Arama Sonuçları
Boş arama ile 1063 sonuç bulundu
- Hipertansiyon Komplikasyonları
Yüksek tansiyonun erken tedavi edilmediği halde sebep olacağı komplikasyonlar Komplikasyonlar Yüksek tansiyondan kaynaklanan atardamar duvarlarında oluşan aşırı basınç damarların yanı sıra insan vücudundaki diğer organlara da zarar verebilir. Bir kişinin tansiyonu ne kadar yükselirse ve ne kadar kontrol edilmeyecek durumu gelirse organlarda oluşacak zarar da o denli kötü olacaktır. Bir insanda kontrolsüz bir biçimde yükselmeler gösteren bu hastalık aşağıdaki durumlara yol açar. • Kalp krizi ya da inme, kalp krizi, felç ya da farklı sorunlara sebep olabilen arterlerin kalınlaşmasını ve sertleşmesini ortaya çıkartır. • Kanda basıncın artması kan damarlarında zayıflamaya ve şişmeye sebep olur. Avrenizma patlarsa hayati tehlike meydana gelir. • Kalp yetmezliği, damarlarda oluşan basınçtan kaynaklı kanın pompalanmasını yapacak kalp kasında kalınlaşma olur. Kalın kastan kaynaklı kalp yetmezliği oluşur ve insan vücudunun ihtiyacını karşılamak için yeterli düzeyde kanın pompalanması meydana gelmez. • Böbreklerinizde zayıflama ve daralmış kan damarı, bu durum organların normal şekilde çalışmasının önüne geçer. • Gözlerde kalınlaşma daralmış veya yırtık damarlar, görme ile alakalı kayıplara yol açar. • Metabolik sendrom, bu sorun vücuttaki meydana gelen metobolizma bozuklarına işaret eder. Bundan dolayı diyabet, inme ve felç gibi ciddi durumlar gelişebilir. • Bellekte sorunlar, kontrolsüz şekilde kanın basınç durumunun ortaya çıkması öğrenme, algılamak ve hatırlama becerilerini etkiler. 1. Kalp krizi Kalp krizi, kontrol edilemeyen yüksek tansiyonla ilişkili en kötü hastalıklardan biridir. Bu rahatsızlık elbette ölümcül olabilir. Kalp krizi, atardamarlarda sertleşme ve daralma olduğunda meydana gelir ve bu da kan dolaşımını etkiler. 2. Felç Felç, beyninize kan taşıyan damarlardan birinde kan akışı kısıtlı hale geldiğinde oluşur. Tansiyon, bu hayati organa sağlanan kan akışını doğrudan etkiler. Bu sebeple yüksek tansiyonu olan kişilerin felç geçirme olasılığı daha yüksektir. 3. Kalp yetmezliği Konjestif kalp yetersizliği olarak da bilinen kalp yetmezliği, kalbiniz fazla stres altında kaldığında gelişir. Bu durumun sebebi kalbinizin sertleşmiş ve darlaşmış atardamarlara kan pompalamak zorunda kalmasıdır. Aslında bu rahatsızlık, kalp kaslarını doğrudan etkilediği için hipertansiyonu olan kişilerde başlıca ölüm sebeplerinden biridir. Belirtileri arasında genellikle şunlar bulunur: • Nefes alıp vermede zorlanma, • Eller ve ayaklarda enflamasyon, • Karın bölgesinde şişkinlik, • Uyku problemleri, • İdrar kaçırma, • Yorgunluk ya da güçsüz hissetme. 4. Diyabet Diyabet, yüksek tansiyon ile ilişkili diğer hastalıklardan farklıdır. Çünkükontrol edilemeyen yüksek tansiyonun sonucu olabileceği gibi, sebebi de olabilir. Kan şekeriniz kontrol edilemez hale geldiğinde kan dolaşımını da etkileyebilir. Ayrıca atardamar sağlığını etkiler ve kalbe sağlanan düzgün kan akışını sekteye uğratır. Ancak, başka faktörlerden dolayı oluşan kan basıncının kandaki etkisi aynı olabilir. Bu durumda enerji kaynağı olarak şeker kullanma fonksiyonunuz da azalır. Bazı durumlarda hipertansiyon hastalarında diyabet daha kötü bir hale gelebilir. Bunun sebebi ise tansiyonun metabolizmayı, pankreasın fonksiyonlarını ve böbrekleri etkilemesidir. 5. Ateroskleroz Ateroskleroz; yüksek tansiyon sürekli şekilde devam ettiği zaman ortaya çıkan bir hastalıktır. Bu hastalık için belirli bir tedavi bulunmamaktadır. Ateroskleroz atardamarların sertleşmesine de yol açar. Sonuç olarak damar tıkanıklığı ve koroner kalp hastalığı gibi tehlikeli hastalıklara yol açabilir. 