top of page

Arama Sonuçları

Boş arama ile 1063 sonuç bulundu

  • Dirençlilik

    Hayatın stresli ve zorlayıcı deneyimleri karşısında ruh sağlığımızı koruyabilmemize yardımcı olan psikolojik dayanıklılığa sahibiz. Psikolojik dayanıklılık, bireyin esnek olmasına, zorluklar karşısında güçlü kalabilmesine ve yaşanan sarsıntıdan sonra toparlanabilmesine yardımcı olur. Bu ruhsal direncin gücü belli etkenlere göre değişiklik göstermektedir. Kişi, çocukluklarındaki olumlu deneyim ve yaşantılar, uygun ebeveyn tutumları sayesinde belli bir direnme gücüne sahip olabilir. Fakat aynı zamanda psikolojik dayanıklılık geliştirilebilecek özellikler bütünüdür.

  • Başarısızlık Korkusu

    Sırf başarısız olma kaygısı yüzünden çok istediğiniz bir şeye başlamaktan kaçındığınız oldu mu ❓ Başarısızlık korkusu, kişinin bir şeyi hayata geçirmek için istek duymasına rağmen, kişiyi bu istek için harekete geçirmekten alıkoyan negatif bir duygudur. Bu korkunun altında yatan bir çok sebep olabilir. Kendinizde bu duyguyu hissediyorsanız; • Korkunuzun gerçek sebebini bulmaya çalışın • Bütün sonuçları değerlendirin • En kötü senaryolar için hazırlıklı olun • Pozitif düşüncelere odaklanın • Hatalarınızı değerlendirin • Mükemmel olmak için kendinizi zorlamayın ⭐️ • Bu duygu ile baş edebilmek ve gerçek sebebini bulabilmek için destek almaktan çekinmeyin ⭐️ #kaygı#psikoloji#ezgi avkan bilgiç

  • Moxo Dikkat Testi

    , 6-18 yaş arası tüm çocuk ve gençlerde dikkat dağıtan uyaranların (Dikkat, Zamanlama, Dürtüsellik ve Hiperaktivite) performansını ölçen, uzmanlar tarafından uygulanan ve tüm dünyada kullanılan objektif bir testtir. . . ⭐️ Dikkat dağıtan uyaranların performansının değerlendirilmesi, bu problemin çözümü için ilk adım olabilir. . #moxo dikkat testi#psikoloji#ezgi avkan bilgiç

  • OBSESİF-KOMPULSİF BOZUKLUK NEDİR?

    Hepimizin zaman zaman aklına gelen davetsiz düşünceleri vardır. Kötü şeyler olacağı, kötü şeylerin olmasına neden olma, başına talihsiz olayların geleceği gibi kaçınılan düşünceler bunların en sık görülen örnekleridir. Genellikle bu düşünceleri zihnimizden kovabilir ve kötü düşüncelerin kötü davranışlara eşit olmadığını kavrayarak hayatımıza devam edebiliriz. Ancak bazı bireyler bu düşünceleri zihinlerinden atmakta zorlanır ve bu davetsiz düşünceler hayati önem taşıyan ve saplantılı bir hal alırlar. Bu düşüncelerin yarattığı risk durumuyla başa çıkamayan kişiler büyük bir korku ve sorumluluk hissiyle karşı karşıya kalırlar. Düşüncelerim ne zaman takıntı olur? Bireyin istenmeyen, kontrolü dışında gelişen, hoş olmayan temalar içeren düşünceleri var ve bu takıntılı düşünme hali gereğinden fazla ise (bir gün içinde bir saatten fazla sürerse) bu kişilerde Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB) olduğu düşünülebilir. Takıntıların kişinin günlük hayatını engellemesi de (örn. kaza yapar korkusuyla otobüse binememek, kapının kilidini kontrol ederken işe geç kalmak) OKB tanısı için belirleyici olabilir. Erkekler ve kadınlarda OKB görülme oranı hemen hemen eşit olup, başlama yaşı ise genellikle 18-24 yaş aralığıdır. OKB çoğunlukla bireylerde kuşku içeren kelimelerin zihinde dolaşması (yapmış mıydım?, yaptım mı?, ya yapmadıysam?, ya yaparsam? gibi), kontrol edilemeyen zihinsel görüntüler, bir şeyi o anda yapmak için şiddetli istek, düşünce kontrolü yapma ihtiyacı şeklinde ortaya çıkarak yaşam kalitesini bozar. Bireyler bu saplantılı düşüncelerin yarattığı tehdidin boyutunu gerçekçi bir şekilde değerlendiremedikleri için savunma mekanizmaları sağlıklı bir biçimde işlemez. Kişiler oluşabilecek riski önlemek adına ihtiyaç duydukları kontrol miktarını da abartabilirler. Bu düşünceler sonucunda ortaya çıkan saplantılı davranışlar alışkanlık haline gelebilir ve zamanla pekişerek yerleşir. Harekete geçmelerini sağlayan en güçlü motivasyon kaynağı sorumluluk duygusudur. Obsesif-Kompulsif Bozukluğu olan bireylerin saplantılı eylem ve düşüncelerinden bazıları; Tekrarlanan el yıkama, banyo yapma süresinde uzama Aile bireylerinden birine zarar geleceği düşüncesi Ahlaki değerlerinize aykırı cinsel eylemlerde bulunma Kontrol etmeden duramama (kapı, pencere, eşya, yazılan yazılar) Nesneleri belirli bir sıra ve düzen içine koyma dürtüsü Belirli eylem, düşünce ve sözleri tekrarlama Dini görevlerini doğru bir şekilde yerine getirdiğinden emin olamama Sevdiklerine istemeden de olsa zarar verme korkusu Yanlışlıkla kazaya yol açma düşüncesi, vb. Yukarıda belirtilen istenmeyen düşüncelerin takıntıya dönüşmesinin sebepleri; mükemmeliyetçi yapı, tehlikenin abartılması, aşırı sorumluluk alma, düşünce-eylem kaynaşması, zihinsel kontrolü sağlayamama ve belirsizliğe olan tahammülsüzlük olabilmektedir. OKB nasıl tedavi edilir? Bilişsel davranışçı terapi OKB gibi kaygı bozukluklarının nedenlerine ve belirtilerine yönelik kapsamlı bir tekniğe sahip olduğundan dolayı bu tür rahatsızlıklarda sıklıkla kullanılmaktadır. Bilişsel terapi teknikleri kişinin saplantılı ve işlevsiz düşüncelerinin farkına varmasını, yaklaşan tehlike konusunda daha akılcı bir değerlendirmede bulunmasını engellemek için neler yapılması gerektiğini saptamasını sağlamaktadır. Bilişsel yaklaşım durum analizi yapma eğilimi sağlayarak üzüntüyü azaltmaya yardımcı olur. Davranış terapisi ise duyarsızlaşma –algılanan tehdide yavaş yavaş maruz bırakılma- tekniğiyle hastanın istenmeyen davranışlarını kontrol altına almaya yardımcı olmaktadır. Böylece istenmeyen davranış ortadan kaldırılarak işlevsel olanla yer değiştirilir. Bilişsel davranışçı terapi yoluyla elde edilen kazanımlar bireyin hayat boyu kullanacağı başa çıkma becerileri öğrenmesi nedeniyle uzun sürelidir. Tedavide BDT'nin yanında farmakolojik tedavilerin etkililiği de OKB'de gösterilmiş olup, tedavinin önemli bir ayağını oluşturmaktadır. Yukarıda bahsedilen istenmeyen dürtü, davranış ve düşüncelerden bir veya birkaçını yaşayan ve başa çıkmada zorluk çeken kişilerin mutlaka uzmanlardan destek alması önerilmektedir. Çünkü biliyoruz ki; OKB gibi kaygı bozukluğu yaşayan bireylerin %80’i yardım almadan daha iyiye gitmemekle beraber belirtiler nadiren kendi kendine yok olmaktadır.

