top of page

Arama Sonuçları

Boş arama ile 1063 sonuç bulundu

  • Hamilelikte Alerji

    Hamilelikte alerji; Gebelikte alerji seyri farklılık gösterebilir. Bu değişkenlik en belirgin astımda görülür. Hamilelikte alerjik astım; Astımı olan hastaların 1/3’ ünde astım daha da alevlenebilir, diğer 1/3’ünde seyir değişmez, geriye kalan 1/3’ünde ise hastalık yatışır. Diğer alerjik hastalıklarda bu denli net bir değişkenlik izlenmez. Hamilelikte alerji tedavisi; Gebelikte alerji tedavavisinde kullanılabilecek güvenli ilaçlar vardır. Bebeğin organları gebeliğin ilk 3 ayında gelişmeye başladığı için bu dönemde mecbur kalınmadıkça ilaç kullanılmamalıdır. Astım hastalarında gebeliğin ilk 3 ayında da ilaç kullanımı sürdürülmelidir. Astımı olan hastalar gebelikte daha yakından izlenmelidir. Çünkü hamilikte astım iyi tedavi edilmezse bebek düşük doğum ağırlıklı olabilir yada erken doğabilir. Hamilelikte alerji tedavisi hamilelik öncesi tedavi yöntemleri ile benzer olmakla birlikte anne ve bebek için en güvenli ilaçlar tercih edilmelidir. Hamilelikte alerji aşısı; Başlangıç dönemi yani doz arttımı dönemi geçildikten sonra hastalar hamile kalabilir. Hasta alerji aşısı doz arttırımı döneminde hamile kalırsa aşı dozu sabitlenir (detaylı bilgi için alerjik hastalıklar bölümünde alerjide aşı tedavisini okuyunuz)Hamilelikte alerji testi; Cilt alerji testi yapılamaz, sadece kanda alerji testi yapılabilir.

  • AŞIYLA KORUNMAK İNSAN HAKKIDIR

    Aşıyla korunma her insanın hakkıdır. Aşılama sadece çocuklara yönelik bir işlem gibi düşünülmemelidir. Unutulmaması gereken şey; korunma, tedavi etmekten daha kolay, ucuz ve güvenlidir. Bu günlerde çoğu kişi soğuk algınlığı ve nezle nedeniyle keyifsiz. Neyse ki henüz grip virüsü dolaşıma girmedi. Bu yıl nasıl bir grip salgınıyla karşı karşıya kalacağız bilmiyoruz. Grip sonrası artan zatürre ve diğer hastalıkları da unutmamak gerekli. Özellikle Kasım-Mayıs ayları arasında ortaya çıkan grip enfeksiyonlarından korunabilmek için, her yıl aşı olmak gerekmekte.Bu aşının koruyuculuğu, o yıl dolaşımda olacağı düşünülen grip virüsleriyle sınırlıdır. Aşılama ancak aşı içeriğinde bulunan virüslere karşı korunma sağlar. ‘Aşı olduktan sonra gribe yakalandım’ sözünü siz de duymuşsunuzdur. Bu sözü söyleyenlerin çoğunluğu grip dışındaki çeşitli soğuk algınlığı ve nezle virüsleriyle hastalandıklarından habersizdir. Grip aşısının etkisizliğinden bahsederek, istemeden de olsa başkalarının etkilenmesi ve aşılanmamasına, bunun sonucunda da hastalanmalarına sebep olma sorumluluğuyla karşı karşıya kalmaktadır. Kış mevsiminde insanların kapalı alanlarda daha yoğun bulunması sebebiyle gerek grip sonrasında, gerekse de doğrudan doğruya birçok insanı hasta ederek zatürre veya menenjite yol açan başka hastalık etkenleridir. Zatürreye yol açan pnömokok adını verdiğimiz bakteriler ve menenjite yol açan meningokok adlı bakteriler, bağışıklık sistemi zayıf olan yaşlı ve kronik hastalıkları olan kişilerde ciddi rahatsızlıklara ve sakatlık ya da ölümlere yol açabilmektedir. Bu hastalıklardan korunmak için her yıl aşı olmak gerekmemektedir. Son yıllarda geliştirilen uzun süre korunmayı sağlayan aşılar sayesinde, bir kez aşı olmak yıllarca korunmaya yetmektedir. Özellikle yüksek riskli kişiler olarak adlandırılan bireylerin ve onlarla yakın temasta olan kişilerin aşılanmasının hayati öneme sahiptir. Tüm 65 yaş üstü bireyler, tüm sağlık çalışanları, kronik hastalığı olan kimseler, bağışıklığı baskılanacak ya da baskılanmış olanlar (Organ nakli hazırlığı yapılan hastalar gibi), huzur evi ya da bakım evi gibi yerlerde yaşayan ya da çalışanlar yüksek riskli grupta yer almaktadır. Sonuç olarak, aşıyla korunma her insanın hakkıdır. Aşılama sadece çocuklara yönelik bir işlem gibi düşünülmemelidir. Unutulmaması gereken şey; korunmanın, tedavi etmekten daha kolay, daha ucuz ve daha güvenli olduğudur.

