top of page

Arama Sonuçları

Boş arama ile 1063 sonuç bulundu

  • Böbrek Taşı Cerrahisi

    Böbrek taşları idrarda çözülemeyen ve atılamayan kristallerin bir araya gelmesi sonucu ortaya çıkar. Sağlıklı kişilerde idrarda kristal ve taş oluşumunu önleyici bazı kimyasal maddeler vardır ancak bazı insanlarda bu engelleyici mekanizma tam olarak çalışamayabilir ve tekrar edici idrar yolları taşları görülür. Taşların ölçüleri değişkenlik gösterebilirken, böbrekten mesaneye doğru ilerleme eğilimindedirler. Taşın idrar akışını tıkaması ve hareket etmesi durumunda ağrı kanama ve enfeksiyon gelişebilir. İdrar yolu taşları hiçbir bulgu vermeden gelişebileceği gibi bazen ciddi bulgularda vermektedir. Böbrek Taşı Belirtileri; • En sık görülen yakınma ağrıdır; bu ağrı bazen çok şiddetli olabileceği gibi bazen rahatsızlık vermeyen ağrılar seklinde de olabilir. Karakteristik ağrı, kolik diye adlandırılan ve böğür bölgesinden başlayıp öne doğru ilerleyen, kasık ve testislere de yayılabilen ağrılardır. Ağrı taşın hareket etmesine veya üriner sistemin tıkanmasına bağlı olarak gelişir. • İdrarda kanama; Bazen gözle görülebilecek kadar olurken bazen de sadece mikroskobik incelemede görülür. • Bulantı ve kusma; Taşın yaptığı ağrıya bağlı gelişen mide-bağırsak sistemindeki hareket azalmasına bağlı olarak gelişir. • İdrar yapmada zorluk görülebilir. Günümüzde üriner sistemi tehdit eden taştan kurtulmayı sağlamak ve hastanın en kısa zamanda günlük hayata dönmesini sağlamak adına minimal invaziv tekniklerin gelişmesi sonucu klasik açık cerrahi, en az başvurulan ve en az tercih edilen metot olarak kalmıştır. Perkütan nefrolitotomi ve Üreterolitotripsi, minimal invaziv teknikler arasında yer alan girişimlerdir. -Perkütan nefrolitotomi (PCNL) Endoskopik böbrek taşı ameliyatında sırt bölgesinde böbrek hizasına 0,5 – 1 cm boyutunda bir kesi yapılır. Röntgen kontrolü altında böbreğe iki ucu açık ince bir tüp yerleştirilir. Bu tüpten yerleştirilen optik cihaz yardımıyla taş video sistemi ile monitörde görülür ve özel aletler yardımıyla çıkartılır. Perkütan ameliyatının en önemli üstünlüğü vücut dokularının normal yapısının korunmasıdır. Bunun sonucunda iyileşme süreci hızlı olup, hastalar ameliyat sonrası dönemi açık ameliyata göre çok daha rahat geçirmektedir. Genellikle 2 – 3 günde taburcu edilerek günlük aktivitelerine hızla kavuşurlar. -Üreterolitotripsi nasıl uygulanır? Üreter tasları üreterorenoskopi (URS) ile müdahale edilerek temizlenebilir. URS’ de herhangi bir kesi yapılmaz. İdrar yolundan özel bir endoskopik alet gönderilerek taş üreterde görüntülenir ve temizlenir. Hastaların çoğu aynı gün evlerine dönüp bir gün sonrada normal yaşamlarına dönebilirler.