  • Hayat Yolculuğunda Covid-19 Engeli

    Hayat bir yolculuktur ve bazen bu yolculukta yolumuza engeller çıkabilir. Yolumuza devam etmemizi engelleyebilir. Covid-19 salgını şuan hayat yolculuğumuzda önümüze çıkan engellerden biri. Hepimizin normal bir hayat işleyişi varken ve bir rutin içinde hayat yolculuğumuza devam ederken şuan hayatımızın rutininden çıkmış bulunmaktayız. Bizler rutini severiz çünkü rutin demek güven demektir, rutin demek belirli olan demektir. Fakat Covid-19 rutin giden hayat yolculuğumuzu rutin olmayan belirsiz bir yola sürükledi ve haliyle alışık olmadığımız bu yolda kaygılarımız ve korkularımız oluşmaya başladı. Virüsün ne kadar süreceği, bir tedavisinin henüz bulunmamış olması, virüsün bize ya da sevdiklerimize bulaşma riski bizde korku, kaygı, endişe duygularını uyandırmaktadır. Aynı zamanda belirsizlik sürecinde mutsuzluk, karamsarlık, umutsuzluk, çaresizlik gibi duygular ortaya çıkmakta ve bu da ruh halimizi etkilemektedir. Bu hayat yolculuğunda yolumuzu kaybettiğimizde yapabileceğim ilk şey tekrardan yolu bulmaktır. Fakat acele etmeden, endişe ve panik duygularına kapılıp yanlış yollara sapmadan... Unutmamak lazım ki doğru yolu bulabilmemiz için bazen kaybolmak gerekir. Yola devam etmek için bazen durmak gerekir. Toparlanmak için bazen dağıtmak gerekir. Ayağa kalkmak için bazen düşmek gerekir. Kaygılandığımızda, umutsuzluğa sürüklendiğimizde, tekrardan yola düşmek için derin bir nefes alın ve nefesimizi dışarı verirken yavaş yavaş verin. Yolumuz karanlık olabilir. yolu bulabilmek için karanlıktan göremiyorsak duymak duyamıyorsak koklamak, koku alamıyorsak dokunarak devam edebiliriz. Ellerinizi ve ayaklarınızı serbest bırakacak şekilde, rahat bir pozisyonda oturun. • Nefesinizi yavaş ve derin şekilde alıp vermeye başlayın. • Etrafınıza bakın ve sizde herhangi bir rahatsızlık veya stres hissi uyandırmayan beş objenin adını zihninizde tekrarlayın. • Yavaş ve derin nefes alıp vermeye devam edin. • Şimdi etrafınızda duyduğunuz seslere kulak verin ve sizde herhangi bir rahatsızlık ya da stres hissi uyandırmayan beş sesi zihninizden geçirin. • Yavaş ve derin nefes alıp vermeye devam edin. • Ve şimdi bedensel duyumlarınıza ve nasıl hissettiğinize dikkat etmeye çalışın ve sizde herhangi bir rahatsızlık ya da stres hissi uyandırmayan beş hissin ne olduğunu zihninizden geçirin. • Nefesinizi yavaş ve derin şekilde alıp verin. Bunları yaparken duygularınız ve düşünceleriniz sizi her saniye andan kopmaya teşvik edebilir. Eğer böyle olursa, lütfen bu gayretlerini fark edin ve dikkatinizi yukarıdaki gibi bedeninizin dışında olup bitene doğru genişletin. Bunu birkaç kez tekrarlayın. Günlük hayatımızda hepimiz duygularımızı ve düşüncelerimizi kontrol etmek için çaba harcarız. Ancak bu hayat yolculuğumuzdaki önümüze çıkan Covid-19 engelini kontrol edemediğimiz gibi duygu ve düşüncelerimizi istemli bir şekilde kontrol edemeyiz. Hatta kontrol etmeye çalıştığımız zaman hiç bilmediğimiz ve bizde daha fazla kaygı ve korku uyandıran yollara savruluruz. Duygularla başa çıkmak adına, yapabileceğimiz başka şeyler de var daha fazla yolumuzu kaybetmeden yaşamımızı sürdürebildiğimiz gibi, duygularımızın da var olmalarına izin verebilir, onlara içimizde bir yer açabilir ve yaşamımıza dönebiliriz. • Tekrardan nefes alıp verin • Şuan da hissettiğiniz duyguyu tanımlayın. (kaygı, korku, endişe, karamsarlık, mutsuzluk vb.) ona bir isim verin. • Bu duyguyu vücudunuzun en yoğun hangi bölgesinde hissettiğinizi fark edin ve nazikçe o bölgeye dokunun. • Dokunduğunuz ve hissettiğiniz duyguyu bir cisme benzetin. (taş, kitap,kaya,masa vb.) Bir rengi olsaydı nasıl bir rengi olurdu? yüzeyi nasıl olurdu? sert mi yumuşak mı? ısısı nasıl olurdu? sıcak-soğuk? • Bunları yaparken bu duygu ve düşüncelerden kurtulmak için içinizde oluşan dürtünüzün farkına varın. • Bu duyguların bedeninizin bir parçası gibi orada kalmasına izin verin. • Oraya doğru nefes alın ve ona orada yer açın. Sadece orada olmasına izin verin. Vücudunuzun ondan büyük olduğunun farkına varın. Bir tiyatro ya da opera sahnesinde bazen spot ışığı tek kişinin üstünde yanar seyircinin tüm dikkatinin onun üstünde olması istenir. Düşüncelerimize de bazen tek bir spot ışığı yakarız ve dikkatimiz, ilgi odağımız bu ışıkta olur. Bu ışığın altında şu düşünceler olabilir: • Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak! • Her şey daha kötüye gidecek, stok yapmalıyım! • Sosyal medyaya bakmalıyım, acaba şimdi neler oluyor? • Virüsü biz de kapacağız! • Hastalığa kapılıp öleceğim! • Bana bir şey olmaz! • Yakınlarıma bulaştıracağım • ................................. gibi gibi düşünceler. Eğer dikkatli bakarsanız bu düşüncelerin hiçbirinin tümüyle yanlış ya da doğru olmadığını görürsünüz. Bu yüzden zaman zaman bu düşünceleri mutlak gerçeklermiş gibi görmemiz ve kontrolü onların eline vermemiz beklenebilir bir şeydir. Ancak böyle durumlar, hayat yolumuzdan sapma ihtimalimizin yükseldiği anlara işaret eder. Bu yüzden sadece bu düşüncelere değil bütün düşüncelerimize spot ışığı yakalım. Bizi rahatsız eden düşünceleri olduğu gibi gelip geçmesine izin verelim sokaktan geçen arabalar gibi gelip geçsinler, ya da arka planda çalan bir radyonun sesi gibi bırakın çalsın. Bu düşünceler sizi rahatsız etmeye başlarsa kendinize ''Covid-19 radyosu'' çalıyor diyebilirsiniz. Hayat yolunuzu kaybettiğimiz ve tekrardan yolumuza geri dönmemizde ihtiyacımız olan en önemli şey, hayat yolunu yürümemizdeki değerlerimizi fark etmektir. Burada kastedilen; günlük hedeflerimizden ötesinde, hayatımızı anlamlı kılacak ya da zenginleştirecek, kalbimizin derinliklerinde yer verdiğimiz ilkelerimizdir. Hayatımızın başından sonuna yürüdüğümüz yollara değerler diyebiliriz. Örneğin; evlenmek bir hedef, mutlu olmak bir değer. Bu değerlerinize tekrardan odaklanın bu salgın bittiğinde bu değerler için neler yaptınız sorusunun cevabını bulun. Harekete geçin yolumuzu kaybettiğimiz bu hayat yolculuğunda kontrol edebileceğimiz tek şey davranışlarımızdır. Önemli olan ne yönde yürüdüğümüzdür. Ve ne kadar yol aldığımızdır. Sizlerde bu yolculukta gün sonunda neler yaptığınızı ya da bugün neler yapacağınızı planlayabilirsiniz. Örneğin; Kişisel bakım, mesleğiniz için yapabilecekleriniz, gelecek planlarınız, hobilerinizle ilgilenmek, kendinizi geliştirmek için yapabilecekleriniz, uyumak, kitap okumak, yemek yemek vb. Yolumuz uzun hayat yolculuğumuzda bu Covid-19 engelinin ne kadar süreceği ve bu hayat yolculuğunda daha nelerle karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Bizi yoldan çıkartacak bir çok şey olacak ama önemli olan bu engellere rağmen amaç ve değerlerimizden uzaklaşmadan ne kadar yol katettiğimizdir. Unutmamak gerekir ki bir virüs gelir bize bir çok şey öğretir. Hayatlarımızı sıkıştırdığımız AVM, plazalar arasında bol planlı, yetiştirmekten endişe ettiğimiz dolu ve kalabalık olan hayatlarımızda bize yavaşlamamız gerektiğini öğrettir. Zamanla yarışmanın anlamsız olduğunu öğreterek zamanı durdurdur. Bağ kurmanın digitalaletlerle olduğu dünyada sevdiğimiz insanlara sarılmanın eksikliğini hissetirir. Covid-19 virüsü bize belirsizliği verdi bizde belirsizlikle beraber yaşamayı öğretir. Uzm. Klinik Psikolog Yusuf YERLİ