  • ALERJİK HASTALIKLAR

    Alerji, Yunanca 'değişik iş veya değişik reaksiyon' anlamına gelen bir kelime olup aşırı duyarlılık reaksiyonlarını anlatmak için kullanılmaktadır. Alerjik hastalıklar; göz, deri, solunum ve sindirim sistemi gibi bir çok sistem ve organı etkilemektedir. Alerjik hastalıkları ve bulgularını kısaca başlıklar halinde özetleyecek olursak; 1. Alerjik rinit (= saman nezlesi) 2. Alerjik konjonktivit 3. Alerjik bronş astması 4. Atopik dermatit 5. Ürtiker (kurdeşen) - anjioödem 6. Alerjik gastroenteropati 7. Anafilaksi 8. İlaç alerjisi Genel Bulgular: Alerjik rinit; (en sık görülen alerjik hastalık) - Hapşırma, burun akıntısı (su gibi), burunda kaşıntı, tıkanıklık gibi bulgular olur. Alerjik konjonktivit; - Gözlerde kaşıntı, kızarıklık, sulanma şeklinde şikayetler vardır. Ürtiker; - Vücutta kaşıntı, deriden kabarık, kaşıntılı, kızarık lezyonlar gözlenir. Anafilaksi; - İç sıkıntısı, el ayasında ve ayaktabanında kaşınma, yaygın kaşıntı, tansiyon düşüklüğü ve şok, soluk borusunda şişme ve nefes darlığı en önemli bulguları olup ölümcül sonuçlar doğurabilir. Alerjik şikayetlerin; yer, mevsim(mevsimsel, yılboyu), çevre faktörleri ile ilişkisi, diğer aile üyelerinde benzer alerjik şikayetlerin (atopik bünye) görülmesi gibi özellikleri de önem taşımaktadır. ALERJİK HASTALIKLARDA DERİ BULGULARI Deride kaşıntı, pullanma, renk değişiklikleri, derinin kalınlaşması şeklinde karşımıza çıkan atopik dermatit, hem sık görülmesi, hem de gelecekte saman nezlesi ve astım gibi hastalıkların ön habercisi olması nedeniyle önemli bir alerjik hastalıktır. Derinin ikinci önemli alerjik hastalığı ürtikerdir. Ürtiker, 3 haftadan kısa sure devam ederse akut ürtiker; 3 haftadan daha uzun süre devam ederse kronik ürtiker olarak incelenir. Yuvarlak veya oval, beyaz veya kırmızı şişlikler şeklinde karşımıza çıkar. Lezyonlar birkaç milimetreden birkaç santim büyüklüğüne kadar olabilir. Ürtikerial lezyonlar genellikle 24 saat içinde kaybolurlar. Eğer 24 saatten fazla aynı yerde kalıyorsa vaskülit gibi farklı tanılar düşünülmelidir. Angioödem ise göz kapaklarında, dudaklarda şişlik şeklinde karşımıza çıkar. Hafif ağrılıdır ve tipik olarak asimetriktir. ALERJİK KONTAKT DERMATİT Çeşitli ilaçlar, metaller, makyaj malzemeleri gibi pek çok nedene bağlı olarak genellikle 24-48 saat süren bir bekleme süreci sonrasında deriden kabarık, kaşıntılı, kızarık lezyonlar gelişir. SOLUNUM SİSTEMİ ALERJİLERİ Klinikte en sıklıkla görülen alerjik hastalıklar solunum yolunun alerjik hastalıklarıdır. Bunlardan saman nezlesi ve astım birlikte görülebileceği gibi ayrı ayrı birer hastalık olarak da karşımıza çıkabilir. Saman nezlesi olan hastaların büyük bir çoğunluğunda astım gelişebileceği unutulmamalıdır. Saman nezlesinde en çok burunda su gibi akıntı, tıkanıklık, hapşırık, kaşıntı gibi şikayetler görülmektedir. Hastada saman nezlesi şikayetleri ile birlikte öksürük, hırıltı, nefes darlığı gelişmesi astımı düşündürmelidir. Astım solunum yollarının en ciddi alerjik hastalıklarından biridir. GÖZ ALERJİLERİ ALERJİK KONJUNKTİVİT Gözlerde kaşıntı, kızarıklık, sulanma, batma gibi şikayetler vardır. Genellikle saman nezlesi ile birliktedir, şikayetler mevsimsel artış gösterebilir. SİNDİRİM SİSTEMİ ALERJİLERİ Besinlere bağlı alerjiler de ağız içi veya ağız çevresinde lezyonlar, ishal, kusma, burunda akıntı, deride şişlik kızarıklık, astım, ile karşımıza çıkabilir. Sağlıklı günler dileğiyle…

