top of page

Arama Sonuçları

Boş arama ile 1063 sonuç bulundu

  • Hormonlu gıda erken ergenlik nedeni

    Ergenlik Nedir Birçok aile, çocuklarının erken ergenliğe girdiği yönünde kaygı yaşayabilir. Ergenlik bulgusu kızlarda 8-13, erkeklerde 9-14 yaş arasında başlamalıdır. Kızlarda 13 yaşına gelmesine rağmen erkeklerde de 14 yaşında olmasına rağmen ergenlik bulgusunun gelişmemesinde de gecikmiş ergenlik söz konusu olabilir, bunun da mutlaka araştırılması gereklidir. Ergenlik başlama bulgusu, kız çocukları için meme tomurcuklanmasının başlaması, erkek çocuklarda testislerde büyümesi şeklinde görülür. Kız çocuklarındaki gelişim kolay fark edilir ancak şişman çocuklarda yağ dokusu ile karıştırılmamasına dikkat edilmelidir. Testis büyümesi ise doktor tarafından tespit edilebilir. Şişmanlık, Erken Ergenlik Nedeni Bulguların kız çocukta 8, erkek çocukta 9 yaşından önce görülmesi erken ergenlik olarak ifade edilir. Bu bulgulardan sonra genital bölgede, koltuk altında kıllanma gözlenir. Bazı çocuklarda kıllanma artışları ergenliğin ilk bulgusu olarak gözlenebilir. Genellikle patolojik bir durum değildir, ancak bu çocukların da doktorlarca değerlendirilmesi gereklidir. Kızlarda ilk adet kanaması ergenliğin bitiminde ortaya çıkan bir bulgudur. Fakat ailelerce ergenliğin ilk bulgusu olarak değerlendirilebilir. Ergenlik bulgularının başlaması ile ergenlik bitimine kadar geçen süre 3-4 yıldır. Kızlarda ergenlik bitimi ilk adet kanamasının olması, erkeklerde sperm üretiminin başlamasıdır. Ergenliğin başlamasında ve süresinde genetik, ailesel özellikler, iklim şartları, ısı artışı, beslenme özellikle şişmanlık, çevresel uyaranlar etkilidir. Kızların ilk adet yaşının annelerinkine benzer olduğu gösterilmiştir. Şişmanlığın kız çocuklarında erken ergenliğe neden olduğu bilinmektedir. Çocukların şişman olmamaları için sağlıklı beslenmelerine, spor yapmalarına, aktif olmalarına dikkat edilmelidir. Endokrin Bozucular İçeren Domates, Çilek, Fındık, Elmaya Dikkat Bugün için erken ergenliğin “endokrin bozucular” olarak isimlendirilen ve hormonal dengeleri bozarak insan sağlığını olumsuz yönde etkileyen, dışarıdan alınan maddelerle ilişkili olabileceğini gösteren bilimsel yayınlar giderek artmaktadır. Örneğin, doğal yollarla üretilmediği için endokrin bozucular içeren domates, çilek, fındık, salatalık, elma, portakal ve benzeri birçok sebze-meyve, hormonla büyütülen hayvanların etleri ve yumurtaların tüketilmesi ve endüstride kullanılan kimyasallarla temas edilmesi erken ergenlik nedenleri arasında sıralanabilmektedir. Endokrin çevre bozucular, çocuklarımızı ve gelecek nesilleri etkilemektedir. Bu konuda ciddi önlemler almak durumundayız. Erken Ergenlik, Psikolojik Sorun Yaratabiliyor Erken ergenlik, ciddiye alınması gereken önemli bir sorundur. Erken ergenlik başlayan çocukta yaşıtlarından farklı bir vücut yapısı oluşuyor, bu da psikolojik olarak sorun yaratabiliyor. Erken ergenlik ile birlikte çocuğun boyu yaşıtlarından daha uzun oluyor, büyümesi artıyor ancak ergenlik hormonlarının kemiklerdeki büyüme plaklarının olgunlaşmasını hızlandırması sonucu büyüme hatları erken kapanacağından bu çocukların erişkin boyları genetik potansiyellerinden kısa kalıyor. Bu iki olumsuz sonuç, erken ergenliğin zamanında tanınmasını ve tedavi edilmesini gerektiriyor. Bazen de genetik ve çevresel faktörler dışında özellikle erkek çocuklarda çok daha önemli bulgular, erken ergenlik nedeni olabiliyor. Bu nedenle, bu dönemdeki çocukların ergenlik açısından doktor tarafından değerlendirilmesi gerekiyor. Yapılan araştırmalarda, 19. ve erken 20. yüzyıldan itibaren ergenlik yaşının daha düşük yaşlara indiği, ancak son otuz yıldır önemli bir değişiklik olmadığı belirtiliyor. Türkiye’de yapılan çalışmalarda da önceki yıllara göre ergenlik yaşında belirgin farklılık olmadığı gösteriliyor.

  • Çocuklarda diyabet sıklığı son zamanlarda artış gösteriyor

    Çocuklarda diyabet sıklığı son zamanlarda artış gösteriyor. Bunun en önemli nedeni hem beslenme düzenimizin değişmesi, hem çevre koşulları ve yaşamımızın daha pasif olması. Özellikle obezite önemli bir etken. Bizim çocuklarda gördüğümüz Tip 1 diyabet. Nadir de olsa obez çocuklarda Tip 2 diyabet de gelişiyor. Her ikisi de riskli. Beslenme koşullarını ayarlayarak, obeziteyi engelleyerek, iyi beslenerek, spor yaparak TİP 2’yi önleyebiliriz. Ama Tip 1’i baştan önleme şansımız yok. Geçmiş yıllarda, çocuklarda diyabetin en sık, okula başlama yaşı ve ergenlik çağında görülüyor, ama şimdi 5 yaşın altında da diyabet görmeye başladık. Her yaşta görülür hale geldi. Bunda hem beslenme şeklinin değişmesi hem stres faktörünün artması hem çevre koşullarının olumsuz şekle dönüşmesi etken. Bunun yanında, D vitamini de gündeme geldi. D vitamini eksikliğinin diyabet çıkışını kolaylaştırdığına dair yayınlar var. Bu da önemli. Bu da beslenmenin sonucu olan faktörler. Onun için dengeli beslenme ve aktif yaşam diyabetin önlenmesinde çok önemli. Çocuklar, ailelerin beslenmesine paralel beslenir. Bunun için yeni doğandan itibaren ilk 6 ay anne sütünü kesmeyeceğiz. D vitamini takviyelerini unutmayacağız. Ek gıdalara geçtiğimiz zaman da çok yağlı, şekerli olmayan gıdalara ağırlık vereceğiz. Ailelerin beslenme şekilleri ile çocukların beslenmesi paralel gidiyor. O yüzden, ailelerin yaşam koşullarını değiştirmek çok önemli. Tabi ekonomik yönden fakir ailelerde beslenmeyi istediğiniz gibi düzenlemek elinizde değil. Bulduğunu yiyen çocuğa nasıl bir beslenme yapacaksınız. O da zor. Yapılabildiği kadarı ile yapmaya çalışmak önemli. Aktif yaşam çok önemli. Çocuklar asansörle evine giriyor, sonra bilgisayarın başında. Aktif yaşam koşulları yok. Büyük dezavantaj diye düşünüyorum. Onu nasıl aza indirebiliriz, bunları düşünmeliyiz. Fast food türü, yağlı, unlu, şekerli gıdaları mümkünse az alacak ya da almayacak. Okullarda kantinlerde yine gazlı içecekler (ki bunlar yasaklandı) onların yerine ayran gibi ürünler tüketilmeli. Süt tüketimi çok az. çocukların süt, yoğurt, ayran, sebze, meyve tüketimini artırmalıyız. Et tüketimi de protein anlamında önemli. Güneşli günlerde güneş göstermeliyiz.