  • Depresyonun Mevsimi Var Mıdır?

    Depresyon; arkadaşlarımız, yakınlarımız, çevremizdekiler çoğu kişiden duymuşuzdur bu kelimeyi “Depresyondayım.’’ Peki nedir bu depresyon? Aslında depresyon, temel belirtileri; isteksizlik, hayattan zevk alamamak, içinden hiçbir şey gelmemek olan bir hastalık halidir. Depresyon; düşüncelerimizi, duygularımızı, vücudumuzu etkileyen bir hastalıktır. Yani yemek yememizi, uykularımızı, sağlıklı düşünce üretmemizi etkileyen bir hastalıktır. Depresyonda olan bir kişi; ailesinden, arkadaşlarından uzaklaşır, etkinliklere sosyal ortamlara girmekten kaçınır. Depresif olan kişiler her şeye ümitsiz bakar, hayatında olan olumsuzluklardan hep kendini suçlar ve kimsenin ona yardım edebileceğine inanmama eğilimindedir. Peki neden depresyona gireriz? Geçmişte yaşanan travmalar, bir yakınımızın kaybı, üzüntü ve zorlanmalar, hala devam eden sorunlar, yeni ortaya çıkmış zorlayıcı yaşam olayları, düşük eğitim düzeyi depresyona neden olabilir. Ailesinde depresyon tanısı alan biri varsa diğer aile fertleri de depresyon açısından risk altındadır, yani kalıtsallık bu hastalığın önemli nedenlerindendir. Depresyon kadınları 2 kat daha seviyor. Hormonel etkiler, adet döngüsündeki değişiklikler ve aile içerisindeki sorumlulukların daha fazla oluşu kadınların ruh dengesini olumsuz etkiliyor. Tüm bu etkenler kadınların depresif duygu durumu, çökkünlük, kaygı ve endişe gibi duyguları daha fazla yaşamalarına neden oluyor. Bu nedenle de depresyon kadınlarda erkeklere oranla iki kat fazla yaşanıyor. Öyle ki depresyon her 4 kadından birinde görünürken, erkeklerde bu oran 8 erkekte bire kadar düşüyor. Peki depresyonun mevsimi var mıdır? Vücudumuzun bir dengesi vardır. Vücudumuz her mevsim değişikliğine ayak uydurmalıdır. Bazılarımız yeni mevsimin ritmine ayak uyduramaz ve dolayısıyla vücudumuz bundan etkilenir. Mevsim değişikliklerinde beynimizdeki bazı hormonlarda değişime uğrarlar. Beynimizdeki bu serotonin, melatonin hormonlarının değişime uğraması depresyona yol açmaktadır. Antik çağlardan beri insanların her bahar mevsiminde ruh hallerinde değişimler olduğu gözlemlenmiştir. Bu değişimlere adaptasyon sağlamak ve hazırlanmak için her toplumun kendine özgü ritüelleri vardır. (Hıdırellez, bahar şenlikleri gibi) Havaların soğumaya ve güneşin yüzünü daha az göstermeye başladığı bu günlerde insanların birçoğunda karamsarlık, mutsuzluk gibi sorunlar yaşanabiliyor. Yaz mevsimi insanların işlerinin azaldığı, doğanın tazelendiği, tatillerin yapıldığı bir mevsim. Bu arada gündüzler uzuyor ve insanların iş sonrasında kendilerine zaman ayırabiliyor. Yazın yaşanan tüm bu canlanmaya karşı sonbahar ve kış döneminde tersine bir dönem yaşanıyor. Gündüzler kısalmaya, havalar değişmeye, doğa hüzne bulanmaya başlıyor. Bu değişimden insanlar da nasibini alıyor. Güneşi az görmek, iş sorumluluklarının artması, okulların başlaması, havaların serinlemesi insanlarda birtakım ruhsal değişimlere neden olur. İşte burada sonbahar depresyonu ortaya çıkıyor. İçinde bulunduğumuz yaşam koşullarıyla beraber kışın yapamadıklarımızı baharın gelmesiyle yapma kaygısı da bahardan beklentilerimizin artması bizi depresyona sürükleyebilir. Bu da ilk bahar depresyonudur. Bazı insanlarda ise yeni bir mevsime yeni bir havaya uyum sağlama konusunda kaygı oluşabilir. Ayrıca diğer faktörler kansızlık, vitamin eksikleri, tiroid bozuklukları gibi organik nedenlerde bahar yorgunluğu ve depresyona yol açabilir. Ne Yapmalıyız? Gün ışığından olabildiğince yararlanmalıyız. Gün ışığında bir yürüyüş yapmak mevsimsel depresyondan çıkmamız için önemlidir. Güneş ışığı; vücudun ihtiyacı olan birtakım hormonların salgılanmasına yardımcı olacaktır. Uyku saatleri ve uyku düzenini sağlamak vücudun mevsim geçişine karşı biyo ritmini dengede tutmada önemli bir husustur. Vücudun uyku ihtiyacının gerektiği kadarıyla karşılanmasında yarar görülmektedir. Erken yatıp erken kalkmak, her gün aynı saatte uyumak yorgunluk ve stresi azaltır. Düzenli egzersizler yapmak, örneğin her gün yarım saatlik normal tempoda bir yürüyüş olabilir. Bunun yanı sıra düzenli olarak yapılan bir spor seçilebilir, koşmak, yüzmek gibi yapılan düzenli egzersizler beyine mutluluk hormonu salgılatır, enerji verir, kas iskelet ve sinir sistemini güçlendirir. Özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar vasıtalara bağımlı yaşamakta hemen hemen hiç yürümemektedir. Bunun yerine kısa mesafelere yürüyerek gitmek, arabayı özellikle uzağa park etmek, toplu taşıma kullanıyorsak iki üç durak önce inmek yararlı olacaktır. Yine asansör yerine merdivenleri yürüyerek çıkmak, oturarak çalışıyorsak 1 saatte bir kalkıp dolaşmak gibi pratik çözümler üretilebilir. Düzenli beslenmek önemli mevsimine göre sebze ve meyveler tercih edilebilir. Kafein ağırlıklı içeceklerdense bitki çayları tercih edilmeli su tüketimi artırılmalıdır. Yanında olmaktan keyif alabileceğiniz, pozitif enerji aldığınız kıymetli aile yakınlarınızla, dost ve arkadaşlarınızla daha verimli ve fazla vakit geçirmeye önem verin. Özellikle bu tür dönemlerde bu kıymetli insanlar sizin daha çok gülümsemenizi ve daha çok enerjik olmanızı sağlayacaktır.