  • KATKI MADDELERİNE KARŞI ALERJİ

    Gıda ve Gıda Katkı Maddelerine Karşı Alerji: Gıda alerjileri toplumda son derece sık rastlanan durumlardır. Hastalar, bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı, ciltte kaşıntı, kabarıklık, kurdeşen ve hatta ölümcül anafilaksi reaksiyonları gibi gıda alerjisi ile ilgili olabilecek bir çok bulgu ile doktora başvurabilirler. Toplum geneline bakıldığında, gıda alerjisine 3 yaşından küçüklerde %8, erişkinlerde ise %2 sıklığında rastlanır. Gıda alerjisinden başlıca şu gıdalar sorumludur: çocuklarda süt, yumurta, yer fıstığı, balık ve fındık; erişkinlerde ise yer fıstığı, fındık, balık ve kabuklu deniz hayvanları. Bu değişkenlik aslında normaldir. Yani kişi belirli yaşlarda belirli gıdalarla karşılaşır ve bu karşılaşma sıklığı ona karşı gelişebilecek alerjik hastalık sıklığını da artırır. Gıda ile ortaya çıkan alerjilerde, deri, mide barsak sistemi ve solunum sistemi bulguları ortaya çıkabilir. Gıdalar yaşam için elzemdir yani yaşamın devamı için mutlak gereklidir. Genellikle hemen tüm kültürlerde 3 ana öğün ve arada atıştırılan birçok ek gıda günlük menüyü oluşturur. Batılı ülkelerde ortalama bir insan yaşamı boyunca yaklaşık 2-3 ton kadar gıda tüketir. Bu yüzden gıda alerjisi gibi gıdalarla oluşacak rahatsızlıkların da sık görülmesi sürpriz olmamalıdır. Bugün birçok gazete, dergi, radyo, televizyon programı, kitap ve web siteleri ²gıda alerjisi² başlığını işlemektedir. Tıbbın babası olan Hipokrat 2000 yıl önce gıda ile oluşan reaksiyonları tanımlamıştır. Ancak; şu da bilinmelidir ki gıda ile oluşan reaksiyonların hepsi alerjik reaksiyon olmayabilir. Bazıları toksik reaksiyon dediğimiz “gıda zehirlenmesi” türüdür (örneğin; balık yenmesi ile oluşan zehirlenme). Yine bunun gibi bozulmuş veya beklemiş gıdaların tüketilmesi ile oluşan, kusma, bulantı, karın ağrısı gibi bulguların olduğu gıda zehirlenmeleri de alerjik reaksiyon değillerdir. Buradaki belki de en önemli ipucu bu gıdayı yiyen herkeste aynı tür bulguların görülmesidir. Hâlbuki gıda alerjisine bağlı reaksiyonlar yalnızca o kişiyi ilgilendirir ve aynı gıdanın her alındığında bulgular ortaya çıkar. Genellikle de reaksiyona ait bulgular giderek artar ve ciddileşir. Bulantı, karın ağrısı, kusma ve/veya ishal gibi gıda alerjisi bulguları, yemek yendikten 2 saat sonra ortaya çıkar. Çocuklarda; iştahsızlık, kilo alamama ve karın ağrısı gibi bulgular değerlidir. Uzun süreli devam eden gıda alerjileri sonunda çocuklarda büyüme gelişme geriliği de ortaya çıkabilir. Aslında gıdayı aldıktan belli bir süre sonra ortaya çıkan bu mide-barsak sistemi bulguları belki de durumun erkenden fark edilmesine yardımcı olabilir. Ancak; gıda alerjileri ile ortaya çıkan cilt reaksiyonları (kurdeşen=ürtiker gibi) gıdaya bağlanmayabilir. Bu nedenle bu tür cilt reaksiyonu olan hastalarda da mutlaka ve mutlaka gıda alerjilerini araştırmak gereklidir. Tüm bunlar dışında alerji pratiğinde “oral alerji sendromu” adı ile bir hastalık tablosu da tanımlanmıştır. Bu tür bir durum özellikle huş ağacı (betulla), Amerikan nezle otu (ragweed) ve pelin otu (artemisia) polenine alerjisi olanlarda oluşabilir. Reaksiyonlar genelde dudaklarda, dilde, boğazda görülmektedir; kaşıntı, gıcıklanma ve yanma hissi gibi bulgular dikkati çeker. Bu bulgular genellikle kısa sürer ve çoğunlukla kavun, karpuz ve muz yenmesinden sonra oluşur. Huş ağacı alerjisi olanlarda patates, havuç, kereviz, çeviz ve kiwi yedikten sonra da oluşabilir. Bunun nedeni huş ağacı poleni ile bu sebze ve meyvelerdeki alerjik proteinlerin benzemesidir. Hastaların tanıları için mutlaka bir alerji ve immünoloji uzmanı ile görüşmesi şarttır. Yapılan deri testleri, bazı kan testleri veya gıdaların direk kendileri ile yapılan uyarı testleri tanı ile konulur. Tedavisinde en önemli şey bu gıdalardan uzak durmaktır. Gerektiğinde antihistaminik ilaçlar kullanılır. Gıda alerjileri için şu anda alerjen spesifik immünoterapi (aşı tedavisi) uygulaması halen mümkün değildir. Gıda Katkı Maddeleri İle Oluşan Alerjiler Sizce bu gün için sıkça tükettiğimiz gıdalarda ne kadar katkı maddesi vardır? Tahmininiz nedir? Bir düzine? 