top of page

Arama Sonuçları

Boş arama ile 1063 sonuç bulundu

  • Miyom ve Polip Belirtileri Olabilir!

    1.Rahim içi Polip (Endometrial Polip) Endometrial polipler yaklaşık olarak 10 kadından 1 inde , rahimin en iç tabakasından ( endometriyumdan) kaynaklanan iyi huylu tümoral oluşumlardır. Halk arasında ''rahim içerisinde et parçası'' olarak bilinen polipler genellikle ultrasonografi ve sulu-ultrasonografi ( salin infüzyon sonografisi) yapılarak fark edilirler fakat kesin tanı polipin küretaj veya histeroskopi ile çıkarıldıktan sonra patolojik incelemesi ile konur. Polipler genellikle fazla miktarda veya uzun süre adet kanaması, ara kanama, menopozda kanama, geçmeyen kahverenkli akıntı gibi şikayetler oluştururlar. 1 cm üzerindeki polipler, gebe kalamamaya veya düşüğe neden olabilirler. Poliplere neden olan faktörler tam anlamı ile bilinmemekle birlikte östrojen aktivitesinin fazlalığı bu duruma neden olabilmektedir. Meme kanseri için tamoksifen tedavisi gören kişilerde endometrial poliplere sık rastlanır. Poliplerin büyük bir bölümü herhangi bir şikayete neden olmaz ancak polip fark edildiğinde alınması gerekir. Polip alınması işlemi günümüzde sıklıkla histeroskopik olarak yapılmaktadır. Kapalı Polip Ameliyatı Öncesi ve Sonrası Kapalı polip ameliyatı tanısal amaçlı yapılacak ise anestezi işlemine gerek duyulmadan ya da lokal anestezi ile uygulanmaktadır. İşlem sonrası ağrı söz konusu olmamakta ve hasta evine dönebilir. Tedavi amaçlı uygulanan kapalı polip ameliyatı işlemi ise anestezi altında uygulanmaktadır. Bu nedenle, operasyondan minimum 6 saat önce yemek yenmemeli ve sıvı alınmamalıdır. Operasyon esnasında anestezi uygulandığı için ağrı ya da acı hissedilmemektedir. Operasyon sonrasında hasta aynı gün ya da ertesi gün normal yaşamına dönebilmektedir. Operasyondan sonraki gün, hastada hafif kramplar ve lekelenme tarzı kanamalar görülebilmektedir. Cerrahın bilgisi ve önerdiği ilaç dışında ilaç kullanılmamalı ve iyileşme dönemi tamamlanana kadar cinsel ilişkiden uzak durulmalıdır. Kapalı polip ameliyatı sonrası aşağıdaki durumlarla karşılaşılması halinde vakit kaybetmeden doktora görünülmesi önem arz etmektedir. -Aşırı vajinal kanama -Kötü kokulu ve fazla vajinal akıntı -Şiddetli karın ağrısı -Ateş 2. Miyom Rahim kas dokusundan gelişen yaklaşık 5 kadından 2 sinde görülen iyi huylu tümörlerdir, rahmin kas dokusu içerisinde ( intramural), rahim boşluğuna doğru( submuköz) ve rahim dışına doğru ( subseröz, intraligamanter) bazen bir sap ile bağlanan, çapları değişik boyutlarda olan tipleri vardır. Miyomlar sıklıkla asemptomatik olup, yani şikayet yaratmamakla birlikte , yerleşim yeri ve boyutuna göre adet kanama mikatrında artış, kasık ağrısı, idrar ve barsak alışkanlığında değşiklik yapabilmektedir. Miyomların bir kısmında takip yeterli olup, kesin bir ilaç tedavisi yoktur, maalesef kesin tedavi gerekli ise cerrahidir, cerrahide iki teknikle miyom ameliyatı yapılmaktadır. Bir tanesi karın kesisi açık cerrahi, Diğeri ise kapalı yani laparoskopik yöntemle yapılmaktadır. Hekimin deneyimine bağlı olmakla birlikte miyom boyutu , sayısı ve yeri uygunsa hasta sağlığı ve konforu açısından öncelikli tercih laparoskopik yöntem olmalıdır . Rahim boşluğu içerisinde şiddetli ağrı ve kanamalara sebep olan submüköz miyomlar ise histeroskopi dediğimiz günü birlik kapalı bir işlemle rahatlıkla çıkarılabilmektedir. Miyom ameliyatı sonrası iyileşme dönemi laparoskopide çok kısa olmakta, açık cerrahide laparoskopiye göre 1 hafta geç olmaktadır. Miyomlar maalesef %15-20 oranında tekrar oluşabilmektedir. Miyomların kendi içerisinde yaptığı değişime dejenerasyon denir, bu durum gebelikte çok sık olmakla birlikte gebelik dışında da oluşabilmektedir,ciddi karın ve kasık ağrısı yapmaktadır, miyom tedavisi ve takibi ciddi deneyim gerektirmektedir. Miyom Belirtileri Büyük olsalar bile pek çok miyom belirti vermez. Belli başlı miyom belirtileri şöyle sıralanabilir: -Adet kanamalarında meydana gelen farklılıklar Daha sık ve uzun adet dönemi Daha çok kanama Adet sancısı (kramp) Kan kaybına bağlı gelişen kansızlık Adet dönemi dışında meydana gelen vajinal kanama -Ağrı Karında ya da sırtta İlişki esnasında -Baskı Makatta ağrı, kabızlık veya bağırsak hareketlerinde bozukluk Karın krampları İdrar yapmada zorluk ya da sık idrara çıkma Kısırlık ve Düşükler Karında ve rahimde büyüme Bu belirtiler başka problemlerin de habercisi olabileceği için bu belirtilerin görülmesi halinde mutlaka bir doktora danışılmalıdır.

  • Genital Estetik ile İlgili Bilinmesi Gerekenler!