  • Böbrek Kanserinde Korunma ve Sıkça Sorulan Sorular

    Çoğu kanserde olduğu gibi böbrek kanserinin de kesin nedeni bilinmemektedir. Genetik faktörler gibi bazı önlenemez durumlar dışında; böbrek kanserine yakalanma riskini azaltacak bir çok şey yapılabilir. Bunlardan; 1-Sigara böbrek kanserlerinin büyük kısmından sorumludur, bu nedenle sigarayı bırakmak böbrek kanserine yakalanma riskini azaltabilir. 2-Obezite-şişmanlık ile mücadele böbrek kanserine yakalanma riskini azaltabilir. Bu nedenle spor-egzersiz yaparak ve meyve-sebze oranı yüksek bir diyet seçerek sağlıklı bir kiloyu korumak da bu hastalığa yakalanma şansınızı azaltabilir. 3-Yüksek tansiyon da renal hücre kanseri için risk faktörleridir. Yine tansiyonu kontrol altında tutmak, sağlıklı beslenmek ve ideal kiloyu korumak böbrek kanserinden koruyucu önlemler arasında yer almaktadır. 4-İş yerinde zararlı uçucu gaz ve solventlere(trikloretilen gibi) maruziyetin önlenmesi böbrek kanseri riskini azaltabilir. Böbrek Kanseri Hakkında Sık Sorulan Sorular 1-Böbrek kanseri nedir? Böbrek kanseri böbrek içinde habis-kötü huylu hücre büyümesidir. Tıbbi ismi böbrek hücreli kanserdir. Böbrekteki tümör iyi huylu da olabilir. Böbrekte farklı tümör çeşitleri ve hastalığın farklı evreleri bulunur. Tümör böbrekte sınırlı ve yayılmamışsa lokalize böbrek kanseri olarak adlandırılır. Lokal ilerlemiş böbrek kanserinde , tümör böbreği çevreleyen dokuya doğru büyümüş, venlere, adrenal bezine ve lenf nodlarına uzanmıştır. Uzak lenf nodlarına veya diğer organlara sıçramışsa metastatik hastalıktan bahsedilir. Erkeklerde kadınlara kıyasla böbrek kanseri riski daha fazladır. Böbrek kanseri en çok 60-70 yaşlarda görülmektedir. 2-Böbrek kanserinin belirtileri nelerdir? Çoğu böbrek kanseri hastası şikayetsizdir, yani hastalığı işaret eden özgün belirtiler bulunmaz. Çoğu böbrek kanseri rutin ultrason veya sırt ağrısı benzeri belirtiler için yapılan benzer görüntüleme işlemleri sırasında bulunur. Tümör büyüdükçe, etkilenen tarafta sürekli ağrı hissedebilirsiniz. Vücudunuzun kalça ile kaburga arasında kalan yan kısmında kitle hissedebilirsiniz veya idrarda kan görebilirsiniz. Karşılaşabileceğiniz diğer belirtiler: ● Yüksek Tansiyon ● Ateş ve gece terlemesi ● İştahsızlık ● Kilo kaybı ● Kansızlık 3-Böbrek kanserinin tanısı için hangi testler yapılır? Tanıya özgeçmiş ve soygeçmişi içeren kişisel hikaye ile başlanır. Böbrek kanserinin farklı türleri vardır ve tespit edebilmek için bazı testler yapılır. Ultrasongrafi, Tomografi ve MR taraması tümörün boyutunu, lokal venler ve lenf nodları tutulumunu, çevre organlara yayılıp yayılmadığını gösterecektir. Bu da ilerideki tedaviyi belirlemede önemlidir. Ayrıca fizik muayene, kan ve idrar testleri de yapılabilir. 4-Böbrek tümörü nasıl sınıflandırılır? Böbrek tümörleri evrelerine, alt tiplerine ve tümör hücrelerinin saldırganlık derecelerine göre sınıflandırılır. Alacağınız tedavi bu üç faktöre göre belirlenir. -Tümör evresi, tümörün ne kadar ilerlediğini ve uzak lenf nodları veya diğer organlara metastaz yapıp yapmadığını gösterir. Böbrek tümörü evrelendirmesi Tümör Nod Metastaz (TNM) sınıflandırmasına dayanır. Tümörün boyutu ve yayılımına (T) bakar ve ne kadar ilerlediğini 4 evrede tespit edilir. Lenf nodu tutulup tutulmadığını (N) veya kanser vücudun diğer kısımlarına sıçramış mı (M) kontrol edilir. -Böbrek tümörlerinin farklı alt tipleri vardır. Renal hücreli kanserler böbrek kanserlerinin büyük kısmını oluşturur (yaklaşık %80-85). Bunların da en sık alt tipi berrak hücreli renal hücreli karsinom (%80) olup, %10’unu papiller renal hücreli karsinom, %5’ini kromofob renal hücreli karsinom oluşturur. Geriye kalan %5’i toplayıcı kanal renal hücreli karsinomu ve yaygın olmayan ve ailesel olan çeşitleri oluşturur. -Tümör hücrelerinin ne kadar saldırgan olduklarını değerlendirecektir. Patoloji Uzmanı tümörü en iyiden en kötütye doğru 1’den 4’e kadar derecelendirilr.

  • İdrarda Kanama, Kanlı İdrar Yapma (Hematüri)