50 tane? Belki 100 veya daha fazla? Bu sayının 2000 veya daha fazla olduğuna inanır mısınız? Bu gerçekten doğru! Koruyucular, kıvam arttırıcılar, lezzet arttırıcılar, renklendiriciler, tatlandırıcılar ve benzerleri her gün yediğimiz yiyeceklere eklenmektedir. Bu kadar çok katkı maddesine karşın sürpriz bir şekilde bu reaksiyonlar sadece bazı duyarlı kişilerde oluşmaktadır. Aşağıda sık kullanılan katkı maddeleri ve ortaya çıkardıkları hastalıklar bulunmaktadır. ASPARTAM- Yapay tatlandırıcı (diyet şekeri) olarak bilinir. Duyarlı olan kişilerde göz kapaklarında, dudaklarda, ellerde veya ayaklarda şişmeye neden olur. Ancak, bu bulguların görülme sıklığı azdır. BENZOATLAR- Muz, kek, hububat, çikolata, soslar, katı ve sıvı yağlar, meyankökü, margarin, mayonez, süt tozu, patates tozu ve kuru maya gibi bazı gıdaların işlenmesi sırasında gıda koruyucusu olarak kullanılır. BHA/BHT- Antioksidandırlar. BHA ve BHT özellikle katı ve sıvı yağlar ile hububat ürünlerinde kullanılır. Duyarlı kişilerde kurdeşene sebep olurlar GIDA BOYALARI- Gıdalara renk vermek için kullanılırlar. Bunlar, E102 (Tartrazin) gibi numaralarla isimlendirilirler. Kekler, şekerlemeler, konserve sebzeler, peynirler, çikletler, sosis, dondurma, portakallı içecekler, salata sosları, mevsim salataları, alkolsüz meşrubatlar ve ketçap gibi bazı gıdalar tartrazin içerirler. Kurdeşen veya astım ataklarına neden olur.. MSG=Monosodyum glutamat (E621)- Özellikle uzak doğu (Çin, Japon) ve Türk mutfağında kullanılır. Bununla oluşan reaksiyona “Çin Restoranı Sendromu” da denir. Birçok imalathane ve restoranda da değişik gıdalarda lezzet arttırıcı olarak kullanılır. MSG ile oluşan reaksiyonlar şöyledir: Baş ağrısı, bulantı, ishal, terleme, göğüste sıkışma, boyun arkasında yanma. Bu tür reaksiyonlar fazla miktarda MSG alınması sonrası oluşur. Bu maddeyi tüketen astımlı hastalarda ağır astım atakları oluşabilmektedir. NİTRAT/NİTRİTLER- Bu iki madde hem koruyucu olarak hem de renklendirici ve lezzet arttırıcı olarak kullanılır. Nitrat ve nitritler özellikle sosis, salam gibi et ürünlerinde bulunur. Bazı kişilerde baş ağrısı ve kurdeşene neden olabilirler. PARABENLER- Gıda ve ilaçlarda koruyucu olarak kullanılırlar. Bu maddelere duyarlı kişilerde alındıklarında, ağır cilt bulguları veya deride kızarıklık, şişlik, kaşıntı ve ağrıya neden olurlar. SULFİTLER- SO2, sülfitleyici maddeler (Sülfür di oksit, sodyum veya potasyum sülfit, bisülfit, metabisülfit) olarak da bilinirler. Gıda koruyucusu olarak ve mayalı içeceklerin kaplarında kullanılırlar. Fırınlanmış ürünler, çaylar, çeşniler, deniz ürünleri, reçeller, jöleler, kurutulmuş meyveler, meyve suları, konserve ve suyu alınmış sebzeler, dondurulmuş patates ve çorba karışımlarında, bira şarap ve elma şarabı gibi içeceklerde bulunurlar. Göğüste sıkışma, kurdeşen, karında kramp, ishal, kan basıncı düşmesi, başta yanma hissi, halsizlik, nabız hızlanması gibi bulgulara neden olur. Ayrıca sülfitler, bunlara duyarlı astımlılarda astım atağını tetikleyebilir. Bir çok restoranın salata barında yüksek düzeyde sülfit mevcuttur. Gıda Katkı Maddesi Duyarlılığının Kontrolü En iyi yol hangi gıdada hangi katkı maddesinin bulunduğunun bilinmesi ve bunlardan uzak durulmasıdır. Alerji ve immünoloji uzmanınız hangi gıdanın bu bulgularınızdan sorumlu olabileceği ve bunun diyetinizden çıkarılması konusunda size yardımcı olabilir. Bunun dışında ulusal gıda kontrol mekanizmalarının bu konu üzerine ciddi bir şekilde eğilmesi ve özellikle paketlenmiş hazır gıdalar içindeki katkı maddelerinin gıda ambalajı üzerine en ince ayrıntısına kadar yazılması sağlanmalıdır.