    Kadınlarda genital estetik , 18 yaşını doldurmuş olmak şartıyla genital bölgeye (iç ve dış dudak, vajina, klitoris etrafı ve perine bölgesine) uygulanan operasyonların tümünü kapsamaktadır, çoğunlukla kombine işlem şeklinde ve sıklıkla vajinoplasti ( vajinal estetik) ve labioplasti (labial estetik) ameliyatları uygulanmaktadır. Vajinal Estetik Vajinal estetik , vajene uygulanan cerrahi veya cerrahi dışı uygulamalarla yapılan genellikle vajinal daraltmanın sağlandığı estetik işlemdir. Vajinal genişleme sıklıkla çok sayıda vajinal (normal )doğum , zor vajinal (normal) doğum yapan , 4000 gr üzerinde vajinal (normal) doğum yapan kadınlarda , doğuştan bağ dokusu zayıf kadınlarda ilerleyen yaşlarda ortaya çıkan cinsel işlev bozukluğu da yapan bir durumdur. Vajinal estetik işlemi , vajende genişleme şikayeti olan kadınlarda, cinsel ilişki sırasında vajinanın penisi hapsedememesi nedeniyle orgazm problemleri yaratabilmektedir. İlişki esnasında vajenden ses ve hava gelmesi şikayetlerine neden olup ilişkinin kalitesini bozabilmektedir, zamanla libidoda kayıp yaşanabileceği için vajinal estetik işlemi bu durumlarda uygulanmalıdır. Vajinoplasti ameliyatında önemli nokta vajenin gereğinden fazla daraltılması ya da az daraltılması problemleridir, bunun dışında cerrahiye bağlı çok az oranda görünen vajinal enfeksiyon ve kanama problemleri olabilmektedir, bu yüzden deneyimli bir hekimden yardım alınmalıdır. Nasıl Yapılır? Vajinoplasti ameliyatı, eşlik eden bir başka genital estetik işlemi yok ise örneğin labioplasti ( genital dudak estetiği) gibi, ortalama 1- 1,5 saat sürmektedir. Ameliyathane koşullarında çoğunlukla bölgesel ( spinal anestezi) anestezi olmak üzere, daha az oranda genel anestezi uygulanabilmektedir. Vajinoplasti ameliyatı, Ameliyathanede anesteziyi takiben ameliyat pozisyonu verilip, temizlik işlemleri yapıldıktan sonra hem vajina ön duvarı hem de arka duvarındaki fazla dokular çıkarılıp, vajendeki genişleme tekrarını azaltmak için fasya dokusu dediğimiz doku onarıldıktan sonra vajina içerisindeki kesiler tamir edilerek yapılır. Vajinoplasti ameliyatı sonrası aynı gün veya ertesi gün hastaneden taburcu edilirsiniz, ameliyat sonrası gerekli ilaçlar kullanılmaya devam edilmeli, ameliyat sonrası 1 hafta -10 gün istirahat yeterli olacaktır, sonrasında işe başlanabilir, 6 hafta boyunca cinsel ilişki yasağı ana kuraldır, ayakta duş alınmalı, havuz-deniz-küvete girilmemelidir, 1 hafta sonra ve ilk cinsel birliktelik öncesi kontrol ve gerekli danışmanlık verilmelidir. İdeal olan vajinoplasti ameliyatı sonrası tekrar vajinal ( normal) doğum yapmamaktır, eğer gebelik düşünceniz varsa ve vajinal ( normal) doğum yapacaksanız, tekrar vajinal estetik ihtiyacınız doğacaktır. Vajinoplasti ameliyatı sonrası cinsel hazzınız ve partnerinizin cinsel hazzı artacağı için sexüel hayatınız daha mutlu olacaktır, kadının kendine olan özgüveni artacaktır, estetik işlemi öncesi ilişki sırasındaki tüm negatif durumlar ortadan kalkacak ve psikolojinize olumlu yansıyacaktır. Vajinoplasti ameliyatı sonrası en erken 6 hafta sonra ilk cinsel ilişki denenmelidir, ilişki öncesi doktorunuzun kontrolü ve tavsiyeleri dikkate alınmalıdır. Labial Estetik Labioplasti , kadınlarda genital bölgede küçük (iç) ve büyük (dış) dudaklarda olan orantısızlık ve şekil bozukluklarını düzeltme amaçlı yapılan estetik işlemdir. Labioplasti ameliyatı , teknik olarak bilinen klasik yöntemler olan kama şeklinde, trim denilen teknikle cerrahi olarak yapılabileceği gibi tarafımca yapılan modern yeni teknikle dudaklardaki asimetriyi ve esmer rengi , eşlik eden klitoris etrafında da düzeltme şeklinde kompleks olarak ( kişiye özel labioplasti) yapılabilir veya lazer yoluyla keserek cerrahi olarak yapılabilmektedir. Kadınlarda sıklıkla küçük dudaklardaki doğuştan büyüklük, orantısızlık, sıkı pantolon giyerken veya ilişki sırasında sorun yaşama problemleri nedeniyle , büyük dudaklarda hızlı kilo kaybı olanlarda sarkma sonrası küçültme ya da dolgu yapma nedenli yapılır. Nasıl Yapılır? Labioplasti ameliyatı , sorunun büyüklüğüne göre lokal anestezi ile yapılabileceği gibi, sıklıkla bölgesel olarak spinal anestezi veya genel anestezi ile de yapılabilir, sorunun büyüklüğüne göre ameliyat süresi 1-3 saat arası değişmektedir. Ameliyat sonrası sık olmamakla birlikte dudakta kan birikimine bağlı şişme, cerrahiye bağlı ödem, ameliyat sonrası dudak bölgesinde ağrı, iyileşme sırasında problemler, enfeksiyon gelişimi olursa iyileşme tam olduktan sonra kötü görünüm olup revizyon( yeniden işlem) gerekliliği olabilmektedir. Ameliyatın sonuçları başarılı olup, İyileşme sonrası hastalar eski kötü görünümden kurtulduğu için psikolojik olarak kendilerini çok iyi durumda hissetmektedirler, sıkı kıyafetleri rahatlıkla giyebilmekte, ilişki sırasında daha rahat etmektedirler. Ameliyat sonrası 4 veya 5.gün normal hayatınıza devam edebilirsiniz, 1,5 ay genital bölgeye darbe alınmamasına dikkat edilmelidir, 6 hafta cinsel ilişki olmamalı , motosiklet, bisiklet ve at binilmemelidir. Ameliyat sonrası cinsel ilişkiyi zorlayan etken ortadan kalktığı için cinsellik daha rahat yaşanmakta, orgazm ve libido artmaktadır. Dudaklarda enfeksiyon gelişimi olursa iyileşme tam olduktan sonra kötü görünüm olup revizyon ( yeniden işlem) gerekliliği olabilmektedir. İç Dudaklardaki sarkma-orantısızlık sorunu ciddi düzeyde değilse lokal anestezi ile ofiste lazer yöntemi keserek çıkartılabilir, ancak bu da bir cerrahi işlemdir.

  • Kadın Genital Kanserleri Nelerdir? Belirtilere Dikkat!

    Kadın genital kanserleri iç genital ve dış genital kanserleri olmak üzere ikiye ayrılır İç genital kanserleri: Rahim ağzı kanseri Rahim iç zarı ve rahim kasından gelen kanserler ( endometrium ve sarkom) Yumurtalık kanseri Vajen Kanseri Dış Genital Kanserleri Vulva Kanseri Sıklıkla iç genital kanserlerini görüyoruz. Bunların başında rahim iç zarı endometrium kanseri Türkiye de en sık görülen kanser türüdür. Belirtileri nelerdir: Rahim iç zarı endometrium kanserinde; Anormal kanamalar (özellikle menopoz döneminde görülenler) Alt karın bölgesinde rahatsızlık, baskı hissi, acı Karında şişlik Genital gölgede şişlik görülmesi Açıklanamayan kilo kaybıdır Rahim ağzı kanserinde; ilişki sonrası kanama Teşhis Yöntemleri nelerdir: Sevikal smear pap(rahim ağzı kanseri için) Histeroskopi MR & Bilgisayarlı tomografi Endometrial biyopsi Ultrasonografi Dilatasyon ve küretaj Yapılan taramalar sonucu herhangi bir problem tespit edilirse detaylı incelemeler istenebilir.

  • “Kanser, ailenin hastalığıdır”

    Çağımızın vebası kanser hastalığı; “Kanser, maalesef ailenin hastalığıdır. En sevdiklerimizin duygularına, acılarına duyarsız kalmamız mümkün değildir. Aile kavramının güçlü olduğu kültürümüzde, bu ülkemiz için daha da önemlidir” !! “AİLE ÖYKÜSÜ MUTLAKA ÖNEMSENMELİ” Kanser Taramaları & Taramaları kimlere ve ne kadar sıklıkla tavsiye ediyoruz ? Kadınlar, 40’lı yaşlardan sonra her yıl mamografi çektirmeli. Rahim ağzı kanserleri için en fazla 3 yılda bir smear alınması önerilir. Erkekler için eğer yoğun sigara içicisiyse düşük radyasyonla özellikli bir takım tomografik taramalar yaptırabilir. Kolon kanseri için 50 yaşından sonra 10 yılda 1 kolonoskopi yapılabilir. Bir önemli nokta da aile öyküsüdür. Ailede birinci derecede yakında meme kanseri olması, kolon kanseri olması kanser riskini iki kat artırıyor. Kişilerin bu anlamda bilinçli olması erken teşhis açısından önemlidir. Kişiler, “Ailemde kanser vakası yok” diyerek genlerine güvenebilir mi ? Kanser hastalıklarının sadece yüzde 10 ila 20 kadarında genetik faktörler önemli. Kalan yüzde 80 ila 90lık grup içinse genetik, korunmada önemli görülmemektedir. Kanser tedavisinde multidisipliner yaklaşım ne demektir ? Bu yaklaşım tedaviye ve hastaya ne gibi fark ve artılar getiriyor ? Birçok branşın bir araya geldiği, birlikte hastayı değerlendirdiği, tedavi yöntemlerine beraber karar verdiği bir düşünme şekli multidisipliner yaklaşım. Onkolojide birçok branşın bir araya geldiği yaklaşımla daha yüksek tedavi başarısına ulaşabiliyoruz. İlgili branşlarla çok yakın çalışıyoruz. Cerrahisiyle, ışın tedavisiyle, destek hizmetleriyle, tıbbi onkolojisiyle, teşhise yönelik branşlarıyla, radyolojisiyle, nükleer tıbbıyla, tüm onkoloji hizmeti bir bütündür. Her organ sisteminin kanseri olduğu için her bölümün cerrahisi, onkoloji konusunda deneyimi olması kaydıyla çalışan hekim arkadaşların onkoloji; radyoterapi, teşhise yönelik branşların ve patolojinin bir arada olduğu yoğun bir emeklerin bütünüdür. “AKILLI TEDAVİLER DÜŞÜK YAN ETKİYİ BERABERİNDE GETİRİYOR” Peki, güncel tedaviler artık hastaları kemoterapi tedavisi sırasında daha mı az yıpratmakta ? Kemoterapinin yan etkilerini azaltacak destek tedavileri şuan da daha gelişmiş ve çeşitlenmiş durumdadır. Ek olarak, hedefe yönelik tedaviler (akıllı tedaviler) daha bireye özgün ve daha düşük yan etki profilini de beraberinde getirmektedirler. Uygun tedavinin uygun kanser hastasında kullanımı da bu nedenle çok önemlidir ve uzmanlık gerektirir. Kanser hastalığında “moral” ve “destek” her şeyden önemlidir. Kanser hastalarının yakınlarına tavsiyeler !!! İyi bir dinleyici olabilmek, hastanın konuşmasını kesmeden müsaade etmek, hastaların duygularına önem vermek ve ona istemediği tavsiye ve zorlamalarda bulunmamak, (Bunu yemelisin, ağlamamalısın gibi), onun yanında olduğunu hissettirmek önemlidir. “KANSERİN COĞRAFİ OLARAK GÖRÜLME TÜRLERİ DE FARKLI” Kanser hastalığının son 50 yılı dersek, bize kanser vakalarının arttığını söyleyebilir miyiz ? Son 50 yılda kanser hastalıklarının sayısında belirgin bir artış yaşandı. Yaşam uzadıkça kronik hastalıklar artıyor. Daha uzun yaşatıyoruz ama daha kaliteli yaşatıyor muyuz ? Kaliteyi bozan faktörlerden biri kanser. Kanserin coğrafi olarak görülme türleri de farklı. Sindirim sistemi kanserleri arasında kolon kanserini Avrupa’da ve Amerika’da ilk sırada görüyoruz. Ama durum Türkiye’de farklı. Mide kanseri, yemek borusu kanserinin, kolon kanserinin çok önüne geçtiğini görüyoruz. Kanser hastalığının sosyal ve psikolojik boyutu nedir ? Kanser, maalesef ailenin hastalığıdır. En sevdiklerimizin duygularına, acılarına duyarsız kalmamız mümkün değildir. O yüzden psikolojik, finansal, fiziksel sıkıntıları aile bir bütün olarak ve beraber algılar. Aile kavramının güçlü olduğu kültürümüzde, bu ülkemiz için daha da önemlidir.

