Arama Sonuçları
Boş arama ile 1063 sonuç bulundu
- SİGARA VE ANEVRİZMA KANAMASI NEDENİ
SİGARA VE ANEVRİZMA KANAMASI NEDENİ Birçok insan migren ve baş ağrısından şikayetçi. Kimi zaman baş ağrısı kronik olsa da kimi zaman da aniden ve şiddetli bir şekilde gelebiliyor. Özellikle aniden Bıçak saplanması şeklinde gelen baş ağrıları beyin kanamasının işareti olabilir. Anevrizma kanamasını tetikleyen iki önemli faktörden biri sigara diğeri ise yüksek tansiyon. Sigara içmek kanamayı arttırır. Yüksek tansiyonun kontrol altına alınmaması da anevrizmanın kanamasına neden olabilir diyor. Anevrizmayı kanamadan tespit etmek mümkün Anevrizma damar duvarının zayıf noktasında baloncuk gelişmesidir. Bu durum daha çok damarların ikiye ayrıldığı bölgelerde oluşur. Damarın değişik katları vardır. Bu katlardan birinde olan zayıflık sonucunda yavaş yavaş balon büyür. Anevrizma kanaması olduğunda çok riskli bir durum ortaya çıkar. Hastaların neredeyse yarısı kaybedilir. Ancak bugünkü tanı yöntemleriyle anevrizmayı kanamadan tespit etmek mümkün. En tipik belirti ani ve şiddetli baş ağrısı Anevrizma kanaması olan kişi diğer baş ağrılarıyla kıyaslanamayacak şiddette ağrı çeker. Neredeyse her insan hayatında bir kez baş ağrısı çekmiştir. Fakat anevrizma kanamasındaki baş ağrısı çok şiddetlidir. Hastalar bu ağrıyı "Başıma balyozla vuruldu", "Kafamın içinde bomba patladı" ya da "Aniden bıçak saplandı" şeklinde tarif eder. Kanama dışında da anevrizmalar özellikle büyük boyutlara ulaştığında etraftaki sinirlere ya da boyun dokusuna bası yaparak bulgu verir. Mr anjiyo ve Bt anjiyografiyle tanı konulabilir Anevrizmanın oluşumunu bugün için engellenemez. Ancak oluşmuş bir anevrizma mr anjiyo, bt anjiyografi teknikleriyle tanı konulabilir. Anevrizmalarda başlıca iki türlü tedavi yöntemi vardır. Biri damarın içinden girilerek yapılan anjiyografi yöntemdir.
- ERİŞKİNLERDE BAŞ AĞRISI
ERİŞKİNLERDE BAŞ AĞRISI Baş ağrısı toplumda çok sık görülen şikayetlerden biri olup, tekrarlayıcı baş ağrısı olan insanların oranı %70’lere varmaktadır. Yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemekle birlikte genellikle hayati tehlike oluşturmamaktadır. Ancak baş ağrısı; Aniden ortaya çıkmışsa ve şimdiye kadar yaşanan baş ağrılarının en şiddetlisiyse, Geçmiyor ve şiddeti artıyorsa, Çift ya da bulanık görmeye neden oluyorsa, Bulantısız kusmalar varsa, 50 yaşından sonra ortaya çıkmışsa, Başa alınan bir darbe veya kaza sonrası ortaya çıkmışsa, Boyunda sertlik veya ateş şeklinde kendini gösteriyorsa mutlaka hekime başvurulmalıdır. BAŞ AĞRISI NEDENLERİ Baş ağrısı beyinde yapısal bir bozukluk olmaksızın (birincil) ortaya çıkabilir ya da beyni ve vücudu etkileyen başka hastalıklara bağlı olarak (ikincil) gelişebilir. Birincil baş ağrıları, 1. Migren 2. Gerilim tipi baş ağrısı 3. Küme baş ağrısı 4. Diğer birincil baş ağrıları İkincil baş ağrıları, 1. Baş ve/veya boyun travmasına bağlı 2. Baş ve/veya boyun damar hastalıklarına bağlı 3. Kafa içi, damar dışı nedenlere bağlı 4. Madde veya madde yoksunluğuna bağlı 5. Mikrobik hastalıklara bağlı 6. Kan biyokimyasındaki bozukluklara bağlı 7. Göz, kulak, burun, sinüs, diş, ağız sorunlarına bağlı 8. Psikiyatrik bozukluklara bağlı
- Kanal Darlığı
