top of page

Arama Sonuçları

Boş arama ile 1063 sonuç bulundu

  • Dolgu Uygulaması Nedir?

    Yaş ilerledikçe yüzdeki kemik, bağ ve yağ dokuları hem hacmini kaybeder, hem de yerçekiminin etkisiyle yer değiştirip yerçekiminin etkin olduğu aşağı yöne doğru kayarlar. Bu dokulardan özellikle kemik ve yağ dokuları hacim kaybederken bağ dokuları ise gevşerler. Estetik dolgu uygulamaları, bu kemik, yağ ve bağ dokusu kayıplarını telafi etmek, destek sağlamak ve bu kayıpların neden olduğu ince ve kalın deri kırışıklıklarının azaltımını sağlamak amacıyla yapılan uygulamalardır. Yanak bölgesi (zigoma dolgusu), gözaltında çökük bir ifadeye sebep olan gözyaşı oluğu (tear through dolgusu), gözyaşı oluğunun aşağısında devam ederek yanakla birleşen, orta yüz denilen çökme bölgesi (malar=orta yüz dolgusu), çene bölgesi (mental dolgu), çene-boyun hattındaki düşme bölgesi (jawline dolgusu), yanakta çökük görüntü bölgesi (yanak dolgusu) ve şakaklardaki doku azalmalarının bertaraf edilmesi ve kaş kaldırma bölgesi (temporal=şakak dolgusu) ve kaybolan ya da doğuştan az hacimli dudaklarda dudak bölgesi (dudak dolgusu) gibi alanlarda yeniden şekillendirme yapmak için kullanılırlar. Derin akne skarları (değişik şekil, büyüklük ve derinlikte sivilce izleri) ya da derin, çökük yara izi olanlarda cilt altındaki hacim kayıplarını yerine koymak amacıyla estetik dolgu uygulaması yapılır. Ayrıca alın çizgileri, kaş çatma çizgileri (glabella), kazayağı çizgileri, burun-dudak çizgisi (burun yanlarından dudağa inen oluk=nazolabialoluk=nazolabial line), ağız köşesinden aşağı çeneye inen oluk (marionette line), dudak üstündeki barkot şeklindeki dikey çizgiler(barkot çizgileri), kulak önü çizgileri, boyun çizgileri, dekolte çizgileri, el üstü kırışıklıklarında ince ve derin kırışıklıkları açmak ve görünümlerini azaltmak amaçlı da estetik dolgu uygulaması yapılır. Dolgu Uygulamalarında Hangi Maddeler Kullanılır? Dolgu Uygulamalarında Kullanılan Maddeler Etkilerini Nasıl Gösterirler? Dolgu uygulamaları için çok çeşitli maddeler kullanılabilir. Cilt altında kalıcı maddelerle yapılanlar kalıcı dolgu, yarı kalıcı maddelerle yapılanlar yarı kalıcı dolgu ve geçici maddelerle yapılanlar geçici dolgu olarak adlandırılırlar. Dolgu uygulamalarında işlemin etkinliği kadar güvenilir olması da, hem uygulayıcı hem de uygulanan kişi açısından büyük önem arzetmektedir. Günümüzde geçici dolgular ve yarı kalıcı dolgular, güvenilirlik profillerinin yüksek ve yan etki risklerinin düşük olmasında dolayı, uygulayıcılar ve uygulama yapılan kişiler tarafından daha çok tercih edilmektedirler. Kalıcı dolgular ise plastik ve sıvı silikon içeren ürünlerdir. Bu dolgularda erime olmaz. Ancak yüksek risk içerdiklerinden kullanılmaları önerilmez. Yarı kalıcı dolgu olarak en sık ‘’kalsiyum hidroksi apatit’’ kullanılmaktadır. Geçici dolgu olarak en sık “hyaluronik asit” içeren dolgular ve ‘’kollajen’’ içeren dolgular kullanılmaktadır. Kişinin kendi yağ dokularından elde edilen ‘’yağ dolgusu=yağ transplantasyonu’’ ve kişinin bağ dokusu hücrelerinden hücre çoğaltma yöntemiyle elde edilen ‘’fibroblast kök hücre transplantasyonu’’ (FİBROCELL) da yine dokuları desteklemek ve doku artırımı yapmak için ciltte yenilenme istenen bölgelerin tümüne uygulanabilmektedir. Dolgularda Yaygın Olarak Kullanılan Hyaluronik asit ve Kollajen Nedir? Hyaluronik asit, insan vücudunda cilt altındaki fibroblast denilen bağ dokusu hücreleri arasında yer alan, bağ dokusu hücreleri tarafından üretilen ve bağ dokusu ara boşluklarını doldurarak cilde destek sağlayan proteinlerden birisidir. Hyaluronik asit, cilt yapısı içinde yüksek konsantrasyonlarda bulunur. Cildin pürüzsüz, gergin, parlak ve genç görünmesinden sorumludur. Kollajen ise yine fibroblast denilen bağ dokusu hücreleri tarafından üretilir. Bağ dokusu ara boşluklarını dolduran bu madde cilt sıkılığını sağlar. Hyaluronik asit uygulamaları ile aynı zamanda kollajenin yapımı desteklenerek kollajen maddesi de artırılmış olur. Hyaluronik asidin zamanla cilt yapısı içinde azalması, cildin yaşlanmasındaki en önemli etkenlerden birisidir ve cildin solmasına, kırışmasına, ince çizgilerin ortaya çıkmasına neden olur. Dolgu uygulamalarında İKİ TİPTE hyaluronik asit ürünleri kullanılır. Bunlar; ÇAPRAZ BAĞLI OLMAYAN HYALURONİK ASİT • Dolgu özelliği olmayan, ancak cilt altına uygulanarak cildin nemlenmesini ve dolgunlaşmasını sağlayan SAF VE ÇAPRAZ BAĞ İÇERMEYEN HYALURONİK ASİT ÜRÜNLERİ (Bu hyaluronik asit maddesine Somon DNA, Büyüme faktörleri, Peptitler, Aminoasitler, Vitaminler, Mineraller, Süksinik asit gibi dokularda oksijen metabolizması üzerine etkili pek çok madde eklenerek ticari olarak piyasaya sunulan, pek çok alternatifi bulunan çok çeşitli preparatlardır.) (Bu uygulamaya çok bilinen ve kliniğimizde de yoğun olarak uyguladığımız GENÇLİK AŞISI, NEM AŞISI, GENÇLİK IŞILTISI, MEZOLİFTİNG, MEZO-V LİFTİNG gibi pek çok farklı isim verilmektedir.) ÇAPRAZ BAĞLI HYALURONİK ASİT • Kaz ayakları, dudaklardaki dikey çizgiler gibi ince çizgilere uygulanan İNCE DOLGULAR (Kimyasal olarak az miktarda çapraz bağ içerirler, etki süreleri biraz kısadır, ancak bu anatomik bölgelerde bu formlarının kullanılması güvenlidir.) • Burun-dudak çizgileri (Nazolabial çizgiler), dudak köşelerinden aşağıya inen Marionette çizgileri, kaşlar arasındaki kaş çatma çizgilerine uygulanan ORTA KALINLIKTA DOLGULAR, • Dudak şekillendirme için kullanılan DUDAK DOLGULARI, • Elmacık kemiklerini belirginleştirme, çene ucunu büyütme yüzü ve çeneyi yeniden şekillendirme, el gençleştirme için el dolgulama gibi amaçlarla kemiklerin hemen üzerine uygulanan DERİN VE KALIN DOLGULAR. Dolgu Uygulaması Hangi Alanlarda Kullanılır? 