  • Dersimiz: kanser ! “umudu canlı tutacak herşeyin peşindeyiz”

    Kanser tedavisinde modern tıp dışında umut aramanın çok önemli sonuçlar doğuruyor ! Umut, hepimiz için çok önemli. Umudu canlı tutacak her türlü şeyin peşinde koşuyoruz! Kadınlarda meme, rahim ağzı, akciğer ve kolon kanserlerinin sık görülmektedir. Erkeklerdeyse, akciğer kanseri, prostat kanseri, baş, boyun ve mide kanserleri, ülkemizde daha sıklıkla görülmektedir. Özellikle kadınlarda meme ve rahim kanseri taramalarının çok önemli. Erkeklerdeyse 40 yaşından sonra PSA testi mutlaka yaptırılmalıdır! Kanser tedavisindeki multidisipliner yaklaşım hakkında bilgi verir misiniz ? Bu yaklaşım tedaviye ve hastaya ne gibi fark ve artılar getiriyor? Onkolojide multidisipliner yaklaşımla daha yüksek tedavi başarısına ulaşabildik. Multidisipliner yaklaşım; birçok branşın bir araya geldiği, birlikte hastayı değerlendirdiği, tedavi yöntemlerine beraber karar verdiği bir düşünme şeklidir. Uygun hastada hastalığı ya da komplikasyonlarını ortadan kaldırmak için cerrahi, küçük ya da büyük evrede bu branşlar devreye giriyor. Işın tedavisi de yine aynı şekilde. Cerrahi sonrasında da bir şekilde koruyucu olarak genellikle verebiliyoruz ama her hasta kendi içinde özel. Biz, insanlar kapıdan girdiğinde eğer prostat kanseriyse buna sadece bir prostat kanseri vakası olarak bakmıyoruz. Çünkü prostat kanserinin, aynı şekilde meme ya da akciğer kanserinin diğer kanserlerin farklı biyolojik alt grupları olduğunu biliyoruz. Bu alt grubu hastalığın evresi, hastamızın özellikleriyle o hastaya özgü, ona yönelik tedavilerini ön plana çıkarıyoruz. Bunu yaparken de ilgili branşlarla mutlaka bir araya geliyoruz. Her organ sisteminin kanseri olduğu için her bölümün cerrahisi, onkoloji konusunda deneyimi olması kaydıyla çalışan hekim arkadaşların Onkoloji; radyoterapi, teşhise yönelik branşların ve patolojinin bir arada olduğu yoğun bir emeklerin bütünüdür. Kadın ve erkeklerde en sık görülen kanser tipleri hangileridir ? Kanserlerin cinsiyetlere göre görülme sıklığı hakkında bilgi verir misiniz ? Kadınlarda meme kanseri, rahim ağzı kanseri, akciğer ve kolon kanserleri sık görülüyor. Erkeklerdeyse, akciğer kanseri, prostat kanseri, baş, boyun ve mide kanserleri, ülkemizde daha sıklıkla görülmektedir. Ülkemizde sigara içimiyle ilgili kanserler bir takım tutumlar nedeniyle, geçmişe göre daha iyi olsa da maalesef artış trendini devam ettiriyor. Sigarayla ilgili yasaklar sonrasında bir miktar azalma başlamış olabilir. Ama halen sigara içimiyle ilgili kanserler ciddi bir sorun. Bunların içinde, baş-boyun kanserleri, akciğer kanseri, mesane kanseri, böbrek tümörleri ve kemik iliği tümörlerini sayabiliriz. Maalesef sigara birçok kanserin gelişme riskini arttırdığı için ülkemizde önemli bir sorun olmaya devam ediyor. “ERKEKTE DE MEME KANSERİ OLABİLİR” Meme kanseri yalnızca kadınlarda mı görülüyor ? Erkeklerin de erken tanının önemini bilerek bazı kontrolleri yapması ya da yaptırması gerekiyor mu? Meme kanseri kadınlarda daha sık görülüyor. Her 8 kadından 1’i meme kanserine yakalanıyor. Erkeklerde görülme sıklığı, kadınlarda görülme sıklığının yüzde 1’i kadar. Erkek göğsünün anatomik yapısından dolayı kolay teşhisi beraberinde getirmekle birlikte erkekte meme kanseri olmaz düşüncesi ve yaklaşımıyla tanıda aslında biz tam sanılanın tersine gelişmeler yaşanabildiğini görüyoruz. Burada erkekteki meme kanseri için özel bir tarama gerekmemekte ama tarama gerektiren diğer kanser türlerinin varlığından da haberdar olmalıyız. Türkiye genelinde belirli kanserler öne çıkıyor, bunu Antalya özeline indirgersek öne çıkan bir kanser tipi var mı ? Antalya içinde Türkiye’nin diğer mozaiğinden çok farklı bir görünümümüz yok. Cilt kanseri Türkiye’de görülebilen tümörlerden. Antalya’da sıklığı artıyor olabilir. Güneş ışığına daha fazla maruz kalma ve özellikle ozon tabakasının hasarıyla birlikte artmış olabilir ama elimizde geçmiş yıllara göre bunun arttığını gösteren sağlam bir istatistik yok. Genel olarak kanserlerde batı kesimlere gidildikçe daha çok Avrupa dağılımını görüyoruz. Kolon, meme, akciğer daha ön planda. Doğu kısmına gittiğimizde de daha çok yemek borusu, mide gibi daha farklı kanser türlerinin bölgesel olarak öne geçebildiğini görüyoruz. “AİLE ÖYKÜSÜ ÖNEMLİ BİR YERE SAHİP” Kanser taramaları için okuyucularımıza ne önerirsiniz ? Taramaları kimlere ve ne kadar sıklıkla tavsiye edersiniz ? Özellikle kadınlarda meme ve rahim kanseri taramalarının çok önemli olduğunu hatırlatmak isterim. 40’lı yaşlardan sonra her yıl mamografi çektirmeli. Rahim ağzı kanserleri için en az 3 yılda bir smear alınması yaptırabilir. 50 yaşından sonra özellikle kalın bağırsak taramasının gündeme gelebileceğini hatırlatmak isterim. Kolon kanseri için 50 yaşından sonra 10 yılda bir kolonokoskopi yapılabilir. Bir önemli nokta da aile öyküsü. Erkeklerde yine ileri yaşlarda PSA, 50 yaşından sonra test edilebilir. Kolon değerlendirmesi erkekler için de geçerli. Akciğer kanseri için düşük doz tomografi ile tarama dünyada öne çıkan bir yöntem. Ülkemizde hala popülarite kazanmasını bekliyorum. Bir takım ailelerde bazı kanser vakalarının daha artmış olduğunu görüyoruz. Ailede birinci derecede yakınında meme kanseri olması, kolon kanseri olması kanser riskini iki kat artırıyor. Kanser tedavisinde, kanseri önleme ya da azaltmada gelinen noktada ne durumdayız ? Şöyle cevap vermek mümkün; bundan 50 yıl önce ileri evre testis kanserli bir hasta geldiğinde hastalığın akciğere ya da karaciğere yayıldığı zaman tedavi şansı yoktu. Bu hastayı kaybederdik. Bugün bu hastaların çoğunu şifayla tedavi edebiliyoruz. Bir takım tümörlerin tedavisinde son derece başarılıyız. İleri evrede bile olsa, yeni ajanlarla tedavide başarılar elde ettik. Dolayısıyla 50 yıl önce olduğumuzdan, hayal bile edilemeyecek çok farklı bir noktada olduğumuzu rahatlıkla söyleyebilirim. Bunun ötesindeki ilerlemeler sık ama ufak adımlarla oluyor. Kanser hastalığında ''moral'' ve ''destek'' her şey'den önemli! Tedavi sürecinde modern tıp dışında umut arama çok önemli sonuçlar doğurdu. Umut, hepimiz için çok önemli. Umudu canlı tutacak her türlü şeyin peşinde koşuyoruz. Tedaviyle ilgili alternatif peşinde koşmak tüm dünyada çok yaygın. Amerikalı farklı şeyin peşinde koşuyor, Türk başka şeyin peşinde koşuyor. Ama özü aynı. İnsanlar umut istiyor. Bunu anlamak durumundayız. Dünyadaki tüm doğal kaynakların yalnızca yüzde 10’nun kanser için etkisi var mı yok mu diye tarandığını biliyoruz. Ama bir gün oradan bir şey çıkacaksa onu ortaya çıkarmanın bilim dışında yolu yok.