  • Çocuk Endokrinolojisi Nedir?

    Hormonlar değişik salgı bezlerinden dolaşıma salınan, vücudumuzun düzenli çalışmasında çok önemli olan ve genelde protein ve glukoprotein yapısındaki maddelerdir. Hormonlar organizmanın birçok fonkksiyonunun doğru çalışması ve gelişmesi için çok önemlidir. Örneğin bir çocuğun normal büyümesi direkt olarak hormonlarla yakın ilişkilidir. Endokrinoloji Bilimi vücudumuzun hormonlar ve bunları salgılayan salgı bezleri ile ilgili sorunları ve hastalıkları ile uğraşan tıp bilimin dalıdır. Çocuk Endokrinolojisi veya tıp diliyle Pediatrik Endokrinoloji ise yenidoğan döneminden 18 yaşına kadar olan bebek, çocuk ve ergenlerde görülen; Büyüme Gerilikleri Boy Kısalıkları Erken Ergenlik, Gecikmiş Ergenlik Şeker Hastalığı (Diyabet) Hipoglisemi (Kan Şekeri Düşüklüğü) Şişmanlık (Obezite) Guatr Ve Tiroid Bezi Hastalıkları (Hipotiroidi-Hipertiroidi) Cinsel Gelişim Bozuklukları Penis Sorunları Böbrek Üstü Bezi Hastalıkları Adet Düzensizlikleri Aşırı Tüylenme Hipofiz Bezi Hastalıkları Turner Sendromu D Vitamini Ile Ilgili Hastalıklar Kalsiyum Ve Fosfor Metabolizması Ile Ilgili Bozukluklar Başta Raşitizm Olmak Üzere Değişik Kemik Hastalıkları gibi endokrinolojik sorunların tanı, tedavi ve izlemleri ile ilgilenir. Çocuk Endokrin Uzmanları tıp fakültesini ve 5 yıllık Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanlık eğitimlerini tamamladıktan sonra, en az 3 yıl çocuk endokrinolojisi dalında eğitim alırlar ve gerekli sınavları geçtikten sonra Çocuk Endokrin Uzmanı olmaya hak kazanırlar. Çocuklar sürekli büyüme ve gelişme trendi içinde olduklarından küçük erişkinler olarak kabul edilemezler. Birçok fizyolojik ve psikolojik özellikleri erişkinlerden farklıdır. Çocuklardaki erken dönemlerde görülebilecek endokrin sorunlar erken tedavi edilmezlerse daha sonraki yaşamlarında ciddi olumsuzluklara neden olabilir. Çocukların endokrin bozuklukları ve hormonal problemleri mutlaka bir Çocuk Endokrinolojisi Uzmanı tarafından takip ve tedavi edilmelidir.

  • Endokrin Veya Endokrinoloji Nedir ?

    Endokrinoloji vucudumuzdaki hormon salgilayan ic salgi bezlerinin hastaliklariyla ugrasan bir bilim dalidir. Hormon sistemi yani Endokrin Sistem hipotalamus, hipofiz, tiroid, paratiroid, böbreküstü bezi (adrenal bez,) overler (yumurtalik) ve testislerin salgiladigi hormonlar ve onlarin hastaliklariyla ilgilenir. Endokrinoloji ayrica Metabolizma hastaligi olarak bilinen Obezite (sismanlik), Diyabet (Seker Hastaligi), Osteoporoz (Kemik erimesi), Kan yaglari (kolesterol, trigliserid) ve Urik asit yuksekligi tani ve tedavisi yapar. Guatr veya tiroid hastaligi, boy kisaligi, tüylenme, kemik erimesi,nodul, tiroid kanserleri, obezite, zayiflama, diyet , gizli şeker, metabolizma, aşırı terleme, kemik erimesi, paratiroid, hipoglisemi, şeker düşüklüğü, Şeker Hastalığı (diyabet), prolaktin, polikistik over ve diğer hormon hastalıkları tanı ve tedavisi için Endokrin Uzmanına başvurunuz GUATR –TİROİD HASTALIĞI VARSA ÖNCE ENDOKRİN UZMANINA BAŞVURUNUZ. Endokrin uzmanları hormon hastalıkları uzmanlarıdır. Tiroid hastalıkları yani guatr, nodül, Hashimoto hastalığı, tiroid iltihabı (tiroidit), tiroid kanseri, zehirli guatr, Graves hastalığı, hipotiroidi gibi hastalıkların tanı ve tedavisini Endokrin Uzmanı yapar.

  • Gebelikte Tiroid

    Eski Mısır ve Roma döneminde, genç bir kadında tiroid bezinin büyümesi gebeliğin bir işareti olarak kabul edilmiştir(500). Gebelik sırasında tiroid bezinde bazı değişikliklerin meydana geldiği daha binlerce yıl önce fark edilmiş. Günümüzde, her gebenin tiroid bezinin fizyolojik olarak büyüyüp büyümediği tartışmalı bir konudur. Tiroid hastalıkları doğurgan yaştaki kadınlarda erkeklere göre daha sık görülmektedir. Bu nedenle hamilelik esnasında da tiroid ile ilgili bir problemle karşı karşıya kalma olasılığı oldukça yüksektir. Herhangi bir tiroid hastalığının tanısı ilk kez gebelik esnasında konulabilir veya daha önce bir tiroid hastalığı olduğu bilinen ve bu nedenle takip edilen bir kadın, bu takip sırasında gebe kalabilir. Ayrıca normal bir gebelik tiroid hormonlarının yapımını, dolaşımını ve yıkımını değişikliğe uğratmakta, bu durum ise, bazı tanı güçlüklerine neden olmaktadır. Diğer taraftan gebe bir kadında tiroid fonksiyonlarını değerlendirirken gebeliğin süresinin de göz önünde bulundurulması zorunluluğu vardır. Çünkü meydana gelen fizyolojik değişiklikler gebeliğin evresine göre farklılık göstermektedir. Örneğin serum tiroksin bağlayan globulin (TBG) düzeyindeki değişiklik en çok ilk trimesterde meydana gelirken, plasentanın tiroid hormonlarını hızlı olarak metabolize etme işlemi ise gebeliğin sonlarına doğru başlamaktadır. Bütün bunlara ilave olarak, gebeliğin daha önce mevcut olan otoimmün bir tiroid hastalığının seyrini değiştirdiği bilinmektedir. Böyle bir hastalığın seyri gebeliğin erken evresinde, sonlarına doğru ve postpartum dönemde birbirinden farklı olabilir. Postpartum dönem tiroid hastalıkları için önemli bir zaman dilimidir. Doğumdan sonraki ilk bir yıl içinde tiroidin primer hastalıkları ve hipofiz hastalıkları sonucunda birçok tiroid disfonksiyonu meydana gelmektedir. Son yıllarda tiroid hastalığı ve gebelik hakkında çok önemli bilgiler elde edildi. Günümüzde gebelik öncesi ve gebelik sırasında görülen tiroid hastalıklarının kolayca tanınması ve erken tedavi edilmesi, hem anne, hem de bebek için çok iyi sonuçlar vermektedir.