6. Böbrek hastalıkları Böbrekleriniz sırtınızın iki yanında da bulunur ve kanınızdaki atık maddeleri süzmek için tasarlanmıştır. Aynı zamanda elektrolitleri düzenler ve fazla sıvıların idrar ile atılmasını sağlar. Hipertansiyon böbreklerin fonksiyonlarını doğrudan etkiler. Böbreklerin iyi çalışabilmesi için ihtiyaç duyduğu kan dolaşımını kısıtlar. Bu şekilde, zaman geçtikçe böbrek sisteminde bozulmalar oluşmaya başlar. Hepsinden önemlisi, oksijenlenmeyi ve bu organlara besin maddelerinin iletimini kısıtlar. Ayrıca böbreklerin etrafındaki atardamarlarda daralmalar oluşabilir, bu da atıklardan kurtulma becerilerini azaltır. Sonuç olarak geri dönüşü olmayan bir hasar meydana gelir. 7. Göz hastalıkları Birçok insan yüksek tansiyonun göz sağlığı üzerinde ne kadar etkisi olduğunu hayal bile edemez. Birbiriyle ilgisi olamazmış gibi görünse de vücudun herhangi bir yerindeki kısıtlanan kan akışı retinanızdaki damarlara da zarar verebilir. Hipertansiyon hastalarında genellikle yavaşça bazı göz hastalıkları da gelişir. Bu hastalıklar yaygın belirtiler göstererek başlar. Örneğin enflamasyon, bulanık görme ve netlik kaybı gibi belirtiler gösterebilir. Hipertansiyonu kontrol altına alma Her halükarda bazı reçeteli ilaçları bilmenizde fayda var. Bu ilaçlar hipertansiyonu kontrol altında tutmak için kullanılır ve hipertansif retinopati gibi hastalıkların semptomlarını fark edilir ölçüde azaltır. Bu noktada doktorunuzu düzenli olarak ziyaret etmenin ve doğru testleri yaptırmanın önemi büyüktür. Böylelikle tansiyonunuzdaki düzensizlikleri erkenden tespit etmek de mümkün olabilir. Özellikle de vücudunuzun diğer bölgelerinde sorunlar yaşamaya başladığınızı fark ettikten sonra dikkatli olmak hayati önem taşır.
- Obezitede Diyet Tedavisi
Obezite tedavisinde ilk basamak mutlaka diyet tedavisi ve yaşam tarzının değiştirilmesi olmalıdır. Kişinin yaşı, cinsiyeti, alışkanlıkları, yandaş hastalıkları, laboratuar bulguları ve obezitesinin derecesi diyet düzenini etkiler. Bu nedenle her hastaya standart bir diyet önerisi vermek son derece sakıncalıdır. Her bir hasta için onun sosyal yaşantısına, metabolizma hızına, beslenme alışkanlıklarına ve sağlık durumuna özel, kalorisi ayarlanmış bir diyet planlanmalıdır. Obezite tedavisinde kullanılacak diyet kişiye özel olmalıdır. Hazır ve matbu diyet listeleri ve lahana diyeti, şok diyet gibi sürdürülemez diyet programları dayatılmamalıdır. Diyet programlarında hedef, hastanın aç kalmadan, sık aralıklarla küçük porsiyonlar halinde yemek yemesini sağlamak ve metabolizmasını hızlandırmak olmalıdır. Hastalar, program boyunca beslenme uzmanlarının takibinde kalmalıdır. Diyet programlarının başarısı hastanın günlük yaşamında sürdürülebilir olmasına ve hastanın kendini kısıtlanmış hissetmemesine, mutlu şekilde, aç kalmadan kilo vermesine bağlıdır. Kişiye özel diyet hazırlanmadan önce kişinin beslenme öyküsü alınmalı, bu bilgiler değerlendirildikten sonra hastaya özel bir diyet planı hazırlanmalı, hasta diyetin özellikli noktaları konusunda eğitilmeli ve izlenmelidir. Eğitim ve izleme ile desteklenmeyen diyetlerin uygulanması son derece zordur. Obez hastanın tedavi programı, diyet, egzersiz ve davranış değiştirme terapisi olmak üzere üçlü bir program şeklinde olmalıdır. Bu nedenle tedavi süreci bir ekip tarafından yönetilmek zorundadır. Buna rağmen araştırmalar çok sayıda obez hastanın diyet programlarına uymakta zorlandığını ve birçoğunun bu programları yarıda bıraktığını göstermektedir.
- Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalığı (FMF) nedir?
