacak ağrısı, ayaklarda uyuşma, hareket ederken zorlanma, çabuk yorulma, denge kaybı, otururken ve yürürken zorluk çekme şikâyetleri ile hastalar bir uzmana başvururlar. Hastalığın oluş mekanizmasına ve geçen zamana göre belirtileri gelişir. Sıklıkla önce belde zorlayıcı bir hareket sonucu omurganın arkasında ve kıkırdak yapının önünde duran bağ dokusu yırtılır. İlk aşamada hasta sadece bel ağrısı hisseder. Bir süre sonra yırtılan bağın olduğu yerden kıkırdak doku, sinirlerin olduğu kanala taşar ve sinirleri sıkıştırması sonucu ağrı bacaklara yayılır. Hastalarımızın da sıklıkla merak ettiği ”Bel fıtığı belde niye ağrı yapmaz?” sorusunun nedeni işte budur. Sıkışan sinir uç noktasında, yani vücutta gittiği yerde ağrıyı hissettirir. Aynı şekilde bacak ve ayakta uyuşma ve yanma şikâyetlerine neden olur. Daha ileri aşamalarda ayaklarda güçsüzlük oluşabilir. Hasta, daha ileri durumlarda idrar ve dışkı tutamama, cinsel fonksiyonların yitirilmesi ile de karşılaşabilir. Bütün bu sayılanlar yavaş yavaş oluşabileceği gibi birkaç saat içinde son aşamaya kadar gelebilir. BEL FITIĞI RİSK FAKTÖRLERİ NELERDİR Bel fıtığı, çalışma hayatında işgücü kaybına neden olan hastalıklar arasında yüzde 25 orana sahip. Bu hastalığı yaşayan kişilerin iş gücü kaybı bazen 6 aya kadar uzayabilir. Bel fıtığına yakalanma oranı bazı meslek gruplarında daha fazla görülür. Özellikle ağır yük taşıma (bedene yük bindiren), uzun süre otomobil kullanma ve masa başında sürekli oturmayı gerektiren mesleklerde bel fıtığı oranı diğer mesleklere oranla oldukça yüksektir. Toplumun yüzde 85’i hayatının belli bir döneminde bel ağrısı yaşayabilir. Erkek -kadın arasında hastalığa yakalanma oranında fark yok. Fakat hamilelikte, özellikle aşırı kilo alınması sonucu bel omurlarındaki basınç artarak, bel fıtığına yakalanma riski yükseliyor. Bu da gösteriyor ki “Fazla kilo” bel fıtığına yakalanma da önemli bir faktör. Fazla kiloya sahip bireylerde hastalık daha yüksek oranda görülüyor ve tedavisi süreci daha zorlu oluyor. BEL FITIĞINDAN KORUNMAK İÇİN NELERE DİKKAT ETMEK GEREKİR? Yerden bir yük kaldırılırken mutlaka dizler kırılarak çömelmeli, yük sonra kaldırılmalıdır. Omuz üstüne yük kaldırılırken (Çamaşır asma, dolap yerleştirme gibi) dikkat edilmeli, varsa bir merdiven, sandalye gibi bir yükseklik üzerinden bu işler yapılmalı, yukarı doğru uzanılmamalıdır. Günlük çalışma sırasında özellikle masa başında, tam dik pozisyonda oturmalı ve sandalye bel girintisini destekleyecek biçimde seçilmelidir. Sandalyenin uygun olmadığı durumlarda, bel girintisini destekleyecek ilave bir yastık aynı işi görecektir. Yataktan kalkarken aniden bele yük bindirerek doğrulmaktan kaçınılmalıdır. Önce yan dönmeli, sonra ayakları yatak kenarından aşağı sarkıtıp dirseklerden destek alınarak doğrulanmalıdır. Bel fıtığına yakalanmamak için dikkat etmemiz gereken bir diğer durumda fazla kilo almamaktır. Çünkü aşırı kilo, bel omurlarına basıncı artırarak bel fıtığı riskini büyük ölçüde yükseltiyor. Diğer bir sebep de hareketsiz yaşam. Düzenli egzersiz yapanlarda, özellikle bel ve karın kasları gelişmiş kişilerde bel fıtığı hastalığına daha az rastlar. Çünkü vücudumuzun yükünü sadece omurga taşımaz. Karın kasları ile tüm sırt ve belde omurga boyunca uzanan kasların fonksiyonu da büyük önem taşır. Düzenli egzersiz yapmama gibi durumlarda kaslar yeterince güçlenmediği için, kasların taşıması gereken vücut ağırlığı da omurga üzerine dolayısıyla disklerin üzerine binerek, fıtıklaşmalarına neden olur. Bel fıtığına yol açan benzer risk faktörlerini ortadan tamamen kaldırmak için çocukluk çağından itibaren, yük nasıl kaldırılır, yerden bir şey nasıl alınır, yataktan nasıl kalkılır? şeklinde eğitimler verilmesi gerekir.