  • Kan şekeriniz eğer çok yüksek ve düzensiz seyrediyorsa ayaklarınızda problemler yaşamaya başlarsınız

    Diyabet, birtakım sorun ve sorumlulukları beraberinde getiren ve yaşam boyu süren bir hastalıktır.Diyabetik ayak, diyabetin en ciddi ve en ağır komplikasyonlarından biridir.Diyabetli kişilerin yaklaşık %50’si tüm yaşamları boyunca diyabetik ayak gelişme riski altındadır. Bu nedenle hem tıbbi, hem sosyal, hem de ekonomik açıdan diyabette yaşanan ayak sorunları oldukça önemlidir. Kan şekeriniz eğer çok yüksek ve düzensiz seyrediyorsa ayaklarınızda problemler yaşamaya başlarsınız.Bunun nedeni damarlarda oluşan kan dolaşımı bozukluğudur. Bu dolaşım bozukluğu sonucunda damarlarda tahribat başlar.Yeterli kan ulaşamayan organlarda işlev bozuklukları meydana gelir. Aynı zamanda kan şekeri yüksek izlediğinde ayaklardaki sinirlerde hasar oluşur. Sinirler hasara uğradığı zaman ayak ve parmak uçlarında his kaybı meydana gelebilir. Bu nedenle; basınç, ağrı, kesik,yanık ve yaralanmalar hissedilmeyebilir. Kesik, yanık ve yara sonraları ayak ülserleri ortaya çıkar.Ayrıca, bazı mikroplar (bakteri ve mantarlar) şekerli ortamda daha kolay çoğalırlar. Bakteri ve mantar enfeksiyonu deri bütünlüğünü bozar ve yine yara oluşumuna yol açar. Bu yaralar çok çabuk iltihaplanarak ciddi sorunlara neden olurlar. Tedavisiz bırakıldığında, gangren ve hatta hasar görmüş bölgenin kesilmesi dahi mümkün olabilir. Sinir hasarı ile ayak kaslarıda güçsüzleşir. Bu da deride, yumuşak dokuda, kemik ve eklemlerde hasarlar meydana gelmesine neden olur. Bu hasarlar başladığında koşu, futbol, step vs.gibi ayağınıza daha fazla zarar verebilecek aktivitelerden kaçınmak gerekir. Aynı zamanda kan şekeri yüksek izlediğinde ayaklardaki sinirlerde hasar oluşur. Sinirler hasara uğradığı zaman ayak ve parmak uçlarında his kaybı meydana gelebilir. Bu nedenle; basınç, ağrı, kesik,yanık ve yaralanmalar hissedilmeyebilir. Kesik, yanık ve yara sonraları ayak ülserleri ortaya çıkar.Ayrıca, bazı mikroplar (bakteri ve mantarlar) şekerli ortamda daha kolay çoğalırlar. Bakteri ve mantar enfeksiyonu deri bütünlüğünü bozar ve yine yara oluşumuna yol açar. Bu yaralar çok çabuk iltihaplanarak ciddi sorunlara neden olurlar. Tedavisiz bırakıldığında, gangren ve hatta hasar görmüş bölgenin kesilmesi dahi mümkün olabilir. Sinir hasarı ile ayak kaslarıda güçsüzleşir. Bu da deride, yumuşak dokuda, kemik ve eklemlerde hasarlar meydana gelmesine neden olur. Bu hasarlar başladığında koşu, futbol, step vs.gibi ayağınıza daha fazla zarar verebilecek aktivitelerden kaçınmak gerekir. AYAKLA İLGİLİ KOMPLİKASYONLARI • Mantar enfeksiyonu • Nasır • İltihaplı şişme • Ayakta şekil bozuklukları • Derin veya yüzeyel ayak yaraları • Kemik enfeksiyonu (Osteomyelit) • Gangren DİYABETİN AYAKLA İLGİLİ KOMPLİKASYONLARI • Mantar enfeksiyonu • Nasır • İltihaplı şişme • Ayakta şekil bozuklukları • Derin veya yüzeyel ayak yaraları • Kemik enfeksiyonu (Osteomyelit) • Gangren DİYABETİK AYAK RİSK FAKTÖRLERİ • Kötü kan şekeri kontrolü • Sigara içmek • Ayağa uymayan ayakkabı giymek • Çıplak ayakla evde,bahçe veya deniz kenarında dolaşmak • Daha önceki ayak yaraları • Dolaşım bozukluğu • Sinirlerin hasarı EĞER AŞAĞIDA BELİRTİLEN BULGULARI KENDİNİZDE GÖZLEMLİYORSANIZ MUTLAKA DOKTORUNUZA BAŞVURUNUZ • Ayak ve tırnakta mantar enfeksiyonu. • Tırnak batması. • Nasır oluşumu • Deride çatlakların oluşumu • Ciltteki yaralar ve kesiler • İçe doğru büyüyen tırnaklar • Ayaktaki renk değişiklikleri (morarma , solukluk) • Bölgesel ısı artışı • Ağrı ve his kaybı • Ayak yada ayak bileğinde şişlik • Ayak şekli ve görünümündek değişiklikler DOKTOR TARAFINDAN HANGİ SIKLIKTA AYAK MUAYENE EDİLMELİDİR? • Tip 1 diyabette tanı konulduktan 3 yıl sonra ve daha sonra her yıl • Tip 2 diyabette tanı konulduğu zaman ve daha sonra her yıl • Herhangi bir şikayet olduğunda mutlaka muayeneye gelinmelidir. DOKTOR AYAK MUAYENESİNDE NELERE BAKAR? • Dolaşım bozukluğu • Sinir hasarı • Deri değişiklikleri • Şekil değişiklikleri • Yaralar • Tırnaklar AYAK BAKIMINDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR • Sigarayı bırakınız. • Evde, plajda çıplak ayakla yere basmayınız, ayağınıza mutlaka terlik giyiniz. • Ayaklarınızı her gün tahriş etmeyen bir sabunla ılık suda (37 dereceyi geçmeyecek) yıkayınız.Yıkama sonrası özellikle parmak aralarınızı yumuşak bir havlu ile iyice kurulayınız. Bu kurulama özellikle parmak aralarında çıkan mantar enfeksiyonunu önleyecektir. • Kuruma ve çatlamalara karşı ayaklarınıza nemlendirici krem sürebilirsiniz. Fakat kremi kesinlikle parmak aralarına sürmeyiniz. • Çoraplarınızı her gün değiştiriniz. Ayağı sıkmayan pamuklu çorapları tercih