Ailevi Akdeniz Ateşi, ataklar halinde karın ağrısı, ateş şikayetleri ile kendini belli eden ve akut apandisit ile karıştırılabilen otozomal resesif (çekinik) geçişli kalıtsal bir hastalıktır. Ailevi Akdeniz Ateşi özellikle Akdeniz'e kıyısı bulunan ülkelerde sıklıkla görülmektedir. Türkiye'de, Kuzey Afrika‘da, Ermeniler, Araplar ve Yahudilerde yaygındır. Genel olarak Familial Mediterranean Fever (FMF) adı ile bilinmektedir. FMF, ataklar halinde tekrarlayan, 3-4 gün sürebilen, ateşin de eşlik ettiği karın zarında iltihaplanma nedeniyle karın ağrısı, göğüs kafesinde ağrı ve batma hissi (plevit-akciğer zarı iltihabı) ve eklem ağrısı-şişliği (artrit-eklem iltihabı) ile karakterizedir. Bazen bacakların ön yüzünde deride kızarıklık da tabloya eklenebilir. Genellikle bu yakınmalar hiç tedavi verilmese bile 3-4 gün içinde kendiliğinden geçebilir. Tekrarlayan ataklar zaman içinde vücudumuzda amiloid adı verilen proteinin birikimesine neden olur. Amiloid en sıklıkla böbreklerde birikerek, kronik böbrek yetmezliğine neden olabilir. Daha az olarak damar çeperlerinde birikerek vaskülit tablosuna yol açabilir. Pyrin adı verilen gende oluşan mutasyon sonucunda klinik bulgular ortaya çıkmaktadır. Genetik olarak aktarılır. İki hastalıklı genin bir arada olması hastalığa yol açarken, bir hastalık geni taşımak hastalığa neden olmaz. Bu kişiler “taşıyıcı“ olarak adlandırılır. Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalığı (FMF) teşhisi nasıl konur? Tanı klinik bulgulara, aile öyküsüne, muayene bulgularına ve laboratuvar testlerine dayanarak konur. Bu testler kısaca lokosit yüksekliği sedimantasyon artışı, CRP yüksekliği ve fibrınojen yüksekliğide birlikte Ailevi Akdeniz Ateşi tanısı desteklenir. Hastalarda genetik inceleme yapılmasının yararı sınırlıdır çünkü bu güne kadar tanımlanan mutasyonlar Ailevi Akdeniz Ateşi hastalarının ancak %80'inde pozitif bulunabilir. Bununla birlikte, tipik olmayan olgularda genetik analizin yararı olabilir. Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalığı (FMF)'nin tedavisi mümkün müdür? Ailevi Akdeniz Ateşi kolşisin tedavisi, hastaların önemli bir bölümünde atakları ve amiloidoz gelişimini önlediği saptanmıştır. Bununla birlikte, tedaviye uyum göstermeyen veya kolşisine başlamada geç kalınmış hastalarda amiloidoz hala ciddi bir problemdir. Kolşisin tedavisi ömür boyu sürmelidir. Kolşisinin tedavisi ailevi akdeniz ateşi hastaları için güvenli ve uygun ve yaşamsal önemde bir tedavi olduğu bilinmektedir. Hasta hamile kalsa da kullanılması önerilir. Kolşisinin bebek üzerinde zararlı bir etkisi gösterilmemiştir. Yine de hamile ailevi akdeniz ateşi hastalarına amniyosentez yapılarak fetüsün genetik yapısının incelenmesi önerilmektedir.
- Kolon kanserine götüren nedenler
Kolon kanserlerinin yüzde 50'den fazlasının nedeni olarak gösterilen kalın bağırsak poliplerinin, pek çok riske bağlı ortaya çıkabilir. Kalın bağırsakta rastlanan polipler iki türlü ve genellikle iyi huylu olarak kabul edilir. Biri, 'adenomatöz' adı verilen, bırakıldığında zaman içerisinde kansere dönüşebilen polipler, diğeri ise 'hiperplastik polipler' gibi kanserleşme potansiyeli olmayan ya da çok düşük olan poliplerdir. Dolayısıyla kolonoskopi ile özellikle adenomatöz poliplerin saptanması ve ortadan kaldırılması gerekir. Polip oluşumu yaşa bağlı olarak artış göstermektedir. 30-40 yaşlarındaki kişilerde polip olma ihtimali yüzde 10-15 civarındayken, 70-80 yaşındaki kişilerde bu oran yüzde 35-40'lara çıkmaktadır. Polip riskini artıran 8 faktör 50 yaş üzerinde olmak Ailesinde kolon kanseri hikayesi olması Hareketsiz bir yaşam tarzı Yağ içeriğinden zengin beslenme Fazla miktarda et, özellikle de işlenmiş et ürünlerinin tüketimi Sigara alışkanlığı Kilo fazlalığı Sık ve düzenli alkol alımı
- Reflü için 9 altın önlem!