    İdrarda gözle veya mikroskop altında kan ve kan hücreleri görülmesine “hematüri” veya ‘’kanlı idrar’’ adı verilir. Bu gözle görülür(gros) veya yapılan idrar tetkikinde(mikroskopik) ortaya çıkabilir. Her iki durumda da kanamanın nedenini belirlemek önemlidir.İdrarda kan görülmesi endişe verici bir durumdur ve çoğu durumda neden zararsız olsa da idrardaki kan (hematüri) ciddi bir bozukluğa işaret edebilir. İdrar çok az miktarda kan karıştığında kan miktarına göre pembeden koyu kırmızıya kadar değişen renklerde gözle görülebilir. İdrardaki kanama genellikle ağrısızdır, eğer idrarda kan pıhtıları varsa tıkanmaya bağlı veya enfeksiyon eşlik ediyorsa ağrı ortaya çıkabilir. Hiç bir bulgu semptom vermeden bile mikroskobik de olsa hematüri olabilir, hasta farkına varmadan yıllarca sürebilir. Bir çok ciddi hastalık belirtisi olan idrarda kan görülmesi durumunda mutlaka hekime başvurulmalıdır. Bazı kabızlık giderici ve idrarı kırmızıya boyayan azo gibi boya içeren ilaçlar ve bazı besinler(pancar, çilek, ahududu, böğürtlen vs) idrarda kan olmaksızın idrarı kırmızıya boyayabilir. Yine ağır egzersizlerden(özellikle uzun mesafe koşucularda) sonrada idrarda kan görülebilir, birkaç gün içinde idrar normale gelir. Hematürinin diğer risk faktörleri arasında yaş ve bazı kalıtsal hastalıklar sayılabilir. Hematüri Nedenleri İdrarda mikroskopla bakıldığında normalde maksimum görülen kan hücrelerinin(eritrosit) sayısı erkeklerde 1-2, kadınlarda 3-4 civarındadır. İdrarda kanama böbreklerden, idrar kanalları(üreterler), mesane, prostat ve idrarın dış ortam atıldığı idrar yoluna(üretra) kadar herhangi bir alandan kaynaklı olabilmektedir. Böbrek ve idrar yolları taşları, enfeksiyonları ve kanserleri idrarda kanamanın en sık görülen ciddi nedenleridir ve 40 yaş altında daha çok idrar yolu enfeksiyonları ve taş hastalığı, 40 yaş üzerinde ise hematüri idrar yolu enfeksiyonları, prostat büyümesi, prostat kanseri, böbrek ve mesane kanseri habercisi olabilir. 1-Böbrek ve İdrar yolları enfeksiyonları: böbreklerin ve idrar yollarının mikrobik enfeksiyonları(sistit, piyelonefrit üretrit vs) durumunda idrarda kanama olabilir, ancak kanamaya genellikle idrar yaparken zorlanma, yanma, ağrılı ve sık idrara çıkma ihtiyacı eşlik eder. Bunlar dışında acil işeme ihtiyacı, kötü kokulu idrar şikayeti görülebilir. Enfeksiyon böbrekte ise ek olarak ateş ve yan ağrısı eşlik edebilir. Prostata ait enfeksiyonlarda kanama dışında idrar zorluğu ve sık idrara çıkma ihtiyacı ön plana çıkmaktadır. 2-İdrar yolları taş hastalığı: İdrar kanallarında tıkanıklık yapmayan böbrek ve idrar yolları taşları sadece idrarda kanama ile belirti verebilir, eğer tıkanıklık yapıyorsa kanama ile birlikte kolik şiddetli ağrısı eşlik eder. Buna bir de enfeksiyon eşlik ediyorsa tablo iyice kompleks hale gelir. 3-Prostat büyümesi: Daha çok 40 yaş üzeri erkeklerde görülen prostat büyümesinde hastanın temel şikayeti yanında idrarda kanama saptanabilmektedir.çıkar ve idrarda kanamaya neden olabilir. 4-Böbrek hastalıkları: Böbreğin mikrobik olmayan ve filtrasyon yapan ünitelerin glomerulonefrit gibi bazı tıbbi hastalıklarında hematüri gözlenebilir, bunlar transplanta(böbrek nakli) kadar götürecek kadar böbrek yetmezliğinin bir belirtisi olabilir. Böbreğin filtre sisteminde meydana gelen ve nefrit adı verilen hastalıklarda da idrarda kanama ortaya çıkar.Yine diyabet (şeker hastalığı)gibi bazı sistemik hastalıklarda da ek bulgu olarak idrarda kan görülebilir. 5-Ürolojik Kanserler: İdrarda pıhtılı-pıhtısız, gözle görülebilir veya mikroskopik kan görülmesinin en önemli ve ciddi nedeni ürolojik kanserler olabilir. Başta mesane ve böbrek kanseri olmak üzere prostat ve diğer ürolojik kanserin en önemli belirtilerinden biri idrarda kanama görülmesidir. Hatta klasik olarak 40 yaşını geçmiş, sigara içen, idrarda ağrısız pıhtılı kanaması olan erkekler aksi ispat edilinceye kadar mesane kanseri kabul edilmektedir. Kanamaya eşlik eden ortak payda sigaradır. Mesane kanserinde ilk ve uzun dönemde sürekli idrarda kanama gözükürken, prostat ve böbrek kanserinde ilerlemiş evrelerde daha çok karşımıza çıkmaktadır. 6-Diğer nedenler: Orak hücreli anemi ve Alport sendromu gibi kalıtsal genetik hastalıklarda, böbrek ve idrar yolları travmalarında, bazı kullanılan ilaçlarda idrarda kanama görülebilir. Siklofosfamid gibi antikanser ilaçlar, radyoterapi, kanı sulandırıcı ilaçlar ve penisilin türü antibiyotikler idrarda ciddi kanamalara neden olabilmektedir. TEŞHİS 1- Öykü ve fizik muayene hematürinin araştırılmasında ilk basamaktır. 2-Basit idrar testi: Gözle görülebilen bir kanama olsa bile ek bulgu olup olmadığını saptamak için basit bir idrar testi gereklidir.Yine şeffaf bir kaba alınan idrar gözle incelenmelidir. Enfeksiyon düşündürecek bulgu ve belirti varsa idrar kültürü alınır. 3-Temel rutin kan analizleri hematüri şikayeti olan hastadan mutlaka istenmelidir. 4-Görüntüleme testleri:Başta kolay ulaşılır ve yapılabilir olan ultrasonografik görüntüleme idrarda kanaması olan hastalarda temel inceleme yöntemidir. Bununn yanında gerektiğnde bilgisayarlı tomografi(CT) ve magnetik rezonans(MR) görüntüleme istenebilir 5-Sistoskopi:Diğer yöntemlerle bir sonuç alınamazsa sistoskopik(endoskopik) inceleme gerekebilir. Sistoskopi, başta mesane kanseri olmak üzere diğer bazı klinik durumlar (Taş,tümör, prostat vs) için kullanılan, sistoskop adı verilen ışıklı-kameralı endoskop kullanılarak mesanenin ve idrar kanalının(üretra) incelenmesine imkan sağlayan temel tanı/teşhis yöntemidir. 6- Bazen idrarda kanamanın nedeni bulunamaz. Bu durumda, özellikle sigara içme, çevresel toksinlere maruz kalma veya radyasyon tedavisi öyküsü gibi mesane kanseri için risk faktörleri söz konusu ise , düzenli aralıklarla takip önerebilir. TEDAVİ İdrarda kan görülmesinin tedavisi, kanamaya neden olan asıl etmenin ortadan kaldırılması ile mümkündür. Kanama bir hastalık değil mevcut bir hastalığın belirtisidir, kanamaya neden olan hastalık tedavi edildiğinde hematüri de tedavi edilmiş olur.