ediniz • Lastikli kısımlarının özellikle sıkmamasına dikkat ediniz.Tamir edilmiş yada dikilmiş çorapları giymeyiniz. Bunlar deri zedelenmelerine, tahrişe neden olabilirler. • Ayaklarınızdaki nasır ve sertleşmiş deri kısımları için asla kesici alet kullanmayınız. • Ayak tırnaklarınızı banyodan sonra yumuşak iken kesiniz, çok kısa kesmeyiniz ve köşeleri derin almayınız. Tırnak törpüsü ile daha sonra törpüleyiniz. • Ayaklarınızı herhangi bir ısıtıcıda (soba, kalorifer, elektrikli ıstıcı vs.) yada sıcak su torbası kullanarak ısıtmayınız. Bu şekildeki ısıtmalarda farkında olmadan ayaklarınızda ciddi yanıklar oluşabilir. • Ayaklarınızı soğuk hisettiğinizde çoraplarınızı giyiniz. • Banyoya girmeden önce mutlaka suyun ısısını aileden birine kontrol ettiriniz. Isısını ölçmeden banyoya adım atmayınız. Çünkü, ayak sinirlerindeki hasar nedeniyle suyun ısısını hissedemeyebilirsiniz. • Ayaklarınızı her gün (gece yatmadan önce olabilir) kontrol ediniz.Göremediğiniz kısımlara ayna yardımıyla bakabilirsiniz.Bu şekilde ayaklarınızda oluşan kesik, çizik gibi yaralanmaları, şişmeleri, cildin kuruluğunu, kızarıklık ve su toplanmalarını erken fark edip önlemini alabilirsiniz . • Tırnakların etrafındaki ölü dokuları ve kabarcıkları asla kesmeyiniz. • Ayağınızdaki sertlikler, nasırlar, tırnak sorunları için piyasada satılan kozmetik ürünleri doktorunuza danışmadan kullanmayınız. • Dolaşım bozukluğuna neden olacağından,bağdaş kurarak veya bacak bacak üst üste atarak oturmayınız. • Her gün ayaklarınızın alt ,üst, topuk ve parmak kısımlarına dokunarak his kontrolü yapınız. • Düzenli ve iyi bir ayak bakımı alışkanlığı kazanınız. Ayakkabı Seçimi DİYABETLİ KİŞİNİN AYAKKABI KULLANIMI VE AYAKKABI SEÇİMİ Diyabetli kişinin ayakkabı kullanımında dikkat etmesi gereken hususlar ve ayakkabı seçimi şu şekilde olmalıdır: • Ayağınızı sıkmayan, ayağa iyi oturan, rahat ve yumuşak ayakkabılar giyiniz. Gerekirse ayağınıza özel ayakkabılar yaptırınız. • Ayakkabılarınızı çorapsız giymeyiniz.Ter emici,gerektiğinde sıcak gerektiğinde serin tutan ,dikişsiz,dar olmayan esnek çorapları tercih ediniz. • Ucu açık terlik ve parmak arası sandalet kullanmayınız.(Cam, çivi, taş vb şeyler ayağınıza batabilir) • Ayakta kabarcık ve sürtünme oluşturabilecek alanlar açısından,ayakkabınızı giymeden önce,mutlaka içini silkeleyerek kontrol ediniz.(taş vs açısından) • Ayakkabınızın içini haftada bir kez ıslak sabunlu bezle siliniz. • İç tabanlık eskimiş ise değiştiriniz. (6 ayda bir değiştirilebilir) • Dış yüzeyinin korunması için ayakkabınızı sık sık boyatınız. • Sandaletler, yüksek topuklu ve sivri burunlu ayakkabılar giymeyiniz. Bu tür ayakkabılar ayaklarınızın aşırı basınç altında kalmasına neden olur ve bu bölgelerde derinin ezilmesine yol açar. • Ayaklarınız sabahki büyüklüğünü gün boyu koruyamazlar, şişerler. Bu nedenle ayakkabı almaya öğleden sonra gidiniz.Yeni ayakkabı aldığınızda gün içerisinde en fazla 1-2 saat süreli giymeye çalışarak, ayaklarınızın ayakkabıya alışmasını sağlayınız. • Basınç alanlarını rahatlatmak için mümkünse gün içerisinde ayakkabılar değiştirilmelidir. • Egzersiz yapacağınız zaman, koşu ve yürüyüş ayakkabıları giyiniz. • Ayaklarınızda şekil değişikliği veya yara varsa ,buna uygun ısmarlama ayakkabı yaptırmayı düşünebilirsiniz. AYAKLARDA YAŞANAN SORUNLARA YÖNELİK TEDAVİ NASIL OLUR? Ayakta oluşan yara ve enfeksiyonun çeşidi, derinliği ve büyüklüğüne uygun tedavi yaklaşımları vardır. Uzmanlar tarafından (Endokrinolog, Dermatolog, Plastik cerrah,Kalp ve Damar cerrah, Ortopedist, Enfeksiyon hastalıkları uzmanı) sorununuza yönelik gerekli tedavi planı düzenlenir. İlk ve en önemli tedavi, sıkı kan glukoz kontrolünün devamlılığının sağlanmasıdır. Bu devamlılığın sağlanması için, öncelikle diyet programının yeniden düzenlenmesi ve diyabete yönelik almış olduğunuz tedavinin yeniden gözden geçirilmesi gerekir. Bu nedenle doktor kontrollerinize düzenli olarak gidiniz.Ayak sağlığınızı önemseyerek gerekli bakımlarınızı ihmal etmeyiniz. Sağlıklı bir yaşam sürdürmeniz dileğiyle…. DİKKAT…! • Kesinlikle sigara içmeyin.Sigara kullanımı damar ve sinir sistemine oldukça fazla zarar verir. • Diyabetle yaşamda; Diyet,egzersiz ve doktorunuzun size önermiş olduğu tedaviyi uygulayabilmenizin yanı sıra, kendinizi takip ederek bakımlarınızı yapmanız, yaşamınızı sağlıklı sürdürebilmeniz için büyük önem taşır. • Erkek ve kadın diyabetik hastaların yaklaşık %5 ‘in de parmak veya ayak kesilir.Bu kötü sonuç, iyi bir kan şekeri kontrolü ve günlük ayak bakımı ile çoğu kez önlenebilmektedir. • Ayağınızda sorun gözlemlediğinizde ilk iş olarak doktorunuza başvurunuz. DİYABETİK AYAK ÖNLENEBİLİR BİR HASTALIKTIR.