Göğsün ön tarafında, midenin üst bölümüne karşılık gelen bölgede yanma, ekşime ile boğazda yanma hissi, ağza acı su gelmesi, geğirti, ses kısıklığı, boğazda dolgunluk, gıcık hissi, ağız kokusu, geçmeyen öksürük, yutma güçlüğü ve yutarken yiyeceklerin takılma hissi, tedaviye iyi yanıt vermeyen astım tekrarlayan astım nöbetleri, tedavi edilemeyen larenjit ve farenji, kansızlık gibi şikayetlerinin reflü belirtisi olabilir. Midede ekşime, yanma, sırta vuran ağrı, yediklerin boğaza gelmesi varsa reflü teşhisi daha kolay konulur. Eğer hastada kansızlık, yutma güçlüğü, lokmaların zor geçmesi, yutarken ağrı duyma, kilo kaybı, erken doyma gibi birtakım şikayetler varsa mutlaka endoskopi yapılması gerekir. Şikayetlerin reflüye bağlı olup olmadığını anlamak için 24-48 saat boyunca yemek borusuna kaçan asidin ölçülmesi için de ayrı testler yapılır. Bu testlerde yemek borusunun hem alt hem de üst tarafına çipler yerleştirilerek asidin ne kadar yukarıya, ne kadar süre ile çıktığı ve ne kadar şiddetli olduğu gözlemlenir. Uzun süre devam eden reflülerde ise “Barret özofagus” denilen, yemek borusu ile midenin birleştiği noktadaki mukozada birtakım hücresel değişiklikler ortaya çıkabilir. Bunlar da ileride bir kanser türüne zemin hazırlayabilir. Dolayısıyla söz konusu durumun tespiti için endoskopi yaparak tanıyı koymak büyük önem taşımaktadır. Kilo fazlalığı varsa mutlaka kilo verilmeli, yemek saatleri ve beslenme düzeni değiştirilmeli, yemeklerde mide çok fazla doldurulmamalı, özellikle yatmadan en az 3 saat önce sulu ya da katı gıda alımı kesilmeli, geceleri uyandıran ve uyku-apneyi tetikleyen reflüde, yatağın başı 15-20 cm kadar yükseltilerek uyunmalı, portakal, limon gibi asitli meyve suları içilmemeli, kızarma yiyecekler, yağlı kremalar, yağlı peynirler, bol salçalı yemekler, alkolü içecekler, kahve, çay, asitli içecekler, çikolata, cipsler, şekerli ve yağlı çörekler, tatlılar, soğan, sarımsak mümkün olduğu kadar az tüketilmeli sigara kullanılıyorsa bırakılmalı, reflü şikayetleri fark edildiğinde mutlaka doktora danışılmalı.
- Pankreas görüntülenmesi zor organlardan biri
LEZYONLAR ENDOSKOPİ İLE GÖRÜLEMEYEBİLİYOR Endoskopi, mide, bağırsak, pankreas ve karaciğer hastalıklarının tedavisinde en büyük yol göstericilerden biridir. Endoskopik ultrasonografi sayesinde mide bağırsak sisteminin içinde yer alan ülser, tümör gibi lezyonlar görüntülenip, biyopsi alınabilmektedir. Lezyonlar her zaman açık şekilde görünmeyebilir ve bazen mide, bağırsak duvarının arkasında yer alabilirler. Hastalarda olan ve sebebi bilinmeyen şişlik gibi şikayetlerde endoskopik ultrasonografi yani EUS cihazıyla, o duvarın arkasındaki hastalığın teşhis edilmesi mümkün olmaktadır. Endoskopik ultrasonografi, hem endoskopik olarak lezyonu gösterip, hem de ultrasonografik görüntüleme yapabildiği için teşhisi kolaylaştırır. PANKREAS DETAYLI İNCELENEBİLİYOR Dolayısıyla normal ultrasonla bakılmaya çalışıldığında, araya gaz ve diğer organlar girmesi nedeniyle görülmesi zordur. Pankreas hastalıklarının tanı ve tedavisinde; ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi ve MR gibi görüntüleme yöntemleri kullanılmaktadır. Fakat Endoskopik Ultrasonografi sayesinde mideden pankreasa en yakın, en uygun noktadan, daha detaylı inceleme yapılabilmektedir. Dolayısıyla Pankreası en detaylı gösterebilen cihaz EUS’tur. Bilimsel çalışmalara göre EUS, pankreasta 2 santimetreden küçük lezyonları daha iyi göstermektedir. GİRİLEMEYEN ALANLARA GİREREK BİYOPSİ YAPILIYOR İyi görüntüleme ile hastalıkların daha erken tanısının konulabilmektedir. EUS’un en çok yarar sağladığı alanlardan biri, yemek borusu kanalıyla ulaşılabilen mediastinal hastalıklardır. Mediastinal alan; kalp ve akciğer arasında kalan, büyük damarların yer aldığı, cerrahi yöntemler dışında pek girilemeyen bir alandır. EUS, bu alandaki lezyonların detaylı incelenmesini ve tereyağından kıl çeker gibi, etrafa zarar vermeden biyopsi alınmasını sağlar. İşlem tanı koymada ortalama 15, biyopsi almada ise 20-25 dakikalık bir zaman almaktadır. En önemlisi hasta biopsiden hemen sonra rutin hayatına devam edebilir. BAŞKA HASTALIKLARDA DA KULLANILABİLİYOR Safra kanal taşlarının teşhisinde, mide, yemek borusu, pankreas kanserlerinin evrelendirilmesinde, pankreas kanserine bağlı ağrıları önlemek için çölyakblokaj yapılmasında, pankreatik psödokistlerin cerrahiye gerek kalmadan drenajında, gastrointestinal sisteme komşu organların anormal yapılarının değerlendirilmesinde, dışkı veya gaz kaçırma durumunda rektum ve etrafındaki kasların değerlendirilmesinde, yemek borusu, mide ve bağırsak duvarında submukozal olarak yer alan, yani bağırsağın içinde normal endoskop ile görülemeyen, ancak mide ve bağırsak duvarında yer aldığı için gizlenen kitlelerin görüntülenmesinde.