1. Gözaltlarındaki çöküklüklere (göz altı ışık dolgusu) ve göz kenarlarındaki kaz ayaklarına, 2. Dudaklardaki dikey çizgilere (Sigara çizgileri), 3. Alındaki yatay çizgilere, 4. Orta yüzün çöktüğü ve gözaltındaki çökkünlükle birleştiği bölgelerde orta yüze, 5. Burun-dudak arası oluk ve çizgilere (Nazolabial çizgiler), 6. Dudak köşelerinden aşağıya inen oluk ve çizgilere (Marionette çizgileri), 7. Kaşlar arasındaki kaş çatma çizgilerine (Glabella çizgileri), 8. Kaş kaldırmada şakaklara ve kaş yan kısımlarına, 9. Dudak şekillendirme ve hacimlendirmede, 10. Elmacık kemiklerini belirginleştirmede, 11. Çene konturlarını düzeltmede ve çene ucunu büyütmede, 12. Yanak sarkmalarında yüzü ve çeneyi yeniden şekillendirmede, 14. Derin sivilce ve yara izlerinde, izlerin görünümünü azaltmada izlerin içlerine kullanılırlar. Dolgu Uygulaması Nasıl Yapılır? Uygulama Süresi Nedir? Dolgu uygulamaları muayenehane şartlarında yapılır. Uygulama 15-30 dakika arası sürebilir. Uygulama öncesi hastanın ayrıntılı muayenesi yapılır, dolgu yapılacak alan, kullanılacak ilacın özellikleri ve ne miktarda kullanılacağı ayrıntılı olarak belirlenir. Cilde anestezikli kremler sürülür. Derin dolgularda kemik üstüne ve dudaklarda gerekirse ağız içinden dental iğnelerle lokal anestezi yapılabilir, ancak kullandığımız dolgular lokal anestezi (cildi uyuşturan ilaçlar) maddesi içerdiğinden, iğne ile anestezi gerekmediğini düşünmekteyiz. Bu şekildeki uygulamalarda ağrı çok azdır, sonrasında hafif şişlik ve kızarıklık oluşabilir. Uygulamadan hemen sonra normal hayatınıza dönebilirsiniz. Dolgu Uygulaması Kaç Seans Uygulanır? Dolgu uygulamaları genellikle tek seans uygulanır. Hastanın ve doktorun eksik bulduğu noktalarla ilgili oalark 10 gün sonra bir kontrol muayenesi yapılır ve birlikte karar verilerek bir miktar daha rotüş dolgu yapılabilir. Dolgu Uygulamasının Beklenen Sonuçları Nelerdir? Bu Sonuçlar Ne Kadar Sürede Ortaya Çıkar? Dolgu uygulaması ile ciltteki ince ve kalın çizgi, oluk, şekil bozukluğu ve sarkma bölgelerinin cilt altı kısımları desteklenir ve bu kısımların bolca su tutması sağlanır. Bu sayede çizgi ve olukların derinliğine bağlı olarak çizgi ve oluk görünümleri uygulama sırasında ya tamamen kaybedilir ya da kabul edilebilir sınırlarda görünümde iyileşme sağlanır. Yani etkiler uygulama sırasında ve uygulamadan hemen sonra gözlemlenebilirler. Dolgu Uygulamasının Etkisi Ne Kadar Sürer? Tekrarlanan Uygulamalar Yapılabilir Mi? Geçici dolgular arasında en sık kullanılanılan hyaluronik asit içeren dolgulardır. Kalıcılık süreleri uygulanan alan ve uygulanan dolgunun kalınlığına bağlı olarak değişir. Bu süre 6 ay ile 2 yıl arasında değişir. Dolgular kalınlaştıkça kalıcılık süreleri uzar. İnce dolgular 6-8 ay, orta dolgular 12-18 ay, derin dolguların kalıcılığı 12-24 ay kadar sürebilir. Dudak dolgusu 4-6 ay, gözaltı ışık dolgusu 8-12 ay etki gösterir. Bu sürelerden sonra kişinin dolgu maddesini vücudundan atma hızına bağlı olarak etkilerini yavaş yavaş yitirirler. Hasta etkinin sonlandığını hissettiğinde ve doktor da tekrar uygulamayı uygun gördüğünde tekrar uygulanabilirler. Dolgu Uygulamasının Avantajları Nelerdir? • Dolgu işlemleri basit, kısa ve kontrollü girişimlerdir. • Muayenehane ortamında gerçekleştirilirler. • Fazla şişliğe yol açmadıklarından hastaların günlük yaşantılarını aksatmazlar. • Yapılan işlemin hasta tarafından beğenilmemesi durumunda geçici olmaları bir avantajdır. Dolgu Uygulamasıyla Birlikte Başka Uygulamalar Yapılabilir Mi? Özellikle üst yüz bölgesinde botulinum toksini (Botox, Dysport) ile birlikte çapraz bağlı hyaluronik asit dolgu uygulaması yapıldığında kişide alın çizgilerinde, göz çevresindeki kazayaklarında, kaşlar arasındaki derin çizgilerinde ve ağız çevresindeki sigara çizgilerinde belirgin gençleştirme sağlanmış olur. Ayrıca boyunda derin çizgileri olan kişilerde botulinum toksini ile birlikte dolgu uygulaması çok daha iyi sonuçlar verir. Ayrıca tüm yüz gençleştirmede botulinum toksini (Botox, Dysport) ve mezolift (gençlik aşısı, çapraz bağlı olmayan hyaluronik asit) uygulamasının mezoterapi şeklinde direkt kombinasyonu ,çok belirgin gençleşme, parlama ve canlandırma etkileri sağlar. Ayrıca dolgu uygulamaları ile kombine edilebilen mezoterapi, mezolift (gençlik aşısı, çapraz bağlı olmayan hyaluronik asit), PRP (plateletten zengin plazma), FİBROCELL gibi uygulamalarla dolguların etkinliği ve ömrü uzatılabilir. Dolgu Uygulaması Öncesi Kişi Nelere Dikkat Etmelidir? Daha önce dolgu uygulanmış ise uygulanan dolgunun özelliklerinin tarafımıza bildirilmesi önemli olabilir. Üst üste yapılan farklı markadan dolgular yarardan fazla zarar getirebilirler. Daha önce kullanılan ilaçlardan kan sulandırıcılar olarak bilinen aspirin, kumadin, heparin gibi ilaçlar doktora bilgi olarak verilmiş olmalıdır. İlaç allerjileri sorgulanmış olmalıdır. Kontrolsüz şeker hastalığı ve kontrolsüz hipertansiyon hastalığı olmamalıdır. Doktor kontrolünde olanlara ve durumu stabil olanlara bu işlem belli şartlarla yapılabilir. Ciddi kalp hastalığı, kalp kapak hastalığı, kalp ve akciğer yetmezliği gibi durumlarda bu minimal girişimsel cerrahi işlemden kaçınılmalıdır. Ciddi otoimmün hastalığı (sistemik lupus eritematosus, skleroderma, romatoid artrit, ankilozan spondilit vb ) olanlara ve dolgu yapılacak alanlarda ciddi deri enfeksiyonları hikayesi olanlara bu işlemler yapılmamalıdır. Ayrıca dudak dolgusunda uçuk hikayesi varsa daha da dikkatli olunmalıdır. Dolgu Uygulaması Sonrası Kişi Nelere Dikkat Etmelidir? Uygulama yapılan bölgeye 1 hafta süreyle önereceğimiz şekilde ve sürelerde yavaş masajlar önerilir. Bu masajları belli içeriklerde önereceğimiz kremlerle birlikte yapmanın dolgunun iyi yerleşmesini sağladığını bilmelidir. Bu kremlerle uygulama bölgelerinde oluşabilecek kızarıklık, morluk ve şişliklerin hızlıca giderilmesi de sağlanmış olur. Yine 1 hafta süreyle aşırı nemli ortam ve sıcak uygulamalardan (güneşlenme, hamam, sauna, sıcak fön vb), aşırı soğuk uygulama, aşırı ovalama, uygunsuz masaj uygulamaları ve sert temaslardan (sert masaj, sert öpme vb) tabiiki kaçınılmalıdır. Dolgu Uygulamasının Riskleri Nelerdir? Hyaluronik asite karşı allerjik reaksiyon çok nadirdir ve hyaluronidaz denen bir madde ile anında eritilebilir. Yabancı cisim reaksiyonuna yol açma, enfeksiyon gibi riskler vardır, ancak diğer maddelere göre riskleri çok daha düşüktür. Bu risk hastanın önceden iyi değerlendirilmesi ve uygulama sırasında antiseptik koşullara iyice dikkat edilmesiyle ortadan kaldırılır. Uzman doktor tarafından uygulanması ve güvenilir markaların kullanılması bu riskleri en aza indirir. En önemli sorun yanlış ve olduğundan fazla miktardaki maddenin yanlış alanlara uygulanmasıyla oluşan kötü estetik görünümdür. Dolgu uygulamaları diğer cerrahi estetik işlemlerde olduğu gibi doğal olmayan bir görünüme yol açmamalıdır. Bu nedenle hyaluronik asitin kullanımının kolay ve yan etkiler oluşursa geri döndürülebilir olması en başlıca tercih sebebimizdir.