  • Fıtıkta Cerrahi Tedavi

    Fıtık tedavisinda prensip karın duvarında fıtık gelişmesine yol açan açıklığın veya zayıf noktanın ameliyatla tamir edilmesidir. Tamir basit dikiş yöntemiyle veya yama kullanılarak yapılır. Ameliyat bölgesel (lokal), belden aşağı (spinal/epidural) uyuşturma veya genel anestezi altında yapılır. Basit dikiş yönteminde fıtık bölgesinde 5-6 santimetrelik bir kesi yapılır. Adaleler arasından çıkan fıtık kesesi bulunur ve içeri itilir. Bu bölgedeki açıklığı kapatmak (veya daraltmak) amacıyla komşu adale ve dokular dikişler ile sıkı sıkıya bitiştirilir. Bu tarz ameliyattan hemen sonra dikişler dokularda gerginliğe yol açacakları için ağrı genellikle biraz fazla hissedilir. Ayrıca uzun dönemde dikişlerin dokuları tam tutamaması nedeniyle fıtık nüksü (tekrarı) ihtimali daha fazladır. Fıtık tedavisinde yama kullanarak tamir uygulaması son yıllarda gittikçe daha çok uygulanmaktadır. Fıtığın çıktığı açıklıktan daha büyükçe mesh adı verilen ağ şeklinde yama ile zayıf bölge desteklenir. Mesh inerth madde olarak tabir edilen ve vücüt ile olumsuz bir reaksiyona girmeyen sentetik materyalden yapılır. Fıtık bölgesine tutturulan yama ameliyattan hemen sonra destek fonksiyonunu bizzat sağlar. Bir süre sonra vücudun kendi tamir ve destek dokuları yamanın ağ yapısının içine girip materyal ile bütünleşir. Bu sayede betonarme inşaatlarda demir iskelet ve içine dökülen betonun binaları yıllarca ayakta tutması gibi yama tüm hayat boyunca vazifesini yerine getirir. Fıtığın yama ile tedavisinde açık veya laparoskopik (endoskopik) yöntem kullanılır. Açık yöntemde fıtık bölgesinde 5-6 santimetrelik bir kesi yapılır. Yama bu bölgeye gevşek dikişler ile tutturulur. Ameliyat sonrası gerginlik olmayacağı için ağrı fazla değildir. Genellikle hastanede bir gece kalınırsa da istekli hastalar aynı gün taburcu edilebilir. Ameliyat sonrası erken dönemde bile hastanın oturup kalkması, yürümesi kısaca gündelik işlerini rahatça yapması mümkündür. Tek taraflı kasık fıtığı ameliyatı sonrası ortalama 5-7 günlük istirahat sonrası işe dönülür. Laparoskopik (endoskopik) fıtık ameliyatında da zayıf noktanın tamiri yine sentetik yama ile yapılır. Ameliyat için uzun bir kesi yerine küçük deliklerden girilir. Bir adet 1 santimetrelik delikten minik bir kamera sokulup ameliyat yapılacak bölge görülür. İki adet başka 0,5 (yarım) santimetrelik delikten endoskopi için geliştirilmiş ince uzun cerrahi aletler sokulup zayıf noktaya yama yerleştirilir. Laparoskopi ile yapılan girişimlerde ameliyat kesileri çok küçük olduğu için ameliyat sonrası dönem daha rahat geçer (bakınız safra kesesi hastalıklarında laparoskopi). Fıtık tedavisinda laparoskopinin avantajı özellikle çift taraflı (sağ ve sol) kasık fıtıklarında ameliyat olacaklarda belirgin hale geçer. Açık yöntemle her iki kasığa altışar santimetrelik (toplam 12 santimetre) kesi yapılacakken endoskopik yöntemde toplam 2 santimetrelik bir kesiden ameliyat gerçekleştirilir. Bu da ameliyat sonrası dönemin açık ameliyata göre daha rahat geçmesine ve işe dönüşün daha erken olmasına yol açar. İki taraflı laparoskopik kasık fıtığı tamiri yapılanlar genellikle bir gece hastanede kalır ve 5-7 gün sonra işe dönebilir. Fıtık ameliyatları hangi yöntemle yapılırsa yapılsın ameliyat bölgesinde kanama ve iltihaplanma nadiren gelişebilir. Ayrıca ender olarak tamir sırasında yakındaki sinirlerin sıkışması nedeniyle ameliyat sonrasında ilave ağrı olabilir. Girişim sırasında gerekli her türlü tedbir alınmasına rağmen yukarıda sayılanlar ve bezeri istenmeyen olaylar geliştiğinde nedene yönelik tedaviler ile bu durumlar çözülür. Ameliyat sonrası komplikasyonların ihtimalini sıfıra indirmek imkansızdır. Risklerin ender de olsa gelişebileceğinin bilinmesi alınacak önlemlerin planlanmaistem sını sağlar. Ayrıca hastaların bu konular hakkında aydınlatılması hekimlerin vicdani ve kanuni sorumluluğudur.