Tıpta lomber spinal stenoz denilen kanal darlığı omuriliği çevreleyen kemik ve bağ dokusu kireçlenmesiyle omuriliğe bası oluşması olayıdır. Genellikle 55 yaş üstünde görülür. Bayanlarda erkeklere göre daha fazladır. Eğer doğuştan omuriliğin geçtiği kanal dar ise daha erken yaşlarda da görülür. Omuriliğin ve her seviyede ondan çıkan sağ ve sol bacaklara giden sinirlerin üstünü örten ve onları dış etkilerden koruyan ligamentum flavum denilen bir bağ dokusu vardır. Bu doku yaşlanmayla veya kemik erimesine bağlı kireçlenmelerin artması ile kemikleşir ve omuriliği sıkıştırır ve bası oluşturur. Bu bası sonucu her iki bacakta ağrı yanma karıncalanma ve yürüme güçlüğü gibi belirtiler gözükür. Kişi kısa bir mesafe yürümeye çalışsa bile sık sık durup dinlenme ihtiyacı hisseder. Otururken vücudunu öne doğru eğer, anacak böyle rahatlar. Hastalık ilerlerse bacaklarındaki uyuşukluk ve yanmalar gece hastayı uyandırır, uyandığında bacaklarını bir kütük gibi hisseder, bacaklarını nereye koyacağını bilemez. Hastalığın ilerlediğini gösteren diğer bir belirti de bacaklara sık sık kramp girmesidir. En ileri safhada ise cinsel güç kaybolur, hasta idrar kaçırmaya başlar. Sadece uyuşmanın veya yanmaların olduğu dönemde hastaya fizik tedavi, yüzme ve eksersizler önerilir. Eğer bu darlık ileri derecedeyse yani hasta yürürken sık sık dinlenmek ihtiyacını duyuyor veya geceleri uyuşukluk nedeniyle uyanıyorsa mutlaka ameliyat gerekir. Daha önceleri kanal darlığı ameliyatlarında omurga kanalı iki taraflı açılır veya omurganın arka kemiği olduğu gibi alınırdı. Bu hastalarda zamanla omurga statiğinde bozulma olduğu gözlendi ve vidalar ve platinle omurga tespit edilmeye başlandı, hala da Türkiye'nin büyük bölümünde kanal darlığı ameliyatları bu şekilde yapılmaktadır. Fakat bu tip ameliyatlar büyük ameliyatlar olduğu için hastanın toparlanması ve normal yaşama dönmesi oldukça geç olmaktadır. ABD'de yaklaşır iki yıldır, ülkemizde benim ve birkaç seçkin beyin cerrahı tarafından uygulana yeni bir metot ile hastanın toparlaması, normal yaşama dönmesi çok daha kolay olmaktadır. Bu yöntemde hastanın omurgasının ağrının daha fazla olan bölümünden ufak bir kesi ile girilerek omuriliğin etrafındaki çıkıntı yapan kemikler ve kemikleşmiş bağ dokuları TUR adı verilen ve çok hızlı dönerek kemik dokuları yiyen bir aletle temizlenmektedir. Hastaya uygun pozisyonlar verilerek sadece girilen bölgedeki değil karşı bölgedeki basılar da temizlenebilmektedir.Bu ameliyat ancak çok hızlı devirli TUR aletleri ve modern mikroskoplar altında yapılabilir. Hasta bel fıtığı ameliyatlarında olduğu gibi bu ameliyattan birkaç saat sonra ayağa kalkabilir, aynı gün hastanede gecelemeden evine gidebilir ve birkaç gün içinde de normal yaşamına dönebilir. Bizim yaptığımız dar kanal ameliyatlarında hastanın sakat kalma, felç olma riski yoktur. Yeter ki hasta felç olmadan gelsin. Bu ameliyatlarda yapılan omuriliğin ve sinirlerin üzerindeki basıların kaldırılmasıdır. Omuriliğin ve sinirlerin içindeki hasarlara biz bir şey yapamayız. Ancak basılar kalktıktan sonra vücut yavaş yavaş onarıma başlar. Bu nedenle kanal darlığı olan hastaların tahribat başlamadan evvel başvurmalarında büyük yarar vardır.