  • Evde sigara içiyor musunuz?

    Kapalı ortamlarda içilen her sigara, ortama sinen zehirli dumanı sebebiyle çocukların solunum yollarından geçmekte ve onların hakkı olan temiz havayı ellerinden almaktadır. Pasif içici yetişkinler de bu durum sebebiyle zarar görüyor, bu bir derece kabul görüyor belki ama o küçük bedenleri zehirlemeye kimsenin hakkı yok. Sigara içtiğiniz ortamlarda, kafelerde lütfen sağınıza solunuza arkanıza bir bakın, kontrol edin. Çocukların dumandan etkilenebileceği ortamlarda en azından kullanmamaya özen gösteriniz. “Uzağımda zaten oraya gitmez.” diye düşünebilirsiniz, bir yel eser ve sizin içtiğiniz sigaranın dumanı tümüyle bir çocuğun ciğerlerine dolabilir.” Siz ince düşünüp önleminizi alırsanız dünya çok daha güzel olacaktır. Dünyayı böyle ufak güzellikler kurtaracak.

  • Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB)

    Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) TSSB size sürekli bir tehlike duygusu yaşatarak, acı verici anılarla sıkışmış hissetmenizi sağlayabilir. Ancak doğru uygulanan psikoterapi ile kendinizi tekrar güvende hissedebilir ve travmadan kurtulabilirsiniz. Travmatik bir deneyimden sonra, korkmuş, üzgün, endişeli ve dış dünyadan ya da kendi vücudunuzdan kopuk, bağlantısız hissetmeniz çok normaldir. Ancak eğer üzülme durumu zamanla azalmaz ve sürekli bir tehlike hissi ve acı verici anılarla sıkışıp kalırsanız, travma sonrası stres bozukluğundan (TSSB) muzdarip olabilirsiniz. Yaşanan travmatik olayların sanki asla geçmeyeceğini düşünüp, tekrar asla normal olamayacağınızı hissedebilirsiniz. Ancak alacağınız tedavi ve destekle semptomlarınızı yönetmeyi, sancılı anılarınızı azaltmayı ve travmanın ötesine geçmeyi öğrenebilirsiniz. Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) Nedir? Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), güvenliğiniz için sizi korkutan herhangi bir olaydan sonra gelişebilir. Çoğu insan TSSB'yi tecavüz veya savaşta yaralanan askerlerle ilişkilendirir. Ancak sizi umutsuzluk ve çaresizlik duygularıyla boğup, duygusal olarak parçalanmış bırakan herhangi bir olay ya da olay serisi, TSSB'yi tetikleyebilir. Bu durum özellikle önceden öngörülemez ve kontrol edilemez hissediliyorsa kuvvetle meydana gelebilir. TSSB, travmatik bir olayı kişisel olarak tecrübe eden bireyde gelişebileceği gibi, olaya tanık olanlar üzerinde veya travmatik olaydan sonra olayı tecrübe eden bireye ve duruma müdahale etmek isteyen acil çalışanlar ve kolluk kuvvetleri üzerinde de etki gösterebilir. TSSB, kendilerine neler olduğunu tam olarak anlayamayacak kadar küçük çocuklar üzerinde yapılan ameliyattan da kaynaklanabilir. TSSB ve Travmatik Olaylara Normal Yanıt Vermek Travmatik bir olayın ardından, neredeyse herkes TSSB semptomlarının en azından birini yaşar. Güvenlik ve güven duygunuz paramparça olduğunda, dengesiz, bağlantısız veya uyuşmuş hissetmeniz normaldir. Kötü rüyalar veya kabuslar görmek, her an korku dolu hissetmek ve yaşananları düşünmeyi bırakmak çok zordur. Bunlar anormal olaylara normal reaksiyonlar olarak adlandırılır. Bununla birlikte, çoğu insan için bu semptomlar kısa ömürlüdür. Birkaç gün hatta haftalarca sürebilir. Ancak yavaş yavaş kaybolurlar. Fakat travma sonrası stres bozukluğunuz varsa, semptomlar asla azalmaz. Her gün biraz daha iyi hissetmezsiniz. Aslında gittikçe kendinizi daha da kötü hissetmeye başlayabilirsiniz. Travmatik bir deneyimden sonra, zihin ve beden şoka girer. Ama yaşanan olayın tam olarak ne olduğunu doğru analiz edip anlamlandırdıkça ve duygularınızı işledikçe bu durumdan çıkmaya başlarsınız. Fakat TSSB yaşıyor iseniz daima psikolojik olarak şokta kalırsınız. Ne olduğuna dair hatıralarınız ve bununla bağlantılı duygularınız kesilir. Hayata devam edebilmek için anılarınız ve duygularınızla yüzleşmek ve onları hissetmek çok önemlidir. TSSB Belirtileri ve Semptomları TSSB aslında her bireyde farklı gelişir çünkü herkesin sinir sistemi ve stres toleransı biraz farklıdır. Travmatik bir olayın yaşandığı aynı gün ve saatlerde TSSB belirtilerini geliştirme olasılığınız yüksek olsa da, bazen semptomların görünmeleri haftalar, aylar hatta yıllar bile alabilir. Bazen semptomlar durup dururken kendini gösterebilirken, bazen de size orijinal travmatik olayı hatırlatan herhangi bir gürültü, görüntü, belirli kelimeler veya koku gibi etkenler tarafından tetiklenirler. Herkes TSSB'yi farklı deneyimlese de, dört ana semptom tipi vardır. Travma olayını anılar, flashbackler, kabuslar veya travmayı hatırlattığında yoğun zihinsel ve fiziksel reaksiyonlar yoluyla tekrar