  • Tiroid Kanseri

    Tiroid Kanseri Türleri Her tip tiroid kanseri, hastanın tedavi şeklini değiştiren farklı özelliklere sahiptir. Her türün farklı gereksinimleri ve farklı sonuçları vardır. Papiller Tiroid Kanseri. Tedaviye en iyi yanıt veren ve sık görülen tiroid kanseridir.Tüm tiroid kanserlerinin % 80’ini oluşturur. Foliküler Tiroid Kanseri. Tedaviye en iyi yanıt veren ikinci en yaygın tiroid kanseridir.Tüm tiroid kanserlerinin % 5-10’unu oluşturur. Hurthle Hücresi Tiroid Kanseri. Daha az yaygındır ancak cerrahi tedavi çok iyi bir sonuç veren tiroid kanseridir. Medüller Tiroid Kanseri. Kalıtsal olabilen nadir görülen nöroendokrin tür tiroid kanseridir. Cerrahi tedavisi özellikler taşır. Anaplastik Tiroid Kanseri. Nadir, ama çok hızlı ilerleyen tiroid kanseridir. Tiroid Cerrahisi ve Tiroid Kanseri Cerrahisi Bazı iyi huylu Tiroid Tümörleri ve hemen hemen tüm Tiroid kanserleri cerrahi ile tedavi edilir. Yapılacak ameliyatın boyutu, tiroid tümörünün tipine, boyutuna , tiroid hastalığının türüne veya tiroid kanserinin boyutuna bağlıdır. Tiroid ameliyatı, hasta için olduğu kadar tümör (veya kanser) için de doğru ameliyat olmalıdır. Tiroid Lobektomi. Tiroid bezinin yarısının tamamen çıkarılması birçok küçük tiroid kanseri için uygundur. İyi huylu tümörler, foliküler neoplazmalar, toksik tiroid nodülleri ve küçük tiroid kanserleri için sık sık yapılan bir ameliyattir. Total Tiroidektomi. Çoğu tiroid kanseri ve graves hastalığına bağlı zehirli guatrda sıklıkla yapılan tiroid bezinin tamamen alındığı ameliyat türüdür. Bu kısımda tek taraflı subtotal tiroidektomi ,iki taraflı subtotal tiroidektomi,near total tiroidektomi ameliyatlarını almadım. Zira bu ameliyatları son 15 yıldır hemen hemen hiç yapmıyorum.Bu tip tiroid ameliyatları komplikasyon oranı daha düşük olduğu düşünülerek sıklıkla tercih edilmelerine karşın sonuç tiroid kanseri olarak rapor edildiğinde ikinci ameliyat riski (tamamlama tiroidektomisi) taşımakta iyi huylu hastalIklarda ise %50’ye yakın nuks ihtimali söz konusudur, Santral lenfadenektomi. Tiroid kanseri operasyonlarında tiroid dokusu komşuluğundaki lenf bezlerinin çıkarılmasını içerebilir. Modifiye Radikal Boyun Diseksiyonu. İleri / agresif tiroid kanserleri için boynun kas, damar çevresindeki lenf bezleri ve yumuşak dokunun alınması işlemidir. Tamamlama tiroidektomisi. Bazen ilk ameliyatta tiroidin bir kısmının alınması ve patoloji sonucunu tiroid kanseri rapor edilmesi nedeniyle hastada bırakılan tiroid dokusunun tamamen alınması için yapılan ikinci ameliyat türüdür.Sıklıkla daha deneyimsiz ve total tiroidektomi ameliyatının komplikasyonlarından çekinen yada rutin olarak total tiroidektomi yapmayan cerrahların karşılaştığı durumdur. Tiroid Kanseri Genel Bakış Tiroid Kanserleri Tiroid kanserinin son 30 yılda tüm dünyada görülme sıklığı artmaktadır. Ülkemizde yılda yüzbin civarında tiroid ameliyati yapılmakta ve her yıl altı bin civarında yeni vaka tespit edilmektedir. Tüm tiroid kanserlerinin yaklaşık %75 kadın %25 i erkeklerde görülmektedir. Tiroid kanseri 30 yaşından sonra sık görülmekte ve saldırganlığı 55 yaşın üzerindeki hastalarda belirgin şekilde artmasına rağmen her yaş grubunda ortaya çıkabilir. Bu nedenle, tiroid kanserli kişilerin çoğu 30 yaş üstü kadındır. Tiroid kanserli hastaların çoğu nodul ile başvurmaktadır.Tiroid nodüllerinin Yaklaşık %90’ı iyi huyludur yani kanser değildir. Tiroid Kanseri Türleri Dört ana tiroid kanseri türü vardır. Bu kanserlerin nasıl tedavi edilecegi , ne kadar cerrahi müdahale gerektiği ve radyoaktif iyot, kemoterapi veya başka tedavilere ihtiyaç duyulup duyulmadığı hangi tür tiroid kanserinin mevcut olduğuna bağlıdır. Hangi tip tiroid kanserinin mevcut olduğunu belirlemenin tek yolu biyopsi yapmaktır.Tiroid nodüllerinin değerlendirilmesinde bu işlem tiroid ince iğne aspirasyon biyopsisi ile yapılmaktadır.Sıklıkla ultrasonografi eşliginde tiroid nodülü içine batırılan ince iğne içinde kalan tiroid dokusuna ait hücreler bir patolog tarafından mikroskop altında incelenir ve ameliyat öncesi hangi tür tiroid kanserinin mevcut olduğu saptanabilir. Tiroid Kanserinin Prognozu Nedir? Sık görülen tiroid kanserleri (papiller tiroid kanseri ve foliküler tiroid kanseri) tedaviye en iyi yanıt verenlerdir tedavi başarısı %97 civarındadır. Önemli olan, herhangi bir tiroid kanseri için yapılan ilk ameliyatın mümkün olan en eksiksiz ve komplikasyonsuz yapılmasıdır. Bunun anlamı “eksik” ameliyat (ne yazık ki bu çok yaygındır):Yapılan araştırmalarda total tiroidektomi olarak rapor edilen ameliyatlarının %33’ünde belirgin tiroid dokusu saptanmıştır yani total tiroidektomilerin her üçünden biri gerçek total tiroidektomi değildir. Ameliyatin kalitesi kesinlikle hastalığın prognozuna ve hastanın hayat kalitesine etki etmektedir. Hem papiller hem de foliküler kanserler, tipik olarak, kanseri barındıran tiroid lobunun tamamen çıkarılmasıyla tedavi edilir. Papiller tiroid kanseri tiroid bezinin sınırlarının dışına yayıldıysa veya boynun lenf düğümlerine yayıldıysa, tüm tiroid bezi genellikle tamamen çıkarılır. Sadece uzman tiroid kanseri cerrahları total tiroidektomi yapmalıdır. Medüller tiroid kanseri önemli ölçüde daha az görülür, ancak daha kötü bir prognoza sahiptir. Medüller tiroid kanseri hastalarda kendiliğinden ortaya çıkabilir veya genetik olarak kalıtsal olabilir. Medüller kanserler, çok erken dönemde çok sayıda lenf düğümüne yayılma eğilimindedir ve bu nedenle papiller ve foliküler gibi daha lokalize kanserlere göre çok daha kapsamlı bir operasyon gerektirir. Bu kanser tam tiroit çıkarılması artı ön lenf bezlerini ve bazen boynun yanlarını çıkarmak için diseksiyon gerektirir. En az görülen tiroid kanseri türü prognozu çok kötü olan bir anaplastik tiroid kanseridir. Anaplastik tiroid kanseri yayıldıktan sonra ortaya çıkma eğilimindedir ve çoğu durumda tedavi edilmez (anaplastik tiroid kanserinde hayatta kalmak çok nadirdir). Herhangi bir anaplastik tiroid kanserinin tamamı tamamen alınamadığı ve kanserin uzak yayıldığına dair bir kanıt bulunmadığı sürece nadiren anlamlı bir ameliyat yapılabilir. Anaplastik tiroid kanseri, insanlığın bildiği tüm kanserlerin en ölümcül olanlarındandır. Bu hastalar genellikle tedavileri sırasında palyatif bir semptom yönetimine ihtiyaç duyarlar. Anaplastik tiroid kanserinin tedavisi diğer tiroid kanseri türlerine göre çok daha agresifdir ve sıklıkla kemoterapi, radyasyon tedavisi ve hedefe yönelik tedavi içerir.

  • İZSİZ TİROİD CERRAHİSİ

    Ağız İçi, endoskopik, izsiz tiroit ameliyatı olarak anılan görüntü eşliğinde kapalı cerrahi yöntemiyle yapılan endoskopik cerrahi ameliyatları bu alandaki en yeni kullanılan tekniklerdir. Ağız içerisinden (transoral) endoskopik tiroid ameliyatı tekniğin yeni çıkmasına rağmen çok rağbet görerek bugün ülkemizde dahil dünyanın pek çok ülkesinde uygulanmaya başlamıştır. Günümüzde açık yöntemle (klasik kesi ile) yapılan tiroit ameliyatları son derece güvenlidir. Bu yöntemler halen en iyi sonucu veren ve en iyi sonuç beklenen yöntemlerdir. Ancak cerrahide pek çok kereler tecrübe ettiğimiz üzere kapalı ameliyat yöntemleri, cerrahinin uygulanacağı alanın izin verdiği ölçüde standartlaşabiliyor. AĞIZ İÇİ-İZSİZ-ENDOSKOPİK TİROİD AMELİYATININ FARKI NEDİR? Klasik yani açık yöntemde tiroid ameliyatı boynun ön kısmına yapılan bir kesi ile gerçekleştirilir. Transoral endoskopik tiroid ameliyatı, boyunda kesi olmadan ağız içerisinden, dudağın altına atılan küçük kesilerle gerçekleştirilir. Endoskopik görüntüleme yöntemi sayesinde bu teknik sadece iz bırakmaksızın tiroide müdahale edebilmenin yanında, tiroid cerrahisi esnasında paratiroid bezleri ve ses teli sinirlerinin daha iyi görülmesini sağlayabildiği için, bu alanlara verilebilecek zararları da azaltabilmektedir. AĞIZ İÇİ-İZSİZ-ENDOSKOPİK TİROİT AMELİYATI HANGİ TÜR TİROİT HASTALIKLARINDA UYGULANABİLİR? Bu tekniğin şu an için her tiroit hastalığında uygulanması mümkün değildir. Boyunda ameliyat izi konusunda duyarlı olan her hastaya uygulanması mümkün olmayabilir. Çok büyümüş tiroit bezlerinde, tiroit bezinin göğüs kafesinin arkasına sarkması, tiroit nodulünün 4 cm’den büyük olması durumlarında yöntem önerilmez. Bu yöntem bunun dışındaki her durumda ve tiroit kanserlerinde önerilebilir.