- 5 dakikada kıl dönmesi ameliyatı
Klasik uygulamalara göre en büyük farkı sadece 5 dakika gibi kısa bir sürede ve ayakta ameliyatın yapılmasıdır. Ayakta yapılan bir yöntem olduğu için narkoz gerekmez, hastanın hastanede yatmasına gerek kalmaz Ayaktan yapmak demek yani ameliyathane ortamına gerek kalmadan yapılan tedavi demektir. Ayaktan yapılan bir yöntem olduğu için narkoz gerekmez. Genel anestezi yapılmadığı için hastanın tedavi sonrası hastanede yatmasına gerek yoktur. Mikro sinüsektominin başarılı olmasında en büyük etken tedavinin en küçük kesi ile yapılmasıdır. Bunun için mümkün oldukça kesi 1-2 santimetreye kadar düşürülmektedir. Klasik ameliyatlarda bu kesi oranı 10 ile 25 santimetre arasında olmaktadır. Kesi ne kadar büyük olursa yaşayacağınız ağrı, kanama, iltihap riski artmaktadır Tekrarlama riski yüzde 3 ile 5 gibi çok düşük ihtimal Yapılan operasyon ile bir delik açarak cilt altında biriken kılları 10-30 dakika içerisinde azar azar çıkarıyorlar. Fakat kılları saran koruyucu zar çıkarılmadığı için tedavi sonrası tekrarlama riski yüzde 50 gibi yüksektir. Micro sinüsektomi uygulamasında ise cilt altında biriken kıllar onu saran zar ile çıkarılmaktadır. Bu nedenle tekrarlama riski yüzde 3 ile 5 gibi çok düşük bir ihtimaldir. Klasik ameliyatlarda hastanın en az 5-7 gün hastanede yatması gerekir. Bununla sınırlı kalmayıp, evinde 2-3 ay gibi bir süre istirahat etmeli ve bazı yöntemlerde yüzüstü yatması gerekir. Mikro sinüsektomi yöntemi ile hastanın sadece 10 dakika zaman ayırması yeterli olacaktır. Çünkü tedavi süresi sadece 5 dakika sürmekte olup, 15-20 dakika salonda dinlendikten sonra hastamızı kontrol ederek evine, işine, okuluna ya da tatile gönderiyoruz Hasta ameliyattan sonra 1 gün sonra banyo yapabilir Hasta en az 6 ay kalçası üzerine oturamaz ve iltihap problemine karşı günlük pansuman yapılması gerekir. Micro sinüsektomi ile tedavi olduğunuzda ise hiçbir şekilde pansumana gerek olmadığı gibi tedavi sonrası araç kullanarak evinize dönebilirsiniz. Klasik ameliyatların zor oluşu insanları ameliyatsız tedavi gibi bilimsel olmayan uygulamalara itse de körü körüne yapılan kristalize ve gümüş fenol tedavilerinde tekrarlama riski çok yüksektir. Çünkü tüm kılların çıkarıldığından emin olunmadığı gibi ayrıca kılları saran kapsül çıkarılmamaktadır. O nedenle ameliyatsız kıl dönmesi kelimelerinin güzelliğine kanmayın, kalıcı bir sonuca ulaşma imkanı yoktur. Klasik yöntemlerde doku hasarı büyük olması nedeniyle en az 15 gün şiddetli bir ağrı yaşarken, micro sinüsektomi ise ağrı kesici bile kullanmaya gerek olmayacak düzeyde bir ağrı hissedilir. Klasik yöntemlerde kesi büyük olması nedeniyle o bölgede oluşan kirli kanı emmesi için dren adı verilen vakum aleti takılmaktadır. Mikro sinüsektomi ise kirli kan oluşmayacağı için dren takmaya gerek yoktur. Diğer yöntemlerde çok ciddi ameliyat izi kalırken mikro sinüsektomi yönteminde ise cerrahi gizli dikiş yapılması nedeniyle neredeyse hiç iz kalmaz. Çünkü dikiş yapılan alan sadece 2 cm genişliğindedir. Yine klasik ameliyatlarda hastanın 15-20 gün banyo yapması yasaklanırken micro sinüsektomi için banyo oldukça faydalı olup, hastamıza 1 gün sonrası banyo yapmaya başlayabileceğini belirtiyoruz.
- MEME KANSERİ NEDİR?