- Bel Ağrıları
Bel ağrılarının birçok nedeni vardır. Sadece belde ağrı varsa kaslarla ilgili problemlerden yani romatizmal hastalıklardan, duruş ve oturuş bozukluğundan, soğuk algınlığından veya aşırı yorgunluktan şüphelenilmelidir. Ayrıca kadın hastalıkları, böbrek rahatsızlıkları ve barsaklardaki sorunlar da bel ağrısı yapabilir. Eğer ağrı bacağa da vuruyorsa, omurilikten çıkan sinirlere bası var demektir. Bu basının en önemli nedeni bel fıtığıdır. Ayrıca omurgadaki tümörler, kemik kaymaları ve doğuştan kemik bozuklukları da bu basıya neden olabilir. Eğer tüm belden aşağımızda bir tutulma hissediyorsak, bacaklarımızı kıpırdattıkça ağrı oluşuyorsa ve ani bir şekilde başladıysa, tıp dilinde Faset Kitlenmesi yani omurganın arkasındaki eklemlerin birbiri üzerinde kayması oluşmuş demektir. Bunun çaresi, manipulasyon denilen elle yapılan tıbbi manevralardır. Bu manevralar mutlaka uzman doktora yaptırılmalıdır.
- Bel Ağrısı
Bel ağrısı toplumda en yaygın görülen şikayetlerden biridir ve insanların yüzde 80’i hayatlarının bir döneminde bel ağrısı ile karşılaşmaktadır. Bütün bel ağrılarının yaklaşık %1’ine cerrahi müdahale gerekir. Diğer kısmı ise konservatif tedavi adı verilen yardımcı yöntemlerle tedavi edilir. Bel ağrısının nedenleri 1) Kas kökenli ağrılar (Mekanik bel ağrısı) Ağır aktivite veya mevsim geçişlerinden sonra görülür. Çoğunlukla dinlenmekle ve ağrı kesici tedavilerle düzelir. Devamlılığı halinde egzersiz tedavisi önerilir. 2) Bel fıtığı ( Lomber disk hernisi) Bel omurları arasındaki disk materyalinin omurilik kanalına doğru taşmasıdır. Taşan kıkırdak doku yani fıtık hangi seviyede ise o seviyeden çıkan sinir kökünü sıkıştırır. Bu da “siyataljik” ya da “radiküler" ağrı denilen belden, kalçaya ve bacağa uzanan ağrıya sebep olur. Eğer omurilik kanalına taşan fıtık, sinir kökünü sıkıştırmıyorsa böyle bir ağrı beklenmez. Bu durumda sadece taşan fıtığın kapsülünü sıkıştırmasına bağlı bel ağrısı görülür. Bu ağrıların büyük bir kısmı konservatif tedavi denilen, istirahat, ilaç tedavisi, fizik tedavi ve belden iğne tedavisi ile düzelir. Bütün tedavilere rağmen hayat kalitesini düşüren ağrısı devam edenlerde ya da fıtığın sıkıştırdığı sinirin uyardığı kas grubunda ilerleyici güç kaybı olanlarda cerrahi girişim gerekir. Başlıca cerrahi yöntemler, mikrodiskektomi ve endoskopik diskektomidir. Cerrahi sonrası hasta genelde 1 gece hastane yatışından sonra taburcu edilmekte, 2 hafta sonunda işine dönebilmektedir. 3) Bel kayması (Spondilolistezis) Bel omurlarının birbiri üzerinde kayması nedeniyle omuriliğin sıkışmasıdır. Özellikle ayakta ve yürümekle şiddeti artan bel ağrısı ile kendini gösterir. Kayan omurlar vidalarla sabitlenerek (stabilizasyon) tedavi edilir. 4) Kanal Daralması (Lomber Dar Kanal)- Kireçlenme Bel omurlarının kireçlenmesiyle, ortadan geçen omuriliğin sıkışması durumudur. Temel şikayet kişinin yürüdükçe artan bacaklarda uyuşma hissi ve yürürken kısa mesafelerde bile 5 dakika dinlenme ihtiyacı olmasıdır. Tedavisinde cerrahi olarak kireçlenip daralan alanlar mikroskobik olarak açılıp, sinirlerin rahatlatılmasıdır. Omurganın durumuna göre vidalamada gerekebilir. 