  • 2022’ YE GİRERKEN KANSERDEN KORUNMA ÖNERİLERİ

    BİLİM REHBERLİĞİNDE SAĞLIKLI YAŞAM İÇİN TAVSİYELER Her yeni yıl öncesinde ve yılbaşı yaklaşırken kendimiz ve çevremizle ilgili bazı kararlar alırız. Osmanlı padişahı bile yüzyıllar öncesinde “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” dediğine göre, bugün de sahip olabileceğimiz en değerli hediyelerden biri de sağlıklı olmak, ve kalmak. O zaman yeni yıl öncesinde daha sağlıklı olmak ve kalmak için bazı kararlar da alabiliriz. O kadar çok şeyden konuştuk ki son yıllarda. Şeker yemeyelim dedik, şu gıda ürününü çok, şunu az tüketelim dedik, hep sağlıklı olma ve kalmanın yollarını sorguladık ve yapabildiğimizce, bilebildiğimizce uygulamaya gayret ettik. Peki, gerçekler ve bilimin işaret ettiği öneriler neler? İşin güzel tarafı, bu öneriler sadece kanser riskini azaltmamıza yardımcı olmakla kalmıyor, kalp ve beyinimizi de koruyucu etkilere sahip. İşin zor tarafı ise, kısa bir süre yapıp sonrasında bırakacağımız türden öneriler değil; yani devamlı uygulandığında etkili oluyor. Ancak, hangi öneriyi ne kadar iyi uygularsak uygulayalım, yazgısal, çevresel, ya da şansa bağlı faktörler nedeni ile yüzde yüz hastalıktan korunmanın mümkün olmadığını da görüyoruz. Gene de, sağlıklı, ve kanserden uzak bir yaşam tarzını bilim ışığında tanımlayalım. Size 5 tavsiyem var: 1. Eşine, dostuna, arkadaşına önem ver 2. Doğru ye, az ye 3. Doğru hareket et 4. Erken teşhis için başvur 5. İçine atma, paylaş 1. Eşine, dostuna, arkadaşına önem ver Sosyal açıdan fakir bir çevrede yaşamak, ve izole olmak ve kalmak erken ölüm riskini en çok arttıran sebeplerden biri. Birlikte olmayı anlamlı ve keyifli bulduğumuz aile, iş ve arkadaş çevremizi zengin tutalım. İnsan olmanın koşulu yardımlaşmak, paylaşmak, anlatmak, dinlemek. Gözlemsel çalışmalar, sosyal fakirliğin, yani izolasyonun, erken ölüm riskini sigaradan da çok arttırdığını net olarak göstermektedir. Yaşlı kimsesizlere, sadece bakacakları ve sorumlu oldukları bir bitki hediye etmek bile, bakımevlerinde yapılan bir çalışmada, ölümden koruyucu etki gösterebiliyor. İyi bir arkadaşın önemi bundan çok daha fazla olacaktır, kuşkusuz. 2. Doğru ye, az ye Sebze, meyve, deniz mahsülü, zeytinyağı ve işlenmemiş tahıl ürünü açısından zengin, ve beyaz un ve şeker açısından fakir, kırmızı et ürünleri, tuz miktarı ve hayvansal yağlar açısından kararında beslenin. Normal kiloda kalmaya gayret edin. Şişmanlığın kolon, rahim, prostat kanserleri gibi bazı kanserlerin riskini arttırdığı, ek olarak damarsal ve organsal sağlığı bozduğu iyi bilinmektedir. Vücuttaki aşırı ve kronik iltihap reaksiyonunu baskılamak da birçok yıkıcı hastalığa karşı koruyucu olabilir; bunlar arasında damar sertliği, kanser ve Alzheimer gibi bazı ciddi beyin hastalıkları var. Bu durumları engelleyici bir ilaç henüz bulunmamış olsa da, iltihap reaksiyonunu baskılayıcı bazı besinlerin bu anlamda katkı sağlayabileceğini düşünüyorum. Bu yönde tam klinik veri olmasa da, laboratuarda ya da hayvan çalışmalarında koruyucu etkisi olabileceği gösterilmiş bazı gıda maddeleri arasında yulaf, keten tohumu, kırmızı üzüm, nar, adaçayı, yeşil çay, tarçın, zencefil, zerdeçal geliyor. Beslenmemizde bu ürünlere daha çok, ancak bilinçli bir şekilde, yer verebiliriz. 3. Doğru hareket et Bir bilgisayar ekranı karşısında tüm gün boyunca oturup kalmak, televizyon karşısında saatlerce geçirip atıl kalmak aslında bize göre değil. Haftanın çoğu günü kalp hızını biraz arttıracak şekilde spor yapmak ya da tempolu yürümek, bunu mümkünse bir arkadaş ile yapmak koruyucu olacaktır. İngiltere’de postacılar, Sicilya’da çobanların uzun yaşadığını biliyoruz. Tenis sporunu yapanlarda, gene ileri yaşlarda genel sağlığın toplum geneline göre daha iyi seyrettiğini, kemik yoğunluğunun daha yüksek kaldığını, ve erken ölümlerin daha az görüldüğünü de biliyoruz. Bunun, dikkatli ve bilinçli yapıldığında birçok spor dalı için geçerli olduğunu düşünüyorum, özellikle grupla ya da arkadaşla birlikte yapılırsa. 4. Erken teşhis için başvur Kanser tarama testlerinden meme kanseri için mammografi, rahim ağzı kanseri için smear, gene prostat kanseri için psa kan testi, ya da kolon kanseri için kolonoskopi erken teşhise yardımcı olabilir, bunu uygun yaş gruplarında, uygun kişilerde ve zamanında yaptırmak için sağlık merkezlerine başvurun. Aralıklı sağlık kontrollerinde ortaya çıkabilecek yüksek tansiyon gibi bazı ek sağlık durumlarının da erken tedavisi ileride beyin, kalp ve damar hastalıklarını engelleyici olabilir. 5. İçine atma, paylaş Stres bilinen ciddi bir sağlık risk faktörü. Strese uzun süre maruz kalmanın ön planda akciğer ve kalp kaynaklı kanser dışı sorunlar nedeni ile ölümü arttırabildiği, ancak kolon kanseri, akciğer ve yemek borusu kanseri riskini de beraberinde arttırdığı, son yıllarda araştırmacılar tarafından gösterilmiş durumda. Stresle ilgili faktörleri yaşamımızda azaltarak, stres yükünü arkadaş ve çevremizle paylaşarak, ve kanımca, baş edemediğimiz kısımları için de psikolog ve terapist desteğini alarak sağlığımıza katkı sağlayabiliriz. Yeni bir yıl, yeni bir başlangıç olsun. Bu 5 öneri ışığında mutlu ve sağlıklı bir 2022 yılı dilerim.