Meme kanseri, süt bezleri veya sütü meme başına taşıyan kanalları döşeyen hücrelerden gelişiyor. Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, genetik yatkınlık oluşturan gen mutasyonu meme kanseri riskini artırıyor. Meme kanseri, memenin süt bezlerinde ve üretilen sütü meme başına taşıyan kanalları döşeyen hücreler arasında, çeşitli etkenler sonucu kontrolsüz şekilde çoğalan ve başka organlara yayılma potansiyeli taşıyan hücrelerden meydana gelen tümöral oluşumdur. Meme kanserine hangi etkenlerin neden olduğu kesin olarak bilinmiyor. Ancak günümüze kadar yapılan çalışmalarda, yüksek olasılık gösteren bazı faktörler belirlenmiş bulunuyor. Bazı kadınlarda genetik yatkınlık oluşturan gen mutasyonları (genlerde kansere eğilim yaratan bozukluklar) meme kanseri riskini artırırken, diğerleri kadın olmak dışında bir risk faktörü taşımıyor. En büyük risk Kuzey Avrupalı kadınlarda Meme kanserinden ölüm oranlarının en yüksek olduğu ülkeler Kuzey Avrupa’da bulunuyor. Bu ülkelerde oran, 100 binde 22.6. Çin ve Japon kadınların meme kanserinden ölüm oranları, Kuzey Avrupalı kadınların tam aksine, en düşük seviyede. Bu oran Çin’de 100 binde 5.6 iken Japonya’da 8.3. ABD’de tüm yaşamı boyunca her 8 kadından biri, meme kanserine yakalanıyor. 2008 yılında ABD’de 182 binden fazla kadına meme kanseri teşhisi kondu. 40 bin civarı kadın da meme kanseri nedeniyle hayatını kaybetti. Ancak bütün bu üzücü istatistiklerin yanı sıra, yüz güldüren sonuçlar da var. Bugün ABD’de 2.5 milyon yaşayan, tedavi uygulanmış sağlıklı meme kanserli hasta bulunuyor. 40 yaş üzeri kadınlarda mamografik tarama programlarının artmasının ve menopozdaki kadınlara önerilen hormon replasman tedavilerinin gittikçe azalmasının, meme kanseri tedavisindeki başarıyı artırdığı düşünülüyor.
- ''Erken Teşhis''
“ERKEN TEŞHİS” AMA NASIL ? Meme kanserini erken teşhis etmenin 3 altın anahtarı vardır. Kendi kendini muayene etme Periyodik doktor muayenesi Mammografi KENDİ KENDİNE MEME MUAYENESİ NASIL YAPILIR: Her kadın ayda bir kez kendi memesini kontrol etmelidir. Her kadının meme yapısının farklı olduğunu unutmamak gerekir. Ve her kadının memesi, yaş ile, mensturasyonun dönemi ile, hamilelikte, menapozda ve doğum kontrol hapı yada hormon ilecı kullandığında da değişiklikler gösterir. Menturasyon hemen öncesi veya menturasyon sırasında memelerin biraz şişmesi ve hassaslaşması da normaldir. Hasta kendi kendini muayene ederken verya başka bir zamanda memesinde farkettiği değişiklikleri hemen doktoruna bildirmelidir. YILLIK DOKTOR KONTROLÜNÜ NEREDE NASIL YAPTIRABİLİRİM ? Ülkemizde meme hastalıkları genel cerrahi uzmanlık alanına girmektedir. Bu nedenle yıllık kontrolünüzü genel cerrahi uzmanının yapması doğru olur. Meme kanseri erken tanısında aktif rol almalısınız. Doktorunuzla yapacağınız görüşmeler sırasında, hangi bulgulara karşı uyanık olmanız ve düzenli kontrollerinizin planlanması konusunda bilgi alabilirsiniz. Bunun dışında sormak istediğiniz konuları önceden not alırsanız muayene sonrası görüşme sırasında unutmazsınız. Doktorun tavsiyeleri, sizin yaşınıza tıbbi öz geçmişinize ve diğer faktörlere bağlı olacaktır.
- Böbrek Taşları ve Böbrek Urları
Böbrek taşları: * Kalsiyum oksalat ve fosfat, * Magnezyum amonyum fosfat (strüvit taşları), * Ürik asit, * Sistin. Böbrek urları: İyi huylu urlar: * Böbrek parmaksı adenom, * Anjiyomiyolipom (damar, kas, ve yağ gözelerinden oluşan iyicil bir ur olup, daha çok tüberoz skleroz hastalarında rastlanır, * Onkositom. Kötü huylu urlar: * Böbrek gözesi karsinomu, * Havuzcuk ürotelyum (geçiş gözesi) karsinomu.
- BÖBREK NAKLİNDEN SONRA YAŞAM SÜRESİ VE KALİTESİ NEDİR?