  • Prostat Kanserinin Nedenleri ve Risk Faktörleri

    Prostat Kanseri, 40-45 yaş üzeri erkeklerde görülen ve yaş arttıkça sıklığı da belirgin oranda artan, prostat bezinin kötü huylu-habis bir tümörüdür. Prostat kanseri erkeklerde görülen ikinci en sık kanserdir, ve dünyada kansere bağlı ölümlerde beşinci sırayı almaktadır. Hayat boyu prostat kanserine yakalanma riski %6, ve bu hastalıktan hayatını kaybetme oranı ise yaklaşık %2.9 olarak bulunmuştur.. Prostat kanseri dışında ölen erkeklerde yapılan otopsi incelemelerinde özellikle 80 yaş ve üzeri erkeklerde mikroskobik prostat kanseri oranı %60-80 olarak bulunmuştur bu da bize yaş arttıkça prostat kanseri riski arttığını göstermektedir. Kabaca erkeklerde yaşam boyu prostat kanserlerinin sadece 1/5 inin tanısı konmakta kalan 4/5 i ise prostat kanseri dışında bir nedenden dolayı hayatını kaybetmektedir. Prostat kanseri tanısı konulup tedavi edilenlerin ise kabaca 1/5 ‘i prostat kanseri nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Yani bu kadar yaygın görülmesine rağmen o derecede öldürücü bir kanser türü değildir. Bu bilgiler bizim hastaları klinik olarak önemli yada öldürücü prostat kanseri ve klinik olarak önemsiz yada tedavi edilmesine gerek olmayan prostat kanseri olarak iki gruba ayrılması gerektiğini göstermektedir. Tanı araçlarındaki gelişmeler ve beklenen yaşam süresinin artması tanı konulan prostat kanseri sayısını artırmaktadır. PSA’nın(Prostat spesifik antijen) tanı yaygın bir şekilde kullanılması ile prostat kanseri tanısı alan hasta sayısı iki kat artmıştır, ve bununla birlikte klinik olarak önemsiz ve belkide tedavi gerektirmeyen prostat kanseri sayısınıda artmaktadır. Bu yüzde belli yaştan sonra PSA kan testi kullanarak tarama yapmak daha erken ve daha çok prostat kanseri tanısı konulması bazı hastalarda tedavinin getirdiği olumsuz yan etkilere, -hayat kalitesinin bozulması ve fazladan cerrahi riski ve ekonomik bazı kayıplara- yol açmaktadır. Bundan da öte özellikle prostata sınırlı prostat kanserlerinde tedavi yöntemleri her hasta için standart değildir, tedavi alternatifleri hastanın yaşı, kanser evresi ve derecesi, cinsel aktif olup olmaması, hastanın sosyo-kültürel ve ekonomik koşullarına göre değişmektedir. Prostat kanseri için genetik olarak riskli insanlarda tarama yapılması daha mantıklı görünmektedir. Prostat kanseri için Kesin Risk Faktörleri: 1- Yaş: prostat kanserine yakalanma riski yaş arttıkça artmaktadır. Prostat kanserinin ortalama tanı konulma yaşı 69’dur. 40 yaşın altında prostat kanseri görülmesi nadirdir(1/10 000), 40-59 yaş grunda prostat kanseri riski 1/103 ve 60-79 yaş grubunda ise bu oran 1/8 dir. Bu da bize yaşın en önemli bir risk faktörü olduğunu göstermektedir. 2-Ailesel ve genetik yatkınlık: Ailenin bir ferdinde görülen prostat kanseri, diğer erkek aile bireylerinde görülme riski normal insanlara göre 4-6 kat fazladır, örnek vermek gerekirse, 70 yaşında prostat kanserine yakalanan bir bireyin ailesindeki diğer bir erkeğin prostat kanserine yakalanma riski 4 kat, bu oran hastalığa yakalanan birey 60 yaşında tanı almışsa 5 kat ve 50 yaşında bu tanıyı almışsa diğer aile bireylerinde prostat kanseri riski 7 kat fazla bulunmuştur. Buna göre prostat kanserine ikinci en önemli risk ailesinde bir prostat kanserli bir hastanın bulunmasıdır. Ailedeki prostat kanserli hasta sayısı arttıkça bu risk daha fazla artmaktadır. Bunun yanında bir ailede prostat kanserli varsa kadınlarında da meme kanseri riski ayrıca artmış bulunmuştur. Bütün prostat kanserleri %9’u ve 55 yaş altı prostat kanserilerin ise %45’i genetiktir ve bu genetik özellik taşıyan prostat kanserlerin prognozu yani gidişati daha kötüdür. 3-Irk: Prostat kanseri siyah ırkta, sarı(uzak doğu) ve beyaz ırka göre 3-4 kat daha fazla sıklıkta görülmekte ve diğer ırklara göre daha kötü seyretmektedir.Prostat kanserine bağlı ölüm oranları siyah ırkta daha fazla bulunmuştur. Siyah ırkta ortala serum androjen(erkeklik hormonu) oranları diğer ırklara göre yalklaşık %20 daha yüksek bulunmuştur, bu da bize ekeklik hormonu ile prostat kanseri arasında bir ilişki olduğunu göstermesi açısında önemli bulunasına rağmen, bu ilişki ispatlanamamıştır. Anti-androjenlerin temel tedavide kullanılmasına rağmen, androjenlerin prostat kanserindeki rolü muhtemel risk faktörleri arasında sayılmıştır. 4-Beslenme: Batı tipi yağlı, lifsiz,bitkisel kökenli besinlerden fakir beslenme, ve obezite(şişmanlık) prostat kanseri için muhtemel risk faktörleri arasında sayılmıştır. Zira uzak doğuda prostat kanseri görülme oranı Amerika toplumuna göre kat be kat daha az görülürken, amerikadaki göçmen uzakdoğulularda bu oran Amerikadaki mevcut oranlara yaklaşmaktadır. Bu beslenmenin klinik prostat kanseri yakalanma riskinde ne denli önemli olduğunu göstermektedir.Balık tüketiminin prostat kanserini azalttığı gösterilmiştir. Obezite ayrıca prostat kanserinin gidişatını olumsuz yönde etkilediği gösterilmiştir. Likopen,selenyum,omega-3 yağ asitleri(balık) ve E vitamini alımının riski azalttığı bunu yanında kalsiyum ve aşırı D-vitamini alımının ise riski artırdığı addia edilmiştir.

  • Model Alma ve Gelenek Diye Edindiğimiz Kurallarla Kuracağımız Aileye Nasıl Yansırız?