  • Estetik Dolgu Uygulaması Nedir?

    Yaş ilerledikçe yüz, boyun, dekolte ve ellerdeki kemik, bağ ve yağ dokuları hem hacmini kaybeder, özellikle yüz ve boyun bölgesinin cilt ve cilt altı dokuları yerçekiminin etkisiyle aşağı doğru kayarlar. Yaşlanmanın sosyal açıdan en görünür bulguları yüz bölgesindedir. Yüz bölgesinde kemik ve yağ dokuları hacim kaybederken bağ dokuları ise gevşerler. Estetik dolgu uygulamaları bu kayıpları telafi etmek, destek sağlamak ve bu kayıpların neden olduğu ince ve kalın deri kırışıklıklarının azaltımını sağlamak amacıyla cilt yapısıyla uyumlu maddelerin cilt altına iğneler yardımıyla yapılması işlemidir. Estetik Dolgu Uygulamaları Hangi Alanlara Yapılır? • Gözaltlarındaki çöküklüklere ( Gözaltı ışık dolgusu ) • Göz kenarlarındaki kaz ayaklarına • Dudak üstündeki dikey çizgilere ( Sigara çizgileri ) • Alındaki yatay çizgilere • Orta yüzün çöktüğü ve gözaltındaki çöküklükle birleştiği bölgelerde orta yüze • Burun-dudak arası oluk ve çizgilere ( Nazolabial çizgiler ) • Dudak köşelerinden aşağıya inen oluk ve çizgilere ( Marionette çizgileri ) • Kaşlar arasındaki kaş çatma çizgilerine ( Glabella çizgileri ) • Kaşın kaldırılmasını sağlamak için şakaklara ve kaşın yan kısımlarına • Dudak şekillendirme ve hacimlendirmede dudak sınırları ve dudak içlerine • Elmacık bölgesini belirginleştirmede elmacık kemiğinin üstüne • Çene konturlarını düzeltmede ve çene ucunu büyütmede çene kemiğinin üstüne • Yanak çene çizgisinden aşağı sarktığında Jaw-line hattında yüzü ve çeneyi yeniden şekillendirmede • El, boyun ve dekolte çizgilerinin tedavisi ve bu bölgelerin gençleştirilmesinde, • Derin sivilce ve yara izlerinde izlerin görünümünü azaltmada izlerin içlerine kullanılırlar. Estetik Dolgu Uygulamalarında Hangi Maddeler Kullanılır? Dolgu Uygulamalarında Kullanılan Maddeler Etkilerini Nasıl Gösterirler? Dolgu uygulamaları için çok çeşitli maddeler kullanılabilir. Cilt altında kalıcı maddelerle yapılanlar kalıcı dolgu, yarı kalıcı maddelerle yapılanlar yarı kalıcı dolgu ve geçici maddelerle yapılanlar geçici dolgu olarak adlandırılırlar. • Kalıcı estetik dolgular ise plastik ve sıvı silikon içeren ürünlerdir. Bu dolgularda erime olmaz. Ancak yüksek risk içerdiklerinden kullanılmaları önerilmez. • Yarı kalıcı estetik dolgu olarak en sık ‘’kalsiyum hidroksi apatit’’ kullanılmaktadır. • Geçici estetik dolgu olarak en sık “hyaluronik asit” içeren dolgular ve ‘’kollajen’’ içeren dolgular kullanılmaktadır. Yine kişinin kendi yağ dokularından elde edilen ‘’yağ dolgusu = yağ transplantasyonu’’ ve kişinin bağ dokusu hücrelerinden hücre çoğaltma yöntemiyle elde edilen ‘’fibroblast kök hücre transplantasyonu = FİBROCELL’’ da yine dokuları desteklemek ve doku artırımı yapmak için ciltte yenilenme istenen bölgelerin tümüne uygulanabilen geçici dolgulama maddeleridir. Dolgu uygulamalarında işlemin etkinliği kadar güvenilir olması da, hem uygulayıcı hem de uygulanan kişi açısından büyük önem arzetmektedir. Günümüzde geçici dolgular ve yarı kalıcı dolgular, güvenilirlik profillerinin yüksek ve yan etki risklerinin düşük olmasından dolayı uygulayıcılar ve uygulama yapılan kişiler tarafından daha çok tercih edilmektedirler. Geçici Estetik Dolgulardaki Hyaluronik asit ve Kollajen Maddeleri Nedir ve Nasıl Etki Ederler? Hyaluronik asit insan vücudunda cilt altındaki fibroblast denilen bağ dokusu hücreleri arasında yer alan, bağ dokusu hücreleri tarafından üretilen ve bağ dokusu ara boşluklarını doldurarak cilde destek sağlayan proteinlerden birisidir. Hyaluronik asit, cilt yapısı içinde yüksek konsantrasyonlarda bulunur. Cildin pürüzsüz, gergin, parlak ve genç görünmesinden sorumludur. Kollajen ise yine fibroblast denilen bağ dokusu hücreleri tarafından üretilir. Bağ dokusu ara boşluklarını dolduran bu maddeler cilt sıkılığını sağlar. Hyaluronik asit ve kollajen maddelerinin zamanla cilt yapısı içinde azalmaları cildin yaşlanmasındaki en önemli etkenler olup ciltte soluk-mat görünüme, cilt kırışıklıklarına ve ince çizgilerin ortaya çıkmasına neden olur. Geçici dolgularda bulunan Hyaluronik asit veya Kollajen maddeleri direkt cilt altına verilirler. Uygulanan hyaluronik asit maddesi cilt altında kollajen yapımını artırırken, uygulanan kollajen maddesi de cilt altında hyaluronik asit miktarını artırır. Estetik Dolgulardaki Hyaluronik Asit İki Tiptedir Birinci tip dolgularda aslında dolgu özelliği olmayan, ancak cilt altına uygulanarak cildin nemlenmesini ve dolgunlaşmasını sağlayan ÇAPRAZ BAĞLI OLMAYAN HYALURONİK ASİT bulunur. Bu dolgularda hyaluronik asit maddesine Somon DNA, Büyüme faktörleri, Peptitler, Aminoasitler, Vitaminler, Mineraller, Süksinik asit gibi dokularda oksijen metabolizması üzerine etkili pek çok madde eklenerek ticari farklı formlar oluşturulmuştur. Bu uygulamaya çok bilinen ve Özel Antalya Yaşam Hastanesi Dermatokozmetoloji bölümünde de yoğun olarak uyguladığımız GENÇLİK AŞISI, NEM AŞISI, GENÇLİK IŞILTISI, MEZODOLGU, MEZOLİFTİNG, MEZO-V-LİFT gibi pek çok farklı isim verilmektedir. İkinci tip dolgularda ise ÇAPRAZ BAĞLI HYALURONİK ASİT bulunur ki çapraz bağlar sayesinde dokularda daha belirgin hacim oluştururlar ve etki süreleri daha uzundur. Çapraz bağların yoğunluğuna göre bu dolgularda da yoğunluk farkları vardır. • Kaz ayakları, dudaklardaki dikey çizgiler gibi ince çizgilere uygulanan İNCE DOLGULAR (Kimyasal olarak az miktarda çapraz bağ içerirler, etki süreleri biraz kısadır, ancak bu anatomik bölgelerde bu formlarının kullanılması güvenlidir.) • Burun-dudak çizgileri (Nazolabial çizgiler), dudak köşelerinden aşağıya inen Marionette çizgileri, kaşlar arasındaki kaş çatma çizgilerine uygulanan ORTA KALINLIKTA DOLGULAR, • Dudak şekillendirme için kullanılan DUDAK DOLGULARI, • Elmacık kemiklerini belirginleştirme, çene ucunu büyütme, yüzü ve çeneyi yeniden şekillendirme, el gençleştirme için el dolgulama gibi amaçlarla kemiklerin hemen üzerine uygulanan DERİN VE KALIN DOLGULAR mevcuttur. Estetik Dolgu Uygulaması Nasıl Yapılır? Uygulama Süresi Nedir? Dolgu uygulamaları steril şartlarda yapılmalıdır. Uygulama süresi 15-30 dakikadır. Uygulama öncesi hastanın ayrıntılı muayenesi yapılır, dolgu yapılacak alan, kullanılacak dolgu maddesinin özellikleri ve ne miktarda kullanılacağı ayrıntılı olarak belirlenir. Cilde anestezikli kremler sürülür. Derin dolgularda kemik üstüne ve dudaklarda gerekirse ağız içinden dental iğnelerle lokal anestezi yapılabilir, ancak Antalya Yaşam Hastanesi Dermatokozmetoloji Bölümünde uyguladığımız dolgular cildi uyuşturan maddeler içerdiğinden öncesinde iğne ile anestezi gerekmediğini düşünmekteyiz. Bu şekildeki uygulamalarda ağrı çok azdır, sonrasında hafif şişlik ve kızarıklık oluşabilir. Uygulamadan hemen sonra normal hayatınıza dönebilirsiniz. Estetik Dolgu Uygulaması Kaç Seans Uygulanır? Dolgu uygulamaları tek seans yapılır. Estetik Dolgu Uygulamasının Beklenen Sonuçları Nelerdir? Bu Sonuçlar Ne Kadar Sürede Ortaya Çıkar? Dolgu uygulaması ile ciltteki ince ve kalın çizgi, oluk, şekil bozukluğu ve sarkma bölgelerinin cilt altı kısımları desteklenir ve bu kısımların bolca su tutması sağlanır. Bu sayede çizgi ve olukların derinliğine bağlı olarak çizgi ve oluk görünümleri uygulama sırasında ya tamamen kaybedilir ya da kabul edilebilir sınırlarda görünümde iyileşme sağlanır. Yani etkiler uygulama sırasında ve uygulamadan hemen sonra gözlemlenebilirler. Estetik Dolgu Uygulamasının Etkisi Ne Kadar Sürer? Tekrarlanan Uygulamalar Yapılabilir Mi? Geçici dolgular arasında en sık kullanılanılan hyaluronik asit içeren dolgulardır. Kalıcılık süreleri uygulanan alan ve uygulanan dolgunun kalınlığına bağlı olarak değişir. Bu süre 6 ay ile 2 yıl arasında değişir. Dolgular kalınlaştıkça kalıcılık süreleri uzar. İnce dolgular 6-8 ay, orta dolgular 12-18 ay, derin dolguların kalıcılığı 12-24 ay kadar sürebilir. Dudak dolgusu 4-6 ay, gözaltı ışık dolgusu 8-12 ay etki gösterir. Bu sürelerden sonra kişinin dolgu maddesini vücudundan atma hızına bağlı olarak etkilerini yavaş yavaş yitirirler. Hasta etkinin sonlandığını hissettiğinde ve doktor da tekrar uygulamayı uygun gördüğünde tekrar uygulanabilirler. Estetik Dolgu Uygulamasıyla Birlikte Başka Uygulamalar Yapılabilir Mi? Özellikle üst yüz bölgesinde botulinum toksini (Botox, Dysport) ile birlikte çapraz bağlı hyaluronik asit dolgu uygulaması yapıldığında kişide alın çizgilerinde, göz çevresindeki kazayaklarında, kaşlar arasındaki derin çizgilerde ve ağız çevresindeki sigara çizgilerinde belirgin gençleştirme sağlanmış olur. Ayrıca boyunda derin çizgileri olan kişilerde botulinum toksini ile birlikte dolgu uygulaması çok daha iyi sonuçlar verir. Ayrıca tüm yüz gençleştirmede botulinum toksini (Botox, Dysport) ve mezolift (gençlik aşısı, çapraz bağlı olmayan hyaluronik asit) uygulamasının mezoterapi şeklinde direkt kombinasyonu , çok belirgin gençleşme, parlama ve canlandırma etkileri sağlar. Dolgu uygulamaları ile kombine edilebilen iple yüz germe, iple yüz askılama, dermapen, mezoterapi, mezolift, kollajen aşısı, PRP ve Fibrocell gibi uygulamalarla dolguların etkinliği ve ömrü uzatılabilir. Estetik Dolgu Uygulamasının Riskleri Nelerdir? Yabancı cisim reaksiyonuna yol açma, enfeksiyon gibi riskler vardır, ancak diğer maddelere göre riskleri çok daha düşüktür. Bu risk hastanın önceden iyi değerlendirilmesi ve uygulama sırasında antiseptik koşullara iyice dikkat edilmesiyle ortadan kaldırılır. Uzman doktor tarafından uygulanması ve güvenilir markaların kullanılması bu riskleri en aza indirir. En önemli sorun yanlış ve olduğundan fazla miktardaki maddenin yanlış alanlara uygulanmasıyla oluşan kötü estetik görünümdür. Dolgu uygulamaları diğer cerrahi estetik işlemlerde olduğu gibi doğal olmayan bir görünüme yol açmamalıdır. Bu nedenle hyaluronik asitin kullanımının kolay ve yan etkiler oluşursa geri döndürülebilir olması en başlıca tercih sebebimizdir. Estetik Dolgu Uygulamasının Avantajları Nelerdir? • Dolgu işlemleri basit, kısa ve kontrollü girişimlerdir. • Fazla şişliğe yol açmadıklarından hastaların günlük yaşantılarını aksatmazlar. • Yapılan işlemin hasta tarafından beğenilmemesi durumunda geçici olmaları bir avantajdır.