  • MEME KANSERİ TEDAVİSİ

    Meme hastalıklarının ve kanserinin tedavileri iki ayrı grupta incelenir. Eğer tedavi edilecek hastalık meme kanseri ise, meme kanserinin tipine, evresine, hastanın öyküsüne göre tedavi şekli ve yöntemi farklılaşabilir. Meme kanseri hastalarının çoğu, hastalığının evresine göre meme kanseri tedavilerinin birkaçını beraber görür. Meme kanseri tedavilerini aşağıdaki şekilde gruplamak mümkündür: MEME HASTALIKLARINDA VE KANSERİNDE LOKAL TEDAVİLER Cerrahi Tedaviler Memeye yönelik cerrahiler Koltuk altına yönelik cerrahiler Radyoterapi MEME KANSERİNDE SİSTEMİK TEDAVİLER Kemoterapi Hormonoterapi Hedeflenmiş Tedavi (Akıllı İlaçlar)

  • KIRIK KOMPLİKASYONLARI

    Komplikasyon kelime anlamına göre karmaşık hale gelmek demektir. Tıp terminolojisindeki komplikasyon ise var olan hastalığa ve ya duruma tedavi sırasında yeni bir sorunun eklenmesi anlamına gelir. Bu malpraktisten yani yanlış tedaviden farklı bir durumdur. Komplikasyonlar tedavinin doğru yapıldığı durumlarda da birtakım başka sebeplerle ortaya çıkabilir. Kırık, bir kemiğin bütünlüğünün bozulmasıdır. Kırıkta erken dönemde ağrı, şişlik, morluk, şekil bozukluğu, fonksiyon kaybı, bölgesel hassasiyet, kırık uçlarının birbirine sürtünmesinden kaynaklanan ses, normalde hareket olmaması gereken bir bölgede anormal hareket olması gibi belirtiler vardır. Kırık komplikasyonları nelerdir: Kırığın komplikasyonları 4 başlıkta incelenir: Kırık bölgesindeki komplikasyonlar, Kırığa komşu bölgelerdeki komplikasyonlar, Kırığa yakın bölgedeki komplikasyonlar, Sistemik komplikasyonlar 1-Kırık Bölgesindeki Komplikasyonlar Kaynama gecikmesi: Bazen kırıklar beklenen sürede kaynamayabilir. Her kemik ve yaşta farklıdır ama 6 aylık sürede kaynama yok ise kaynama gecikmesinden bahsedilebilir. Kaynanama: Bazı kırıklar ise hiç kaynamayabilir. Yine her kemik ve yaşta farklıdır ama 9 aylık bir sürede kaynama tamamlanmadıysa kaynamamadan söz edilebilir. Kötü kaynama: Bazen de kaynama istenen şekilde olmayabilir. Açısal eğrilik veya rotasyon (dönüklük) oluşabileceği gibi, aşırı kaynama nedeniyle de şekil bozukluğu oluşabilir. Büyüme değişiklikleri: Kırılan kemikte kısalık veya uzunluk oluşabilir. Uzama genellikle çocuklarda görülür. Avasküler nekroz: Özellikle kalça eklemini ilgilendiren “femur kemiği boyun bölgesi kırıklarında”, el bilekte “skafoid” kırığında ve ayak bileğinde “talus” kırığında görülebilir. Osteomyelit: (kemik iltihabı). Kırık uçları dış ortama maruz kalmışsa (açık kırık) veya nadiren kapalı kırıkta veya ameliyat sonrasında kemikte infeksiyon meydana gelebilir. 2- Kırığa Komşu Bölgedeki Komplikasyonlar Cilt, cilt altı, kas, tendon yaralanmaları: Yaralanma sırasında oluşan darbe veya kırık kemik uçları ile cilt, cilt altı, kas ve tendon yaralanmaları meydana gelebilir. Damar yaralanmaları: Aynı şekilde damarlarda oluşabilecek yaralanma bir uzvun kanlanmasını bozarak o uzvun kaybına dahi neden olabilir. Kompartmansendromu: Çok sıkıntılı bir durumdur. O bölge dokularında aşırı basınç artışı oluşabilir. Bu basınç artışı o bölgedeki yumuşak dokulara (sinir, damar ve kaslara) zarar vererek daha ileri sakatlıklara neden olabilir (uzvun kesilmesi, uzuvlarda kalıcı şekil ve fonksiyon bozukluğu gibi). Sinir yaralanmaları: Yaralanma sırasında oluşan darbe, kırık kemik uçları veya kompartmansendromu nedeniyle sinirlerde yaralanma oluşarak belli bir bölgede his veya istemli hareket (motor) kaybı oluşabilir. Komşu organ yaralanmaları: Kırık kemiğe yakın organlarda (pelvis kırıklarında karın içi organlar, cinsel organlar, idrar yolları, damar ve sinirler yine kaburga ve göğüs kemiği kırıklarında kalp, akciğer ve büyük damarlar) yaralanmalar oluşabilir. 3-Kırığa Yakın Bölgedeki Komplikasyonlar Artrit: Eklem bölgesindeki kırıklarda eklem kıkırdağı da hasar görerek ileride eklemlerde bozulmalara yol açabilir. Eklem sertliği: Eklemde yaralanma olmasa da eklemlerde hareketsizliğe bağlı donmalar olabilir. Eklem içi kırıklarda, kırıklı çıkıklarda eklem hareket kısıtlılığı riski çok daha fazladır. HeteretopikOsifikasyon: Kırık bölgesi ve çevre yumuşak dokular içerisinde kemiksi dokular oluşabilir. Sudekatrofisi: Özellikle kırığın olduğu uzuvda hareketsizliğe bağlı kemik erimesi gelişebilir. Ciltte incelme, parlaklık ve ağrı ile giden bir durumdur. Özellikle el bilek ve ayak bileği kırıklarında sıktır. 4-Sistemik Komplikasyonlar Şok: Dışarıya veya içeriye olan kanama bazen hastayı şoka sokarak hayati tehdit oluşturabilir. Yağ embolisi: Özellikle uzun kemik kırıklarında, yağlı kemik iliği dolaşıma katılıp akciğerlere giderek tıkanıklığa neden olabilir. Derin ventrombozu: Kırığın bulunduğu uzuvda toplardamarlarda (venlerde) oluşan pıhtı (trombüs) ile meydana gelebilir. Bu pıhtı veya pıhtının bir parçası dolaşıma katılarak akciğere gidip hayatı tehdit edebilir. Bası yarası: Kırık nedeniyle uzun süre hareketsiz kalmak vücudun altta kalan ve yatak ile temas eden bölgelerinde bası yaralarına neden olabilir. Kırık ateşi: Kırığa bağlı olarak ilk günlerde hafif bir ateş olabilir. Psikolojik bozukluklar: Kişinin yaralanması ve sakatlanması psikolojik bozukluklara dahi yol açabilir.

  • PRP (PLATELETTEN ZENGİN PLAZMA)