5) Omurga yaralanmaları Travmaya bağlı omurgada oluşan yaralanmalardır. Şiddetli bel ağrısına neden olurlar, yaralanma türüne göre korse ile istirahat ya da cerrahi işlem gerekebilir. 6) Kemik erimesi (Osteoporoz) Kemiklerin zayıflamasına bağlı olarak omurgada oluşan deformasyonlardır. Sıklıkla omur kemiklerinde çökme şeklinde kırıklara neden olur. Özellikle menopoz dönemindeki bayanlarda sıktır. Osteoporoza yönelik ilaç tedavi ve omurgaya yönelik konservatif tedavi ya da kemiğin içini doldurarak yapılan cerrahi yöntemlerle tedavi edilir. 7) Romatizmal hastalıklar Birçok romatizma türünden en yaygın olanı Ankilozan Spondilit (AS)’dir. Sabah uyandıktan sonra 4-5 saat süren ağrı ve diğer ağrı türlerinin aksine hareket etmekle rahatlaması tipiktir. Çoğunlukla ailesel geçer, fonksiyonların korunması açısından erken teşhisi önemlidir. Romatoloji ya da fizik tedavi doktorları tarafından belirlenen ilaç tedavisi ve fizyoterapi ile tedavi edilir. 8) Enfeksiyon Kendiliğinden olan enfeksiyonlar, peynir hastalığı (brusellozis), tüberküloz ya da cerrahi işlem sonrası gelişen enfeksiyonlar (diskit) uzun süreli bel ağrısı yaparlar. Antibiyotik tedavisi ile bazen cerrahi müdahale gerekebilir. 9) Diğer organlardan kaynaklanan sebepler Karaciğer, böbrek rahatsızlıkları, idrar yolu enfeksiyonu gibi nedenlerde bel ağrısı yapabilir.
- Boyun Ağrısı
Orta yaşın üstünde olup da hayatının bir döneminde boynu ağrımayan kişi yok gibidir. Bazı hastalar ağrının sadece baş hareketiyle olduğunu söylerken bazıları tüm gün süren devamlı bir ağrıdan bahsederler. Boynumuzun içinden başta omurilik ve şah damarı olmak üzere son derece önemli damar ve sinirler geçer. Bunun dışında başımız gibi oldukça ağır bir yükü (ortalama 2.5-3.5 kg) taşıma görevini yapar. Farkına bile varmayız ama boyun eklemlerimiz en çok çalışan eklemlerimizin başında gelir, bu yüzden de oldukça erken yıpranırlar. Ense veya boyundaki ağrıların düşme veya trafik kazası sonrası ortaya çıkması önemlidir. Arabada ani fren yapılması, önden veya arkadan çarpmalar boyun kaslarının şiddetli kasılması ile ağrıya neden olabilir. Ağrının günler içinde giderek azalarak geçmemesi halinde doktora görünmek gerekir. Boyun kemiklerinin zamanla yaşlanması ve kireçlenmesi boyun ve ense ağrılarına neden olabilir. Bu hastalar başlarını sağa veya sola çevirdiklerinde ağrılı bir kısıtlanma hissederler. Boyunlarından takur tukur sesler gelir. Boyun fıtığında omurlar arasındaki diskler sinirlere baskı yaparak ense ağrısına neden olabilir. Bu ağrılar sırta ve omuzlara doğru yayılır ve oldukça şiddetli olabilir. Kolda ve parmaklarda uyuşma ve karıncalanma şikayetlerinin olması önemlidir. Ağrınız çok şiddetli ise, uyuşma şikayeti birkaç hafta içinde kendiliğinden geçmezse bir uzmana (tercihen beyin cerrahisi) görünmeniz gerekir. Doktorunuz gerektiğinde MR tetkiki yaparak varsa fıtığın yerini ve derecesini belirleyecektir. Bazı ilaçlar (örneğin antidepresan ilaçlar ve kolesterol ilaçları) ense ağrısı yapabilir. Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
- Peroneal Sinir Sıkışması (Tuzaklanması)