  • Mezoterapi

    Mezoterapi vitaminleri, mineralleri, aminoasitleri ve enzimleri içeren karışımlar halinde hazırlanmış ilaçların cildin orta katmanına enjekte edilmesi ile yapılan bir tedavi yöntemidir. Mezoterapi tedavi edilecek bölgeye ince uçlu iğnelerle az miktarlarda verilir. Minimal oranda hasarlanan deride kan akışı hızlanarak doku beslenmesi artar, hem ilacın etkisi hem de hasarlanan derinin kendini yenilemesi sayesinde deride çok hızlı bir iyileşme ve yenilenme görülür. Mezoterapinin kullanım alanları nelerdir? Cilt gençleştirme (yüz,boyun vs.) Leke tedavisi Saç dökülmesi tedavisi ve saç tellerinin canlandırılması Selülit tedavisi ve bölgesel incelme Yara izleri ve çatlak tedavisi Spor yaralanmaları ve eklem ağrılarının tedavisi Mezoterapinin Etkileri Cilt yenileme mezoterapisinde cilt üzerindeki yaşlanma belirtilerinin (kırışıklık, cansızlık, lekelenmeler) ortadan kaldırılması hedeflenir. Burada kullanılan ilaçlar vitamin, mineral ve DNA sentezine katılan aktif maddelerden oluşur. Bu ilaçların cilt metabolizmasına katılmasıyla hücre yenilenmesi ve kollajen sentezi uyarılır. Böylece cilt yeniden esnekliğini kazanır ,cilt daha pürüzsüz ve daha canlı görünürken, ciltte sıkılaşma sağlanır. Selülit ve bölgesel incelme mezoterapisi, bölgesel kan akımını ve lenf akımını arttırır. Enjekte edilen ilaçlar sayesinde, orta derinin üzerine hapsolmuş ve vücut tarafından kullanılamayan yağ hücreleri, serbestleşip dolaşıma katılır. Ayrıca mezoterapi uygulaması portakal kabuğu görüntüsünden sorumlu olan fibröz sert bağların kopmasına neden olur. Saç Mezoterapisi ile saçın kalitesi ve kalınlığı artar. Saç dökülmesi durur, cansız saçların bir kısmı canlanarak, saç hacmi artar. Saçtaki kırılma ve matlaşma gibi yıpranma etkileri hızla düzelir. Saçlı derideki kepeklenme, kaşıntı, sivilceler kaybolur, saç ve saçlı deriye canlılık gelir. Mezoterapi nasıl uygulanıyor? Cildin orta tabakasına, 1- 2 cm aralıklarla ve 4-6 mm’ lik özel iğnelerle vitaminler, mineraller, aminoasitler ve enzimlerden hazırlanmış ilaçlar enjekte edilir. Bir seans 10- 15 dakika sürer. Seanslar genellikle 5-7 gün ara ile uygulanır. Yan etkisi var mı? Bildirilmiş önemli bir yan etkisi yoktur. Sonuç olarak; Mezoterapi, etkinliği bütün dünyada kanıtlanmış bir yöntemdir. Birçok ülkede uygulanıyor olması ve her gün binlerce doktorun hastalarına uygulaması yararlı bir yöntem olduğunun en güçlü kanıtıdır. Ayrıca mezoterapi, kimyasal peeling, botilinum toksini ve dolgu uygulamalarına çok uygun bir destek tedavisidir.