    Farkında olmadan edindiğimiz bazı modeller var. Kızlar genelde anne erkek çocukları genelde babayı model alır. Şiddet içerisinde yetişen bir çocuğun gelişimi ile mutluluk içerisinde yetişen bir çocuğun gelişimi arasında farklar olduğu gibi eşlerin de aynı ev içerisinde yaşamlarının ortak olduğunu anlamak ve ona göre hareket etmek de modelini aldığımız aileden geçer. Kimisi maddi olarak ortaklığı var sayar kimi yaşamdaki denge ortaklığını var sayar... Geleneksel olarak da bazı durumlarda kadınları safdışı bıraktığımız ya da kadınları ikinci plana attığımız bazı örnekler var. Bunlardan bazıları; 1. Eve misafir geldiğinde yedek bir sandalye ihtiyacı olduğunda genelde o yedek sandalyede kadın oturur erkek asıl sandalyede oturmaya devam eder 2. Televizyon karşısında yemek yeme alışkanlıkları varsa (mutfak televizyonu) televizyon karşısına erkek oturur 3. Tabağa yemek konulurken erkeğin tabağına özenle , en güzel yerinden yemek koyarken kadın kendi kabına daha özensiz koyabilir 4. Artan yemek kadın Doysun ya da doymasın Erkeğe verilir 5. Kadın eşini kapıda karşılar eşinden önce eve gelir fakat tam tersi olduğunda neredeydiniz olur 6. Kadın sürekli eşinin sakinliğini korumaya çalışır onu idare eder fakat tersi olduğunda ‘psikolojisi bozuk bu kadının’ denir. Hatta tartışmalara kadar gider 7. Masada su eksik, tuz eksik, yoğurt eksik vs olduğunda erkek kadını eleştirme hakkına sahip olduğunu hissederken evine ‘ekmek getiren erkek 'evin kırık ya da eski bir mobilyası varsa kadının değiştirelim' demesinden yine kadını suçlar kendisinin evine bakmak konusunda sorumluluğunu hiç düşünmez. 8. Evin en güzel köşesinde erkek otururken bir de arkasına minder verilir , kadın Doğum yapmıştır arkasına anca o zaman erkek minder verebilir o da belki... 9. Erkeğin başı ağrıyordur sessizlik ister ve olur, kadının başı ağrıyordur sessizlik ister ama sadece ağrı kesici iç denir bunun altında 'ilacı iç de mutfakta ya da evde çalışmaya devam et' yatar 10. Sabunlukta sabun biter. Kadın onu koymazsa ilgisiz kadın olurken evde sabun bitince erkeğin marketten bir türlü alamaması ilgisizliğe girmez. 11. Köşeye çekilip müzik dinlemek ya da kitap okumak isteyen kadının mutfakta işi bitmeden bunları yapması olay olabilirken erkek yemek sonrası köşeye geçip bunları rahatlıkla yapabilir olması kadının keyifli olması için önce ortak alanlarını düzenlemesinin tek başına üstlenmesi ile gerçekleşir. 12. Bugün sana yardım etmiyorum yardımı istediğim an ederim ama sen hep yapmak zorundasın düşüncesi de sen bu evde model gördüğüm annemin teyzemin vs aynısı davranışlarında olmalısın demek. 13. Evin erkeği eve gelince terliğini önüne koy, ceketini al, masada suyunu önüne koy, tabağının önündeki yemeği alamaz gibi onu da tabağına koy, tuvalete girerse arkasından bir de orayı temizle, o evden gitmeden kalk o uyumaya gidince oturma kalk git uyu... bunlara devam edilirken erkek kendini 0-3 yaş arası bebeklere bakılmaya devam ediliyormuş gibi bakımı sağlandığının farkında değildir olması gereken bu gibi düşünür ve sonrasında bunları yerine getirmeyen Kadına da suçlayıcı davranışlarda bulunur. Geleneklerimizi model olarak öğrendiğimiz ve bunlar sanki kuralmış gibi devam ettirdiğimiz sürece kadınların ezilmesine kendi keyifleri kendi istekleri 2. hatta 3. Sıralarda yer almaya başladıkça erkek hegomanyası devamlılığını sürdürecek. Erkek evlatlarınızı ne hegomanyada büyütün ne de kız evlatlarınızı bu kadar ezdirecek şekilde büyütün. istisnalar tabii ki de vardır fakat yıllardan beri model alınarak gerçekleşen öğrenme şekillerinden kaynaklı olarak toplumun büyük bir kısmı bu şekilde fakat yeni nesillerde bunlar biraz daha kırılmaya başlamıştır. Karşınızdaki kişinin bir insan olduğunu unutmadan davranın onun da hisleri düşünceleri ihtiyaçları öncelikleri vardır.

  • Lohusalık Depresyonu

    Annelerde doğum sonrası ortaya çıkabilen lohusa depresyonunun, kaygı, düzeninde yenilik, şiddetli hüzün, duyarsızlık, aşırı yorgunluk, enerji eksikliği ve bedensel yakınma belirtileri ile kendini göstermektedir Dünyaya bir bebek getirmek kişide mutluluk verici bir olay olmasına rağmen annenin yaşamının stresli ve zor olabilir. Normal hayata adaptenin 15 gün içerisinde gerçekleşmesi beklenmektedir. Bu süre uzadıysa kişinin lohusalık depresyonunda olduğu düşünülmektedir. Birçok kadın anne olduktan sonra hafif hüzün hissettiğini, ruh halinde ise değişikliklerin olduğu, artan sorumluluk sonucu kaygı ve endişe hissedebilir. Bebeğe bakabilip bakamama, besleyip besleyememe kaygısı herkesin kendi yorumunu yapması eş ve bebek ilgisinin bölünmesi gece uykuların düzensizliği derken anne olan birey depresyona girebilir. Lohusalık Depresyonu Lohusa depresyonu doğumdan sonraki ilk altı hafta içinde sinsice başlar ve birkaç ay içinde düzelir, fakat bir veya iki yıla kadar da sürebilir. Bu depresyonun birden çok nedeni vardır. Gebelik döneminde yükselen östrojen ve progesteron yani adet döngüsü ve hamileliği koruyan cinsiyet hormonu düzeylerinin doğumla birlikte ani düşmesi veya geç başlangıçlı doğum sonrası depresyonda tiroit bozuklukları rol oynayabilir. Ayrıca B9 vitamini de doğum sonrası depresyonda etkili olabilir. Annelerde konsantrasyon güçlüğü, uykusuzluğa dayanan sinirlilik, desteksizlikten kaynaklanan bakım telaşı, kendine zaman ayıramama ve öz bakımını aksatmaktan dolayı oluşan gerginlik, bebeğe bakayım derken eve sürekli misafir gelmesi ya da aile yakınlarının gelmesi evde boş bulduğu saatte kendine zaman ayıramayıp bir çok ev işinin de ona bakıyor olması, bellek zayıflığı, psikomotor hareketliliğinde artış, yerinde duramama, endişe, sinirlilik, sınırlı hayat aktivitesi, midede bulantı, kendiliğinden ağlama ve panik atak, iştahsızlık, kilo kaybı, bebekle ilgilenmek istememe ya da bebeği öldürmek isteme gibi durumlar yaşayabilirler. Aynı zamanda mutluluk yerine çökkün duygulara sahip olmaktan gelen suçluluk duygusu, hüzün, hayattan zevk alamama, ilgi ve istek kaybı, haz kaybı, değersizlik hissi, umutsuzluk, acizlik duygusu ile ölüm veya intihar düşüncelerinin de annede gerçekleşebilir. PEKİ LOHUSALIK DEPRESYONUNA YAKALANMAMAK MÜMKÜN MÜ? Eskiye oranla zamanımızda bir çok Kadın lohusalık depresyonuna giriyor ve daha derinden yaşıyor. Kısa sürede atlatabilmek için gebelik ve sonrasında gerçekler ve hayaller ile doğru bir orantı varsa çok daha rahat atlatılır, kişi en az yarım saat açık havada yürüyüş yapmalı ve kaygıdan uzaklaşmak İçin kendini rahatlatmalı, doğum sonrası eve gelen misafirlere sınır koymalı ve eş ile bu konuda anlaşılmalı , telefon sınırlandırılmalı, gelenlerin bebek için emiyor emmiyor gibi yorumlarına çok takıntı haline getirilmemeli , annenin kişisel bakımı İçin zaman verdirilmeli, uyku konusunda anne rahatlatılmalı . Babalardan da anneye bol destek olması beklenmektedir. LOHUSALIKTA ANTİDEPRESAN KULLANIMI MÜMKÜN MÜ? Doktorunuza danışmanızda fayda var çünkü antidepresanlar emziren anneler tarafından dikkatle kullanılması gerekmektedir.