  • ATOPİK DERMATİT

    Atopik Dermatit Atopik dermatit, egzema diye de adlandırılan alerjik deri hastalığıdır. Genel olarak çocukların %1-3' ünde görülen bu rahatsızlık, annesinde alerjik hastalık olan yeni doğanlarda %27 oranında görülür. En sık görülme yaşı 1 yaştır. 2 yaşından sonra genellikle kaybolur. Çocukların yaklaşık yarısında ergenlik çağına kadar devam edebilir. Bir kısmında ise hastalık tamamıyla geçmez. 1 yaşından sonra ortaya çıkanların uzun yıllar sürmesi söz konusudur. Bulgular, Tanı Kaşıntı, bazen gerginlik klasik bulgularıdır. Genel olarak belirtiler ufak pullanmalar tarzındadır, eğer bakteriyel ya da viral enfeksiyon eklenirse sulanma bulguları oluşur. Yeni doğanlarda atopik dermatit genellikle yüzde ve kulak arkasındaki pililerde, dirseklerde, dizlerin arkasında ve popolarında görülür. Yüzde özellikle göz kapaklarının birleştiği çizgilerde (Dennie hattı) görülür. Çocuklarda kol ve bacakların dış yüzünde görülür. Çocuk ve ergenlerde, deri belirtilerinin olmadığı alana sert bir cisimle basıldığında beyaz dermografizm denilen beyaz renkli bir kabarıklık oluşur. Bu şüpheli durumlarda doktorlar tarafından atopik dermatit tanısı koymak için uygulanan bir yöntemdir. Daha yararlı bir test ise kanda IgE antikorlarına bakmak ve alerji deri testiyapmaktır. Deri testi gıdalar, ev tozu akarları, hayvan tüyleri, polenlerle yapılır. Tedavi Eğer hastanın bir gıdaya duyarlılığı saptandı ise bu gıda mutlaka diyetinden çıkarılmalıdır. Eğer bu gıda süt gibi vazgeçilmez bir besin ise alerji uzmanınız bunun yerine kullanabileceğiniz seçenekler hakkında sizi bilgilendirir. Eğer sorumlu olan, çevresel bir faktörse onlardan da kaçınmak gerekir. Ilık su banyosu ve kokusuz sabunlar kaşıntıyı azaltır. Bir havlu ile sürtmeksizin hafifçe kurulanır ve hemen nemlendirici {flv}atopiginkaderi{/flv} krem sürülür. Şiddetli belirtiler için kortizonlu kremler kullanılabilir. Fakat bu kremler kesinlikle yüzdeki belirtilere uygulanmamalıdır. Antihistaminikler derideki kaşıntıyı önlemektedir. 12 yaşın altındaki çocuklarda uyku hali yapmayan ve uzun etkili antihistaminikler kullanılmalıdır. Tırnaklarınızı kısa kesiniz.Yumuşak ve pamuklu giysilerin kullanması uygundur. Deterjanlar hafif ve parfümsüz olmalıdır. Eğer belirtilerde sulanma olursa hasta mutlaka doktoruna başvurmalı ve gerekli olan antibiyotikleri kullanmalıdır. Hastalığın Gidişi Çocukların 1/3' inde bu hastalık tamamen geçer ve diğer alerjik hastalıklar da gelişmez. Diğer 1/3' inde hastalık geçer, ama alerjik rinit ve/veya astım gelişebilir. 