Peroneal sinir en çok diz yan kenarında fibula denilen bacak kemiği ile kaslar ve bağlar arasında sıkışmaktadır. Ayak dorsifleksörleri denen ve ayağı bilekten yukarı kaldırmayı sağlayan kasların güçsüzlüğü ile karakterizedir. Hasta yürürken ayak bileğini düz tutamadığı için sürüklemek zorunda kalır. Aynı zamanda ayak yüzünde uyuşma da vardır. Bu nedenle bazen bel fıtığına bağlı sinir kökü basıları ile karışabilmektedir. Peroneal sinir tuzaklanmaları; uzun süre çömelip oturma, sık bacak bacak üstüne atma, bacak kemik kırıkları, diz eklemi çıkıkları, travmaya bağlı dizin aşırı gerilmesi, cerrahi işlemler sırasında sinir hasarı, peroneal damarlarda oluşan anevrizmalar( baloncuklar), osteokondroma gibi kemik tümörleri ve eklem kistleri, sıkı elastik örtü, sargı, bandaj, flaster ceket, fiberglass spIintler, diz sabitleyiciler, bacak ortezleri, turnikeler ve buz paketleri uygulamaları gibi nedenlerden kaynaklanır. Yeni gelişen akut olaylarda duyudan daha fazla motor tutulum ön plandadır. Kist ve tümör gibi daha kronik olaylarda ise ağrı ve yavaş ilerleyen motor ve duyu rahatsızlıkları vardır. Elektrodiagnostik (EMG) değerlendirme tanı ve hastalığın gidişatının belirlenmesi için gereklidir. Tuzaklanma; şuur kaybı, koma veya genel anestezi altındaki hastalarda pozisyonel olarak ortaya çıktığı kadar mesleki olarak diz çökme ve eğilmelerde de görülmektedir. Aşırı kilo kaybını takiben oluşan tuzaklanmanın sebebi fibula başında travmaya karşı sinirin hassasiyet kazanmasıdır. Hafif olgularda ilaç ve egzersiz tedavisi yerli iken bir kısım hastada fizik tedavi gerekebilir. Ani gelişen tam kuvvet kayıplarında ve fizik tedavi ile düzelmeyen olgularda ameliyat gerekir. Ameliyat lokal anestezi ile sinirin üzerindeki kılıfın kesilerek açılması şeklindedir. Sinir sıkıştığı yerden kurtulacağından öncelikle kuvvet kayıpları sonrasında dea duyu kayıpları düzelir. Uzun süre bası altında kalan hastalarda ameliyat dahi edilse sinirin düzelmediği gözlenmiştir.
- Ağrı Bir Hastalık Mıdır?
Hemen herkesin hayatının bir bölümünde yaşadığı ya da yaşamaya devam ettiği bir sorundan bahsetmek istiyorum bugün. Bilimsel tanımı; Ağrı, gerçek veya potansiyel bir doku hasarından kaynaklanan veya bu şekilde tanımlanan, hoş olmayan bir duyu ve duygusal bir deneyim olan AĞRI! Geçmiş zamanlarda daha çok erişkin bireylerde karşılaştığımız ağrı konusu artık yaş konusunda da seçici davranmıyor. Hemen hemen her yaş grubundan şiddetli, kronik ağrı sıkıntısı yaşayan hastam var diyebilirim. Ağrı özellikle süreklilik arz ediyorsa insanın yaşam kalitesini düşüren bir durumdur. Üstelik ağrının kendisi bir hastalık bile değildir! Ağrı vücutta var olan bir sorunu haber veren sıkıntılı bir belirtidir. Ağrıyla yaşamak zorunda olan insanlar çoğunlukla ağrı kesicilerden destek alır ama bazen bu ilaçların bile fayda edemediği ağrı tipleri vardır. Ağrı şikayetiyle gelen hastalarımız için öncelikle ağrının kaynağını bulmamız önem taşır. Sonrasında da ağrıya neden olan bu hastalığın tedavisinin planlanmasını yapabiliriz. Hastalığa yönelik lokal müdahaleler, ilaç tedavileri, fizik tedavi uygulamaları, açık ve kapalı cerrahi operasyonlar gibi tedavi yöntemlerinden hangisine ya da hangilerinin uygulanacağına ise kesinlikle doktor ve hastanın birlikte, şartlara göre karar vermesi gerekir.