tekrar yaşamak. Size travmayı hatırlatan herhangi bir şeyden kaçınma, hafıza problemleri,, genel olarak önceden ilgi duyulan faaliyetlere ve hayata karşı oluşan ilgi kaybı, duygusal olarak uyuşmuş ve kopuk hissetme ve karanlık bir gelecek varmış hissi gibi kaçınma ve uyuşma semptomları. Uyku sorunları, sinirlilik, hipervijilans, ürkeklik veya ürkütücülük, öfke patlamaları ve agresif ruh hali, kendine zarar veren veya umursamaz davranışlar. Yabancılaşmış ve yalnız hissetme, konsantre olma veya hafıza güçlüğü, depresyon ve umutsuzluk, güvensizlik ve ihanete uğramış hissi, suçluluk, utanç veya kendini suçlama gibi olumsuz düşünce ve ruh halleri. Çocuklarda TSSB Belirtileri ve Semptomları Çocuklarda - özellikle çok küçük yaşlardaki çocuklarda - TSSB belirtileri yetişkinlerden farklı olabilir ve şunları içerebilir: Ebeveynlerinden ayrılma korkusu Önceden edinilmiş becerileri kaybetmek (tuvalet eğitimi gibi) Uyku sorunları ve kabuslar Travmanın temalarının veya yönlerinin tekrarlandığı kasvetli, kompulsif oyunlar Travma ile ilgisi olmayan yeni fobiler ve endişeler (canavar korkusu gibi) Travmayı oyunlar, hikayeler veya çizimlerle tasvirleştirmek Belirgin bir nedeni olmayan vücut ağrıları Sinirlilik ve saldırganlık Travma Sonrası Stres Bozukluğunuz Var Mı? Aşağıdaki üç veya daha fazla soruya evet yanıtı verirseniz, TSSB'niz olabilir ve bu konuda uzman bir psikolog ile terapi çalışması yapmanız gerekir: Travmatik, hayatı tehdit eden bir olaya tanık oldunuz mu? Bu deneyim sizi çok korkutup, dehşete düşürdü veya çaresiz hissettirdi mi? Travmatik olayı aklınızdan çıkarmada sorun mu yaşıyorsunuz? Olaydan öncesine kıyasla daha kolay ürküyor ve daha sinirli veya öfkeli hissediyor musunuz? Size travmatik olayı hatırlatan aktivitelerden, insanlardan veya düşüncelerden kaçınmak için uğraşlarda bulunuyor musunuz? Uykuya dalmak veya konsantre olmak ile ilgili travmatik olaydan öncesine kıyasla daha fazla sorun yaşıyor musunuz? Belirtileriniz bir aydan fazla sürdü mü? Sıkıntılarınız normal yaşamınızı veya çalışmanızı zorlaştırıyor mu? TSSB Nedenleri ve Travma Türleri Travma veya TSSB belirtileri, askeri savaş, çocukluk ihmali veya istismarı, kaza, doğal afet, kişisel trajedi veya şiddet dahil olmak üzere birçok farklı üzücü deneyimden kaynaklanabilir. Askeri gazilerde TSSB Çok fazla gazi için askerlik hizmetinden dönmek TSSB belirtileri ile başa çıkmak anlamına gelir. Askerlik hayatından sonra sivil hayata yeniden adapte olmak için zor zamanlar geçirebilirsiniz. Ya da sürekli olarak kendinizi duygusal olarak uyuşmuş ve bağlantısız, panik halinde veya patlamaya yakın hissedebilirsiniz. Ancak yalnız olmadığınızı bilmek, kabuslar ve geri dönüşlerle başa çıkmanın, depresyon, endişe veya suçluluk duygularıyla başa çıkmanın ve kontrol duygunuzu yeniden kazanmanın birçok yolunun olduğunu bilmek önemlidir. Duygusal ve psikolojik travma Son derece stresli bir olay veya olaylar yaşadıysanız, kendinizi çaresiz ve duygusal olarak kontrolden çıkmış hissedersiniz, yani travma geçirmiş olabilirsiniz. Psikolojik travmanın genellikle çocukluk çağına uzanan kökleri vardır. Ancak güvenlik duygunuzu zedeleyen herhangi bir olay, ister kaza, yaralanma, sevilen birinin ani ölümü, zorbalık, aile içi istismar veya derinden aşağılayıcı bir deneyim olsun, sizi travmatize hissetmenize neden olabilir. Travma yıllar önce veya dün de yaşanmış olsa, bu acıyı aşabilir, tekrar güvende hissedebilir ve hayatınıza devam edebilirsiniz. Tecavüz veya cinsel travma Tecavüze veya cinsel saldırıya uğramak sizi paramparça olmuş gibi hissettirebilir. Korkmuş, utanmış ve yalnızlık duyguları yaşarken kabuslar, olaya yönelik flashbackler ve diğer rahatsız edici anılarla boğuşabilirsiniz. Ancak şu anda ne kadar kötü hissederseniz hissedin, olanlar için kendinizi suçlamayacağınızı, güven ve kişisel değer duygularınızı yeniden kazanabileceğinizi hatırlamak önemlidir. Mutlaka Profesyonel Yardım Alın TSSB sizi başkalarından kopuk hissettirebilir. Sosyal etkinliklerden ve sevdiklerinizden uzaklaşmaya eğilim gösterirsiniz. Ancak hayata ve sizi önemseyen insanlara bağlı kalmak önemlidir. İstemiyorsanız travma hakkında konuşmak zorunda değilsiniz. Ancak kendi mutluluğunuzu geri kazanmak ve hayat kalitenizi yükseltmek adına, sizin için bu çok önemlidir. Kesintisiz bir süre için bağlantı kurabileceğiniz, sizi yargılamadan, eleştirmeden veya sürekli olarak dikkatinizi dağıtmadan dinleyecek birine ulaşın. Bu kişi ilk etapta bir arkadaş, güvendiğiniz bir aile üyesi olabilirken sonraki adımda mutlaka profesyonel bir terapist olmalıdır.

  • OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU

    Otizm, bir insanın iletişim kurma yeteneğini etkileyen nörolojik bir hastalıktır. Otizmin, kişinin iletişim kurma ve bağlantı kurma kabiliyetini etkileyen birkaç bozukluk grubu olduğu bilinmektedir. Tek bir hastalık değil, insanları benzer şekillerde etkileyen bir grup bozukluğun tanımıdır. Otizm spektrum bozukluğu erken çocuklukta başlar ve sonunda toplumda – sosyal olarak, okulda ve işte işleyen sorunlara neden olur. Genellikle çocuklar ilk yıl içinde otizm belirtileri gösterir. Az sayıda çocukların ilk yıllarda normal bir şekilde geliştiği görülmekte ve daha sonra otizm semptomları geliştirdiklerinde 18 ile 24 aylık bir gerileme sürecine girmektedir. Otizm spektrum bozukluğu, bir insanın başkalarıyla nasıl sosyalleştiğini etkileyen, sosyal etkileşim ve iletişimde sorunlara neden olan beyin gelişimi ile ilgili bir durumdur. Bozukluk aynı zamanda sınırlı ve tekrarlayan davranış kalıplarını içerir. Otizm spektrum bozukluğunda "spektrum" terimi, geniş semptom ve şiddeti gösterir. Otizm spektrum bozukluğu (otizm) teşhisi konan çocuklar, yaşamın ilk yılında sosyal ipuçlarını atipik olarak işlerler ve bu da onları giderek daha fazla bozulmuş sosyal yetenek yörüngesine sokar. Bu bozulmanın neden ortaya çıktığını anlamak, yeni müdahale hedeflerini ve müdahalenin zamanlamasını belirleyerek erken müdahale etmeye yardımcı olabilir. Kalıtsal genetik yatkınlıklar ve epigenetik değişiklikler genellikle otizme sebep olmaktan sorumlu olarak görülür. Bununla birlikte, bu yaklaşıma çözümler henüz gelmemiştir. çünkü büyük ölçüde, otizme hücresel fonksiyondaki değişikliklerin karmaşık bir etkileşimi, nöronların elektriksel özellikleri ve bunların bağlanabilirliği ve beyindeki birçok farklı devrenin aktivitesi neden olmaktadır. Otizmin davranışsal belirtileri beyin fizyolojisi ile ifade edildiğinden, beyin fizyolojisini anlamaya ve değiştirmeye dayalı müdahaleler, bu durumdan etkilenen çocukların kendilerine özgü sosyal zorlukların üstesinden gelmelerine yardımcı olmanın en iyi yolu olabilir. Semptomlar Bazı çocuklar, göz bebeklerinde temasın azalması, kendilerine seslendiklerinde cevap vermeme veya bakıcılara ilgisizlik gibi erken bebeklik döneminde otizm spektrum bozukluğu belirtileri gösterir. Diğer çocuklar, yaşamın ilk birkaç ayı veya yıllarında normal olarak gelişebilir, ancak daha sonra aniden çekilmiş veya agresif hale gelir veya zaten edindikleri dil becerilerini kaybeder. Belirtiler genellikle 2 yaşa kadar görülür. Otizm spektrum bozukluğu olan her çocuğun, düşük işlevsellikten yüksek işlevselliklere kadar benzersiz bir davranış biçimine ve ciddiyet düzeyine sahip olması muhtemeldir. Otizm spektrum bozukluğu olan bazı çocuklar öğrenme zorluğu yaşarken, bazıları normal zekadan daha düşük belirtilere sahiptir. Spektrumda olan diğer çocuklar normalden yüksek zekaya sahip de olabilir – çabuk öğrenirler, ancak günlük yaşamda bildiklerini iletme ve uygulamada ve sosyal durumlara uyum sağlamada sorun yaşarlar. Her çocuktaki semptomların benzersiz karışımı nedeniyle, ciddiyeti belirlemek bazen zor olabilir. Genellikle, bozulma düzeyine ve işlevlerini nasıl etkilediklerini temel alır. Otizm spektrum bozukluğu olan bir çocuk veya yetişkin, sosyal etkileşim ve iletişim becerileri ile ilgili sorunlar yaşayabilir. Olgunlaştıkça, otizm spektrum bozukluğu olan bazı çocuklar diğerleriyle daha meşgul olur ve davranışlarında daha az rahatsızlık gösterir. Bazıları, genellikle en az ciddi problemleri olanlar, sonunda normal veya normal yaşamlara neden olabilir. Ancak diğerleri, dil veya sosyal becerilerde zorluk yaşamaya devam etmektedir ve gençlik yılları daha kötü davranışsal ve duygusal problemler getirebilir. Aşılar ve otizm spektrum bozukluğu arasında bağlantı yoktur Otizm spektrum bozukluğundaki en büyük tartışmalardan biri, hastalık ve çocukluk aşıları arasında bir bağlantı olup olmadığına odaklanır. Kapsamlı araştırmalara rağmen, güvenilir bir çalışma otizm spektrum bozukluğu ve herhangi bir aşı arasında bir bağlantı göstermemiştir. Çocukluk çağı aşılarından kaçınmak, çocuğunuzu ve diğerlerini boğmaca (boğmaca), kızamık veya kabakulak gibi ciddi hastalıkları yakalama ve yayma tehlikesine sokabilir. Otizm spektrum bozukluğu olan bir çocuğu olan ailelerin, hastalığı olan başka bir çocuğa sahip olma riski artar. Ayrıca otizm spektrum bozukluğu olan bir çocuğun ebeveynleri veya akrabaları için sosyal veya iletişim becerileri ile ilgili küçük problemlerin olması veya hastalığın tipik davranışlarına belirli davranışlarda bulunması da nadir değildir. Bazı tıbbi koşulları olan çocuklar, normal otizm spektrum bozukluğu veya otizm benzeri semptom risklerinden daha yüksektir. Örnekler arasında beyinde iyi huylu tümörlerin geliştiği bir durum olan tüplü skleroz ve neredeyse sadece kızlarda meydana gelen genetik bir hastalık olan Rett sendromu, kafa büyümesinde yavaşlama, zihinsel yetersizlik ve amaçlı el kullanımının kaybına neden olmaktadır. Otizmi aşılama ile ilişkilendiren başka bir hipotezin, çok fazla aşının çocuklarda otizmin gelişmesine yol açtığı varsayımı olduğu bildirildi. Tavsiye edilen programa göre aşılanan çocuklarda otizm ve diğer nöro-gelişimsel veya psikolojik bozuklukların, ebeveynleri aşıları geciktirmek veya durdurmak için seçilen çocuklarda oranları ile karşılaştırarak başka bir çalışma yapılmıştır. İki grup arasında fark bulunmadı. Aşıları geciktirmek veya durdurmak, otizm riskini azaltmadı. Otistik çocuklar, doğada vitamin ve besin eksikliğine yol açabilecek gıdalara karşı seçicidir. otistik bir çocuğun irritabl bağırsak sendromu ve kabızlık gibi mide-bağırsak hastalıklarından muzdarip olması beş kat daha fazladır. Doğru gıda seçimlerini yaparak bu riski azaltabilirsiniz. Kobliner ayrıca otistik çocuklarda düşük kalsiyum ve protein alımının çok yaygın olduğunu açıklar. Ayrıca kemik problemlerine ve yanlış zihinsel gelişime neden olur. Yeme bozuklukları çocuğun sosyal zorluk riskini ve düşük akademik başarı riskini artırabilir. Yemek yeme alışkanlıkları ile ağırlaştırılmış otizm belirtileri arasında güçlü bir bağlantı olduğu için, otistik bir çocuğun hayatında yemeğin rolü, özellikle kızlar için, son derece önemlidir. Şeker kan şekeri seviyesini yükseltir ve hiperaktiviteye yol açar. Genellikle hiperaktiviteye yatkın olan otistik çocuklar, şeker yüklü yiyeceklerden olumsuz etkilenir. Bu nedenle, şeker alımlarını sınırlamak önemlidir. Otistik çocuğunuzda kan şekeri sıçramasını önlemek için sağlıksız içecekler ve yiyecek koruyucularını kesin. Bağırsak mikrobiyomlarındaki bozulma nedeniyle, otistik çocuklar glüten (buğday, arpa ve çavdar) ve kazein (süt ve süt ürünleri) içeren yiyecekleri kolayca sindiremezler. Bu besinler proinflamatuardır ve bu nedenle çocuklarda alerjiye neden olabilir. Aslında otistik çocukların çoğu zaten alerjik ya da gluten ve kazeine karşı hassastır. Bu besinler normal bağırsak hareketlerini ve sızan bağırsak rahatsızlığından (otizmi olan kişilerde sık görülen bir semptom) beyin fonksiyonlarını etkileyebilir. Gluten ve kazein uygun şekilde sindirilmediği takdirde, bağırsak duvarından sızma ve kan dolaşımından otistik çocukların beynine ulaşma şansı yüksektir. Bu, davranışlarını olumsuz yönde etkileyen ve otizm belirtilerini kötüleştiren afyon türevi bir etki tetikleyebilir. Otizm spektrum bozukluğunu önlemenin bir yolu yoktur, ancak tedavi seçenekleri mevcuttur. Erken tanı ve müdahale çok yararlıdır ve davranış, beceri ve dil gelişimini iyileştirebilir. Ancak erken müdahale her yaşta faydalıdır. Çocuklar genellikle otizm spektrum bozukluğu semptomlarını aşmasalar da, iyi çalışmayı ve onunla yasamayi öğrenebilirler.