1/5' inde yıllarca sürebilir. Çok daha az bir kısmında ise hem deri belirtileri devam eder hem de buna alerjik rinit ve/veya astım eklenebilir. Tüm bunlara rağmen hastaların nasıl gideceğine dair kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Sıkı bir şekilde diyet, çevresel faktörlerin kontrolü, tedavi takibi yapılmalıdır.

  • Yaşam Süresi

    Kalp tüm vücudun aynasıdır. Kalp sağlıklı ise beden de sağlıklı olur. Kalp atımları ne kadar hızlı olursa ömür o kadar kısalıyor. Ölmek diye tabir ettiğimiz olgu aslında kalp ölümüdür. Çünkü beyin ölümü olsa da kalp çalışıyorsa yaşam var demektir. Her canlı için bir yaşam süresi vardır. Bunu belirleyen en önemli etken ise dakikadaki kalp atım hızıdır. Kelebekler bildiğimiz en kısa ömürlü hayvanlardır ama kalpleri yoktur, sadece o görevi kısa süreliğine yapacak dolaşım sistemleri vardır. Kalp çarpıntısının en hızlı olanına butterfly kalp çarpıntısı deniyor. Kalbim kuş olup uçacak kelebek çırpınıyor gibi tarif edilir. Ölümcül olan bu durum kalbin jübile yapmaya hazırlandığını gösterir. Kalp acil devreye girmelidir. Kalp hızı yaşam hızı demektir. Demek ki hızlı yaşayan genç ölüyormuş. Yine bir deyim daha çok doğru çıktı. Bu arada kalp hızını yavaşlatıp ömrü uzatmak elimizde. Ne mi yapacağız. Kalbimiz yavaş çalışsın diye kaplumbağa gibi evimize çekilip oturmayacağız tabi ki. Sporcularda kalp hızı 40'lara kadar iniyor. Uzun yaşayan atlarda da yüksek harekete rağmen kalp hızı yavaş. Hızlı yaşamak hareket hızı değil kalp hızı ve insanda spor yapma ile kalp hızı azalıyor. Yani spor yapmak çalışmak ömrü uzatıyor diyebiliriz.

  • Burun kılları ne işe yarar?

    Burun kılları (vibrissae) dokunma ve basınç ve ısıya duyarlı sensörler içeren hareketli kıllardır. Bu sayede buruna giren havanın ısısının ayarlanması, zararlı kimyasallar, ağır metaller, toz, polen gibi hastalık yapıcı maddelerin solunum yoluyla organizmaya alınmasını engellerler. Yapılan çalışmalarda burun kılları fazla olanlarda burun tıkanıklığı ve astım oranlarının daha düşük olduğu bildirilmiştir. Piyasada dolaşan burundan kıl aldırma hikayesi servet kazanmak isteyenlerce uydurulmuş bir hikayeden ibarettir. Çünkü burun kılları tehlikeli üçgen dediğimiz beyine açılan damarların geçtiği bölgede yer aldığından dokunulmazlık hakkına sahiptirler. Dokunulması halinde sonuçlarına katlanmak gerekir.