  • MİGREN

    Ataklar halinde gelişen migrenin ana belirtisi baş ağrısıdır. Tüm baş ağrılarının %30-35’i migren baş ağrılarıdır. Migren ataklarında genellikle zonklayıcı tarzdadır, aktivitelerle şiddetlenebilir. Baş ağrısı ile birlikte bulantı kusma, ışık, ses, kokudan rahatsız olma gibi belirtiler de görülebilmektedir. Birçok hastada başın bir yarımı ağrır ve taraf değiştirebilir; genel de bir yarıma diğer yarımdan daha fazla eğilimi vardır. Sıklıkla şakaklarda ve bazen göz veya gözün arkasında yerleşir. Alın, başın arka tarafı ve kulağın hemen arkası migren baş ağrısının en çok görüldüğü yerlerdir. Hormonların aktif olduğu genç yaşlardaki kadınlarda görülme sıklığı erkeklerin üç katına ulaşmaktadır. Migreni tetikleyen belli başlı faktörler bulunmaktadır. Ancak bu faktörler tüm migrenliler için geçerli olmayabilmektedir. Stres, aşırı heyecan, uyku düzeninde değişiklikler, yorucu aktiviteler, açlık, sigara dumanı, ağır ve keskin kokular, çikolata, küflü peynir kabuklu kuru yemişler gibi bazı gıdalar, alkollü içecekler, adet dönemi ya da ani hava değişimleri migren ataklarını tetikleyebilmektedir. Migren atakları auralı ve aurasız olarak ikiye ayırmak mümkündür. Ağrıdan hemen önce görülen bazı nörolojik belirtilere “Aura” denmektedir. Titreyen parıldayan ışıklar, baş dönmesi, aşırı koku alma, kol ve bacaklarda uyuşukluk gibi belirtiler ağrının başlamasından önce veya ağrının ilk gelişme döneminde olur. Hasta bu belirtileri hissedince migren krizi geleceğini anlar. Aurasız migrende ise bu belirtiler gözükmemektedir. Migren hastalarının şikayetleri doktor tarafından değerlendirildikten sonra klinik olarak tanı konulmaktadır. Migren tedavisinde birinci koşul, tetikleyici faktörleri tanımak ve bunlardan önlenebilir olanlardan kaçınmaktır. Sadece bu bile atak sayısında önemli azalma sağlayacaktır. Uygun tedavi ile hastalar migren ataklarından kurtulabilirler. Migren tanısı konduktan sonra ağrılar seyrek ise; ağrı ataklarını geçirmeye yönelik kriz tedavisi planlanır. Haftada 1-2 kez veya daha fazla atak olduğunda koruyucu tedavi yapılmalıdır. Ayrıca yaşam kalitesinin olumsuz etkilemesi, verimi düşürmesi nedeniyle mutlaka tedavi çareleri aranmalıdır. Bazen sadece tetikleyen faktörlerin (açlık, uykusuzluk, hormon kullanımı gibi) ortadan kaldırılmasıyla ağrı atakları kaybolabilir veya sıklığı, şiddeti azaltılabilir. Günde sadece bir kez doktor kontrolünde alınan ilaçlarla yıllar boyu ağrısız bir yaşam sağlanabilmektedir.

  • Epilepsi (Sara)

    Beyin hücrelerinde aniden başlayan geçici ve anormal elektrik boşalımları olarak ortaya çıkan klinik tablo halk arasında sara olarak bilinmektedir. Her epileptik nöbet geçiren kişi epilepsi hastası değildir. Kişi hayatının bir döneminde bir defaya mahsus epileptik nöbet geçirebilir. Nöbetler zaman içinde her hasta için belli özelliklerde, bazen kendiliğinden bazen de tetikleyen faktörler zemininde tekrarlarsa epilepsi tanısı konulur. Cinsiyet ayırt etmeyen epilepsi hastalığı daha çok gençler ve ileri yaşlardaki kişilerde görülmektedir. Herhangi bir neden olmadan da ortaya çıkabilen epilepsi hastalığı, Genetik gelişimsel anormallikler Anne karnında iken maruz kalınan enfeksiyonlar Toksik maddeler Doğum sırasında bebeğin oksijensiz kalması Doğumdan sonra geçirilen menenjit gibi beyin enfeksiyonları Kafa travmaları Uzun süren ve tekrarlayan ateşli havaleler Ağır metal ya da karbon monoksit zehirlenmeleri Beyin tümörleri, inme, beyin kanamaları Aşırı alkol tüketimi metabolik bozukluklar gibi nedenlerle de ortaya çıkabilir. Epilepsi için kullanılan ilaçların alınmaması, uykusuzluk ve düzensiz beslenme gibi etkenler nöbetleri tetikleyebilir. Hastalığın teşhis ve tedavisinde multidisipliner bir yaklaşım gerekmektedir. Medikal ve cerrahi tedavinin gerektirdiği alt yapı ve nöroşirurji, nöroradyolog, psikiyatrist, nöropsikolog gibi uzmanları barındıran merkezlerde tedavinin uzman nörologlar tarafından değerlendirilmeleri uygundur. Tedavide ilaç ve cerrahi olmak üzere iki yol izlenmektedir. Hasanın yaşı, diğer hastalıkları, nöbetinin tipine göre ilaç seçimi yapılmalıdır. Bazı hastalar uzun süreli hatta ömür boyu epilepsi ilaçları kullanabilirler. İlaç tedavisinde en önemli nokta ilaçların düzenli ve planlı kullanımıdır. Tedavi başarısı için ilaç tedavisi yanında hastanın yaşam tarzını değiştirmesi, beslenme şekline dikkat edilmesi çok önemlidir. Epilepsi cerrahisi genellikle ilaca direnç gösteren hastalara uygulanmaktadır.

  • ALZHEİMER HASTALIĞI

    Geri dönüşümü olmayan sinsi ve yavaş ilerleyen bir hastalık olan Alzheimer, halk arasında bunama olarak bilinir. Alzheimer hastalığı, hafıza, düşünce ve davranış problemlerine neden olmaktadır. Yaşanan problemler zamanla ilerler ve günlük faaliyetleri etkileyecek kadar kötüleşebilir. Alzheimer hastalığı, bunamanın en yaygın formudur ve tüm bunama vakalarının %50-80’i Alzheimer hastalığına bağlıdır. Alzheimer, hastaların büyük bir çoğunluğu 65 yaş üzerinde olsa da, yaşlanmanın sonucunda olan bir rahatsızlık olarak tanımlanmaz. Bu hastalığa yakalanan kişilerin %5’i 40-50 yaş civarındadır. Alzheimer hastalığının nedenleri kesin olarak bilinmemekle birlikte kalıtsal faktörler, beyinde protein birikimi, beyin hücrelerinin ölümü, sinirsel iletimin bozulması, ilerleyen yaş, geçmişte yaşanan depresyon, kalp krizi, tansiyon ve kolesterol yüksekliği gibi damar hastalıkları ile ciddi kafa travmaları sayılabilecek risk faktörleri arasındadır. Yaşam kalitesini düşürüp, sağlık açısından ciddi boyutlara varabilecek Alzheimer hastalığından korunmak için günlük yaşamda beyin kaynaklı bazı uyarılara dikkat edilmesi gerekmektedir. Günlük hayatı etkilemeye başlayan unutkanlık, Plan yapma ve problem çözmede sorunlar yaşanması, Daha önce bilinen ve yapılan işleri yapmada zorlanma, Zaman ve yer ile ilgili karışıklıklar, Görüntüleri anlamada ve birbiriyle ilişkilendirmede zorluklar yaşanması, Konuşma ve yazmada kelime bulma zorlukları Eşyaları yanlış yerleştirme, Karar vermede güçlük yaşama, Sosyal faaliyet ve yükümlülüklerden uzaklaşma, Kişilik değişiklikleri hastalığın belirtileri arasında sayılmaktadır. Alzheimer belirtileri bulunan hastanın kısa sürede bir nöroloji uzmanına başvurması gerekmektedir. Diğer bunama nedenleri araştırılarak tedavi planlanmalıdır. Hastalığın bilinen kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Yapılan tedaviyle, hastalık tamamen ortadan kaldırılmasa bile hastalığın ilerlemesi yavaşlatılarak yaşanan problemler azaltılabilir. Hastanın yaşam kalitesini arttırmak ve ortaya çıkan psikolojik sorunlarla başa çıkabilmek adına çeşitli ilaçlar kullanılmaktadır. Beslenmenin doğru düzeltilmesi ve bazı destek ürünlerinin kullanması tedaviye destek verebilir. Alzheimer teşhisinin koyulmasının ardından hastanın ve yakınlarının uyması gereken kurallar bulunmaktadır. Teşhisin kabullenilmesi ve tüm aktivitelerinde hastanın desteklenmesi, cesaretlendirilmesi gerekmektedir. Günlük yaşam aktivitelerinden; banyo, tuvalet, idrar-dışkı kontrolü, yemek yeme, giyinme, alışveriş, para işleri, ev işleri, yemek hazırlama, ilaçlarının düzenli kullanımı özellikle takip edilmelidir. Yapılacak işler için bir kağıda notlar alınmalıdır. Aynı şey, eşyaların yerini bulmak için de yapılmalıdır. Alzheimer hastalarının araba sürmesi tehlikelidir. Bu yüzden bir kişinin, hastaya şoför olarak eşlik etmesi gerekir. Hasta hobilerini kısıtlamamalıdır. Önceden yaptıklarını, yapmaya devam etmelidir. Hasta bunları ne kadar bağımsız yapabilirse yaşam kalitesini o kadar fazla koruyabilecektir.