  • Uzaktan Eğitimde Odaklanma ve Performans Kaygısı

    Bir çok veli eğitim sisteminin gidaşatını düşünürken evde kalan çocuğun da yenilikten duyduğu kaygı ve odaklanma problemi ortaya çıktı. Ailelerin çocuklarına evde yetebilme kaygısı da bir yandan tavan yaptı. Çocuğun sınıf içi davranışları, katılımlarını ise gözlemleme fırsatı yakaladı. Bilinmezliklerin yaşanması ile birlikte kaygı seviyesi de doğru orantıda artarken performansta düşüklüklerin olması da muhtemel bir sonuç olarak karşımıza çıktı. Eğitime getirilen yenilikler sadece veliye değil çocuklara da geldiği için olayın stresini karşılıklı olarak yansıtmamak gerekmektedir. Çocuğunuz ders çalışırken okul ortamını evde sağlayabileceğiniz ölçüde sessiz, dikkat çekici unsurların olmaması ya da en az seviyede olmasına özen göstermelisiniz. Kaygınızı çocuğunuzun yanında belli etmemeye özen göstermelisiniz. Bu dönemde hem çocuğunuzun hem de sizin destek görmeniz gerekebilir.

  • Medikal Estetik Uygulamalar (Bruksizm-Gummy Smile)

    Hayat kalitenizi arttırmak için sizi rahatsız eden ve psikolojinizi bozan durumlara müdahale etmeniz gerekiyor. İnsanların estetik kaygılarını arttıran ve rahatsız eden durumlardan birisi, dişeti gülüşü denilen “Gummy Smile” şeklinde İngilizce tabir edilen estetik sorundur. Dişeti gülümsemesini; gülme sırasında dişetlerinin oldukça fazla bir şekilde meydana çıkması olarak tanımlamak mümkündür. Dişetleri neden fazla görünüyor? Gülme esnasında dişetlerinin fazla görünmesinin değişik sebepleri olabilir. Bazı kişilerde üst dudakların ince olması gülme sırasında aşırı kasılmasına ve dişetlerinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Ya da, dişlerin aşırı küçük olmasından kaynaklanan aşırı büyük dişeti problemi, gülüş estetiğini etkileyebilir. Çenedeki bozukluklar da etkenlerden birisidir. Bazı kişilerde dişeti hastalıklarından kaynaklanan büyüme de gülüşü olumsuz etkileyebilir. Semptomlar, kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Dişeti gülümsemesini ortadan kaldırmak için uygulanan yöntem botoks tedavisidir. Dişetindeki belli noktalara yapılan botoks işlemi sonucunda çekilme meydana gelebilir. Beş dakikada yapılan işlemden sonra kişi normal hayatına devam edebilir. Botoksun etkisi ise, kısa zamanda görülebilir. Dişeti gülümsemenin dişeti hastalıklarından kaynaklanan sebepleri için farklı tedavi yöntemleri uygulanabilir. Bruksizm nedir? Halk arasında diş gıcırdatma hastalığı olarak anılan bir rahatsızlıktır. Özellikle kişinin uyku sırasında istemsiz çene oynatmalarından kaynaklanır. Tedavi edilmemesi halinde diş ve ağız dokularının zarar görmesi söz konusu olabilir. Ön dişlerdeki tahribat daha fazla gerçekleşebilir. Oluşan çatlaklar nedeniyle sıcak ve soğuk hassasiyeti başlayabilir. Çenede de birtakım rahatsızlıkların oluşumu mümkündür. Çatlakların büyümesi nedeniyle dişlerde kırılmalar medyana gelir. Diş formunun bozulması söz konusu olabilir. Dış gıcırdatmanın nedeni, stresten kaynaklanıyor. Kişinin yaşadığı stresin yoğunluğuna göre gıcırdatmanın şiddeti artabiliyor. Özellikle duygusal karaktere sahip kişilerde ve stres yönetimi konusunda zayıf kişilerde daha fazla görülebiliyor. Stresin yarattığı diş gıcırdatmasının çözmek için ise, silikon tedavisi uygulanıyor. Silikon denilen tedavi yönteminde yatmadan önce dişleri koruyucu silikon kılıf takılıyor. Silikon tedavisi dişlerin korunmasını sağlayabilir. Kişinin alışkanlığını terk etmesinde de çözüm olabiliyor. Ancak bazı kişiler için kas gevşetici ilaçlar veya psikolojik desteklerin alınması icap ediyor. #medikalestetik#gülüş#dişhekimi