- Boyun Fıtığı Neden Olur?
Hastalarımın büyük çoğunluğunun sorduğu bir soru bu aslında! Boyun Fıtığı Neden Olur? Bu soruyu daha kolay cevaplayabilmek için öncelikle omurganın ne olduğuna bakmamız gerekiyor. Omurga; vücudun dik durmasını sağlayan, ortalarından omuriliğin geçtiği ve omur denilen 33 kemikten oluşur. Bu omurlar bir adet yumuşak disk ve iki adet yüzeysel eklem ile birbirlerine bağlanırlar. Disk içinde ise omurlardaki baskıyı tam anlamıyla bir amortisör görevi yürüten kıkırdak doku vardır. Buraya kadar omurga ve içeriğini açıklamaya çalıştım. Şimdi gelelim fıtık konusuna! Yanlış ya da ters hareket yapma ya da ağırlık kaldırma gibi hareketlerle adaleler kasılır ve omurlar arasındaki bağlar sıkışır. Üstelik zaman içinde disk su içeriğini kaybeder ve amortisör görevini tam anlamıyla yerine getirmez. Tüm bu nedenlerle disk hasar gördüğünde içerdeki kıkırdak doku dış tabakadaki yırtıktan çıkarak sinirlerin ve omuriliğin yer aldığı boşluğa taşar. Sonrasında da taşan bu kıkırdak sinirlere baskı yaptığından çeşitli şikayetler ortaya çıkarır. Sonuç olarak kısaca boyun fıtığının neden oluştuğunu bu şekilde özetleyebiliriz. Hepinize sağlıklı, ağrısız günler dilerim.
- Skolyoz nedir?
Skolyoz bilinen en eski omurga deformitesidir. Vakaların %80’inin nedeni bilinmese de Skolyoz; travma, doğumsal gelişim bozuklukları gibi birçok nedene bağlı olarak gelişebilir. Skolyoz, omurganın sağa ya da sola doğru 10 derecenin üstünde eğilmesidir. Skolyozda omurganın dışarıdan görünümü S ya da C harfine benzetilebilir. Skolyozun görülme sıklığı % 0.2 - 6 arasında değişir. Kız çocuklarında daha çok görülen skolyozun İlk belirtileri omuzların ve kalçanın simetrik durmaması ve hastanın sırtında kabarıklık olmasıdır. Skolyoza bağlı olarak kalça, kürek kemikleri ve göğüs kafesinde de kayma meydana gelir. Tedavi edilmeme durumunda bel, sırt ağrısı, sinirlerde hasar, ileri yaşlarda akciğer ve kalp gibi organlarda ciddi sıkıntılar yaşanabilir. Tüm bu fiziksel sorunların yanı sıra kişinin kendi dış görünüşü ile ilgili mutsuzluğu da göz önünde tutulmalıdır. Skolyoz tanısı tüm omurgayı gösteren röntgen ile konur. Beraberinde başka bir sorun olup olmadığını anlamak için MR çekilmelidir. Tedavi skolyozun ilerleme hızına, eğriliğin derecesine, ek patolojilerin varlığına ve hastanın genel durumuna göre değişir. Uygulanan tedavi yöntemleri şunlardır: İzlem ve sürekli takip Korse uygulamaları Skolyoz egzersiz ve özel rehabilitasyon uygulamaları Eğrilik kritik bir değerin üzerine çıktığında veya ek hastalıklara sebep olması durumunda son çare olarak cerrahi müdahale öneririz. Günümüzdeki teknik gelişmeler ışığında güvenle uyguladığımız cerrahi tedavide sırta ya da bele, duruma göre iki bölgeye de vida ve çubuklar yerleştirerek omurgada düzeltme yapabiliyoruz.