  • AMELİYATSIZ İPLE YÜZ GERME VE ASKILAMA İŞLEMİ

    Cerrahi İplerle Cilt Germe ve Askılama: Cildimizde yaşlanmanın en önemli sebepleri güneşe özellikle küçük yaşlarda olmak üzere fazla ve korumasız olarak maruz kalma, sigara içme, dengeli beslenmeme, stres, kirli hava şartları, genetik faktörler ve kronolojik yaşlanmadır. Kronolojik yani zamanla gelen yaşlanmada kemikler küçülür. Cildi cilt altı dokulara bağlayan ve cilt altı yağ ve kasları kemiğe bağlayan bağ dokularının hacmi ve bağlanma kuvveti azalır. Tüm cilt dokuları yerçekiminin kronolojik etkisiyle de birlikte yer değiştirirler ve sarkarlar. Aynı zamanda cilt altındaki hyaluronik asit, kollajen, elastin ve su tutma kapasitesinin azalır. Özellikle yüzümüzdeki kaslarımızı kullanarak yaptığımız mimiklerle kasların üzerindeki deride gevşeme, buruşma ve derin kırışıklıklar meydana gelir. Cerrahi iplerle cilt askılama işleminde işte bu faktörlerle gelişen kaşlarda yanlardan aşağı düşme, yanakların aşağı düşmesiyle meydana gelen burun yanındaki iki taraflı olukların görünümü, yine çene hattında aşağı doğru düşme ve sarkıklık, çene hattının sınırlarının bozulması, üst ve alt boyundaki gıdı görünümünü artıran sarkıklıkların giderilmesi ve bu sarkmaların giderilmesi planlanır. Cerrahi iplerle cilt germe işleminde de aynı steril, zamanla ciltte eriyen, ciltte kollajen ve elastin liflerin fibroblast hücrelerinden üretimini artıran, uygun iğnelerle cilt altına bırakılan ipler çeşitli geometrik şekillerde özellikle gevşeme, buruşma ve kalın kırışıklıkların olduğu alanlara uygulanırlar. Uygulama öncesi oldukça iyi bir şekilde sterilizasyon kurallarına uyulmalı, cilt özellikle ameliyatlarda kullanılan antiseptik solüsyonlarla iyice temizlenmelidir. Uygulama sırasında steril cerrahi alet ve gereçler, hasta örtüleri bulundurulmalıdır. Uygulama en yoğun uygulamalarda 1 saat kadar sürer. Uygulama yoğunluğu yani uygulanacak ip sayısı arttıkça bu süre uzayabilir ya da azaldıkça bu süre kısalabilir. Bazı askılama işlemlerinde birkaç adet dikiş atmak gerekir. İşleme başlamadan önce işlem alanının tümüne ya da askılama işlemlerinde iplerin giriş ve çıkış noktaşlarına ve cilt uygulanmak istenen çizgisel yollara iğneyle lokal anestezik yapmak gerekir. Duyacağınız ağrı çok minimaldir. Ağrıdan daha ziyade ipin cilt altındaki ilerlemesini hissedersiniz. Bu ipler ilk 3 ayda erirler ve etkileri kaybolur gibi olur. Ancak 3. ayın sonunda etkileri daha da belirginleşir. Bu uygulama öncesi fokuslu ultrasonografi, mikroiğneli radyofrekans yani altın iğne gibi ısıl eneji veren gençleştirme işlemleri yapılıp sonra ip işlemleri de yapılabilir ya da direkt ip işlemleri de yapılabilir. Uygulama sonrası 3 gün antibiyotik ve antibiyotikli kremler ve güneş koruyucular kullanılmalıdır. Ayrıca çok sert hareket ve masajlardan kaçınılmalı, ağrı olursa parasetamol içeren ağrı kesiciler kullanılmalıdır. Ayrıca dermapen( mikroiğneleme), Plateletten Zengin Plazma, Botulinum Toksin, Hyaluronik Asit-Somon DNA- Büyüme Faktörü İçeren Nem Aşısı, Kollajen Aşısı, Az Yoğunluklu Cilt Dolguları, Hidromekanik Cilt Bakımları gibi daha pekçok uygulamaya beraberinde ya da sonrasında seanslar şeklinde eklemeler yapılıp gençleşmiş, parlak, gevşeme ve sarkmaları azalmış bir cilt görünümü sağlanabilir. Cildinize sağlık için sağlıklı kararlar verip hijyenik ve uygun yerlerde sağlık çalışanlarına işlemlerinizi yaptırın. Bu konuda kendinize destek olun, biz sağlık çalışanları da siz hastalarımıza destek olalım.

  • Kronik Böbrek Hastası Olmamak İçin Dikkat

    Kronik böbrek hastası olmamak için nelere dikkat edelim? Aslında bu sorunun cevabı oldukça basit. Çünkü sağlıklı bir yaşam için dikkat edilmesi gereken konularda gerekenleri yapmak, bizleri aynı zamanda önlenebilir böbrek hastalığından da koruyacaktır. Böbrek hastalığından korunabilmek için sağlıklı beslenmek, yeterli sıvı almak, düzenli egzersiz yapmak, ideal kiloyu korumak, sigara ve aşırı alkol tüketiminden kaçınmak, uygunsuz ağrı kesici kullanmamak, tuzu azaltmak, özellikle 40 yaş sonrası düzenli kan basıncı ve kan şekeri kontrolü yaptırmak olarak özetlenebilir. Eğer diyabet, hipertansiyon, kalp ve damar hastalığı, ailede böbrek hastalığının olması, fazla kilo veya 60 yaş ve üzerinde iseniz, şikayetiniz olsun olmasın, yılda en az bir kez düzenli olarak böbreklerinizi kontrol ettirmelisiniz.