  • Kapalı Yöntem İle Anevrizma Tamiri

    Anevrizma nedir? ​​​Anevrizma ya da balonlaşma damar duvarının sağlamlığını kaybetmesi ve genişlemesidir. Bir balonlaşma var diyebilmek için o damarın normal çapının en az 1.5 ya da 2 kat artmış olması gerekir. Kişinin yaşına ve cinsiyetine göre damar çapları değişmektedir. Kalpten çıktıktan sonra vücudumuza pompalanan kanı taşıyan ana atardamar 'aort' tur. Aort vücudumuzda seyri sırasında farklı isimlerle adlandırılır. Kalpten çıktıktan sonra 'çıkan aorta', kol ve boyun atardamarlarını verdiği bölgede 'arkus aorta', kol atardamarından diyafragmaya kadar olan bölüme 'torakal aorta' ve diyafragmadan her iki bacak atardamarına ayrıldığı seviyeye kadar ise 'abdominal aorta' olarak bilinmektedir. Bu bölgelerin herhangi birisinden oluşan balonlaşma / anevrizmalar da aynı isimle adlandırılır. Örneğin; abdominal aort anevrizması, torakal aort anevrizması, çıkan aort anevrizması gibi... Fakat sadece bir bölgeyi tutabileceği gibi, bazen de tüm aortada balonlaşma görülebilir. Vücudumuzun bir çok bölgesinde örneğin kalp, beyin, aort gibi büyük atardamarlar ya da kol ve bacak atardamarları ile iç organlarımıza (dalak, böbrek gibi) ait atardamarlarda anevrizma oluşumu ile karşılaşılabilir. En sık böbrek atardamarlarının altında yerleşim gösterirler (%95). Geri kalanı (5%) bu seviyenin üzerinde farklı lokalizasyonlarda olabilir. Erkeklerde, kadınlara oranla daha fazla görülmektedir (yaklaşık 4 kat). Belirtileri nelerdir? Anevrizmalar uzun yıllar boyunca sessiz kalıp herhangi bir yakınmaya yol açmayabilir. Genellikle farklı nedenlerle yapılan muayenelerde rastlantısal olarak teşhis edilmektedirler. Bulundukları bölgelere göre farklı şikayet oluştururlar. Karın bölgesinde yerleşim gösteren balonlaşmalarda karın ağrısı ya da bele doğru yayılan devamlı bir ağrı olabilir. Ya da içindeki pıhtının bacak atardamarına atması sonucunda bacakta ciddi dolaşım bozukluğu oluşturması sonucunda yapılan tetkikle tanı konabilir. Bazen ilk bulgu balonlaşmanın yırtılması ve ciddi şok tablosu olabilir. Hastalar elini karnına koyduğunda kalbin her atımı ile nabız vuruşunu hissedebilir. Çok büyük balonlaşmalarda dışarıdan görülebilen hareketli bir kitle görüntüsü verebilir. Torakal anevrizmalar sırtta, göğüste ağrı, öksürük, ses kısıklığı veya nefes darlığı yakınmaları ile ortaya çıkabilir. Periferik (kol ve bacaklar) anevrizmalar da ağrı, kalp atımı ile birlikte hareket eden kitle, dolaşım bozukluğu, balonlaşma üzerinde renk değişikliği ve sinir basısına bağlı uyuşukluk bulguları ile görülebilir. Anevrizmanın nedenleri nedir? ​ Anevrizma oluşumunda bir çok faktör rol oynamaktadır. Fakat büyük çoğunluğu (yaklaşık %90'ı) dejeneratiftir. Damar sertliği (Ateroskleroz) Sigara kullanımı, Yüksek kan basıncı Travma Bazı enfeksiyonlar Aile hikayesi olması (genetik faktörler) Bağ dokusu hastalıkları (Marfan sendromu) Nasıl tanı koyalım? Çoğu zaman hastalarımızda anevrizma varlığı rastlantısal olarak muayene esnasında tesadüfen saptanır. Tanı Ultrasonografi, Bilgisayarlı Tomografi ve Manyetik Rezonans Görüntüleme (MR) ile kolaylıkla yapılmaktadır. Ne zaman tedavi edelim? Damarda balonlaşma oluştuğunda damar duvarı incelir ve bu da zamanla damarın yırtılmasına yol açar. Bu nedenle hastalar yakından izlenmelidir. Küçük çaplı balonlaşmalar için takip önerilir. Bazı özel durumlarda küçük çaplı balonlaşmalara da (damarda yırtılma varsa ve/veya yırtılma ihtimali yüksek ise) müdahale etmek gerekebilir. Damar çapı 5,5 cm'ye ulaşmış ise tedavi önerilir. Hastaların takibinde Bilgisayarlı Tomografi, Ultrasonografi kullanılabilir. Bilgisayarlı Tomografi ile balonlaşmanın büyüme, genişleme hızına bakılır. Küçük çaplı balonlaşmalar 6 veya 12 aylık aralarla takip edilir. Altı aylık takiplerde 0,5 cm yada yıllık takiplerde 1 cm'den daha fazla büyüyen balonlaşmalara çapı ne olursa olsun erken müdahale etmek gerekir.​ Hangi yöntem? Aort anevrizmalarının tedavisinde iki farklı yöntem kullanılmaktadır: Açık yöntem (Cerrahi Tedavi) Kapalı Yöntem (Endovasküler Tedavi) Açık yöntemde damar genişlemesinin olduğu bölgeye (karın ya da göğüs boşluğu) cerrahi olarak büyük bir kesi yapılmakta, hastalıklı olan damar bölgesi çıkarılarak, çıkarılan bölgeye uygun çapta suni bir damar yerleştirilmektedir. Kapalı yöntem ya da damar içinden müdahale (Endovasküler Tedavi) kasık atardamarı bölgesinde 4-5 santimetrelik bir cerrahi kesi ile yapılan ve çoğu zaman lokal anestezi altında uygulanan bir yöntemdir. Bu kesi ile kasık atardamarı hazırlanmakta ve stent-greft adı verilen greftler kasık atardamarı içinden özel kılavuz teller – taşıyıcı bir sistem yardımıyla anjiyografi eşliğinde damar içinden yerleştirilmekte ve hastalıklı (anevrizma bulunan) bölge devre dışı bırakılmaktadır. ​Kapalı Yöntemin avantajları nelerdir? ​​Birkaç maddede özetleyebiliriz:​ Kan ve kan ürünü kullanma gereksinimi yoktur ya da çok azdır (Açık yöntemde kan kaybının yerine konulması için bazen 4-5 Ünite kan verilmesi gerekebilmektedir). İşlem süresi açık yönteme göre daha kısadır.Hastanede yatış süreleri daha kısadır (Açık yöntemde hastalar ortalama bir hafta hastanede kalmaktadır). Yoğun bakımda kalma gereksinimi yoktur, nadiren bir gece yoğun bakımda tutulabilir. Hastalar işlemden birkaç saat sonra ağızdan beslenmelerine devam edebilir (Açık yöntemde eğer karın boşluğu açılmış ise hastaların ağızdan beslenmesleri için 2-3 gün geçmesi beklenmektedir) Kapalı yöntemde cerrahi travma daha az olup hastalarımız günlük aktivitelerine daha kısa sürede dönmektedirler. Kapalı yöntemde hastaların belirli aralıklarla takip edilmeleri gerekmektedir. Devre dışı bırakılan balonlaşma bölgesine içe sızma / kaçak (Endoleak) görülebilir ve tedavisi için tekrar girişim gerekebilir. İçe sızma, işlem sonrasında balonlaşma (anevrizma) bölgesindeki kan dolaşımının devam etmesi anlamına gelmektedir. Kapalı yöntem ile tedavi her aort anevrizması olan hastada uygulanabilir mi? Kapalı (endovasküler) yöntem ile tedavinin uygulanabilmesi için belirli şartlar gerekmektedir. Bunlar girişimin yapılacağı aort segmentinin anatomik yapısına bağlıdır. Anatomik olarak kapalı yöntemin uygun olup olmadığına ise işlem öncesi yapılan ilaçlı bilgisayarlı tomografi ve anjiyografilerin detaylı şekilde değerlendirilmesi sonucunda karar verilir. Uygun hastalarda (yaşlı, eşlik eden ciddi kalp hastalığı, şeker hastalığı, yüksek tansiyon ve akciğer hastalıklarını da birlikte bulunduran yüksek riskli hastalar) kapalı yöntem ile girişim oldukça güvenilir bir seçenektir. Kapalı (endovasküler) yöntemin riski var mıdır? Bu gurup hastalarda hastaların ameliyata bağlı kaybedilme oranları yaklaşık %5 civarındadır. Fakat acil ameliyat gereken durumlarda ise oran yüzde 80'e kadar çıkmaktadır. Kapalı yöntem ile tedavide ise hasta kaybedilme oranı yüzde 1 düzeyindedir. Hastanemizde kapalı yöntem ile tedavi uyguladığımız hiç bir hasta kaybedilmemiştir.​İşlem sırasında kullanılan ve stent-greft adını verdiğimiz malzemeler uygun şartlarda kullanıldığında oldukça iyi sonuçlar elde edilmektedir. Beş yıldan daha fazla takip ettiğimiz hastalar içerinde sadece bir hastada ikinci bir girişim gerekmiştir.