  • Dental İmplant

    Dental İmplant Nedir? implant Tedavisi Nasıl Yapılır? İmplantlar, vücuda yerleştirildiklerinde biyolojik olarak uyum sağlayan ve fonksiyon gören materyallerdir. Dental implantlar çene kemikleri içerisine diş eksiliğinin oluşturduğu fonksiyonel ve estetik boşluğu tamamlamak için yerleştirilen genellikle titanyumdan üretilen ve çeşitli yöntemlerle yüzeyleri modifiye edilen araçlardır. Yerleştirilme amaçları diş köklerinin yerini tutarak üzerlerine fonksiyon ve estetiği tekrar kazandıracak diş protezlerin yapılabilmesini sağlamaktır. Günümüze kadar değişik formları üretilen implantlar günümüzde sıklıkla vida formunda üretilmektedir. İmplantlar çene kemiği içerisine yerleştirildikten sonra osseoentegrasyon denilen kemikle kaynaşma sürecine girer. 3-6 ay arası değişen bu süre sonrasında üzerlerine protezler yapılabilir hale gelirler. İmplant Tedavisi Uzun Ömürlü müdür? Diş implantları uygun şekilde yapıldığı taktirde ve hastanın özenli bakımıyla uzun yıllar ağızda kalarak hizmet verebilir. Bilimsel yayınlarda 30 yılı aşan hizmet veren implant tedavileri rapor edilmiştir. İmplantlar Her Durumda Yapılabilir mi? Hastanın genel sağlık durumu uygun olduğu ve yeterli ağız bakımı motivasyonuna sahip olması durumunda günümüzde ilerleyen cerrahi teknikler ve ekipmanla en uygunsuz çeneler bile implanta uygun hale getirilebilmektedir. Kemik ekleme (augmentasyon) ve yumuşak dokulara yönelik hazırlık ameliyatları sonrasında başarılı şekilde implant tedavisi uygulanabilir. (Bkz. İmplant Öncesi Kemik Hazırlık Cerrahileri, Sinüs Lifting) Ağız Hijyeni ve Sigara Kullanımı İmplant Tedavisinde Ne Derecede Önemlidir? Ağız hijyeni implant tedavisinin başarısını etkileyen en önemli faktörlerdendir. İmplantlar doğal bir dişin dişeti enfeksiyonlarına karşı olan savuna mekanizmalarının çoğundan yoksundur. Bu nedenle dişeti (periodontal) hastalıklarının ilerleyişi doğal dişlerden çok daha hızlı olmaktadır. Kötü bir ağız hijyeni varlığında implant tedavisi baştan başarısızlığa mahkumdür. Sigara kullanımının implant tedavisine etkisi üzerine birçok araştırma yapılmıştır. Genel olarak yoğun sigara kullanımının implantın uzun dönem başarısın olumsuz etkileri olduğu görüşü yaygındır. Ancak sigara kullananlarda kesinlikle implant tedavisi uygulanamaz da denilemez. Tedavi öncesi hastalar başarısızlık riskinin arttığı konusunda uyarılmalıdır. Özellikle implant ameliyatından 1 hafta sonrasına kadar hastaların sigara kullanmaması önemlidir. Kimlere İmplant Uygulanamaz? İmplant ameliyatları, ciddi kalp hastalığına sahip, kontrol altına alınmamış şeker hastalığı olanlar (Diyabet), kanama kontrolü açısından riskli kan hastalığı olanlar, ciddi karaciğer ve böbrek rahatsizlığı olan hastalarda uygun değildir. Bu hastalıklara sahip hastalar ancak doktor konsültasyonları ve önlemler alındıktan sonra doktor onayı alınarak ameliyata alınmalıdır. Tıbbi hikaye dışında; kötü ağız hijyeni olanlarda, aşırı sigara ve tütün ürünleri tüketenlerde ve kontrol altına alınamayan şiddetli diş sıkma ve gıcırdatma hikayesi olan hastalarda implant tedavisinde başarısızlık riski yüksektir. İmplant Uygulaması Öncesi Gerekli Tetkikler Nelerdir? Öncelikle hastanın cerrahi bir işleme uygunluğunun medikal açıdan değerlendirilmesi gereklidir. Bu amaçla tıbbi özgeçmişi ve hikayesi dinlenen hasta gerekli görülmesi durumunda doktor kontrolleri açısından çeşitli tıbbi branşlara konsülte edilebilir. Bu amaçla hekim çeşitli kan tahlilleri ve radyolojik tetkikler isteyebilecektir. Hasta genel yada sedasyon altında işlem görecekse medikal hikayede bir sorun görülmese bile rutin tetkiklerin yapılması şarttır. Her hastadan çene kemiklerinin durumunu değerlendirmek amacıyla Panoramik adı verilen çene filmleri alınır. Bu filmlerde kemik durumu iyi izlenemediği durumlarda ya da tüm ağız implant tedavileri öncesinde Bilgisayarlı Tomografi filmlerinden de yardım alınması gerekebilir. İmplantlar yerleştirildikten sonra da kontrol filmlerine ihtiyaç duyulur. İmplant Operasyonu Sırasında Ağrı Duyulur mu? Hayır, implant ameliyatları hastanın tercihine bağlı olarak lokal anestezi, genel anestezi yada sakinleştirici ilaç enjeksiyonu (sedasyon) altında yapılabilen işlem sırasında ağrı kontrolü sağlanabilen girişimlerdir. Anestezi, ağız içi tüm cerrahi girişimler gibi (gömülü yada normal diş çekimleri vb.) yapılır. Cerrahinin zorluk derecesine bağlı olarak operasyon sonrasında birkaç gün hafif-orta dereceli şişkinlik (ödem) ve ağrı olabilir ki, bu durum ağrı kesicilerle kontrol edilebilir. İmplant Operasyonundan Hemen Sonra Protez Dişler Yapılabilir mi? İmplant yerleştirildikten hemen sonra implantın yapılabildiği durumlar da mevcuttur ancak genel olarak kemiğin implantla kaynaşma süresi 3-6 ayı bulmaktadır. Yeni yüzey teknoloji implantlarla bu kaynaşma (osseoentegrasyon) süresi 1-1.5 aya kadar gerilemiştir. Detaylı bir muayeneden sonra hekiminiz hangi sürede dişlerinizi tamamlayabileceğini söyleyecektir. Kaynaşma süresi beklenirken size geçici protezler yapılarak bu süreyi dişsiz geçirmeniz engellenebilir. Toplam Tedavi Süresi Ne Kadardır? Genel olarak titanyum dental implantların kemikle kaynaşma süresi çenelerin değişik bölgeleri için 3-6 ay arası değişmektedir. Bu süre gelişen yüzey teknolojisi sayesinde 1-1.5 aya kadar inebilmektedir. Normal şartlar altında hasta implant tedavisine başladıktan 4-7 ay içerisinde protezinin son haline kavuşabilir. Ancak implant yerleştirme öncesi kemik ekleme cerrahisi gibi hazırlık ameliyatları gerekirse bu süre 3-6 ay kadar uzayabilmektedir. Tahmini tedavi süresi detaylı bir muayene sonrasında hekiminiz tarafından size söylenecektir. İmplant ameliyatı yapılan bir klinikte ortam şartları nasıl olmalıdır? İmplant ameliyatları sterilizasyon ve temizlik şartlarının tam ve eksiksiz şekilde sağlandığı ameliyathane şartlarının sağlandığı kliniklerde uygulanmalıdır. Özellikle kemik ekleme ameliyatları mikrobiyal tutuluma çok hassastır. Bu aşamada yapılacak hatalar yerleştirilen implantın enfekte olarak kaybına yol açabilir.