  • Manuel Terapi

    Manuel terapi ellerle yapılan bir fizik tedavi uygulamasıdır. Manuel terapide ağrılı bölgeye nefesle kombine (pozisyonun başında nefes alıp sonrasında yavaş yavaş veriyoruz) ellerle birtakım germe, döndürme gibi manevralar, teknikler uygulanır. Genellikle (hastadan hastaya veya vakadan vakaya değişebileceği gibi) ortalama olarak hafif vakalarda 2-4, orta ise 5-6, ileri vakalarla 8-10 seans uygulanmaktadır. Manuel terapinin masaj ile bir ilgisi olmamakla birlikte eklem yapılara yönelik bir uygulamadır. Sağlık Bakanlığı ve Tabipler Odası'nın tedavi hizmetleri listesinde yıllardır mevcut olup, İzmir’de de kurumumuzca uygulanmaktadır. Manuel terapi yöntemi; bel ve boyun fıtıkları, kronik bel ağrısı, omurga kilitlenmeleri, yani şiddetli boyun spazmları, sakroiliak sendrom denilen kalçalardaki ağrı ve leğen kemikleri arasındaki eklemlerin kilitlenmelerinde, kontraktürlerde, kas-iskelet yapısındaki yeterli hareket kabiliyeti ve hareket alanı olmayan eklem rahatsızlıkları olan kişilerin tedavisinde oldukça başarılı sonuçlar vermektedir. Bu rahatsızlıklar ağrı ve vücudun ağrıyı kompanse etme isteğiyle duruş ve hareket bozukluklarına neden olabilir. Manuel terapi, hastanın ağrısını şiddetlendirmeden doğru vücut pozisyonuyla (postür) hareket etmesini sağlamak amacıyla eklemlerin hareketliliğini arttırmak ve kas gerginliğini azaltmak için kullanılır. Manuel terapiden sonra kronik bel ve sırt ağrısı çeken hastaların tedavisinde etkili olduğu görülmektedir. Bazı bel ve boyun fıtığı hastalarının fıtığın seviyesine ve nörolojik bulgularının olmamasına bağlı olarak uygulanan konservatif tedavi ile ameliyatsız olarak iyileşmeleri mümkünüdür. Her hastanın tedavi seyri ve uygulanan yöntemler hastaya özeldir. İşte bu yüzdendir ki manüel terapi , konusunda uzman, bilgili ve bilinçli ellerle yapılmalı ve yaptırılmalıdır. Manüel terapinin başka bir artısı ise, başka ek olarak bir ilaç kullanımına gerek duyulmamasıdır. Manuel terapinin avantajları nelerdir? Manuel terapinin uygulanma süresi de diğer tekniklere göre oldukça kısadır. Manuel terapinin başarı oranı diğer tekniklerden çok daha fazladır çünkü hastada uygulandıktan hemen sonra bir rahatlama ve hareket açıklığı gözlenir. Başarı oranının böyle yüksek olmasıyla birlikte en sık talep edilen fizik tedavi yöntemidir. Manuel terapide ağrılı kısıtlı bölge direkt olarak elle tedavi edilir. Bu avantajlara ek olarak da Manuel Terapinin bir yan etkisinin bulunmaması da ayrı bir artısıdır.

  • Kalp Yogası

    Kalp yogası ile amacımız kalp hastalarının tansiyonu kan yağ düzenlerini sağlamak. Fiziksel olarak rahatlama sağlanınca psikolojik olarak hastalıkla birlikte gelen ruhsal takıntılar da gideriliyor. Kalp hastaları ne yapacaklarını bilemiyorlar ve biz onlara yardımcı oluyoruz. Hayatları daha keyifli hale geliyor. Yogaya katılanlar hastalarıma misafir gözüyle bakıyorum. Kalp yogası benim misafirlerimi şifalandırma seansımdır. 3 yıldır düzenli katılımcılarım var. Erkek hastalar genelde yogayı sadece meditasyon olarak düşünüyorlardı. Ancak biz bu ön yargıyı yıkıp yoganın tedavici bir etkisi olduğunu anlattık "YILLARCA YANLIŞ NEFES ALMIŞIM" 3 yıldır yoga seanslarına katılan ve kalbinde stent bulunan 70 yaşındaki Emekli Öğretmen Ahmet Aydın, yıllarca yanlış nefes aldığını yoga sayesinde fark ettiğini ifade ederek "2 yıldır kalp yogasına katılıyorum. Yüzde 70 tıkalıydı kalp damarlarım. Stent akıldı. Doktorların sayesinde sağlığıma kavuştum ve yoga ile daha bilinçli nefes alabiliyorum. 60 yaşındayım bu zamana kadar yanlış nefes almışım doğru tekniği buradaki yogada öğrendim. Bünyem canlandı ve sağlıklı oldum" dedi.

  • Google Places
  • Instagram
  • Facebook
  • LinkedIn

©2022 DrSistem

bottom of page