  • Varis Nedir? Varis Hastalığı ve Tedavisi

    Varis toplar damarların organik bir sebep olmadan genişlemesi, uzaması ve kıvrımlı hal alması şeklinde tanımlanır. Latince ‘varix’ (kıvrım yapmış toplar damar) kelimesinden türetilmiştir. ​ ​Variköz venler önemli bir sağlık problemi teşkil etmektedirler. Erişkinlerdeki sıklığı değişik coğrafi varyasyonlar göstermekle beraber yaşla giderek artar. Bacak varisleri en sık karşılaşılan damar hastalığıdır. Yetişkin nüfusun %15-20 sini etkiler. Kadınlarda erkeklere oranla 2-4 kat daha fazla görülürken ailesel geçiş oranı %50 den fazladır. ​ ​ Varis türleri nelerdir ? ​ Üç tip varis bulunmaktadır. ​ Telenjiektazik Varisler Ciltte yüzeyel yerleşim gösterirler. 1 mm veya daha az çaptadırlar. Elle hissedilmezler. Mavi veya kırmızı çizgisel renk değişiklikleri olarak görülürler. Bölgesel olarak yıldız şekilli veya örümcek ağına benzer yaygın çizgisel oluşumlar olup tüm bacağı sarabilirler. Retiküler Varisler Ciltten hafif kabarık, çapları 4 mm’ den küçük olan mavi renkli, elle zor hissedilebilen varislerdir. Büyük Toplardamar Varisleri Büyük ve küçük toplardamar (safen venleri) seyirleri boyunca görülen geniş kıvrımlar oluşturan, elle ve gözle kolayca fark edilebilen varislerdir. Bunlar 4 mm’ den daha büyük çaplıdırlar. Cilt altında seyrettikleri için genellikle derinin rengini değiştirmezler. Damarın kendine ait yeşilimsi renginin yansıması görülür. Bir ekstremitede kıvrım yapmış belirgin varis oluşumların yanında daha küçük çaplı telenjiektazik, retiküler tarzda oluşumlar da bulunabilir. Hastadan hastaya değişmekle birlikte bir bacakta bu oluşumlar birlikte veya ayrı ayrı yerleşim gösterebilirler. ​ Varis nedenleri Varisler primer veya sekonder olabilir. Primer varislerin nedenleri hakkında çeşitli teoriler olmasına rağmen esas nedenler kesin olarak belli değildir. Günümüzde en çok kabul gören teori kalıtımsal, toplardamar duvarındaki zayıflık ve toplardamar içinde bulunan kapakçık yetmezliği, venöz hipertansiyondur. Sekonder veya sonradan oluşan varisler, toplardamar kapakçıkların travma, pıhtı oluşumu (derin toplardamar tıkanıklığı) veya enflamasyon gibi nedenlere bağlı hasarlanması sonucu meydana gelir. ​ Epidemiyolojik çalışmalarda varis oluşumunda rol oynayan bir çok etken öne sürülmüştür. Bu çalışmalarda aile öyküsü (kalıtım), riskli yaşam tarzı ve sigara kullanımı risk faktörleri olarak gösterilmiştir. Aile öyküsünün pozitif olduğu hastalarda varis görülme riski 4.4 kat daha fazladır. Uzun süre ayakta kalmak ya da uzun süre oturarak iş yapmak bir risk faktörü olup günde 4 saatten fazla ayakta kalanlarda yüksek dereceli toplardamar yetmezliği gelişme riski 2.7 kat daha fazladır. Varis oluşumuna neden olan risk faktörlerini özetlersek; Uzun süre ayakta durmak Hamilelik Şişmanlık Oturarak çalışmak Hareketsizlik Yaşlılık İlaç kullanımı (Doğum kontrol hapları, menopoz döneminde kullanılan hormon replasman tedavileri) Sık karşılaşılan şikayetler Hastaların en yaygın şikayetleri bacaklarının görüntüsünün bozulması ve uzun süre ayakta durunca ortaya çıkan bacak ağrısı ve bacaklarda ağırlaşma hissidir. Şikayetler anatomik defektin derecesiyle ilişkili olmayabilir. Bazen hasta varisli damarı zedeleyebilir. Bu durumda belirgin bir kanama görülebilir. Bacak varislerinin bir komplikasyonu da yüzeyel damar iltihabıdır (tromboflebit); ciddi ağrı ve hareket kısıtlılığına yol açabilir. Uzun süreli bacak varislerinde kronik ayak bileği şişliği, staz dermatiti ve bacak ülserleri gelişebilir. Uzun süre ayakta durma veya obezite (şişmanlık) tüm bacak varislerinin daha semptomatik hale gelmesine neden olurlar. Ağrı Kaşıntı Ayak bileğinde şişme Gece krampları Yüzeyel tromboflebitler Venöz ayak bileği cilt değişiklikleri (pigmentasyon, egzama, lipodermatoskleroz ve açık yara) Kanama Varis tanısı ​ Varis tanısı koymak oldukça kolaydır. Varisler dışarıdan çıplak gözle bakıldığında rahatlıkla görülebilen lezyonlardır. Burada asıl önemli olan varislerin oluştuğu ana toplardamarda yetersizlik olup olmadığıdır. Bu yetersizliği de en kolay ve en iyi şekilde gösteren yöntem varislerin olduğu bacağa yapılan renkli Doppler Ultrasonografi'dir. Ultrasonografi, yetmezliğin hangi toplardamarda olduğu, yetmezliğin süresi, derecesi, toplardamarın çapı ve yapısı hakkında detaylı şekilde bilgi vermektedir. Varis tedavisinde kullanılan yöntemler Tıbbi tedavi İlaçlar Varis Çorabı * Skleroterapi / Köpük skleroterapi Termokoagülasyon Lazer Radyofrekans Ablasyon Cerrahi Tedavi - Flebektomi Bugün geldiğimiz noktada tüm varis türleri tedavi edilebilmektedir. Fakat varis türüne göre seçilecek tedavi yöntemi de farklılık göstermektedir. Ana hedef varis oluşumuna neden olan toplardamar yetersizliğinin ortadan kaldırılmasıdır. Kapak yetmezliğine bağlı oluşan bu durumda önerilen tedavi yöntemi Lazer, Radyofrekans ablasyon ve/veya köpük skleroterapisidir. Orta boy ve kılcal varislerde skleroterapi / köpük-skleroterapisi tercih edileblir. Her iki yöntemde de amaç toplardamar iç duvarını tahrip edip damarın tamamen kapanmasını sağlamaktır. Skleroterapide damar duvarına hasar veren ve vücuda herhangi bir zararı olmayan özel kimyasal maddeler kullanılmaktadır. ​ Varis Tekrarlar mı ? ​ En sık karşılaşılan soruların başında 'varis tekrarlar mı?' sorusu gelmektedir. Hastaların yaklaşık %5'inde tekrar varis görülebilir. Tekrar ya da nüks, genellikle işlemin uygulandığı bölgeye yakın ya da daha uzak bölgede gelişir. Bu durumda tekrar oluşum damarın tamamında değil çok küçük bir kısmında ortaya çıkmaktadır. Skleroterapi sonrası başarı oranı yaklaşık %80 civarındadır. ​ ​ Varis oluşumu nasıl önlenebilir ? ​ Varis oluşumunu düzenli egzersiz yaparak önleyebilirsiniz. En önemli nokta egzersiz ile bacak kas pompasının çalışmasını uyararak, toplardamar içindeki kan dolaşımını sağlamaktır. Düzenli yürüyüş yapmak, yüzme olmak üzere bacak kaslarını, kas pompasını çalıştıran her türlü aktivite faydalıdır. ​ Unutmayalım ki; tedavi yöntemlerin hiç birisi tek başına varis çorabı uygulaması olmadan başarılı olamaz. Bu nedenle varis çorabı uygulamaları venöz yetmezlik tedavisinde altın standart olarak kabul edilebilir. Varis çorapları değişik basınç aralıklarında bulunurlar ve hastanın şikayetlerinin ve hastalığının derecesine göre ihtiyaç duyulan basınç aralıklarında kullanılır.