  • Estetik Diş Hekimliği

    Diş estetiği diş hekimliğinin uzmanlık gerektiren konularından biridir. Ağız yapısı ve dişler insan vücudunda yüz bölgesinde olması sebebi ile herhangi bir bozukluk hemen göze çarpmaktadır. Bu sebeple insanların sosyal ve iş yaşantısını olumsuz etkileyebilmekte ve güven bozukluğuna sebep olmaktadır. Özellikle gülümseme anında bu bozukluğun ortaya çıkması gündelik yaşamda büyük sıkıntılar doğurmaktadır. Böyle durumlarda estetik diş hekimliği her türlü teşhis ve tedavi için kullanılmaktadır.

  • Laminate Porselen Kaplama

    Laminate veya lamine kaplama dişlerin renginin veya şeklinin bozuk olduğu durumlarda sorunun giderilmesi için en uygun çözümlerden biridir.

  • Sinüs Lifting

    Sinüs Lifting Nedir? Sinüs üst çene üzerinde azı dişlerimizin yakınındaki anatomik boşluklara denir. Sinüsün görevi kafatasının ağırlığını azaltmak, sesin oluşumunu sağlamak ve aldığımız havanın nemlenmesini temizlenmesini sağlamaktır. Bu bölgede kaybedilen dişler yerine protez veya implant gibi uygulamalar yapılmadığında kemik kayıpları oluşur ve sinüsde sarkmalar meydana gelir. İmplant yapım aşamasında bu sarkmalar sorun teşkil ettiği için bunların kaldırılması ve boşluğun kemik greftiyle doldurulması gerekir. Bu işleme sinüs kaldırma (sinüs lifting) ameliyatı denir. Sinüs lifting amelitı ile kemiğin içine tam olarak yerleştirilmesi gereken implantın boyu ve genişliği için yeterli hacim yaratılır. Yeterli kemik hacmi elde edildikten sonra implant güvenle yapılabilir. Sinüs lifting gerektiren implant tedavilerinde konunun uzmanı olan çene cerrahlarının bu işlemi yapması son derece önemlidir. Sinüs Lifting Ameliyatı Nasıl Yapılır ? İşlem tek seansta ve lokal anestezi altında yapılır. Hastanın üst çenesinin yanak tarafından bir pencere açılır ve sinüs mukazası yukarı doğru itilir. Buradaki boşluğun içine kemik tozu (greftleri) doldurulur. Yaklaşık yarım saat süren bu operasyon sonrasında ağrı kesici ile geçebilecek hafif ağrılar oluşabilir. Kemik tozunun kemikleşmesi için 6 ay gibi bir süreç geçmesi gerekir. Bazı durumlarda sinüs lifting operasyonu sırasında da implant yerleştirilebilir. Sinüs Lifting Ameliyatı Sonrası Dikkat Edilmesi Gerekenler Nelerdir? Operasyon gününü takiben hasta ilk 2 gün tükürme hareketi yapmamalı, basınçlı biçimde ağız çalkalaması yapmamalı, hıçkırma ve burnu temizleme hareketleri yapmamalıdır. Ağız hijyeni operasyon sonrası çok önemlidir. Bu nedenle operasyondan bir gün sonra diş fırçalanabilir. Fırçalama işlemi ameliyat sonrasına uygun, yumuşak fırçalarla yapılmalı, dikişlerin üzeri de hafif baskıyla fırçalanmalıdır. Ameliyat sonrası ilk 2 gün sıcak yiyecek ve içecekler önerilmez, yine ilk gün duş alınması sakıncalıdır. Bunların dışında ilk 2 gün çay, kahve, alkol, asitli, baharatlı gıdalar önerilmez. Sinüs Lifting işlemi sonrasında hasta ağzına konan tamponları 30-45 dk ısırmalıdır. Operasyon sonrası derhal buz uygulamasına başlanmalı ilgili bölgeye 5dk aralıklarla buz kompresi yapılmalıdır. Ayrıca sinus lifting işlemi sonrası asla sigara içilmemelidir. Operasyon sonrası ilk bir hafta spor yapmak, deniz veya havuza girmek önerilmemektedir. Operasyonu takiben dikişler 10. günde alınır. O zamana kadar hekim tarafından önerilen ilaçlar eksiksiz olarak kullanılmalı, soğuk algınlığı gibi hastalıklara yakalanmaktan kaçınılmalıdır. Operasyon günü gece uyuyana kadar buz kompresine devam edilmelidir. Sinüs lifting işleminde kemik tozu gibi biyomateryaller uygulandığından tükürmemek çok önemlidir.

  • Google Places
  • Instagram
  • Facebook
  • LinkedIn

©2022 DrSistem

bottom of page