- Bel Fıtığı Tedavisi
Fıtık; Omurlar arasında ki yastıkların (disk) kılıflarının yırtılması neticesinde, yastığın sulu kıkırdak kısmının yastık dışına çıkarak arkasında ki omuriliği ve / veya sinir kökünü ezmesidir. Zaten “fıtık” yer değiştirmeyi ifade eder. Vücutta her organın yeri bellidir. Eğer bir organ yerini değiştirirse veya değiştirmesi ile birlikte başka bir dokuyu veya organı rahatsız ederse işte bu fıtıktır. Örnek: Karında ki bağırsaklar ön duvarı yırtıp karın duvarına girerse karın fıtığı denilir. Bel ağrıları içinde bel fıtığı oranı % 4 dür. Bacak ağrıları içinde bel fıtığı oranı % 70 dir. Bel fıtığı patlamamış ise ameliyat oranı % 2 dir. Bel fıtığın da patlamış denildiğinde ameliyat oranı % 25 dir. Bel fıtığında ki acil ameliyat oranı % 1 in altındadır. Ameliyatı gerekmeyen bel fıtıkları “KENDİ KENDİNE VÜCUD TARAFINDAN İYİLEŞİR”. HASTAYA GÖRE EN UYGUN AĞRI KESİCİ MODEL SEÇİLİR… Bu model seçeneği ağrı kesicidir. Hastanın siniri ezilmiyor ise ağrısını keserseniz vücudun savunma sistemi yastık (disk) içinden çıkan parçayı rezorbe eder yani temizler. Sonrasında ki tek önleme metodu egzersizdir. Hastaya göre ifadesi çok önemlidir. Çünkü her hastaya ne yapılacağı şikayetin şekline göre, muayene sonucuna göre ve filmdeki fıtık şekline göre karar verilir. Her hastaya aynı tedavi olmaz. Bunun için doktorun tüm tedavileri bilen kişi olması hastanın en doğru tedaviyi görmesi ile sonuçlanır. Yırtılan diskin (omurlar arası yastık) içinden çıkan parça siniri çoğu zaman “ezmiyor”.. İşte bunun muayenede tespit edilmesi çok kolaydır. MR da kocaman diskin olması, yırtılmış, patlamış fıtığın olması sinirin ezilmesi için kanıt değildir. Yani patlamış fıtığınız var MR da görülüyor sizin omuriliğiniz eziliyor cümlesi yanlıştır , doğru olan “ezilebilir” ifadesidir. Bunun için doktor muayene eder ve karar verir. Çünkü MR iki boyutludur, üçüncü boyutu görmediği için bu hata yapılıyor. EMG az hastada başvurduğumuz yöntemdir. Asıl olan muayenedir. PEKİ HANGİ MODEL SEÇİLECEKTİR ? Şikayeti “bacak ağrısı” olan hastada enjeksiyon ile kök ağrısını kesmek doğru olan yöntemdir. Enjeksiyon bir mini cerrahi yaklaşımdır. Ehil olunmalıdır. Cerrah olunması oluşabilecek kötü sonuçları çok azaltır. Tamamen yan etkisi olmayan bir yöntem değildir. Şikayeti bel ağrısı olanlarda ise intradiskal Radyofrekans, Laser, Ozon… gibi yöntemler ile direkt uygulanan ısıtma (Termofor içinde sıcak su) veya Fizik Tedavi yöntemleri daha doğrudur. Şikayeti bel ağrısı olan kişilerde asıl tanı fıtık değilde bel haraketliliği (instabilite) veya sakroiliak ağrı, interligamentöz ağrı…gibi nedenler var ise durum daha farklıdır, doktorunuz bunları mutlak ayırt etmelidir. Akut ve ilk defa oluşmuş ise Manuel terapi uygundur. Uzun süreli ağrılı kişilerde ve/veya tekrarlayan ağrılarda hastalığın kalıcı tedavisi daha doğrudur, manuel tedavi değil. Aksi taktirde yukarıdaki tedaviler uygulanılır ama hasta iyileşmez veya iyileşir ama bir hafta sonra ağrılar tekrar başlar. Yukarıda çok azı sayılan bel ağrısına neden olan hastalıkların çoğunun“görüntüsü MR da yoktur” ama fıtığın ise ağrı yapsa da yapmasa da görüntüsü vardır. Fıtık var ama ağrı buradan değil, böyle bir şey olabilir mi ? Çok sıklıkla olur. İşte doktorlara belki de en büyük tuzak budur…