  • Reflü Şikayetlerini Azaltan 7 Alışkanlık

    Reflü, toplumda en sık görülen mide sorunları arasında yer alıyor. Hastalık tüm nüfusun %30-40’ını etkilerken, en sık 30-40 yaşları arasında görülüyor. Şişmanlık, karın içi basıncın artması, hamilelik, genetik yatkınlık risk faktörleri, reflü oluşumunda önemli rol oynuyor. Mide ve bağırsak sistemini etkileyen stresin yanı sıra beslenme alışkanlıkları da reflü ataklarını tetikleyebiliyor. Memorial Antalya Hastanesi İç Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Tülay Kadıoğlu, reflü şikayetlerini azaltan ve reflü hastalarının yaşam kalitesini artıran önerilerde bulundu. Stres ve beslenme yine başrolde! Reflü, mide içeriğinin, yukarıya doğru yemek borusuna geri kaçmasıdır. Bunun sonucunda da midedeki asit ve pepsin yani midede proteinlerin sindirimine yardım eden madde, yemek borusunun alt ucunu tahriş etmekte ve yemek borusu kendini mide asidinden koruyamaz hale gelmektedir. Stresli iş ve yaşam koşullarının yanı sıra modern şehir hayatıyla birlikte geleneksel yemek tarzı da şekil değiştirmiştir. Ev yemeklerinin giderek daha az tüketilmesi, saati değişen öğünler, hazır gıdalar ve fast food tarzı yiyecekler, kahve, çay, gazlı içecekler ve sigara tüketiminin artması, reflü oluşumunda önemli etkenlerdir. Önemli sağlık sorunlarına yol açabilir Reflü hastalarında ağıza acı su gelmesi, göğüs ağrısı, midede ekşime, yutma güçlüğü, öksürük ve ses kısıklığı gibi yaşam kalitesini düşüren sorunlar görülmektedir. Hastalığın tedavi edilmediği ve şikayetlerin kontrol altına alınmadığı durumlarda gece mide içeriğinin solunum yollarına kaçması ile ani uyanmalar, akciğer iltihabı gibi önemli sorunlar da ortaya çıkabilir. Ayrıca mide içeriğinin yemek borusunu tahriş etmesine bağlı olarak reflü sorunu olanlarda özofagus kanseri riski de bulunmaktadır. Doğru beslenme şikayetleri azaltır Reflü sorunu olan kişilerin beslenme düzenleri, şikayetlerin kontrol altına alınması sağlar ve hastalığın, vücutta farklı organlara zarar vermesini önemli oranda engeller. Reflüde tüketilmemesi ya da çok sınırlı miktarda tüketilmesi öneriler yiyecek ve içecekler: Kahve Çikolata Baharatlar Gazlı içecekler Sigara Soğan Sarımsak Yağda kızartılmış yiyecekler Alkol Salça Domates Ekşili yiyecekler Reflü şikayetlerini azaltan yiyecek ve içecekler: Liften zengin gıdalar Elma Muz Brokoli Havuç Fasulye Kantaron yağı Papatya çayı Peynir Reflü şikayetlerini azaltan alışkanlıklar kazanın Tabağınızdaki porsiyonları küçültün: Reflü şikayetlerini azaltan yiyecekler tercih edilmeli ve midenin gereğinden fazla doldurulmamalıdır. Bu durum, yiyeceklerin kolayca geriye kaçmasına sebep olmaktadır. Yemek yedikten sonra uyumayın: Yemek yedikten sonra en az iki saat kadar yatar pozisyonda olmamaya özen gösterilmelidir. Çünkü bu şekilde mide ile yemek borusu arasında olan açı kaybolmaktadır. Hızlı yemek yemeyin: Her lokmayı uzun uzun çiğnemek reflü hastaları için önemlidir. Ayrıca ayaküstü değil, oturarak yemek de etkili bir korunma sağlar. Yastık yüksekliğiniz 30 cm olsun: Gece boyu mide sıvısının geriye kaçışını engellemek için başın mide seviyesinden yüksekte tutulması gerekir. Kilo verin: Fazla kilo sorunu olan reflü hastalarının şikayetleri hem daha sık hem de daha şiddetli olmaktadır. Bu nedenle mutlaka ideal kiloda olmaya özen gösterilmelidir. Bol ve sık su için: Suyu gün boyu sık aralıklarla yudumlayarak tüketmek, şikayetleri azaltıcı bir etkiye sahiptir. Hareket edin: Akşam yemeği sonrası 15-20 dakikalık kısa yürüyüşler, rahatlatıcı özelliktedir ve hastalar için son derece faydalıdır.

  • Fazla Vitamin Kullanımı Hastalık Nedeni

    Kontrolsüz A vitamini alımı karaciğeri, C vitamini ise mideyi yoruyor Doğru bir beslenme programı ve besin çeşitliliği ile vücudun günlük vitamin ihtiyacı karşılanabilmektedir. Vitaminlerin çoğu bitkisel ve hayvansal besinlerde bulunmaktadır. Bunun için doğal yollarla sebze ve meyve ağırlıklı ve dengeli bir beslenme tercih edilmelidir. Mevsimine göre uygun miktarlarda tüketilen taze meyve ve sebzeler en zengin vitamin ve mineral kaynaklarıdır. Ancak kişinin vitamin eksikliği varsa, isteğine bağlı olarak değil doktor kontrolünde ek vitaminleri alması gerekmektedir. Çünkü bilinçsizce tüketilen A vitamini karaciğer bozukluğuna; C vitamini, böbrek taşına ve mide rahatsızlıklarına yol açabilmektedir. Kimlere ek vitamin desteği verilebilir? Günlük 1200 kcall’nin altında düşük enerjili diyet yapanlar Yeterli ve dengeli beslenemeyenler Özellikle süt, yumurta ve et gibi hiçbir hayvansal gıdayı tüketmeyenler Gebe ve emziren kadınlar 65 yaş üstü kişiler Demir yetersizliği ve/veya anemisi olanlar Antiasit, laksatif ve diüretik gibi vitamin ve mineral emilimini engelleyen uzun süreli ilaç kullanımı olanlar Belirli besinlere karşı alerjisi olanlar Bağırsak ve mide hastalıkları olanlar Diyaliz tedavisi gören kronik böbrek hastaları Kimler için hangi vitamin uygundur? 65 yaş üstü kişilerin B6, B12, folik asit ve D vitamini, Gebelerin ve gebe kalmayı düşünenlerin 400 mg/gün folik asit, demir ve kalsiyum desteği Aşırı alkol kullanımı olanların B6, B12, folik asit, tiamin, A ve D vitamini Sigara içenlerin B6, C vitamini ve D vitamini Osteoporozu ya da kemik kırığı olanların kalsiyum ve D vitamini Vejetaryen olup hayvansal gıda tüketmeyenlerin B12 vitamini Güneşten yararlanamayanların D vitamini takviyesi alması gerekebilir. Vitamin kullanımı konusunda dikkat edilmesi gerekenler Eğer herhangi bir kronik hastalığınız yoksa ve doktorunuz önermemişse vitamin takviyesi kullanmayın. Günlük olarak beslenmenizi bir uzmanla görüşerek gözden geçirin. Metabolik durumunuza uygun; vitamin, mineraller, protein, karbonhidratlar, yağlar açısından dengeli bir beslenme programı uygulayın. Eğer ilaç kullanıyorsanız ve vitamin desteği almak istiyorsanız, doktorunuza danışmadan vitamin desteği kullanmayın. İlacın etkisini azaltabilir ya da etkileşim sonucu yan etki yapabilir. Vitamin takviyesi kullanacaksanız tek bir vitamin yerine, multivitamin içeren formları tercih edin. Önerilen dozların dışında vitamin takviyesi almayın. Doktorunuzun önerdiği formlar dışında içeriğini bilmediğiniz ürünleri kullanmayın. Vitamin ilacının içeriğini mutlaka okuyun. İçinde vitamin dışında başka kimyasal maddeler olmamasına özen gösterin. Vitamin ilaçlarını muhafaza koşullarına uygun olarak saklayın ve son kullanma tarihlerine dikkat edin. Hiçbir vitamin desteğinin doğal yolla alınan besinlerle eş değerde olamayacağını unutmayın.

  • Tansiyon Kontrolü İçin 5 Altın Kural!