  • Sosyal Anksiyete Bozukluğu (Sosyal Fobi)

    Insanlarla sosyal etkileşim gerektiren durumlarda oluşan korku ya da anksiyete durumuna Sosyal Anksiyete Bozukluğu ya da Sosyal Fobi adı verilir. Sosyal anksiyete problemi yaşayan hastalar başkaları tarafından yargılanmaktan ya da negatif olarak değerlendirilmekten büyük bir korku duyarlar. Sosyal Anksiyete Bozukluğu, kendine geçmeyen kronik bir bozukluktur. Bilişsel davranışçı terapi bu hastalığın tedavisinde kanıtlanmış en etkili terapi yöntemidir. Sosyal anksiyetesi olan insanlar genellikle içedönük, sessiz, sakin, gergin ya da ilgisiz görünürler. Aslında durum bunun tam tersidir. Çünkü bu insanlar aslında sosyal etkileşim gerektiren durumlarda yer almak bir arkadaş sahibi olmak isterler. Fakat sahip oldukları sosyal anksiyete bu isteklerine engel olur. Yani sosyal anksiyetesi olan insanlar aslında dışa dönük, arkadaş canlısı ve sosyal olmak isterlerken anksiyeteleri onlara engel olur. Semptomlar Sosyal anksiyetesi olan insanlar genellikle aşağıdaki durumlarda büyük sıkıntı yaşamaktadırlar: - Bir ortamda ilgi odağı kendileri olduğunda, - Şaka yapıldıklarında ya da eleştirildiklerinde, - Diğer insanlarla tanıştırıldıklarında, - Bir grup önünde konuşmaları gerektiğinde, - Insanlarla göz teması kurduklarında, - Insanların içinde telefonla konuşma, yazma, okuma, yutkunma vs. gerçekleştirdiklerinde Sosyal anksiyetesi olan insanlar korkularının rasyonel olmadığının farkındadırlar. Bu problemlerine en etkili çözüm Bilişsel Davranışçı Terapidir. Yani herkes için mümkün olan kalıcı bir pozitif değişim bu hasta grubu için de geçerlidir. Terapi (Tedavi) Sosyal anksiyete alanında yapılan binlerce bilimsel çalışma Bilişsel Davranışçı Terapinin efektivliğini kanıtlamaktadır. Bu terapi metodunu uygulayan binlerce hasta şu an hayatına hiçbir sosyal endişe ya da korku olmadan devam ettirebilmektedir. Bilişsel Davranışçı Terapi sonrasında bu insanların düşünce, inanç, duygu ve davranışlarının değiştiği gözlemlenmiştir. Tabii ki hastanın da bu konuda bilinçli ve değişime istekli olması çok önemlidir. Bütün hastalarda olmasa bile bazen sosyal anksiyete hastalarında ilaç tedavisi de uygulanmaktadır. Antidepresanlar genel olarak sosyal anksiyete için etkili olmasa da bazı durumlarda sosyal anksiyete ile birlikte süregelen depresyon tedavisi için davranışçı bilimsel terapi ile birlikte antidepresif ilaç tedavisi de uygulanmaktadır. Sosyal anksiyetenin üstesinden gelebilmek için profesyonel ve donanımlı bir terapist ile çalışmak elzemdir.

  • ONLİNE TERAPİ NEDİR ?

    Online Terapi profesyonel ruh sağlığı hizmet ve desteğinin internet üzerinden sunulduğu, yeni bir yaklaşımdır. E-terapi, teleterapi ve e-danışmanlık olarak da bilinmektedir. Online terapi; sesli ve video görüşme yoluyla gerçekleşmektedir. Danışan ve terapist arasındaki bu etkileşimler online terapi deneyimine uygun olarak tasarlanmış, güvenliği sağlanmış platformlarda yapılmaktadır. Bireysel psikoterapi, çocuk ve ergen psikoterapisi,cinsel terapi alanlarında profesyonel destek alabilirsiniz. İletişimin Yeni Hali, Online Terapi Günümüzde teknolojinin gelişmesi ve internet hizmetlerinin yaygınlaşması ile birlikte hayatımızdaki çoğu faaliyet ve etkinliğin internet tabanlı uygulamalarını tercih ediyoruz. Alışveriş, iletişim, eğlence ve daha diğer birçok alanda bu çözümler yaygınlaşıyor. Neden Online Terapiyi Tercih Etmeliyiz? Online terapi yönteminin tercih edilmesinin çok çeşitli sebepleri bulunuyor. Online terapiyi yüz yüze terapiden ayıran en temel özelliği; zaman, mekan ve terapi ortamının çok esnek seçenekli olması kabul ediliyor. Ulaşım ve İkamet Sorunu Yok; Kırsal kesimde yaşayan ve genelde büyük şehirlerde bulunan terapistlerden uzak şehir ve kasabalarda yaşan insanların terapi için ulaşım zahmetine ve masrafına katlanarak yüz yüze terapiye başlaması ve seanslara devam etmesi sorun oluşturmaktadır. Fakat online terapi yönteminde kalifiye online psikologtan fiziksel olarak ne kadar uzakta olursanız olun terapi seansları sorunsuz bir şekilde devam edebilmektedir. Çünkü coğrafi konum farklı olsa da uygulamalar aracılığı ile iletişim çok kolay ve hızlı olmaktadır. Bu avantaj sayesinde birçok kişi online terapi yöntemini tercih ediyor. Engelliler İçin Kolaylaştırıcı Çözüm; Yürüyemeyen birisi veya farklı bir fiziksel engeli olan birey, yüz yüze terapist ofisini ziyaret etmek için oldukça zorlanır. Hatta ona destek vermek için en az bir kişi daha meşgul olur. Destek almak isteyen engelli veya dış dünyaya çıkmaya çekinen kişi farklı bir terapist arayışına girdiğinde ise yine bu arayış ona çok meşakkatli bir durum haline dönüşecektir. Online terapi bu sorunu ortadan kaldırarak engelli kişiyi zor bir yolculuktan kurtarır. İletişim Kurmakta Zorlanan Kişilere Yardımcı; Bazı insanlar normal hayatlarında hiç konuşamaz veya yabancı insanlarla yüz yüze konuşmakta zorluk çekerler. Bu özelliklerinden dolayı psikologla konuşmakta ve sorunlarını anlatmakta yetersiz kalırlar. Online terapi, sözlü iletişim sorunları olan herkesin kendilerini daha rahat hissetmelerini sağlayan alternatif bir iletişim biçimine sahiptir. Online psikolog sayesinde kişiye özel açılmış oturumlarda birey, kendini rahat hissedecek ortamda bulunduğu için iletişim kurma sorunu büyük ölçüde çözülmüş olacaktır. Kendi Zaman Diliminize Göre Randevu İmkanı; 7 gün 24 saat boyunca online psikolog ile görüşme imkanınız bulunmaktadır. Geleneksel yüz yüze terapilerde günlük mesai içinde görüşme yapılabildiği için yoğun bir iş / eğitim hayatınız varsa programınıza uydurmak biraz zor olabilir. Fakat online terapi sisteminde çok fazla online psikolog olduğu için kendi programınıza uyan bir uzman bulmak çok kolay ve hızlı olacaktır. Gizlilik Ölçülerinizi Kendiniz Belirleyin; Maalesef günlük hayat akışı içinde insanların şahsi ve psikolojik sorunlarını ikinci bir kişiyle paylaşması hiç de kolay olmamaktadır. Psikolojik danışmanlık merkezlerine giden, destek almak isteyen insanlar bu merkezlerde görünmek istememektedirler. Sosyal konumu gereği bu tip yerlerden destek aldığının bilinmesini istemeyen birçok birey bulunmaktadır. Online terapi de ise bu görüşmeler tamamen gizlilik altında ve güvenli bir şekilde yapılmaktadır. Düşük Maliyetli Online Terapi; Online psikolog ile görüşmek yüz yüze psikolog ile görüşmekten daha az maliyetlidir. Çünkü online psikologların çoğu evden veya ofislerinden hizmet vermektedirler. Öte yandan online psikologlar, hizmet maliyetlerini düşük tuttuklarından dolayı ticari giderlerini daha kolay karşılar ve bunun sonucunda önemli hayat sorunları hakkında danışanlarına yardımcı olmaya odaklanırlar. Kendinize Yardımcı Olun Bunun gibi örnekleri artan sayıda bireyin online terapi teknolojisine dayanan psikoterapiyle sıklıkla ilişkilendirilen özellikleri takdir etmesinin birçok nedeni bulunuyor. Özgürce ulaşılabilen, tamamen size bağlı olarak kimliğinizi ve sosyal konumunuzu deşifre etmeden psikologla konuşmak istiyorsanız online psikolog seçimine başvurabilirsiniz. Kendinize iyilik yapmak için bir nedeniniz var! Unutmayın birey olarak kendi değerinizi önce siz kendinize verirseniz, siz perspektifinizi, bakış açınızı değiştirirseniz her şey yoluna girer. Online terapiden fayda gören danışan yorumları için lütfen instagram https://www.instagram.com/psikolog.savas.mahmutoglu/ adresime bakınız. #onlineterapi#terapi#savaşmahmutoglu