  • Periferik Damar Hastalıkları

    Periferik damar hastalığı; kollarımıza, bacaklarımıza ve iç organlarımıza oksijenden zengin kanı taşıyan atardamarların damar sertliği (ateroskleroz) nedeniyle kısmen daralması ya da tamamen tıkanması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Erkeklerde kadınlara oranla daha fazla görülmektedir. Damar sertliği vücudumuzda bulunan tüm atardamarlarda yaş ile oluşan doğal bir süreçtir. Elli yaşın üstündeki erkeklerin yaklaşık %5-15’inde herhangi bir şikayete neden olmayan periferik damar hastalığı mevcuttur. Damar Sertliği (Ateroskleroz) Damar sertliği, kolesterolün atardamarların iç yüzeyine yapışması sunucu meydana gelir. Atardamar iç yüzeyine yapışan kolesterol parçaları zaman içerisinde atardamarın sertleşmesine kanın geçtiği damar iç çapının daralmasına veya tamamen tıkanmasına neden olur. Ateroskleroz, doğal bir süreç olup erken yaşlarda oluşmaya başlar. Yaşın ilerlemesi ile birlikte eşlik eden diğer risk faktörlerine bağlı olarak damar sertliği ilerleyebilir. Etkilediği bölgeye göre de hastalarda bazı yakınmalara yol açarlar. Periferik damar hastalıklarında risk faktörleri Periferik damar hastalıkları, erkeklerde kadınlara göre daha fazla görülmektedir. Risk faktörleri, aterosklerozu (damar sertliği) oluşturan nedenler ile aynıdır. Bu risk faktörleri: Diabetes Mellitus (şeker hastalığı) Yüksek kan basıncı (hipertansiyon) veya ailede hipertansiyon öyküsü Sigara kullanımı Ailede ateroskleroza (damar sertliği) bağlı hastalık öyküsü LDL kolesterol (kötü kolesterol) ve trigliserit düzeylerinin kanda yüksek olması HDL kolesterol (iyi kolesterol) düzeylerinin kanda düşük olması Kronik böbrek yetersizliği Aşırı kilo veya obezite ​ Periferik damar hastalıklarında belirtiler Periferik damar hastalığı olan kişilerin çoğunda belirti görülmez. Atardamardaki daralma belirli bir orana ulaştığında (damar iç çapının en az %50’si) atardamarın beslediği bölgeye göre şikayetlere yol açar. Yürüme sonrası bacaklarda ağrı (Kladikasyo – Aralıklı Topallama): En sık görülen yakınmadır. Belirli bir mesafe yürümekle ekstremitede (kalça, uyluk, baldır) ortaya çıkan kramp tarzında ağrıdır. Ağrı dinlenince geçer, yürümeye başlayınca tekrar oluşur. Hasta tekrar dinlenmek zorunda kalır. Bu nedenle ‘Aralıklı Topallama’ adı verilmiştir. Ağrının nedeni ise egzersiz ile birlikte kullanılan ekstremitede oksijen ihtiyacının artması ve ciddi şekilde daralmış veya tıkanmış atardamar tarafından dokunun oksijen ihtiyacının karşılanamamasıdır. İstirahat ağrısı: Hastalığın ilerlediğinin bir göstergesidir. Hastalar ağrı nedeni ile ayaklarını kalp seviyesinden aşağıya sarkıtarak rahatlamaya çalışırlar. Bacak ve ayaklarda soğukluk, üşüme hissi, Bacaklarda uyuşukluk, Baldır kaslarında güçsüzlük, Ayaklarda, parmaklarda renk değişikliği, morarma, Ayak sırtındaki tüylerin dökülmeye başlaması, Ayak tırnaklarının kalınlaşması Ayakta yara: Genellikle ayaklarda vücut basısının en çok olduğu parmaklarda ve topuklarda oluşmaktadır. Gangren Periferik damar hastalığında teşhis Muayene: Detaylı bir muayene ile %70-80 oranında konulabilir. Kollar ve bacaklarda nabız muayenesi: Nabızların zayıf veya hiç alınmaması Kollar ve bacaklar arasında tansiyon farkı (>20 mmHg fark) Cilt rengindeki değişiklikler Tırnaklarda değişiklikler Ayak kıllarında dökülme Yara: Bası yerlerinin kontrolü (parmaklar ve topuk) ​ ​ Radyolojik görüntüleme yöntemleri ​ Doppler Ultrason Klasik (Konvansiyonel) Anjiyografi BT - Anjiyografi MR - Anjiyografi ​ ​ Periferik damar hastalığında tedavi yöntemleri ​ Periferik damar hastalıklarının tedavisinde şunlara dikkat edilmelidir: ​ Egzersiz veya yürüme ile oluşan bacak ağrısının giderilmesi, Ağrı oluşuncaya kadar olan yürüme mesafesinin ve dolayısıyla hastanın egzersiz kapasitesinin arttırılması. Ekstremite (kol, bacak) kaybının önlenmesi. Yaşam tarzı ve beslenme şeklinin değiştirilmesi Sigaranın bırakılması (Nikotin replasman tedavisi, psikoterapi) Diyet: Kandaki kolesterol ve diğer yağ düzeylerinin düşürülmesi Kan basıncının kontrol altında tutulması Şeker hastalığının kontrol altında tutulması (Glikolize Hemoglobin A1c <6.0% olacak şekilde diyabet tedavisi planlanmalıdır. Glikolize hemoglobindeki %1’ lik artış periferik damar hastalığı riskini %28 artırmaktadır. Düzenli egzersiz / Yürüme egzersizi Uygun egzersiz programları ile kasların oksijeni daha etkin olarak kullanmasını sağlanmaktadır. Aynı zamanda tıkalı olan atardamarda yan yolların (kollateral dolaşım; tıkanıklığın ötesine doğru gelişmiş küçük atardamar dallarından oluşan yeni damar ağı) gelişmesini sağlamaktadır. İlaç tedavisi Kan inceltici ilaçlar Kolesterol düşürücü ilaçlar Şeker ve Tansiyonu kontrol altında tutan ilaçlar ​​ Endovasküler girişimler (ameliyatsız işlemler) Daralmış veya tamamen tıkanmış atardamarların genişletilmesi veya açılması için kullanılan yöntemlerdir. İşlem sırasında atardamara balon ile genişletme yapılabilir ya da stent takılabilir. ​Cerrahi Tedavi Baypas ameliyatı: Bacağınızdan alınan toplardamar veya sentetik bir damar yardımı ile tıkalı alan devre dışı bırakılmakta ve oluşturulan köprü/baypas ile kan akışı yeniden sağlanmaktadır. ​

  • Google Places
  • Instagram
  • Facebook
  • LinkedIn

©2022 DrSistem

bottom of page