    Enseden başlayan baş ağrısı en belirli şikayet Kan basıncı yüksek olduğunda, özellikle enseden başlayan baş ağrısı, burun kanaması, nefes darlığı gibi şikayetler ortaya çıkabilir. Tansiyon yüksekliği bazı kişilerde de hiçbir belirtiye yol açmayabilir ve kişinin günlük yaşamını sürdürmesine bir engel teşkil etmeyebilir. Hasta uzun yıllar hipertansiyon sorunu olduğunu bilmeden yaşayabilir. Ancak hastalık kontrol altına alınmadığında, özellikle böbrek, göz, kalp gibi organlar bu durumdan olumsuz etkilenir. Erkekler kadınlara göre daha fazla risk altında Hipertansiyonun %95’inin saptanabilen bir nedeni yoktur. Ancak % 5 hastada sekonder hipertansiyon olarak adlandırılan, altta yatan başka nedene bağlı kan basıncı yükselmesi görülmektedir. Hipertansiyon genellikle 35-50 yaşları arasında görülür. Erkekler tansiyon hastalığı açısından kadınlara oranla biraz daha risk altındadır. Genetik yine hipertansiyonda da önde gelen nedenlerin başındadır. 5 altın kurala dikkat ederek hipertansiyondan korunabilirsiniz! Hipertansiyondan korunmak ya da hastalığı kontrol altına almak ise bazı yaşam tarzı değişiklikleri ile mümkündür. Sağlıklı beslenme ve düzenli egzersizin yanı sıra stres kontrolü gibi faktörler, tansiyon değerlerinin yükselmesini engeller. Bazı hastalar için ise doktor kontrolünde ilaç tedavisi ile kan basıncı değerleri kontrol altına alınabilir. Günde 10 bin adım atın! Hipertansiyona karşı şu önlemler alınabilir: 1)Tuzu azaltın: Aşırı tuz tüketimi tansiyon hastalığını en başta tetikleyen nedenlerdendir. Günlük tuz tüketim miktarı 2 gr’ın altında olmalıdır. Tuz hem sağlıklı kişilerde tansiyon hastalığı oluşması açısından risk oluşturur hem de hipertansiyon hastalığı olan kişilerde ilaçlarını düzenli kullansalar bile kan basıncı seviyelerinin normale gelmesini engeller. Tuz kaynağı olarak sadece sofra tuzunu düşünmek de yanlıştır. Tuzlu peynirler, tuzlu zeytin, salça, turşu, yağda kavrulmuş kuruyemişler, salamura yiyecekler gibi günlük besinlerin içindeki gizli tuz kaynaklarının da tüketime dikkat edilerek, bu yiyeceklerin sınırlandırılması gerekir. 2)Kilo verin ve hareket edin: Aşırı kilolu olan kişilerin yaklaşık %40'ında yüksek tansiyon görülmektedir. Genç hipertansiyon hastalarının ise yaklaşık üçte biri fazla kiloludur. Fazla kilonun kan basıncı üzerinde de olumsuz etkisi bulunmaktadır. Bu nedenle ideal kiloda olmak tansiyonu dengeleyen bir faktördür. Sürekli hareket halinde olmak kan basıncını düzenler. Bu nedenle günde 10 bin adım kuralına uyacak şekilde hem sağlıklı kişilerin hem de tansiyon hastalarının hareket etmesi önemlidir. 3)Şekeri azaltın: Şeker hastalarında yüksek tansiyona sık rastlanır. Yine tansiyon hastalarında da şeker hastalığı gelişebilmektedir. Genelde iki hastalık bir arada görülmektedir. Çünkü her iki hastalık da kan damarları üzerinde olumsuz etki yaratır. Bu sebeple tansiyon hastalarının ilerleyen dönemlerde şeker hastalığına yakalanmamak için mutlaka şeker tüketimini azaltmaları gerekmektedir. 4)Alkol tüketimi: Alkol kullananlarda yüksek tansiyon görülme sıklığı artar. Hipertansiyon hastalığı olanların da ilaçlarını düzenli kullanırken alkol miktarını da azaltarak kan basıncını dengede tutmaları mümkündür. 5)Stres: Uzun çalışma saatleri, masa başı çalışma düzeni ve düzensiz beslenme tansiyonu olumsuz etkiler. Çalışma hayatının stresi de göz önüne alındığında çalışanlar hipertansiyon ve hipertansiyona bağlı sorunlar için risk altındadırlar. Stresten uzak bir yaşam sürmek birçok hastalık gibi hipertansiyon için de koruyucudur. Yemeği dışarıda yiyecekseniz bunlara dikkat edin! Yemeğe çok aç karnına gitmeyin. Menüyü dikkatle inceleyin ve tuzsuz, az yağlı, yağsız ürünleri seçin. Porsiyonları oranlı tüketin. Kırmızı et yerine beyaz et tercih edin. Tatlı yerine meyve yiyin. Ara sıcaklardan kaçının. Su tüketimini artırın ve şekerli içeceklerden uzak durun. Yemeklerde tuz yerine limon ve baharat kullanın.

  • ÇOCUKLARDA ANTİBİYOTİK

    Antibiyotiğin keşfi ve kullanılması insanlık tarihinin dönüm noktalarından biri olarak kabul ediliyor ve şimdiye kadar yüz milyonlarca hayatı kurtardığı biliniyor. Ancak yarım yüzyıllık macerası sonrasında antibiyotikler artık eskisi gibi etkili olamıyor. Bunun nedeni ise tüm dünyada ve ülkemizde aşırı ve yanlış kullanıma bağlı olarak pek çok bakterinin antibiyotiğe karşı direnç geliştirmiş olması.Bu bakterilerin tedavisi için yeni antibiyotikler üretilse bile, aşırı kullanım nedeniyle çok erken dönemde yeniden direnç gelişiyor. Bu kısır döngü de maalesef her zaman bakteriler lehine işliyor ve tüm dünyada tedavi edilemeyen enfeksiyonlara yol açıyor.

  • ASTIM GİDEREK ARTIYOR

    Astım, akciğer içi hava yollarında daralmaya neden olan ve alevlenmelerle seyreden kronik bir akciğer hastalığıdır. Hava yollarındaki bu daralmanın nedeni, mikrobik olmayan bir tür iltihap nedeniyle hava yolu duvarının şişmesidir. Hastalık tekrarlayan nefes darlığı, nefes alıp verirken ortaya çıkan hırıltı-hışıltı-ıslık sesi, göğüste baskı hissi ve öksürük gibi belirtilerle kendini gösterir. Astımı tetikleyen 2 grup risk faktörü vardır. Kişisel risk faktörleri içinde genetik yapı, cinsiyet ve şişmanlık sayılabilir. Çevresel risk faktörleri ise kalıtsal olarak yatkın bireylerde astımın ortaya çıkması ve ağırlığı üzerinde rol oynar. Uygun ilaç tedavisi ile astımlılar, iş ve okul dahil günlük yaşamlarına, hastalık nedeni ile herhangi bir kısıtlanma olmadan devam edebilirler. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de bu hastalığın tedavisi ile ilgili gerekli her türlü ilaç ve malzeme bulunmaktadır.”

  • Oruç ve Beslenme

    Uzun açlık süresince midede bazı salgılarda azalma yaşanır. Bu durumda mide ve bağırsakların dış etkenlere karşı daha duyarlı hale gelmesi ile birlikte, hafif bir gastrit, iyileşme yolunda olan bir ülser ya da benzer hastalıkların da daha belirgin hale gelmesine sebep olur. Bu sebeple mide şikâyetleri ya da geçirilmiş ülser, mide kanaması gibi geçmişi olanların, oruç tutmaya başlamadan önce mutlaka hekim önerisini dikkate almaları gerekir İftarda öncelikle su, hurma, hafif kahvaltılıklar ve çorba ile giriş yapılmalı, birden hızla aşırı tıka basa yenilmemelidir. Mümkün olduğunca bol sulu, kızartılmamış, aşırı yağlı olmayan gıdalar tercih edilmelidir. Aşırı yağlı etlerden ve sakatatlardan uzak durulmalıdır. Acile başvuran oruçluların büyük çoğunluğu iftar ve sahur esnasında gereğinden fazla ağır gıdalar tükettikleri için rahatsızlanırlar Reflü hastalarının az az ve sık sık yemek yemeleri ve yedikten sonra da hemen yatmamaları gerekir. Ramazan döneminde uzun süre aç kalan kişi, iftar esnasında yemeğini daha hızlı bir şekilde yer ve karnını fazlası ile doldurur. Bu durum reflü ataklarını tetikler. Bu sebeple reflü hastalarının oruç tutarken daha dikkatli olmaları gerekir Hızlı ve aşırı yemekten kaçının. Aşırı yağlı ve aşırı tatlı gıdalardan uzak durun. Sahur öğününü ihmal etmeyin. İftar ile sahur arasında en az 2-3 litre sıvı tüketmeye dikkat edin. Tuz alımını kısıtlayın. Sıcak altında dolaşmayın. Çok fazla efor harcayacağınız etkinliklerden uzak durun. Özellikle iftar ve sonrasında kahve ve asitli içeceklerden uzak durun. Çok sıcak ve soğuk yiyecek ve içecekler tüketmeyin. İftarda yemeğe çorba gibi hafif yiyeceklerle başlayın ve hızlı yemeyin.