  • HAYIR DEME TEKNİKLERİ

    Aman tatsızlık çıkmasın diye diye kimseye bir şey diyemez hale gelen tüm iyi niyetli arkadaşlara gelsin bu yazı. Hayır demekte zorlanan insanların kafalarında dönen birkaç düşünceyi sıralayayım: 1.Hayır dersem kırılırlar. 2.Hayır dersem benim anlayışsız biri olduğumu düşünecekler. 3.Hayır dersem eskisi kadar sevilmeyeceğim. 4.Hayır dersem benimle tartışacak/kavga edecekler ve ben buna katlanamam. 5.Ben hayır demek istediğim zaman çok heyecanlanıyorum, kaygılanıyorum ve bu bunaltı kısa sürsün diye hemen evet diyorum. 6. Örneklerin geriye kalanını size havale ediyorum bu örnekleri yorum kısmında paylaşırsanız çok güzel olur ( HAYIR paylaşmayacağım!!!) Hayır derken karşı tarafı incitmeme ve hakkınızı koruma adına birkaç hayır deme tekniği bilmek gayet faydalı olacaktır. 1)Bozuk Plak Tekniği Karşınızdaki anlayana kadar ısrarla aynı şeyleri tekrarlayın. Örneğin: Üniversite sınavına hazırlanan Ahmet ve sınava hazırlanmayan Mehmet baş rolde olsun. Mehmet- Ahmet bu akşam sinemaya gidelim mi? Ahmet- Eyvallah birader bu sefer gelemeyeceğim ders çalışmam gerekiyor . Mehmet- Abartma bee çalışırsın hem kısa bir filme gideriz fazla oyalanmayız. Ahmet-Sağol Mehmet ama biliyorsun sınav var benim de ders çalışmam gerekiyor. Mehmet-Oğlum ne mızıkçı adamsın gel işte. Ahmet-İnan mızıkçılıktan değil, sınav var diye kasıyorum yoksa gelirdim. Ders çalışmam gerek… Not: Bu teknikte önemli olan konuşurken sakin olmak ve cümleyi aynı şekilde bitirmek (ders çalışmam gerekiyor) lazım. 2)Sis Perdesi Tekniği Burda amaç karşı tarafın tahriklerine gelmeyip hak verir gibi yapıp karşı tarafı yumuşatma ve kararını kabul ettirmedir. Ahmet ile Mehmet üzerinden devam edelim. Mehmet- Oğlum Ahmet seni adam sandım satmaz sandım bilet almıştım sürpriz yapacaktım. Yazıklar olsun. Ahmet- İnan çok üzüldüm. Mehmet- Üzüldüm diyorsun ama hikaye. Geçen gezmeye de gelmedin. Ahmet- Haklısın ona da deneme sınavı denk gelmişti. Mehmet- Bu iki etti bak ona göre. Ahmet- Bundan sonra elimden geleni yaparım ama maalesef şimdi ders çalışmam gerek. Not: Eleştirilere hazır olun. Buradaki tek amacımız karşı tarafı sakinleştirmek, gönlünü almak. Tabi bunun için önce sizin sakin kalmanız gerek. 3)Olumsuz Doğrulama Tekniği Bu teknikteki amaç karşı taraf haklı olduğu zaman hem hayır deyip kararımızı kabul ettirme hem de orta noktayı bulmadır. Bizim Ahmet ders çalışırken ortalığı bir hayli dağıtmakta ve odasını toplamamaktadır. Ahmet’in annesi Nesrin Hanım. Nesrin Hanım- Oğlum bu odanın hali ne Allah aşkına ? Oğlum bak hep öyle yapıyorsun yemek yediğin zamanlarda da mutfağı batırıyorsun. Hemen topla şu dağınıklığı. Ahmet- Anne her iki konuda da haklısın ama günlük 300 soru çözüyorum, okulda da 8 saat ders + bir buçuk saat yol inan pertim çıkıyor. Bak söz iki saat dinleneyim sonra toparlayacağım ama şimdi toplayamam. Not: Her zamanki gibi sakin oluyoruz .Hem anneye ses yükseltmek çok ayıp zaten! Bu ve buna benzer teknikleri merak eden hayır deme konusunda ciddi zorluklar yaşayan arkadaşlara İletişim yayınlarından çıkan Marie HADDOU’nun ‘Hayır Demeyi Bilmek’ adlı eserini tavsiye ederim. #hayır deme taktikleri#klinik psikolog#savaş mahmutoğlu

  • Google Places
  • Instagram
  • Facebook
  • LinkedIn

©2022 DrSistem

bottom of page