Böbrek nakli olan hastaların yaşam kaliteleri normal sağlıklı bir insan gibidir. Hasta diyalize girmekte iken bağlandığı makine canlı böbrek dokusunun bütün görevlerini yerine getiremediği için diyalizdeki hastalar, serbestçe su içememek, her şeyi yiyememek başta olmak üzere birçok kısıtlama ile yaşarlar. Zaman içerisinde kansızlık, kalp damar hastalıkları, çeşitli enfeksiyonlar gibi ilave problemlerle karşılaşırlar. Bu nedenlerle ve zamanlarının önemli bir kısmını diyaliz merkezlerinde geçirdikleri için sağlıklı bir insan gibi yaşama şansları yoktur. Kısaca böbrek nakli olanlar hem ruh ve beden sağlıkları hem de diyalizde geçirdikleri süreleri kazandıkları için çalışma hayatı ve sosyal yaşam içinde yer alabilmektedirler.
- Mikrodiskektomi
Mikrodiskektomi nedir? Omurlar arasında bulunan diskler omurgamızın uyumlu bir şekilde hareketini sağlamaktadır. Aşırı yük ya da başka bir nedenlerle fazla zorlanma, ileri yaş ve dejenerasyon gibi çeşitli nedenler omurga yapısında önemli bir görevi olan disklerde fıtıklaşmaya neden olmaktadır. Fıtık tedavisinde günümüzde artık modern kapalı ameliyat yöntemleri kullanılmaktadır. Bu ameliyatlardan en önemlisi mikrodiskektomi yöntemidir. Mikrodiskektomi yöntemi boyun omurları, sırt omurları ve bel omurları arasındaki diskin fıtıklaşmasının tedavisinde kullanılan bir ameliyat yöntemidir. Fıtıklaşmış diskin çıkartılması için temel ameliyat yöntemi olan mikrocerrahi uygulamasına mikrodiskektomi adı verilmektedir. Mikrodiskektomi ameliyatları küçük bir cilt kesisi ile yapılmaktadır. Yüksek teknolojili özel cerrahi mikroskoplar kullanılarak yapılan mikrodiskektomi ameliyatlarında mikro aletlerle hastanın fıtıklaşmış diski çıkarılmaktadır. Lomber mikrodiskektomi nedir? Mikrodiskektomi yöntemi boyun omurları, sırt omurları ve bel omurları arasındaki diskin fıtıklaşmasında kullanılabilen önemli bir ameliyat yöntemidir. Bel omurlarının Latince ismi “lomber” omurlardır. Bu omurlar arasındaki diskin fıtıklaşmasında kullanılan yönteme ise lomber mikrodiskektomi denilmektedir. Endoskopik diskektomi nedir? Omurlar arasındaki diskin fıtıklaşmasında çeşitli ameliyat yöntemleri kullanılabilmektedir. Günümüzde popüler hale gelen ve en az doku hasarına neden olan ameliyat yöntemi endoskopik yöntemlerdir. Mikrocerrahi, fıtıklaşmaların hepsinde uygulanabilirken endoskopik uygulama bu yöntem için uygun hastalarda yapılabilmektedir. Günümüzde kullanım alanı daha da artmıştır ve yaygınlaşmaya da devam etmektedir. Mikrodiskektomi hastaya ne tür avantajlar sağlar? Mikrodiskektomi, küçük bir kesi ile çok geniş bir görüş alanı sağlar ve ameliyatlardaki aydınlatma sorununu kendi ışığıyla direk sağlar. Mikroaletlerin sinir kılıfının etrafında kullanılabilmesini sağlar. Olası zar yırtıklarının dikilebilmesini sağlar (komplikasyonların yöntemini sağlar). Mikrodiskektomi ameliyatı nasıl yapılır? Fıtıklaşmış diskin çıkartılabilmesi için uygulanan ameliyat yöntemlerinde temel amaç fıtığa ulaşmaktır. Bu ameliyatlarda dünyada kabul gören temel ameliyat mikrodiskektomi yöntemidir. Hasta yüzüstü pozisyonda ameliyata alınarak uygun şekilde enfeksiyon önlemleri alındıktan sonra operasyona başlanır. Önce doğru seviyeyi açabilmek için floroskopi denilen özel röntgen cihazıyla seviye tespiti yapılır. Uygun seviyeyi ortalayacak şekilde yaklaşık 2-3 cm’lik cilt kesisiyle yapılarak cilt açılır. Daha sonra bel omurlarının üzerindeki ve kişiyi ayakta tutan en önemli kas grupları sadece fıtığın çıkarılacağı seviyede kemiğe tutunduğu yerden sıyrılarak serbest hale getirilir. Bu şekilde fıtığın olduğu seviyeye ulaşılır. Uygun ekartör sistemleri yerleştirildikten sonra bu ameliyatlar için geliştirilmiş özel cerrahi mikroskop steril örtüler giydirilmiş şekilde ameliyat sahasına çekilir. Böylelikle küçük olan ameliyat sahası büyültülerek mikroaletlerin kullanımı için uygun koşullar sağlanmış