  • GDO'lu ürün ne demektir?

    GDO lu ürünler daha fazla ürün alabilmek için tohumlara rekombinant teknolojiyle çok küçük gen anahtarı eklenmesiyle geliştirilir. Bu tohumu kullanan üreticiler çok fazla ürün alır. Genellikle bu eklenen anahtar hücre bölünmesini hızlandıran mitoz hızlandırıcı anahtarlardır. Fakat çok önemli bir handikapı vardır ki bu gen anahtarları sindirim sisteminde parçalanmadan hücrelere kadar gider ve hücre bölünmesini hızlandırır. Özellikle mitoz geçiren hücreler etkilendiği için ona bağlı hastalıklara sebep olurlar. Cilt döküntüleri romatizmal hastalıklar bağırsak problemleri gibi.

  • DETOX

    Detox, detoksifikasyon kelimesinden türemiştir. Hava kirliliği, işlenmiş gıdalar, katkı maddeleri gibi faktörlerle vücudumuza her gün aldığımız toksinlerin vücuttan arındırılması, temizlenmesi anlamına gelir. Bu arınma sistemi özellikle karaciğer temizliğini hedef alan bir uygulamadır. . Detox (ya da detoks) vücudun kendi kendini onarmasına yardımcı olan ve hücrelerin normal çalışmalarına engel olan toksinlerin vücuttan atılmasını sağlayan bir sistemdir. Aynı zamanda hücreler gerekli beslenme desteğini de alırlar. . Vücudumuzdaki hücrelerde zamanla maruz kalınan bazı faktörlere bağlı olarak değişiklikler başlar. Bu nedenlerin başında ailevi yatkınlık, çevresel etkenler ve kişisel stres gelir.

  • NÖRALTERAPİ

    Nöralterapi sayesinde bedende biriken tüm toksinleri hızlı bir sekilde uzaklaştırmak mümkündür. Nöralterapinin uygulanmadığı bir detoks programı düşünülemez. 1940 yılında Ferdinand Huneke tarafından Almanya'da keşfedilen nöralterapi buradan tüm Avrupa'ya yayılmıştır. Şu an birçok üniversitede ders olarak okutulmakta ve ağrı kliniklerinde aktif olarak kullanılmaktadır. Bu bilimsel yöntemin ülkemizdeki öncüsü, Almanya’da eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye’de binlerce doktora öğretmekte olan hocamız Prof. Dr. Hüseyin Nazlıkul’dur. Nöralterapi Türkiye’de her geçen gün artan bir ilgi gören ve birçok hekimin eğitimine katıldığı bir tedavi şekli haline gelmiştir.

  • OZON TERAPİ

    Tedavide kullanılan ozon gazı medikal ozon jeneratörlerinde saf oksijenden üretilir. Üretilen ozon tedavide daima oksijen ile karışım halinde kullanılır. . Medikal ozon kurallara uygun olarak uygulandığı taktirde tamamen güvenli, pratik, etkili ve ucuzdur. . Diğer tıbbi tedavi yöntemlerinde de olduğu gibi %100 garanti hiçbir zaman vaad edilemez, tedavi başarısı uygulanan duruma, hastalığın ve hastanın genel sağlık durumuna bağlıdır ancak ozon tedavi ile hastanın genel durumunda iyileşme ve ağrılarında azalma mutlaka olmaktadır. . Başarı aynı zamanda uygulanan yönteme, konsantrasyona ve sıklığına bağlıdır.

  • Kanser Hastalarının Ağrı Korkusu

    Bir ağrıya kronik denilebilmesi için 3 aylık süre geçmesi gerekmektedir ve dünyada en sık görülen kronik ağrının bel ağrısıdır. Kanser tanısı alan çoğu hasta ve ailesinde ağrı olasılığı, tedavi edilememe ve ölüm ihtimalinden sonra en çok korkulan faktör. Tanı aldıklarında yüzde 30, ilerleyen evrelerde ise yüzde 60-90 civarında ağrı çekerler. Genel yaşam kalitesini bozmaktadır. Kanser ağrısının dindirilmesi gerekir ve bunun için ilaç tedavisi uygulanır.

  • Google Places
  • Instagram
  • Facebook
  • LinkedIn

©2022 DrSistem

bottom of page