  • İnsülin Direnci

    İnsülin Direnci Nedir? İnsülin, pankreastan salgılanan ve besinlerle alınan şekeri hücrelere, organlara ulaştıran bir hormondur. Kandaki şekeri hücrelere götüren insülin, bu şekerin enerji olarak kullanılmasını sağlar. İnsülin salgılanmadığında ya da gereğinden daha az salgılandığında ise şeker kanda birikir, kişinin kan şekeri yükselir. İşte şeker hastalığı olarak adlandırılan bu durumda öncelikli olarak kalp, damar, karaciğer gibi organlar olmak üzere tüm vücut zarar görür, hastanın yaşam kalitesi düşer ve ömrü kısalır. Zira kanda biriken fazla şeker tıpkı bir zehir gibi zararlı bir hale dönüşür. Pankreas hiç insülin salgılamıyorsa kişi Tip 1 Diyabet, az salgılıyorsa ya da kişide insülin direnci mevcutsa da Tip 2 Diyabetten bahsedilir. Eğer pankreas insülin üretiyorsa, ancak karaciğerde, yağ ve kas dokusunda bu insüline karşı bir duyarsızlık oluşmuşsa bu durum insülin direnci olarak adlandırılır. Çünkü salgılanan insülin hücrelerde enerjiye dönüşüp kullanılamıyordur. Bu sorun da tüm şeker hastaları arasında % 90’lık dilimi oluşturan Tip 2 Diyabet anlamına gelmektedir. İnsülin direnci belirtileri nelerdir? Kişide Tip 2 Diyabet oluşmasına zemin hazırlayan insülin direnci, kendisini öncelikle ani kilo artışları ve az yenmesine rağmen kilo kontrolünün sağlanamamasıyla göstermektedir. Bununla birlikte kişi doyacak kadar yedikten kısa bir süre sonra yeniden acıkır, sık sık tatlı yeme krizlerine girer, bel çevresinde normal dışı bir yağlanma, genişleme gözlenir. Ayrıca kasık, boyun ve koltuk altı bölgelerinde bir miktar kararma, kronik yorgunluk halsizlik hissi, kadınların adet kanamalarının düzensizleşmesi ve karaciğer yağlanması da insülin direnci oluşmaya başladığının ya da var olduğunun belirtileri arasındadır. Ancak bu şikayetlerin pek çok farklı rahatsızlığın da sebebi, belirtisi olabileceği göz önünde bulundurulmalı ve bunlardan biri veya birkaçı hissedildiğinde doktora başvurulmalıdır. İnsülin direncini artıran besinler hangileridir? Bilinen pek çok hastalık gibi şeker hastalığı da sağlıksız beslenme ve yaşam koşullarına bağlı olarak gelişmekte, ortaya çıkmaktadır. İşte bu bağlamda en genel olarak altı çizilebilecek sağlıklı beslenme kuralları insülin direncinden, şeker hastalığından korunmak için de geçerlidir. Örneğin aşırı yağlı, tuzlu, şekerli, asitli gıdalar, hamur işi, beyaz un, pirinç, ekmek, şeker gibi besinleri fazlaca tüketmek şeker hastalığının da kapısını açmaktadır. Bununla birlikte hazır meyve suları, şekerlemeler, şerbetli tatlılar, patates ve patates içeren yiyecekler kan şekerini ani olarak yükselttiğinden organlarda ve dokularda insüline karşı direnç oluşturur. Ayrıca günde 2 ya da 3 öğün beslenmek ve bu öğünlerde aşırı miktarda besin tüketmek de kan şekerini hızlıca yükselten sebepler arasındadır. İnsülin direnci nasıl düşürülebilir? İnsülin direncinin beslenme alışkanlıkları doğrultusunda oluştuğu ya da yükseldiği göz önünde bulundurularak, sağlıklı beslenme düzeni ile de insülin direncini düşürmek mümkün olabilmektedir. Bu bağlamda öncelikle günde 3 ana öğün, 2 ya da 3 ara öğün şeklinde beslenmek gerekmektedir. Ana öğünlerde tam olarak tokluk hissedinceye kadar beslenen kişi, ara öğünlerde ise daha küçük porsiyonlarda daha az kalorili besinler tüketmek faydalı olacaktır. İnsülin direnci teşhisi konulan kişinin ilk olarak yapması gereken kesinlikle porsiyonlarını küçültmektir. Örneğin önceden bir öğünde 3 farklı yemekten, birer tabak yiyen kişi, insülin direncini düşürmek için bu 3 yemekten küçük birer kase tüketmeye başlamalıdır. Ayrıca kan şekerini ani olarak yükseltecek beyaz pirinç, ekmek, şekerden, yağlı, tuzlu, şekerli besinlerden de uzak durulması önerilmektedir. İnsülin direnci nasıl tedavi edilir? Şeker hastalığı türlerinin kesin bir tedavisi olmamakla birlikte kişinin yaşam kalitesini yükseltecek ve ömrünü uzatacak tedavi yöntemleri ve yaşam değişiklikleri uygulanmaktadır. İnsülin direnci olan kişilerde ilaçla tedavi yoluna gidilmektedir. Burada hastanın kan şekeri değeri, insülin hormonu salgılanma düzeyi test ve kontrol edilir, kişiye özel olarak ilacın dozu ayarlanır. Bu süreçte tedaviye başlandığı dönemden kısa süre sonrasında hasta eskiye oranla daha az acıktığını, kilo vermeye başladığını, daha az tatlı isteği hissettiğini ve daha enerjik olduğunu fark edecektir. Tüm bu sağlıklı beslenme ve ilaç kullanımının yanında insülin direncinin kırılması ve duyarlılığın artırılması için kişinin kesinlikle yaşamını daha hareketli olarak düzenlemesi gerekmektedir. Bu bağlamda insülin direnci olan kişinin mutlaka her gün düzenli olarak yürüyüş yapması, doktorun tavsiyeleri doğrultusunda egzersiz programı uygulaması faydalı olacaktır. Zira düzenli spor yapmanın, vücudun yağ oranını düşürmenin insülin direncini kırdığı bilinmektedir. Bir bütün halinde bakıldığında insülin direncinin tedavi koşulları ve şeklinin kesinlikle hastalığın boyutu ve düzeyine göre değiştiği söylenebilir. Şöyle ki; başlangıç aşamasında, fazla ilerlememiş olan insülin direnci vakalarında sağlıklı ve düzenli beslenme, günlük hareket olanaklarını artırma ve spor yapma genellikle çare olabilmektedir. Ancak daha ileri düzeyde seyreden insülin direnci vakalarında beslenme ve yaşam koşullarının olumlu yönde biçimlendirilmesinin yanı sıra, ilaç kullanımı da gerekmektedir. İlacın dozu ve türevine kara verilirken kişinin ne kadar süredir hasta olduğu, hastalığın hangi aşamada olduğu, hastanın yaşı, başka bir rahatsızlığının olup olmadığı ve kilosu gibi değişkenler önem taşımaktadır.

  • Google Places
  • Instagram
  • Facebook
  • LinkedIn

©2022 DrSistem

bottom of page