olur. Fıtığın bulunduğu seviyeye ve hastanın anatomik yapısına göre bir miktar kemik doku alınarak ya da bazen alınmayarak tüm sinirlerin içinde bulunduğu omurilik zarı üzerindeki özel koruyu dokular çıkarılır. Fıtık tarafından sıkıştırılmış sinir dokusu görülür ve yine özel mikroaletlerle fıtık çıkarılır. Sinirin rahatladığı görüldükten sonra ameliyat sonlandırılır. Mikrodiskektomi hakkında sık sorulan sorular Mikrodiskektomi ameliyatı için hasta daha önceden herhangi bir hazırlık yapıyor mu? Mikrodiskektomi ameliyatı yapılacak hastanın anestezi hazırlığı tamamlandıktan sonra ameliyattan bir gün önce banyo yapması önerilir ve ameliyat olacak bölgenin keselenmemesi istenilir. Mikrodiskektomi hangi hastalıklara yapılır? Mikrocerrahi yöntemle disk fıtıklaşmaları ameliyatlarının hepsi yapılabilir. Alternatif tedavi yöntemleri olmasına karşın bu yöntemlerin uygun olmadığı hastalarda seçilen yöntem mikrocerrahidir. Mikrodiskektomi, tüm fıtıklaşmış disklerin tedavisinde kullanılmaktadır. Mikrodiskektomi yönteminin kullanıldığı başlıca hastalıklar şunlardır; Boyun fıtığı (boyun omurları arasındaki diskin fıtıklaşması) Sırt fıtığı (sırt omurları arasındaki diskin fıtıklaşması) Bel fıtığı (bel omurları arasındaki diskin fıtıklaşması) Mikrodiskektomi hastaya ne tür dezavantajları vardır? Mikrodiskektomi yönteminin dezavantajı yoktur. Fakat uygun hastalarda endoskopik yöntemlerin daha küçük bir alandan ve daha kısa süreli ameliyat sağlaması karşısında avantajsız kalabilir. Mikrodiskektomi ile ameliyat olan hastalar tam iyileşir mi? Mikrodiskektomi yöntemiyle yapılması planlanan tüm ameliyatlar yapılabilir. Bazen ameliyat sırasında bazen de ameliyat sonrasında mevcut hastalık tarafından gölgede kalmış ek problemler ameliyat sonrasında kendisini gösterebilir ve başka bir hastalık süreci oluşabilir. Ameliyat öncesinden planlanan işlem ameliyat sırasında tam anlamıyla yapılması hastalığın tamamen geçmesinde büyük önem taşır. Mikrodiskektomi ne kadar sürede yapılır? Mikrodiskektomi ameliyatına hastanın girmesi ve ameliyattan çıkması arasındaki tahimini süre ortalama 1-2 saat arasıdır. Hastanın ve hastalığın oluşturduğu etkenlere göre ameliyat süresi uzamakta ve kısalmaktadır. Ameliyat öncesi anestezi verildikten sonra hastanın yüzüstü çevrilmesi için gerekli hazırlıklar yapılır. Çevrildikten sonra ameliyat seviyesinin belirlenmesi için röntgen cihazı ile seviye tespiti yapılır. Bu hazırlıklar yaklaşık 30 dakika kadar sürebilir. Ameliyata başlandıktan sonra ameliyat işleminin bitmesi ortalama 30 dakika ile bir saat arasında sürmektedir. Ameliyat bitip pansuman yapıldıktan sonra tekrar hastanın çevrilmesi işlemi yapılır ve hasta anesteziden uyandırılır. Mikrodiskektomi yöntemi ile tedavi edilen hastalık tekrarlar mı? İnsanın anatomisi, biyolojisi ve doğanın fizik kanunları gereği zamanla tüm dokular yaşlanır. Bel fıtığının temelinde de orjinalliğini kaybetmiş ve bozulmuş bir disk ve bu diskin yırtılmış kılıfı vardır. Bu yırtılan disk kılıfı içerisinden çıkan disk yapısı sinirleri sıkıştırdığında ağrı, güçsüzlük, uyuşukluk gibi bulgular oluşur. Mikrodiskektomi yöntemiyle fıtıklaşmış diski ve bozulmuş disk içi yapıların çıkarması hedeflenir. Bozulmuş olan diski eski orijinal haline getirmek mümkün değildir. Bu nedenle diskin tamamının çıkarılması mümkün olsa bile aynı seviyede tekrar fıtıklaşma olması mümkündür. Çeşitli yayınlarda farklı vaka gruplarında farklı oranlarda tekrarlama riskinden bahsedilir. Günümüzde bu oranlar tekniklerin artması ve hastalığın anlaşılmasıyla azalsa da yine de tekrarlama riski vardır. Mikrodiskektomi her hastaya yapılır mı? Ameliyat açısından gerekliliği bulunan hastalarda, anestezi ve ek hastalıkları ile ilgili bölümlerden hastanın ameliyat olmasına uygunluk verildiği takdirde belirli risk oranlarıyla her kişiye mikrodiskektomi ameliyatı yapılabilir.
