    Son yıllarda oldukça yaygın kullanılan bir tedavi yöntemi olan PRP ile ilgili bilimsel tarama yapıldığında iyi dergilerde 15000 in üzerinde bilimsel makale yapıldığı görülür. Bilimsel puanı düşük olan dergilerinde buna eklenirse bu sayı 20000 nin çok üzerinde olacaktır. Peki, tüm dünyada bu kadar yaygın olarak kullanılan PRP nedir, kullanım alanları nelerdir? Vücudumuzda herhangi bir hasar oluştuğunda ve iyileşme ile ilgili bir sıkıntı var ise doğal kaynaklardan iyileşmeyi hızlandırmak için biz doktorların faydalandığı yöntemler vardır. Biyolojik ajanları kullanmakta bu yöntemlerden bir tanesidir. Biyolojik ajanlar kabaca 3 e ayrılır. 1-Mezenşimal (öncü) kök hücre: Kemik iliği ve yağ doku, kök hücrenin ana kaynaklarıdır. Kemik iliğindeki kök hücreler ya aspire edilerek hazırlanıp hasarlı dokuya verilir veya kıkırdak problemlerinin bazılarını çözmek için ameliyat sırasında kullanılan mikrokırık tekniği ile kemik iliği hücreleri direk olarak hasarlı bölgeye getirilmeye çalışılır. Kemik iliği haricinde diğer kaynak yukarıda bahsettiğim gibi yağ dokudur. Yağ dokuiçin karından veya diz çevresinden alınan yağ doku hücreleri kullanılabilir ve oluşan ürün hasarlı bölgeye verilir. 2- PRP: 3-Büyüme faktörleri/sitokinler Görüldüğü üzere bilinenin aksine PRP bir kök hücre değildir ama bir çok alanda kullanılan faydalı bir üründür. PRP nin ana kaynağı trombositlerdir. Trombositler kemik iliğindeki megakaryosit denilen öncü hücrelerince oluşturulan şekilli kan elemanlarıdır. Hasarlı damardan dışarıya çıktıklarında aktive olurlar, hasarlı yere çökerler ve pıhtı oluştururlar. Trombositler aktive olunca dallar oluşturup hasarlı doku etrafına yayılırlar. Bu nedenle bazı PRP uygulamalarında aktivasyon sürecini hızlandırmak için aktivatörler kullanılmaktadır. Bu aşamada yani aktive olunca trombositleriçerisindeki pıhtılaşma ve doku iyileşmesine katkı sağlayan biyoaktif proteinleri yani büyüme faktörlerini ortama salgılanır ve böylece yara iyileşmesinde anahtar rol oynarlar. Ayrıca beyaz kan hücrelerini de aktive ederek ölü hücreleri dokudan uzaklaştırırlar. Trombositler içinden ortama salınan ve sayıları 30 dan fazla olan bu büyüme faktörlerinin en önemlileri ve kabaca fonksiyonları şunlardır. Plateletderivedgrowthfactor (PDGF) – Hücre ayrışmasını ve yeniden damarlanmayı hızlandırır. Kemikte protein sentezini, kollajen ve matrix üretimini stimüle eder. Vaskülerendotelyalgrowth faktör (VEGF)– yeniden damarlanmayı hızlandırır Transforminggrowth faktör β grubu (TGF- β)– Yaklaşık 303 faktör bu gruptadır. Fibrozis ve kas ve kemik hücresi dengesininde anahtar rol oynar. Fibroblastgrowth faktör (FGF)–Kas hücresi çoğalması için uyarıcıdır Epidermalgrowth faktör (EGF)– Epitelyal ve mezenşimal hücre arttırıcıdır Hepatositgrowth faktör (HGF)– Yeniden damarlanmayı hızlandırır İnsülin benzeri growth faktör (IGF) – Kas ve tamir hücresini uyarır. Madem ki vücutta zaten var, PRP nin kullanılmasındaki amaç nedir. Normalde kanda ml de 150-400000 arasında olan trombositler, PRP ile yapılan tedavide kanda olduğundan çok daha yoğun olarak hasarlı bölgeye verilir. Yani amaç fonksiyonel yara iyileştiricilerini daha yoğun olarak hedef alana koymak ve doğal yara iyileşme yeteneğini arttırmaya çalışmaktır Hazırlanan sıvıdaki trombosit sayısının tam olarak ne kadar olması gerektiğine dair bir kanıt yoktur. Hedef 1 ml de 1 milyontrombosit yakalamaktır. Piyasada çok fazla PRP ile ilgili ürün ve kullanım şekli vardır. Bunlar arasında -Alınan kan miktarı -Kanın alındığı tüpün özelliği -Santrifuj süresi -Santrifuj sayısı -Kullanılan pıhtılaşmayı engelleyici ajan -Preperatta lökosit varlığı -Aktivatör kullanımı ile ilgili olarak birçok fark vardır. Aslında hepsindeki ortak amaç daha önce de belirtildiği gibi yoğun tromsosit elde edilmesidir. Bu farklar nedeniyle sınıflama ihtiyacı doğmuş ve PRP içeren sıvılar lökosit denilen diğer bir kan hücresinin de varlığına göre kabaca 4’e ayrılmıştır. 1-Pür plateletrich plazma (P-PRP): Yani lökosit içermeden sadece trombosit içerenler. Örnek: Vivostat PRF, AnituaPRGF, Nahita, Arthrex PRGF. 2-Lökosit ve plateletrich plazma (L-PRP) hem lökosit hem de trombosit içerenler. Örnek: Curasan, Regen, Plateltex, SmartPRP, PCCS, Magellan, GPS III. 3) Pureplateletrich fibrin (P-PRF) veya lökositten fakir plateletrich fibrin Ürün şekli farklı olan ama içinde lökosit olmayan PRP. Örnek: fibrinet 4) Lökosit ve plateletrich fibrin (L-PRF) Ürün şekli farklı olan ve içinde lökosit de olan PRP. Örnek: Choukroun PRF Ürünün içerisinde lökosit içeriği kullanıcılar arasında görüş ayrılığı olan bir konudur. Bazı yazarlar lökositin olmasını önerirken bazı yazarlar önermemektedir. Kimi tendon problemlerinde lökositin olmasının iyileşmeyi hızlandırdığını içeren yayınlar vardır. PRP diş hekimliği, maksillofasyal cerrahi, plastik cerrahi, ortopedi, spor hekimliği, dermatoloji ve kardiyotorasik cerrahi de sıklıkla kullanılmaktadır. Kozmetik amaçla dahi kullanım alanı vardır. Ortopedi de başlıca kullanım alanlar ise tendon, kas ve kıkırdak problemleri, kırık iyileşmesi, bağ yaralanmaları, omuz problemleri ve yüzeyel yara problemleridir. PRP nin avantajları: -Kolay üretilir -Allerjik reaksiyona neden olmaz -Etkilidir -Güvenilirdir. Dezavantajları -Enjeksiyon sırasında ağrı olabilir (özellikle lökosit içerenlerde) -İnflamatuar reaksiyon görülebilir. -Lokal irritasyon görülebilir Kesin kontrendikasyon olarak belirtilmese deve her ne kadar ciddi bir yan etki yayını olmasa da kanser hastalarında ve hamilelikte önerilmemektedir. Trombosit ve pıhtılaşma bozukluğu olan hastalarda ise zararlı olmasa da tamamen trombosit kaynaklı bir ürün olduğu için faydalı olmama ihtimali daha yüksektir. Aspirin kullananlarda en az 5 gün önce aspirin kullanımı kesilmelidir. Çok uzun süredir kullandığım PRP ile ilgili iki adet uzmanlık tezini asistanlarıma da verdim. Bunlardan bir tanesi kırık iyileşmesi diğeri de sinir iyileşmesi üzerine idi. Bu çalışmaların bir tanesi yurtdışı bir dergide makale olarak yayımlandı. Diğeri ise kongrelerde sunum olarak değerlendirildi. PRP de dahil olmak üzere hiçbir ilaç ve ürün yüzde yüz garantili iyileşme sağlamaz. Ama genel olarak memnuniyet yüzdesi yüksek olan bir üründür. Bu önemli hususu da belirterek sağlıklı günler dilerim. ProfDr Mustafa Nazım Karalezli Categorized in:Hastalık ve Tedaviler Written by:PROF. DR. M. Nazım KARALEZLİ

  • Google Places
  • Instagram
  • Facebook
  • LinkedIn

©2022 DrSistem

bottom of page