- Faset Eklem Blokajı
Radyofrekansla faset eklem blokajı ve disk içi lazer ve radyofrekans girişimleri Radyofrekans ile faset blokajı veya intra diskal girişimlerle IDET denilen, disk içi lazer veya radyofrekans uygulamaları, günümüzde oldukça önem kazanan girişimlerdir. Modern çağın en sık görülen hastalıkları olan, omurga darlıklarına bel ve boyun fıtıklarına bağlı sinir sıkışmaları oldukça yoğun bir hasta grubu oluşturmaktadır. Bu tür rahatsızlıkları olan hastaların büyük çoğunluğu ilaç tedavisi , fizik tedavi veya alternatif tıp denilen tedavi yollarına başvurmaktadır. Çoğunlukla sonucunda cerrahi girişimlere gereksinim duyulmaktadır. Her cerrahi girişim mutlak gereklilik halinde, alternatifsiz olabilir. Ancak her cerrahi girişimde mutlaka bir risk vardır. Günümüz insanı bu nedenle ameliyat dışı tedavilerin arayışı içindedir. Son zamanlarda Beyin ve Sinir Cerrahlarının konu üzerinde yoğunlaşması nedeniyle, ameliyat dışı işlemler daha etkili hale gelmiştir.Burada amaç ameliyat dışı tedavilerde en etkin yöntemi hastaya sunmaktır. RADYOFREKANSLA FASET BLOKAJI Daha çok omurga kanalının daralmasına sebep olan, ileri kireçlenme ve yırtılmamış fıtıklardan oluşan şiddetli bel, kalça ağrılarında yürüme, oturma ve ayakta durma zorluklarında oldukça etkilidir. Kronik şikayetleri olan operasyon gerektirmeyen veya operasyon önerilsede ameliyat olmak istemeyen hastalarda en etkili yöntemdir. Ameliyathane koşullarında uyutulmadan lokal anestezi ile omurganın, bel ,sırt ve boyunda belirlenen yerlerine skopi eşliğinde iğne yapılarak, radyo dalgaları ile bu bölgeler yakılmakta ve oluşan ağrı reseptörleri beyine ulaşamamaktadır. Yarım saat kadar süren ,işlem sonrası, hastanın hastanede kalış süresi 1 saati geçmemektedir. İşlem sonrasında 7-10 gün süre içinde hastaların bel ve kalça ağrılarında, yürüme güçlüklerinde ileri düzelme olup, yaşam konforu artmaktadır. Hasta memnuniyeti %80 oranındadır. Benimde bu sonuçları destekleyen , yurt dışı dergilerde yayınlanmış 2 adet makalem mevcuttur. IDET Bel ve boyunda disk içi radyofrekans veya lazerle yapılan işlem olup, patlamamış veya sakatlık oluşturmamış fıtıklarda öncelikli tedavi olabilir. Bir beyin ve sinir cerrahı tarafından değerlendirilen hastanın durumu bu işleme uygunsa ameliyathanede lokal anestezi ile disk içine bir iğne ile girilerek fıtık küçültülebilir veya yok edilebilir. Başarı oranları uygun hasta seçimlerinde oldukça yüksek olan bu işlemler çoğu zaman ameliyat gereksinimlerini ortadan kaldırabilir. Özellikle Beyin ve sinir Cerrahının hem hastayı değerlendirmesi, hemde işlemi kendisinin yapması oldukça büyük avantajdır. Bu tür işlemlerde özellikle radyofrekans uygulamalarında komplikasyon ihtimali nerdeyse yok denecek kadar düşük olup, işlem sonrasında hastalar günlük yaşantılarına kısa sürede dönebilmektedirler. Bu nedenle günümüz hastalarında kullanımı giderek artmaktadır.Tecrübeli ellerde oldukça etkili bir işlemdir.
















